Kurtuluşa Çağrı

Sa, 07/03/2017 - 14:33

"Doğrusu kurtuluşa ermiştir temizlenip arınan."

Gönüllere huzur, kalplere sukunet veren bir ses var aşkın mektebinden; temizlenmiş bir kalbin kurtuluş müjdesi verilmekte  şu İlahi haberde:

‘’Kendisini kötülüklerden arındıran, Rabbinin adını anıp namazı kılan kurtuluşa erer.’’87/14-15

Evet, hakikat ve basiret gözüyle bak şu ayette sunulan mesaja! Temizlenip arınmak istemez misin? Şirk çirkefinden, küfür hicabından, nifak girdabından ve her türlü kalbi hastalıklardan kurtulmak istemez misin? Bak, Allah kesin bir dille müjdeliyor O’na huşu ile kul olanları!

Temizlenip arınmadan kılınan namaz, tutulan oruç, verilen zekat ve humus, eda edilen hac ve diğer ibadetler çirkef içersindeki bir kalbi aydınlatır mı hiç? Sırf ibadet ediyor olmak, bir insanın iman nuruna erişmesinin kanıtı olamaz. Zira iman bir nurdur. Dolayısıyla bir insanın mümin olmasının en başta gelen göstergesi karanlığın her türünden; yani gizli ve aşikar bütün günahlardan beri olmasıdır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

‘’Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Ne malum? Belki alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki de alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır. Birbirinizi, ( daha doğrusu kendinizi) karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. İman ettikten sonra fasık damgası yemesi ne kötü bir isim! Kim tövbe etmezzse işte onlar tam zalim kimselerdir.’’ 11/49

Bu ayet, “Ben müminim” iddiası taşıyanlara çok ciddi bir hakikati hatırlatmaktadır: Ey Mümin, sen benim kullarıma karşı sorumlusun!  Kendini hiç kimseden üstün görme, benim kullarımı karalama, onur ve haysiyetleriyle oynama! Sen benim kullarımı hor göremezsin, onlara hoşlanmayacakları lakaplar takamazsın! Bunu yaparsan “fasık” olursun. İman hanesindeki kaydın silinir. Ne kadar acı değil mi? Oysaki bir çoğumuz tüm bu fiilleri günah dahi bilmeyiz. Bilsek dahi çok önemsemeyiz. Halbuki Rabbimiz bakın nasıl buyuruyor: “Kim (bu günahlardan) tövbe etmezse işte onlar tam zalim kimselerdir.’’ Demek ki bir insan “Ben müminim” diyorsa, “Müminlik Kimliğini” onaylayacak olan yegane makam; yani Allah’ın haram kıldığı ve  günah olarak isimlendirdiği her şeyden uzak durmalıdır. Bu, kulluk bilincinin zorunlu bir gereğidir. Ancak bu şekilde bir insanın kalbi iman nuruyla aydınlanır.

Dikkatinizi çekerim, Şeytan denilen varlık hiç bir surette Allah’ın birliğini ve onun büyüklüğünü inkar etmemiştir. Dahası melekler arasında ilmi ile, güzel amellleri ve takvası ile “Azazil” olarak tanınır ve abidler zümresinden sayılırdı. Ne varki binlerce yıl ibadet eden bu varlık, kalbini arındırıp temizlemediği için bu ibadetlerin hiçbiri  ona hiçbir fayda sağlamamıştır. Çünkü o,  ilk imtihan ve sınanmada kaybetmiştir. Allah meleklere: “Adem'e secde edin” diye ferman buyurduğunda, Azazil’in içinde barındırdığı Şeytan ortaya çıkmış binlerce yıllık abidlik hicabı bir anda yırtılmıştır. Ona, bu sınavı kaybettiren “tekebbür” yani kendini büyük görmesiydi. “Kibir ve Tekebbür” çirkefi, onu İlahi Ferman karşısında asi kılmıştır. Bu demektir ki o, bütün o binlerce yıl, içinde “kir ve pas” barındıran bir kalple Allah’ın dergahına varmıştı. Böyle bir kalpte ise ibadet, iman nurunun çırası olamaz.

Binaenaleyh, “Mümin” olmanın ilk şartı, günah ve bütün marazlardan arındırılmış pak bir kalp sahibi olmaktır. Yoksa Huzur-u Hakk'a çıkmak müyesser olmaz ve “Emrolunduğu gibi dosdoğru” Hakk’a kul olunmaz.

Bir başka açıdan “temizlenmenin” önemi:

‘’Dinde zorlama yoktur. Doğru yol sapıklıktan, hak batıldan ayrılıp belli olmuştur. Artık kim tağutu reddedip Allah’a iman ederse, işte o, kopması mümkün olmayan en sağlam  olan ipe sarılmıştır. Allah herşeyi işiten bilendir.’’ 2/256

Bu Ayet-i Celile dikkatle okunacak olursa; imandan önce şirk, küfür, zulüm, nifak, günah ve  isyandan arınmanın geldiği apaçık zahir olur. Kalplerin imana hazırlanmasının ilk aşaması bütün bu söz konusu kirlerden arınıp temizlenmektir. Ancak bu aşamadan sonra kalplerde iman nuru yer eder ve “karanlıklar” zevale uğrar.

Evet, Allah teala insanın fıtratında varolan İlahi hakikate işaret ederek derununda taşıdığı bu nurun, dünya isi ve pasıyla kirlenmiş camını diğer bir ifadeyle “nur siracını” temizlemesini ister. İnsanın hakikatını temsil eden bu deruni nurun “şişesi” bazen nefsi garizeler veya şeytani isteklerle kirlenir ve üzerine kara bir perde çekilir. Bu perde, insanı karanlık düşüncelere, kötü ve çirkin eylem ve söylemlere sevkeder. Öyle ki gitgide kötülüklerin kaynağı haline getirir. Serencam, bu değerli varlık o kadar alçalır ki şu dünya vadisinde utanç duvarı haline gelir. İşte bu yüzden Yüce Rabbimiz “kendi elleriyle yaratmış olduğu” bu değerli kulunun temizlenmesini ister ve ona şu müjdeli haberi verir: ‘’KİM KENDİNİ TEMİZLERSE KURTULUR’’

Peki,  bu değerli varlık nasıl kendini kirletir? Bu dünyanın iki yönü ve iki yüzü vardır: Dünya, bazen insan için sinesinde cereyan eden Sünnettullah; yani İlahi yasaların beşiği ve onun İlahi bir terbiye ile yetişmesinin zemini olur. Dünyanın bu yüzü, insanın öyle yüce bir makama gelmesine vesile olur ki melekler dahi ona gıbta ederler. Aynı dünya bazen de cilveli, cazip ve cekici bir yüzle insanın karşısına çıkar. Onu aldatır, kendisine kul-köle eder. O derece ki onu kendi özbenliğine bigane kılar ve bütün değerlerini elinden alır. Evet, iki tip insan vardır bu vadide. Her biri,  yürüdüğü yolda bazı izler bırakır. Bu izler, bizler için birer ayettir. Hangi izi takip edeceğimize akıl karar verir. Bazı izler, derin bir yara gibidir bu güzergahta; kan kokar, zulüm kokar. Bazılarıysa gayet  latiftir; o Mutlak Latif’in bir ayeti mesabesinde, saadet ve kurtuluş vaad eder akl-ı selim ve basiretle bakabilenlere. Hülasa, şu dünya, içinde yansıyan hiçbir çehreyi unutmayan bir aynadır aslında. Bakacak olsan nice çehreler görürsün. Bazılarının kan bürümüştür gözlerini, kin yürür bütün damarlarında. Belli ki kan kokan bir tarihin izlerini onlar şekillendirmişlerdir. Kimi apaçık sergilemiştir bu çehreyi, kimileriyse nice salah, maslahat hatta İslam maskesi ile gizlemişitir. Lakin bu aynaya basiret gözüyle bakanların gözleri, bu maskeleri delip geçer ve o çehrelerin bütün çirkinliğini görür. Her ikisinin de aslında aynı vadinin izlerini taşıdığını fark eder. Onların söz ve sohbetlerinin bir olduğunu, niyet ve maksatlarının aynı olduğunu bilir. Onların ortak yönlerinden yola çıkarak, iç yüzlerinin birbirinin aynısı olduğunu teşhis eder: Hepsi iktidar delisidir, hepsi servet aşığıdır, hepsi süslü saraylarda oturmuş, süslü sofralarda yemiş içmiş, süslü maskeler takınmışlardır. Bir diğer ortak yönleri, taşıdıkları pis kokulardır. Manevi hislerin açıksa eğer, onlara her yaklaştığında o pis koku vurur suratına. Çünkü onlar yetimin, fakirin, işsizin ve sömürdükleri emekçinin göz yaşı ve alın teriyle beslenmişlerdir. O sarayları fakirhanelerin tuğlalarını çalarak kurmuşlardır. O sofraları fakirin kuru ekmeği ve mazlumun ahını alarak donatmışlardır.

Evet kardeşim, Rabbimizin fermanına kulak ver ve bu zulümlerden ve bu zalimlerden uzak dur! Sakın aldanma onların yüzlerindeki maskelere! Çünkü senin hatta namaz kılarken gördüğün nice insan dahi aslında Şeytanın mürididir. Bunu anlamak için onun kimlerle oturup kalktığına, kimlerle dost, kimlerle ortak olduğuna bir bak. Eğer Şeytanın kibir ve tekebbür dümeninde yürüyorsa uzak dur. Sakın görmezlikten gelme,  hakikat gözüyle bak! Eğer batıl bir “Dünya Düzeni” ile ortaksa uzak dur! Eğer fakirin, yetimin ve emekçinin hakkını gasp ediyor ve bankalarda trilyonları varsa uzak dur!

Yoksa sen de mi o cazip görüntülü sofraya yanaşmak istiyorsun? İstiyorsan eğer imanını yeniden bir sorgula! Şunu bil ki, sen bunu istedikçe, inan ne namazın ne de Allah ve Peygamber sevgisine dair iddianın bir faydası olur!

Bak, dinle Rahmet Peygamberi (saa) ne buyuruyor:

“Sizlere insanların en kötüsünü haber vereyim mi?” Ashabı can kulağıyle dinlemek için sabırsızlanır: “Ahiretini dünyasına satanlardır. Peki, bu kötüden daha kötüsünü haber vereyim mi?” Ashab, daha bir heyecanlanır: ‘’Başkasının dünyası için ahiretini satanlardır!’’

Hayat pınarından gönüllere damla damla akan bir rahmet suyudur bu Nebevi buyruk. İnsanın izzet ve şahsiyetini koruması için İlahi bir uyarıdır bu Hadis-i Şerif. Ne acı bir akibet değil mi, başkalarının dünyaları ve şaşaalı yaşamlarını sürdürmeleri için bir insanın kendi ebedi hayatı ve ahiretini pazarlaması?

Allahım bize basiret ihsan eyle ta senin razı olacağın kullardan olabilelim, Senin sevdiklerinle beraber Sana gelebilelim!

Ya Rab! şirkin, küfrün, nifak’ın kokusunu dahi almayı bizlere nasip eyleme!

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle