AHLAKİ SORUMLULUK
Sorumluluk konusu, felsefi, dini, ahlaki ve hukuki konuları etkilemesi yönüyle eskinden beri sürekli filozofların, düşünürlerin ve alimlerin ilgi odağı olmuştur. Antik Yunan’dan günümüze kadar filozoflar değişik ifadelerle sürekli insanın sorumluluğunu, bu sorumluluğun şartlarını ve gereklerini açıklamak için çaba göstermişlerdir. Sorumluluk kavramı, insanın uhdesine aldığı görevler ve eylemler karşında sorgulanması ya da sorguya çekilmesi anlamındadır. Sorumluluk kavramı, felsefe terminolojisinde çok çeşitli kullanımları vardır. Sorumluluk, bireysel ya da gurupsal olabilir. Bunlardan her biri, hukuksal veya ahlaki olabilir; keza bunlardan her birinin de geçmişle, şimdiyle ya da gelecekle irtibatlı olması mümkündür.
Ahlaki sorumluluk için müteaddit tanımlar yapılmıştır; örneğin şu tanımları örnek verebiliriz: “Toplumsal övgü ve yerginin konusu olabilmesi”, “Bir davranışı ya da sıfatı açıklayabilmesi”, “Bireyin sorumlu olması” vs… Ancak bu tür tanımlar, öyle ya da böyle ahlaki sorumluluğun doğurduğu sonuçların açıklamasıdırlar, değil tanımı.
Başka bir deyişle, ahlaki sorumluluğun tanımı ve insanın diğer sorumluluklarından ayırımı, ahlaki sorumluluğun hedefi ve menşeini dikkate almakla mümkündür.
Ahlaki sorumluluk, diğer her sorumluluk gibi ahlaki görevlere dayanır. Söz konusu ahlaki görevler, bağlayıcı olabilir ya da olmayabilirler ve herhalukarda mümkündür ki katı ya da katı olmasınlar. Ahlaki görevlerin menşei de değişik temellere göre farklı olacaktır. Diğer yandan, söz konusu ahlaki sorumluluğun şartları vardır ki bu şartlar gerçekleşmediği sürece ahlaki sorumluluk bireyi ilgilendirmez.
Bu yazıda, işaret ettiğimiz bu konuların bir kısmıyla aşina olacağız.
Genel olarak ahlaki sorumluluk kavramı, yerilmeyi hak etmekle düğümlenmiştir; öyle ki bir kimse bir eylemi yaptığında ya da bir eylemi yapmaktan kaçındığında ve böylece yerilmeyi hak ettiği zaman, ‘ o kimsenin söz konusu eylemi yapma ya da terk etme karşısında ahlaki sorumluluğu vardı’ denilir.
Sorumluluk kavramı, ahlak alanından daha genel olan çeşitli normatif alanlarda kullanılır. Mesleki sorumluluk, bireyin kendi mesleğinde belirli normlara uymasını beklemek anlamındadır. Ya da örneğin hukuki sorumluluk, bireyin hukuki kurallara uymasını beklemek demektir.
İnsanın ahlaki alanda (hatta diğer alanlarda) sorumlu olmasının nedeni, bilinçli ve özgürce seçme ve karar alma gücüne sahip olmasıdır. Eğer insan bilinçsiz ya da iradesiz bir varlık olsaydı, ona sorumluluk yüklemenin bir anlamı olmazdı.
Ahlaki sorumluluk, bireydeki bilincin ve özgürce seçme gücünün göstergesi olup bireyin özgür iradesiyle, eylemin temeli yapması beklenilen normların bulunması anlamına gelir.
Elbette ahlaki sorumluluk hakkında geniş tartışmalar yapılabilir, örneğin söz konusu sorumluluk mertebeli/dereceli midir değil midir? Mesela doktur olan bir bireyin ahlaki sorumluluğu, normal bireyden daha çok mu değil mi?
Acaba bireyin ahlaki sorumluluğu bütün koşullarda yeknesak ve eşit düzeyde midir? Mesela katledilme tehdidi sonucunda ahlaki normları kenara koyan birey ile hiçbir tehditle karşılaşmayan birey ahlaki olarak aynı oranda sorumlu tutulabilir mi?
Diğer bir meselede şudur: İnsani sorumluluk neye taalluk eder? Acaba insan sadece eyleme karşı mı sorumludur yoksa eylemin yanı sıra kendi kişiliği ve onun öğelerine karşı da ahlaken sorumlu mudur? Acaba eylemin yapılmasından doğan sonuçlar da ahlaki sorumluluğun kapsamına giriyor mu?
Ve hepsinden önemlisi, insan kime karşı sorumludur? Fakat insana karşımı sorumludur yoksa Allah’a karşı da sorumlu mudur? Acaba sadece varolan bireylere karşı mı yoksa gelecek nesillere karşı da sorumlu mudur?
Burada birkaç temel konuya değineceğiz ve yukarda ki soruların yanıtını başka bir mecale bırakıyoruz.
Birinci nokta şu ki insan olmak, ahlaken sorumlu davranmak için bilinçli ve özgürce eyleme gücüne sahip olmak demektir. İnsan olmanın kendisi, insan onurunun korunması ve bireysel istidatların eğitilmesi gibi sorumluluklar içerir ki insanın kendisine karşı sahip olduğu en önemli sorumluluklardır.
Ancak insanın kendisine karşı sorumlu olmasının dışında başkalarına karşı da önemli sorumlulukları vardır. Zira insan içtimai bir varlık olup onun toplumda ahlaki olarak doğru davranması, sorumlu olmasını icap eden belirli normları gerektirir. Başkalarının rüşt etmesine yardımcı olmak ta ezcümle insanın içtimai ve ahlaki sorumluluklarından biridir.
Ayrıca, insanın Allah’a karşı da sorumlulukları vardır. Her ne kadar Allah’a karşı bütün ahlaki sorumluluklar aynı anlamı ifade eder ama insanın Allah’a ibadet etme diye özel bir sorumluluğu da vardır. Bu, nimete şükretmenin ahlaki hükmünün bir örneğidir. İnsan ahlaken var olma nimetine karşı şükretmekle sorumludur. Elbette Allah’a şükretmek, şeriat olarak isimlendirilmiş olan özel yolda yürümektir.
İkinci nokta şu ki ahlaki tarafsızlık genel anlamıyla kabul edilemez; diğer bir deyişle, öyle değildir ki insan her kese karşı aynı derecede sorumlu olsun. İnsan değişik nedenlerle annesine karşı taşıdığı sorumluluk başkasına karşı taşıdığı sorululuktan daha fazladır. Ahlaki sorumluluğun farklı olmasının temelinde akrabalık, bireyin ilmi ve fazileti, onun ahlaki davranışta bulunan kişiye daha önce yaptığı iyilik gibi birçok neden bulunabilir.
İslami öğretilerden anlaşıldığı kadarıyla insan her şeyden önce kendi ruhsal sağlığına karşı sorumludur. Bunun anlamı, başkalarıyla ilgilenmektense bireyin öncelikle kendi nefsini arındırmasıyla ilgilenmesidir. Bu nedenle, başkalarını arındırmayı terk etmesindense kendini arındırmayı terk etmesi durumunda daha fazla sorumlu olacaktır.
Üçüncü nokta, hukuki sorumluluk gibi ahlaki sorumluluğun da bazı etkenlerin bulunmasıyla birlikte azalması ya da çoğalmasıdır.
Istırar ve zorluk, bireyden belli bir eylemi yapmasıyla ilgili beklentimizi azaltıp böylece onun söz konusu eylemi yapma sorumluluğunu hafifletebilir.
Buna karşın, yeterli bilgi ve üstün örneklerin insanın yanında olması kabilinden şartların varlığı bireyin sorumluluğunu ağırlaştırabilir. Kuran Kerim, Peygamberin eşlerinin diğer kadınlardan farklı olduğunu ve ahlaki sorumluluklarının daha ağır olduğunu belirtmiştir.
Ahlaki sorumluluğu hafifleştiren ya da ağırlaştıran etkenlerin teşhis edilip ona göre bireylerin ahlaki olarak ne oranda sorumlu oldukları konusunda hüküm vermek gerekir.
Dördüncü nokta şu ki ahlaki sorumluluk, eylemin yapılması ya da terk edilmesini, insanda kalıcı hale gelen özellikleri (melekeleri) içerdiği gibi insanın inançlarını da bir dereceye kadar içerir. Nasıl ki ahlaki olarak bireyin bir işi yapması ya da terk etmesi, bir özelliği kendi ruhunda geliştirmesi ya da kendi ruhunu kıskançlık gibi çirkin bir özelliğin pençesinden kurtarması bekleniyorsa, kendi inançları sürecinde de bir takım ahlaki normlara uyması beklenir. Onun, fasık bir kişinin verdiği habere dayanarak bir kimse hakkında bir kanıya varmasının hakkı yoktur. İnancın ön basamağını teşkil eden düşünme etkinliğinin kendisi, belli bir takım ahlaki normları içerir.
Nurullah Akpınar
Add new comment