Zalim ve Mazlum

Sa, 07/03/2017 - 14:28

ZALİM VE MAZLUM

‘’Sizden önce nefislerine zulmedenlerin evlerine ve yurtlarına oturdunuz. Onlara nasıl muamelede bulunduğumuz size açıkca beyan edildi. Ve size misaller de verdik.’’14/45

Evet, Ayet birşeyler hatırlatmak istiyor akıl sahibi ve dinlemesini bilenlere! Ne anlatmak istiyor acaba yukardaki ayet biz insanlara? Bastığın toprağa gafletle basma, bak senden önce bu toprağa basanların izine! Hani nerede o yeryüzünde kibir ve azametle yürüyenler, insanların başlarına vura vura hükümdarlık sürenler? Niceleri bu vadide “yeşil saraylar” yaptırmışlardı da insanların alın teri ve kanlarıyla yoğurmuşlardı harcını. Üstelik İslam'ın mukeddes adını kullanarak kılıç ile  kamçı ile ve “zer-zor-tezvir” ile hüküm sürmüşlerdi mazlum kitleler üzerinde. Kimse kem gözle bakamazdı o “ısırıcı sultanların” saraylarına. Haremlikler-selamlıklar vardı o saraylarda, altın kadehler, gümüş kaplar, altın sırmalı kaftanlar. Oysa mazlum ve mustazaflar yarı aç yarı tok gece gündüz çalışmak zorundaydılar. Onlar bir lokma ekmek kazanmak uğruna ter dökerken şehzadeler-ağazadeler yeşil-ak-kızıl saraylarında keyif çatarlardı. Sandıkları, kasaları ve cüzdanlarına sığmazdı altın, gümüş, dolarları da yine de gözleri doymazdı. Yazlıklar, deniz manzaralı köşkler, yatlar ve bilumum zevk-u sefa gereçleri tatmin etmezdi onları. Oysa çoğu mazlumun ayağındaki çarık-kara lastik yırtıktı. Evlatları yalınayak dolaşırdı karda kışta. Gerçi halen yalınayaktırlar onlar! Fakat ses çıkaramazsın; günahtır çünkü! Sultana nasıl karşı çıkılır ki? Elinden ekmeğini dahi alsa, sırtından kamçısını dahi eksiltmese itaat edeceksin emir sahiplerine! Kim demiş? Güya Alemlere Rahmet Resulullah! Halbuki Allah: “Yaklaşma” der zalime “sonra ateşi dokunur sana!”  “Zalime yardımcı olma, yoksa sende gidersin zalimin gittiği yere” diye buyurur Resulullah. Kimdir zalim? Allah, cevabını apaçık beyan buyurur:

‘’Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.’’

Allah’ın nazil kıldığı hayat düsturuyla hükmetmeyen yöneticileri üç sınıfa ayırır:

1- Allah’ın hükmünü inkar eden ve onunla hükmetmeyen kafirler.

2- Allah’ın ahkamını iptal eden ve bulunması gereken makamda görmeyen zalimler.

3- İlahi hükümlerin dışına çıkıp kendi heva ve heveslerine göre hüküm süren fasıklar. 

“Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kavmin; kendi babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa Allah ve Peygamberi'ne muhalefet eden kimselere sevgi beslediğini göremezsin.”

“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur…”

Allah’ın hükmü adalettir, bu hükme muğayyir siyaset güden söz konusu üç sınıftan hangisine boyun eğersen hiç kuşkusuz onunla çağırılacaksın Mahşer Günü Hakk’ın huzuruna!

‘’Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.’’

Ey kardeşim, dinle şu acizin sözlerini ve uyma şu Allah adına konuşup da O’nun hükümlerini yok sayan zalimlere! Yoksa sen de ortak sayılırsın onların bütün zulümlerine! Bırak onlar saraylar yaptıradursunlar. İnan o sarayların herbir tuğlası ateş olup yapışacaktır onların canlarına; tabi sen kendine gelmezsen senin kendi canına da! Zira onlar fakirlik, geçim sıkıntısı ve bedbahtlık içersindeki mazlum halkın emeğini ve alın terini gasp edenlerdir. Onlar, senin ve senin gibilerin gönül rızasını almak yerine, saraylar yaptırarak hoş görünmek istiyorlar elaleme. Onlar, hikmetsiz, adaletsiz ve ahlaksız siyasetleriyle muktedir görünmek istiyorlar ahlaken iflas etmiş dünya sistemine. Halbuki iktidar ilimle, bilimle, hikmetle ayakta durur. İstersen bir göz gezdir tarih sayfalarında yada çık bir dolaş bilim ve teknolojide gelişmiş ülkelerde; var mı bu sarayın bir benzeri? “Evet, var” diyeceksin; “Muaviye’nin Yeşil Sarayı var örneğin ya da Amerika’nın Beyaz Sarayı. Çok doğru ve isabetli bir cevap! Lakin şunu unutma ki bu saraylar dünyayı kana boyayan, insan emeği ve kanıyla beslenen zalimlerin kurdukları saraylardır. Peki, o saraylarda hüküm sürenlerin vatandaşlarının nerelerde ve nasıl yaşadıklarından haberin var mı? Evsiz-barksızlardan, sokak çocuklarından, uyuşturucu müptelalarından, bir ticari metaya dönüştürülmüş kadınlardan haberin var mı? Sonrası, sen madem Müslümanım, Resululullah’ın izindeyim diyorsun öyleyse fasıkları, zalimleri ve kafirleri kendine örnek alamazsın! Madem “ben Müslümanım” diyorsun, o zaman bak Peygamber Efendimiz ne buyuruyor: “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir!”

Yazının başındaki ayeti yeniden bir oku!

‘’Sizden önce nefislerine zulm edenlerin evlerine ve yurtlarına oturdunuz. Onlara nasıl muamelede bulunduğumuz size açıkca beyan edildi. Ve size misaller de verdik.’’14/45

İnsanlık tarihi bir kervan misali; yürüdükçe iz bırakır arkasında. Her iz, bir tarih yazar geriden gelenlere. Büyük bir habercidir ibretle bakılırsa her bir adıma. Evet, bu vadide yüryenler varmış demek bizden önce! Bazılarının göz yaşları, bazılarının kan izleri damlamış toprağa; bazen kahkahaların yankısı kuşatmış her yanı, bazen inim inim inleyen mazlumların feryadı. Bazen saraylardan yükselen arsız ve çılgın eğlence sesi karışmış bu topraklara, bazen mazlumların açlıktan kokan nefesi!

Herbiri bir ibret tablosudur bu ayak izlerinin. Gidenler geri dönmüyor ama herkes kendine yaraşır bir iz bırakıyor geride. Dön bir bak istersen şu vadideki izlere: Bazıları bir servet değerindeki iskarpinlerle yürümüş bazılarıysa çıplak ayaklarla! Zalim de yürümüş mazlum da. Basiret gözüyle bir kez daha bak! Geçip gidenlerin bazıları saraylarda yaşamış bazıları gecekondularda. Bazıları inandığı gibi yaşamış, bazıları insanların, insani-dini duygularını sömürerek. Bazıları “Fakirlik iftiharımdır” diyen bir ahlak timsalinin peşi sıra yürümüş, bazıları insanların fakirliğini siyaset malzemesi yaparak; insanları parayla, pulla, kömürle, makarnayla satın almaya çalışarak. Sahi, görebiliyor musun? Fakirin, mağdurun ve çaresizin ümitleri üzerine kurdukları saraylarda evlad-u iyalıyla, haşem-u ayanıyla sefa sürenleri görüyor musun? Allah ve Resulu’nun adını ağızlarından düşürmeyen ama kendileri saraylarda, malikanelerde ve yatlarda yaşarken kış gününün ayazında soğuktan titreyerek üç kuruş ekmek parası için simit satan çocukların ahvalinden bihaber zalimleri seçebiliyor musun?

Görüyorsan, fark ediyorsan ve seçebiliyorsan zalime, yüzsüze, arsıza karşı çık, sakın rıza gösterme! Yoksa senin adın da o zalimlerin kaydedildiği defterlere yazılır. “Ne yapalım bundan daha iyisi yok” deme sakın! Sen bu niyetle yardım etsen dahi, bil ki o zalimlerin yandığı yerde yanarsın, Cehennem ateşine odun olursun!  “Bundan iyisi yoktur” dediklerinin iç ve dış siyasetlerini bir teraziye koy, bak bir iyilikleri mi ağır basıyor yoksa kötülükleri mi? Senin vazifen Muhammedi (s.a.a) mektebe tabi olmak ve o mektebe kaydolmaktır. Sen, Allah’ın hükmü hakim oluncaya kadar mücadele etmekle sorumlusun!  Mücadele azminin kırılmasına asla izin verme! Bu senin imani görevindir. Bu görevden kaçmak için hiçbir fetva hiçbir bahaneye sığınamazsın. Zalimin gölgesinde yaşayarak Cehennem'e gitmektense, fakirlik ateşinde yanarak Cennet'e gitmek senin için bir şeref olmalıdır!

Evet, ibretle bak şu dünya vadisinde yürüyenlere; gördüğün herşey ibret dersi verecektir sana. Bu değersiz dünyada ağlasan da gülsen de birgün ömür bitecektir. Unutma!

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle