İslam'da Devlet ve Hükümetin Varlığının Zarureti

Sa, 07/03/2017 - 14:36

İslam'da Devlet ve Hükümetin Varlığının Zarureti

İnsanın sosyal hayatında bir hükümetin olması yeni bir mesele olmadığı tarihi kanıtlar bize göstermektedir. Ferdi ve ictima-i olan insan yaşamının güven ve emniyet içinde olması hükümet ve devletin olmasına akıl da onay vermektedir. İnsanın fıtri varlığının fıtri isteği fıtratına uygun bir hükümetin ve devletin olması onun yaradılış felsefesinin isteğidir; bu ifadeyi Mevlay-i Hakim insan fıtratına hitaben şöyle der:

‘’O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan islam’a yönelt. Yani Allah’ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah’ın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekseriyeti bunu bilemezler. 30/30

Ayetin metninden verilen bilgi, insanın fıtratına uygun olmayan ve uyum sağlamayan her türlü devlet ve hükümet modellerinden uzak durulmasının emri verilmektedir. Zira insanın nazif ve necip bir yaradılışa sahip olduğuna işaret eden ayet izahını şöyle yapar. Ayette geçen “Vech” yüz manasını ifade eder; bu ifade insanın derunundaki gönül yüzünün dış dünyasına yansıtılarak bedenin tümünün hanif dinine yönlendirilimesi istenmektedir. Ayette geçen “Hekim” ise tüm kimliği ve varlığıyla hanif olan dinin bakası için dimdik bir duruş sergilenmesi istenmektedir. Üçüncü bir ifade ise “Hanif” temizlenmiş arındırılmış pak ve tertemiz anlamını taşımaktadır. Hanif dini şirkten, küfürden, nifaktan, batıldan, her türlü hurafeden ve beşeri olan sistem ve kanunlardan temizlenmiş insan fıtratına uygun ve yaradılışının felsefesiyle uyum içinde olan dinin adıdır.

Yukardaki ifade edilen kelimelerin genel ifadesi şu manayı vermektedir; yüzünü ve özünü fıtri olan Allah’ın dinine çevir. Ayetteki bu ifade beşeriyetin yaşam hikayesinin temel sutunlarını oluşturmaktadır. Zira tevhidi ilkelerin araştırılmasında varolan gerçek bize diyor ki tekvini ve ve teşri-i kanunların arasında ciddi bir irtibat vardır. Teşri-i kanunlarda varolan ilkelerin kesin bir bağı fıtratta da vardır. Fıtratta varolan ilkeler kesin olarak teşri-i kanunlardada vardır. Teşri-i ve tekvini kanunlar bir bütün olarak insan hayatında işlemektedir, bu bir ilahi düzendir insanın yaradılışıyla birlikte işlemektedir, ancak insan şeytan ve nefsine esir düştüğü zaman bu ilahi denge bozulur ve insan yaşamı büyük sıkıntılarla yüzyüze kalır.

Diğer bir tabirle “Tekvini” ve “Teşri-i” kanunlar iki güçlü bilek olarak birbiriyle uyum içinde güçlü olarak bütün zeminelerde işlemekte ve iş yapmaktadır. Hiç mümkün değildir ki teşri-i bir davetin fıtratın derinliğinde onun onunla bağlantısı olmasın, mümkün değildir insan fıtratında varolan bir şey teşri-i kanunlarda olmasın, beşeri yönetiminde her ikisinin müşterek hareket etmediği görülmemiş olsun. Kesin olarak beşerin yönetim ve idaresinde “Tekvini” ve “Teşri-i” kanunlar müşterek hareket etmektedir.

Şüphesiz ’şeriat’ ‘fıtrata’ rehberlik ederek ‘hudud’, ‘kuyud’ ve ’şeriat’ tayin eder ta inhirafi yollara düşmesin. Ama hiç bir surette fıtratın asıl isteklerine muhalefet etmez belki meşru yolla onu hidayet eder yoksa teşriyle tekvin arasında tezat teşkil eder buda tevidhin aslıyla uyum sağlamaz.

Açık bir ifade ile Allah hiç bir surette birbirine tenakuz bir şey yapmaz ki tekvini işleyiş yap desin teşri-i işleyiş yapma desin veya teşri-i işleyiş yap desin tekvini işleyiş yapma desin böyle bir tezadı ilahi düzende görmek mümkün değildir. Zira din halis ve pak bir surette her türlü bulanık ve kirlilikten arıtırılmış bir surette insanın derununda ve canında yer almıştır. İnhiraf ve sapma arizi bir olaydır; buna binaen peygamberlerin görevi bu arizi oluşumu zayıl etme ve insanı asıl fıtratına davet etmek ve onu fıtratıyla tanıştırmaktır.

Devletin olması fıtri bir zarurettir:

Allame Tabateba-i Rum suresinin 30. ayetini esas alarak islami bir devletin teşekkülünü felsefi açıdan konu edinmiştir. İslami ayin-nameyi fıtri ayın-name ve islami ahkamı da beşeri fıtrata mutabık olduğunu kabul eder. Buna bina’en fıtratla özleşmiş olan ilahi ahkam beşer hayatında uygulanabilmesi için adil ve muttaki bir hükümete ve devletin olmasına akıl ve nakil birlikte onay vermektedir.Bu nedenle velayeti fakih müessesi herzaman ve asırda hükümet ve devlet yönetiminde görev başında olması İslam toplumunu ilahi vahyin gölgesinde yönetmiş olacaktır.

Kanun yalnız başına kafi değildir:

Kanun her nekadar gani ve kamil olsa kendi başına beşerin saadetini temin edemez; kanunları tamamı hatta vahye dayalı olsa bile beşeriyetin islahı için kafi olmaz; kanunlar beşerin saadetinin mayası olması için hükümet ve icra makamının olmasına ihtiyac vardır. İslam’i kanunların mükemmel işleyişinde velayet ve imamet ilke olarak şer-i ve aklı olarak onay almıştır.

İslam’i kanunların mahiyeti ve hükümet:

İslam’i kanunların mahiyeti, ictima-i, siyasi, askeri, iktisadi kimliğe sahip olması delil olarak hükümet ve devletin teşekkülüne yeterli görülmektedir; mahiyet itibariyle islami kanunların işleyişinde bir devletin teşekkülü ümmetin huzur ve saadetinin güven ve emniyetinin teminatı olarak kabul görmüştür. Yapılan araştırmalarda kanunların tamamı şunu onaylıyor ki bu kanunları uygulanması için adil bir hükümetin kurulması dini bir emir olarak kabul görmektedir.

İslam’ın yüce hedefi:

Şüphe yok ki peygamberlerin gönderilişin de islam şeriatının belli hedeflere doğru hareket edip ona vara bilmesi vardır. Kur’an’i Kerim İslam’ın o âli hedeflerini açıkca şöyle zikretmiştir.

1-Adalet ve Kısti ikame etmek.

’Şu kesindir ki biz Resullerimizi açık delillere gönderdik ve insanların adaleti gerçekleştirmeleri için resullerle beraber kitap ve adalet tarazisi indirdik’’ 57/25

2-El ve ayaklara takılmış kölelik zencirlerini çözmek.

‘’Üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar.’’ 7/157

3-‘’Biz ise o ülkedeki güçsüzlere ihsanda bulunmak, onları dünyada örnek şahsiyetler yapmak ve ülkeye onları varis kılmak, onlara dünya hakimiyeti vermek istedik.’’

Bu ayetlerin ışığında beşeriyetin insan vucudunda dolaşan kanın verdiği hayatın nekadar önem arz etmekte ise bu üç ayette ki ilkeler beşer hayatının sosyal ve adil düzeni sağlanmasında okadar önem arz etmektedir. Buna bina’en yukarıdaki ayetler İnsan hayatına ilahi düzen veren ilkeleri amelde görüle bilmesi için hükümet ve devletin olmasına işaret ederek zaruretini onaylar. Zira tarih hükümetsiz ve devletsiz bir milletin kendi inancını, kültürünü, örf ve geleneğini koruduğunu görmek mümkün olmadığı görülmüştür. Buna bina’en seküler ve laik düşüncelerinin sahibi olan zalim ve müstekbir güçlerin esaretine mahküm olmuşlardır. İslam iki yüzlü seküler ve laik yönetim şekline karşı özgürlük ve adalet ilkelerini tesis ederek sömügeciliğin insanın fıtratındaki hakikata ters olduğunu ilan eder.

Sitem ve sitemcilik anlayışını sona erdirmek

Sitem ve sitemcilik anlayışını sona erdirmek çokta kolay değildir. Bunu mantığın, zülmun islam camiasından kaldırılabilmesi için ve mazlum insanlarda özgürce nefes alabilmeleri için islami bir hükümetin tesisi lazımdır ki hak, hak sahibine verilmiş olsun. Mazlumların zorba ve zalim hükümetlerin sitemi altında kimliksiz yaşamaları insanın fıtri yaradılışına aykırıdır. Bu nedenle islami bir hükümetin kurulması ilahi vecibelerden birisidir.

İmam Humeyni (r.a) şöyle buyurur:

’’Nasıl bir kısım hayin ve haram hor insanların ecnebilerin yardımıyla ve silah zoruyla milyonlarca müslümanın servetine el koymuşlardır. Bizler nasıl oturup sessiz ve sakin bir halde bakıp dura biliriz. islam ulamasının ve bütün müslümanların bu zalimane konum karşısında el birliğile kıyam edip islami bir hükümeti kurmalarının zarureti vardır.

İslam’i liderlik ve hakkın ilanı:

Beşeriyetin hayat nizamı olan Kur’ani kerim seraheten islami liderliği ve islami hükümeti imanın ilkesi olarak ilan eder:

‘’Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.’’3/139

Ayetin metninde var olan ders güçlü bir imanın verdiği azim ve gayret sayesinde inandığını kanıtlayan bir liderin ekseninde ümmet bütünlüğünü sağlıyarak islami bir hükümetin tesisini önermektedir. Ve yine ilahi şeriatın olmazsa olmaz hedeflerinden biri olan ilahi kelime-tullahın ilanını müminlerden istemektedir. İlahi kelime-tullahın hakimiyeti için muktedir bir hükümete ihtiyac vardır; zira rabbulalemin şöyle buyurur.

‘’Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın!’’ Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilmeyip de, ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.’’8/60

Ayette varolan kuvvet kavramı oldukca geniş ve kapsamlı bırakılmıştır; zaman şartlarına uygun ticari, iktisadi, siyasi ve ictima-i konularda düşmanın fevkinde güç oluşturup düşmana diz çöktürüp islamın gücünü ilmi ve ahlaki olarak ortaya konulması ve düşmanın yüreğine korku salmasını beyan eder. Zira dinin korunması muktedeir bir hükümetin olması ve güçlü bir devletin olmasının şartı ayette beyan edilmektedir. Ayette geçen savaş atları o günün kuvvet birimi olduğuna işaret etmektedir. Günümüzün silahı zamanın siyasi bilimi ve iktisadi yapısı ve üstün bir ahlaki değer olduğunu haber vermektedir. Bu değerlerin koruna bilmesi için hükümet ve devletin olması açıkca istenmektedir. Bu emre bina’en islami bir hükümetin başında bulunan alim, adil ve muttaki olan veli-ül-emre yardım edilmesi, desteklenmesi, korunması ve itaat edilmesi müminler üzerine bir vecibe olduğunu şu ayeti celile beyan etmektedir.

‘’Eğer siz peygambere yardımcı olmazsanız, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine yardım eder. Hani kafirler onu Mekke’den çıkardıklarında, iki kişiden biri olarak mağarada iken arkadaşına: Hiç üzülme zira Allah bizimle beraberdir.’’  diyordu. Derken Allah onun üzerine sukuneti, huzuru ve güven duygusunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla destekledi. Kafirlerin davasını alçattıkça alçattı Allah’ın dini ise zaten yücedir. Çünkü Allah azizdir, hakimdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.)’’ 9/40

İslam'i liderlik ve siyasi bir otoritenin varlığı ve güç dengelerinin oluşturulması ve İslam'i bir hükümetin teşekkülü kaçınılmaz bir ilke olarak ayetlerin metninde önerilmektedir. Bu ilahi öneri karşısında müslümanların üzerine namazın farz olduğu gibi islami bir hükümetin kurulmasıda farzdır.

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle