Kanaat ın Ruhsal ve Eğitimsel Sonuçları

Ct, 04/03/2017 - 13:39

Her din ve ögreti, insanın saadetini sağlamak gayesiyle, dünya bakışı ve ahlak felsefesi konulu kitaplarda işlenen bir takım kuralları ve yöntemleri tavsiye eder.

KANAAT IN RUHSAL VE EĞİTİMSEL SONUÇLARI

Her din ve ögreti, insanın saadetini sağlamak gayesiyle, dünya bakışı ve ahlak felsefesi konulu kitaplarda işlenen bir takım kuralları ve yöntemleri tavsiye eder. Bütün dinlerin ve ögretilerin başinda gelen İslam, insanı mutlu kılan programın bütün açılarını inceleyerek önleyici yönü olan bazı kuralları koyar ki, hakkıyla tanınıp uygulandığı taktirde insanı baştan itibaren hakiki insaniyet yolunda yürümesini sağlar ve aynı şekilde ileştirici yönü olan bazı tavsiyelerde bulunur ki hayata geçirildiğinde insanı, ruhsal ve sosyal sorunların dolambaçlı ve çetrefilli yollarından çikartir. Kuşkusuz her iki yöne sarılıp göz önünde tutulması kurtuluşu sağlayacak ve beraberinde bireysel ve toplumsal huzuru ve esenliği getireçektir. İslam insanın tekamül yolundaki doğru yürüyüşüne özel bir önem vererek pratik altyapıyı hazırlatmış ve hareket etme araçlarını insana tanıtmanında ötesinde hizmetine sonmuştur. İnsanın bu yolda yardımına koşan, kendisini geliştirip kişilikli hale gelmesi ve sorunlarını çözerek daha üst konumlara yükselmesini sağlayan ezcümle etkenlerden biri, kanaat ve rızayet duygusudur. Bu duygunun en önemli semeresi ruhun huzuru ve selametidir.

Kanaat Kavramı

Kanaat, sözcük olarak rızayet, kısmetine razı olmak, ihtiyacı karşilayan mikdarla yetinmek, iktisadlı davranmak, gözü tok olmak ve hayatta gerekli ve ihtiyac olnanın dışına çikmamak gibi manaları ifade eder.

Istılah olarak ve ayet ve rivayetlerde ise, kafi gelen ve ihtiyac gideren mikdara razı olma manasına gelmiş ve bundan fazlası hırs olarak kabul edilip kötülenmiştir. Bir hadisi şerifte Resul-i Ekrem (s.a.) Cebraile Kanaat nedir? diye sorduğunda Cebraril şöyle buyu-rur: Dünyadan kendisine nasip olan mikdara kani olmak ve azla kanaat edip Allaha şükretmektir. 1

Ahlak ilminin bilginleride kanaat hak-kında değişik manalar öne sürmüşlerdir. Bunların en önemlilerinden bazıları şöyledir;

1- Kanaat, ruhani melekelerden biridir. İnsan bu meleke gereği dünya malından ihtiyacı kadarıyla razı olur ve kendisini ondan fazlasını elde etmek için meşakkate ve sıkıntıya atmaz. Ahlaki sıfatlar insanda melekeleşmedikleri sürece, insan için kayde değer bir faydası olmaz. 2

2- Kanaat, insanın yiyicek ve giyeceklerde zaruri olan mikdarla yetinerek kemiyet açısından daha az olan ve keyfiyet açısından ise daha düşük olana kani olması olup arzusunu içindeki gün veya ayla sınırlı tutması ve günlünü diğer aylarla meşgul etme-mesidir.3

3- Ahlak alimlerinden Ayetullah Mişkini kanaati iktisad (yaşam masraflarında i tidal ve orta yolu tutmak)la aynı anlama geldiğini belirterek şöyle söylemektedir; İktisad, insanın masraf ederken ve kendisi ve ailesi için harcama yaparken i tidallı ve dengeli ol-masıdır. İktisadlı olmak ifrat ve tefritin (israf ve cimriliğin) orta halidir. Dolayısıyla iktisad kanaatla eş anlamlı bir kelimedir.4

İlahi nimetlerden razı olmak ve isteklerde i tidallı davranmak bu tanımlardan ortaya çikan belirgin ortak noktadır. Rivai tanımlarla ulamanın tanımları arasında aynı ortak noktanın bulunmasıda kayda değer bir diğer husustur.

Kanaat in Misdakı

Genel olarak kanaatkarlık denildiğinde akla gelen şey ekonomik konulardır. Ancak ayet ve rivayetlere bakıldığında kanaatin daha geniş bir daireye sahip olduğu ve çesitli misdak ve örneklerinin olduğu görülmektedir.

Örnegin bazı rivayetlerde <kafi olanla yetin> veya <nefsine kanaati ilham et> gibi genel ibareler geçer. Her nekadar mali meseleler ve gelir ve giderler kanaatin yaygın ve somut misdaklarını teşkil etsede doğal olarak kafi miktar ve ihtiyac kadar olan, değişik ve çesitli alanları ve konuları içerir. Kanaatin misdakları yada örnekleri, taşıdığı kavramsal anlam itibariyle insanın geçimsel yönlerini içerir ve yaşam tarzı, kültür çesitliligi, ihtiyacların ve kaynakların değişikliğine bağlı olarak geniş bir alanı kapsar.

Kanaatin Nedenleri

İnsanda kanaatkarlığı icad eden nedenler iki kısımdır; bilince dayalı etkenler ve davranışa dayalı etkenler.

a) Bilince dayalı etkenler

Bilincsel etkenler daha çok bireyin ki-şiliğine ve inancına bağlıdır.

Onur ve kişilik etkeni

Bazı bireyler yüksek bir onura ve izzeti nefse sahibler ve kolay kolay haysiyetlerini hırs, tama nedeniyle ve ellerini öne uzatarak  zedelenmesini istemezler. İnsanın kerameti ve yüceliği artıkça kanaatkarlığıda artar. Erdemli insan Allahtan gayri kimseye el uzatmaz. Bireylerin kişisel özellikleri farklıdır. Bu nedenle davranışlarıda farklılık  gösterir. Örnegin bazı bireylerin tahrik olma oranı yüksektir ve her muharrik karşisında kendilerini tahrike kapabilirler ve bundan dolayı mağazalardaki eşyaları gördüklerinde rakabetçi bir hisle satın alma niyeti içine girerler.

Diğer taraftan bazı bireylerin tahrik olma ihtimali düşük olması nedeniyle daha çok kanaat ederler.

Bilinc ve iman etkeni

Allah ın razzakiyetinin bilincinde olmak ve herkesin rızkını tazmin ettiğine inanmak insana kanaati kazandıran önemli etkenlerden biridir. Bu hususla ilgili İmam Sadık (a) şöyle buyurur: Eğer rızık Allah ın emriyle  mukadder kılınmış ve bölüştürülmüşse hırsın bir anlamı varmı? 5

İmam Ali (a) diğer bir hadiste rızkı iki kısma ayırarak şöyle buyurmakta:

Ey Adem oğlu! rızık  iki türlüdür, birincisi senin aradığındır. İkincisi seni arayandır ki, sen onun arkasından gitmesende o senin arkandan gelir. 6

Bir çok ayet ve hadiste insan rızkının belirlenip garanti altına alındığı açık bir şekilde ifade edilmiştir. İnsan ne yaparsa yapsın kendi payına düşenden fazlasını elde edemez. Dolaysıyla eğer bunun bilincinde olur ve durumun bundan ibaret olduğuna iman ederse artık hırs ve tamadan elini çeker ve kalbinde kanaat gelişip güçlenir. Gözü aç tamakarların bir çok sorunun temelinde Allah ın sonsuz hazinesinin bilincinde olmamak ve rızkın Onun eliyle paylaşildığına inanmamak vardır.

b) Davranışa dayalı veya davranışsal etkenler

Aile ve çevre

Tamakar bir ailede ve çevrede doğup büyüyen birey  psikolojik olarak hırslılığı ve tamakarlığı ögrenir. Toplumsal ögrenim bakışının uzmanlarına göre ögrenimin en önemli türü, müşahede ve gözlemdir. Eğer toplumsal ortamda başkalarının davranışlarını görerek öğrenme imkanımız olmasaydı hayatımız tıkanır kalırdı. Böyle bir durumda çeşitili bilgileri, teknikleri ve bakış açılarını kazanmak için geniş bir zaman ve muazzam bir enerji sarf etmemiz gerekirdi. Belkide bu durumda bir çok hatayla kaşi karşiya gelirdik.

Öyle ise kanaatkar arkadaşları olan bir kişi, onlardan kanaatı ögrenir ve onda giderek kanaat tecelli etmeye başlar. Ama eğer bu kişi, haris ve gözü aç bireylerle arkadaşlık kurmuşsa zamanla bu kötü sıfatı kapmaya başlar. Burada ebeveynin ağır görevi ortaya çikmaktadir. Çünkü, ilkin çocuklari dini kavramlarla tanıştıranlar anne ve babalardır. Dolaysıyla işin başından itibaren ebeveynin, kanaatkarlığı çocuklarina aşilatıp yeşermesi için çaba harcamaları gerekir. Ta ki gelecekte çocuklarını tamakarlığın kötü sonuçlarından korumuş olsunlar. Aslında ailevi etkene derinlemesine bakılırsa diğer etkenlerin bir şekilde bu önemli ve köklü etkenden kaynaklandığını görebiliriz.

Salim bireyleri örnek kılmak

İnsan, örnek alarak bir çok davranışta bulunur. Dolayısıyla insanın salim bireyleri örnek alması pek güzel ve sağlıklıdır. Zira onlara tabi olmanın bir zararı olmadığı gibi dünya ve ahiret için faydalıdır.

Bu bağlamda en güzel örnekler peygamberler ve masum imamlardır. İmam Bakır (a) dan rivayet edilen bir hadisi şerifte: Eğer ihtiyacından fazlasını isteyen biri olursan Allah Resulünün hayatını hatırla, yakıtı hurma ağacının dalı, yiyeceği arpa ekmeği ve tatlısı hurmadan ibaretti. Üstelik bu kadarı bile bazen eline geçmezdi. buyrulmuştur.

Masum imamlar (a.s) ın sirelerinde bu tür örnekler oldukça fazladır. Hz.Ali (a.s) sağlık açısından güclü bir bedene ve üstün bir duruma sahibti. Öyleki kendi elleriyle su  kuyularını açıp hurma ağaçlarını dikerlerdi. Nitekim meşhur olduğu gibi, geceleri un ve hurma torbalarını sırtlayıp fakirlerin ve yetimlerin evlerine taşirlardı. Ancak buna rağmen hayatının son gecesinde iftar sofrasındaki yiyeceği, ekmek ve tuzdu. Bir hadiste rivayet edildiğine göre, bir gün Hz. Ali (a.s) bir kassap dükanının önünden geçerken kassabçı kendisine; Güzel et getirmişim satın al söylemiş. İmam (a.s); Şimdi satın alacak param yoktur buyurmuş. Kassap: Sabır ederim demiş. İmam (a.s): Karnıma söylerim sabır etsin buyurmuş.

Kanaatin sonuçlarını canlandırmak

Kanaati insana kazandıran davranışsal etkenlerden biride kanaatin doğurduğu izzet, başı dik olma, kendini tok hissetme ve tutsaklardan kurtulma gibi cazip sonuçlarını canlandırıp belirginleştirmektir. Bu ve buna benzer sonuçlar her bireyin elde etmek istediği olup tok gözlülüğün sayesinde kazanıldıklarından dolayı birey, kanaatkar olmaya çalisir.

Davranışı esas alan psikologlara göre ödüllendirmek, bir davranışı meydana getiren ve güclendiren nedenlerden biridir. Kanaatkarlık ruhiyesine talip bir şahıs, eğer bilirse ki bu güzel sıfata ve ruh haletine büründüğü taktirde ne tür ödüller kazanacak, ona bürünmek için daha çok yoğunlaşacaktır. Aynı şekilde eğer birey aç gözlülük ve tamakarlık yüzünden gam, keder, korku ve huzursuzluk gibi bir çok dünyevi ve uhrevi olan zararlarla karşı karşıya geleceği-nin bilincinde olursa hırstan el çekip kanaatkar olmaya azm eder.

Kanaatkarlığı kazandıran etkenlerden bir diğeride kanaatin karşitını tanıyıp kendini ondan korumaktır. Tamakarlığın sonuçları her kes tarafından bilinmektedir. Hadisi şeriflerde aç gözlülük son derece mezemmet edilmiş ve bu kötü özellige sahip kimsenin takvasını elden vereceği söylenmiştir.

İman ve takvanın zayıflayıp ortadan kalkması, onursuzluk, zillet, esaret, kölelik, aklın işlevselliğini yetirmesi tema ve ihtirasın insanda yarattığı başlıca sonuçlarıdır. Hırslı, helak olana kadar denizin suyundan içen kimseye benzer. Bu konuda İmam Sadık şöyle buyurmakta: Haris kişi, ipek böçeği misali etrafını ördükçe kurtuluşu zor-laşır taki helak olur.

Kanaatin Psikolojik Ve Eğitimsel Sonuçları     

1- İmanın takviyeti

Rızayet duygusu her insan için varılması gereken bir  hedeftir. İnsanın gösterdiği çabalarinin çogunun odağında bu duygu vardır. Bu duygu peşinde olmayan birini bulmak mümkün değildir. İnsan bazen razı olma duygusunu bir şeyde arar ve ona vardığında ondan daha üstün bir şeyde aynı duyguyu aramaya başlar. Dolaysıyla rızayet duygusunu korumak kolay değildir. Çünkü insan çogu zaman sadece maddi tecrübeleri ve olanakları değer ölçüsü almaktadır. Oysa rızayet duygusunu kazanmak Allaha iman etme şiarına sarılmayı gerektirir. İnsan Allaha iman etme sayesinde sonsuz ilahi hazinenin kapılarını üzerine açar ve onun ötesinde tasavvur edilecek bir şey yoktur taki hasretini çeksin. Allaha kalben iman etmekle insan bütün varlığı sahiblenmiş olur ve her hangi bir eksiklik hissetmez. Eksiklik hissetmediği için olgun, doyumlu ve eksiksiz yaşamaya başlar. Kanaattan kast edilen de budur. Bu noktaları onay-layan çesitli rivayetler vardır. Örnegin İmam Ali (a.s) bir rivayette şöyle buyurur: Kanaat tükenmez bir sermayedir.

2- Kıvançlı ve izzetli olmak

İzzet, ruh sağlığının en önemli birleşenlerinden biridir. İzzet ve kanaat arasında doğrudan ve son derece yakın bir ilişki vardır. Öyleki yüksek düzeyde kanaatkar olmak bireylerin izzeti nefsini artırır. Nitekim bir çok hadiste, izzeti nefsin tok gözlü olmaktan kaynaklandığı açık bir şekilde ifade edilmiştir. İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: Sürekli kanaatkar olmak izzeti nefsin sebeblerindendir.

Her kim Allah ın mukadder kıldığına rıza göstermez ise, ister istemez başkalarının malına göz diker ve bunun sonucunda onlara el uzatır ve  buda onun zelil olmasıyla sonuçlanır. İmam Ali (a.s) bir hadiste şöyle buyurur: Nefsi kanaatkar olan kimse, zor şartlarda dahi onurlu yaşar. Nefsini aç gözlü yetiştiren kimse olanaklı koşullarda dahi zilletle yaşar.

3- İhtiyacsızlık duygusu

Kanaakarlığın sonuçlarından biride ihtiyacsızlık duygusudur. İnasanın ihtiyacsızlığı kendini tok hissetmekle, ihtiyacsız duymakla mümkün olur. Bir çok sermaye sahiblerine egemen olan dilencilik ruhiyesi bunun bir göstergesidir. Servetin bolluğu, ihtiyacsızlığı insana kazandırmaz. İhtiyacsızlık içerden kendi tok bulmakla kazanılır. Allah ın verdiğine razı olan kimsenin insanların en ihtiyacsızı olduğu, bir çok hadiste ifade edilmiştir.

Aç gözlü kimse hiç bir zaman kendini tok hissetmez. Karnı doysada gözü aç kalır. İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: Kim kanaat ederse doyar ve kim kanaat etmezse doymaz. Bu nedenle kanaatkarlık ruhiyesini melekeleştimiş bir kimse başkalarına karşi kendini muhtac hissetmez. Eğer bu ihtiyacsızlık duygusu bireyde oluşmaz ise kendini aşirı şekilde yorar, yıpratır, akla hayala sığmayan işler yapmaya başlar, tükenmez çile ve sıkıtıntılarla boğuşur, aklını fikrini daha çok kazanmakla meşgul eder ki buda baraberinde cismi ve ruhi arızaları getirir.

4- İç huzur

Kanaatkarlığın bir başka semereside iç huzurun ve bütünlüğün sağlanması, kalbin tasalı ve bulanık olmayıp duru olmasıdır. Allah ın verdiğine kani olmayan kimse sürekli şu anın ve geleceğin endişesini taşir. Beyni adeta kaygılar ve edişeler tarafından işgal edilmiş bir vaziyettedir. Öyleki sağlıklı düşünme, görme ve doğru taşhis koyma fısatını bulmaz hale gelir. Kendi tealisi ve tekamülü için gerekli koşulları oluş-turmaktan aciz kalır. Bu nedenle kanaatkarlık dünya ve ahiretteki mutluluğun sebebi, içdeki ve dıştaki huzurun kaynağı ve başkalarının hukukunu korumanın nedenidir. Eğer herkes kana-atkar olsaydı toplum rahat bir nefes alırdı. Kan dökülmez, yağmalama olmaz, şiddet ve zülüm meydana gelmez ve dünya emniyet ve huzurla dolardı.

5- Havai nefsten kurtulmak

Kanaatkarlığın en önemli semere ve sonuçlarından biride tutsaklardan ve havai nefsten kurtulmaktır. İnsan, fitri ve tabii olarak özgür yaratılmıştır ve özgürlügüne saygılı olmalıdır. Kanaatkarlığı özümsemeyen kimse esaretlerin en kötüsü olan havai nefsin ve hakir insanların esaretine girer. Kanaatkar insan havai nefsin ve hakir bireylerin tutsağından özgürdür. Kanaatkar olmayan birey, halk nezdindeki değeri ve itibarı azalır. Zira haris kişi hedefine ulaşmak için ictimai mulahazaları dahi kenara koyar. Kanaatsizlik insanı helaka götürür. Zira kişi günlünü dünyaya kaptırdığı için kendi fıtratını görmez ve hız ve acelyeyle öne koşmaya çalisir.

Sonuç olarak kanaat yeteri miktarla iktifa etmektir. Eğer ondan az olursa insanı dilenciliğe, çok olursa israfa sürüklenmesine sebeb olur ve eğer orta hali olursa doğru noktada olmuş olur.

Nurullah Akpınar



Yeni yorum ekle