Münafık Siyaset

Sa, 07/03/2017 - 14:27

Münafık Siyaset

‘’Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar, Allah'da onların hilelerini ve oyunlarını bozar. Onlar namaza  kalkarken üşene üşene kalkarlar, müminlere gösteriş yaparlar. Yoksa Allah’ı  pek az hatırlarlar.’’4/142

‘’Onlar müminlerle kafirler arasında bocalayıp dururlar: Ne onlara bağlanırlar, nede bunlara. Herkimi de Allah  şaşırtırsa sen ona hiçbir yol bulamazsın.’’4/143

Kur'an- Kerim'de en çok zikredilen zümre münafıklardır. Bu zümrenin kimliği  muhtelif ayetlerle beyan edilmektedir. Bu ayetlerde Allah, mümin ve muvvahidlerin onlardan uzak durmalarını ister. Çünkü insanlık tarihinde ve bilhassa İslam tarihinde insanlığa en çok zarar uğratan topluluk işte bu iki yüzlü münafıklar topluluğudur. Örneğin; Yüce Rabbimiz, şu iki ayette onlara özgü şu beş sıfatı zikrederek müminleri onların tuzaklarına düşmekten sakındırır:

1- Onlar, şeytani hedefleri ve nefsani çıkarlarına ulaşmak için aldatıcı bir maskeye bürünür ve kendilerince açık gözlülük yaparak meydanlara çıkarlar. Öylesine cazip ve çekici konuşmalar yaparlar ki karşıdaki muhatabı hayretlere düşürürler. Dahası Allah’ı bile kandırmak isterler. Halbuki tam o lahzada dahi onlar aslında sadece kendi kendilerini aldatmaktadırlar. Zira elde etmek istedikleri geçici ve değersiz şeyler yüzünden, çok büyük değerleri, en başta kendi öz insani kimliklerini elden verdiklerini görmemektedirler. Onlar, hedeflemiş oldukları makam ve mevkiiye ulaşmak için bin bir türlü hile ve plan  ile insanların gözlerini boyamak ve  toplumun teveccühünü kazanıp gönüllerde taht kurmak için çabalarlar. Lakin bu uğurda asıl sermayelerini, yani imanlarını elden verdiklerinin farkında dahi olmazlar.

“Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar, Allah da onların hilelerini ve oyunlarını bozar.”

2- Onlar Allah’tan uzaktırlar. Dolayısıyla ibadet etseler dahi bir lezzet almazlar:

“Onlar namaza kalkarken üşene üşene kalkarlar.”

 Çünkü onlar makam, servet ve sair dünya nimetlerinin vermiş olduğu sarhoşlukla insanları aldatabilecekleri zehabına kapılır ve  kendilerini abid göstermeye çalışırlar.

3- Onlar Allah’ın vaadettiği  o büyük güne iman etmemişlerdir. Bu yüzden şayet ibadet veya hayırlı bir amel işleseler de hiçbiri Allah için değildir: “İnsanlar görsün diye yaparlar.”

4- Onlar Allah’ı çok az hatırlarlar. Şayet hatırlayacak olsalar dahi Allah’tan korktukları için değil, belki şeytani hedeflerine varmak ve göz boyama maksadıyla O’nu yadederler. Arkalarını döndüklerinde ise yeryüzünü fesada sürüklemek ve nesilleri bozmak için çabalarlar. İşte, günümüzdeki Amerikan İslamcılığı'nın  kafa kağıdının hülasası! Allah müminleri uyarmak için bu kimliği şöyle beyan buyurur:

‘’O, Senin yanından ayrılınca veya bir işin başına geçtimi yeryüzünü fesada vermek, ekin ve kültürü ifsat etmek ve nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.’’ 2/205

 Bu ayeti  celile aynı zamanda, bir yandan medya ve eğlence sektörü aracılığıyla fesat ve ahlaksızlığı  yayarak nesilleri bozan diğer yandan  camiilerde en ön safta namaza duran siyasilerin gerçek yüzlerini de ifşa etmektedir.  Evet, Müslümanlar'ın en büyük düşmanı işte bu iki ayaklı  insan görünümlü şeytanlardır.

 5- Onlar net bir  hedefe sahip değillerdir. Aslında kendi şeytani nefislerinin kurbanı olmuş zavallılardır. Ne müminlerle ne de alenen   Müslüman olmayanlarla beraber yürüyebilirler. İkisi arasında  mekik dokurlar ve sadece  servet ve makamlarını koruma peşindedirler.

“İkisi arasında bocalayıp dururlar; ne onlara ne de bunlara (yar olurlar).”

Ayetin sonunda çok açık bir dille Allah onların dalaletten kurtulamayacaklarının haberini verir. Bu haber, bu tip insanlara gelecekte ağır bedeller ödeyeceklerini hatırlatırken aynı zamanda bu kötü duruma düşmemeleri için tüm insanlar için de bir uyarıdır . Günümüzün iki yüzlü munafıkları da, bir yandan İslam'dan, dinden, imandan bahsederken diğer yandan İslam’la, dinle, imanla alakası olmayan laik ve seküler sistemin bekçiliğini yaparlar.  İçinde bulundukları çirkin ve yüz kızartıcı durumu fark edemedikleri için, kah Amerika’nın kucağına oturur kah Müslümanlar'ın yanındaymış gibi görünürler. Arada bir İsrail’e kafa tutar gibi havalara girerler, ama İsrail lobilerine aidat ödemekten de geri durmazlar. Bir yandan Filistin’in mazlum halkının yanındaymış gibi  görünseler de  diğer yandan İsrail ile ticaret hacmini on katına çıkartırlar. Bazen Amerika ve Nato’ya karşı efelendikleri de olur fakat bir an önce Suriye’ye saldırsınlar diye bir el etek öpmedikleri kalır. Tabi Suriye hükümetine muhalif olanları silahlandırmak için Amerika ile el sıkışmayı bir zafer havası içersinde kutlamaktan da hiç gocunmazlar. İsrail'i sözümona “en sert bir dille” kınarlar ama İsrail’in korkulu rüyası Direniş Cephesi ve Hizbullah hakkında, değil Müslümanlık  insanlığa dahi yakışmayan sözler sarfederler. İsrail'i memnun etmek için hiç utanmadan bin bir kılığa girmekten de hiç çekinmezler.

Bütün davaları şu: Suriye ve Filistin meselesinde Muhammedi (s.a.a) Müslümanlar taraf olmasınlar!

Güncel bir sorun olması hasebiyle bu konuya bir açıklık getirmek gerekiyor. Zira özellikle son dönemlerde Hizbullah ve İran hakkında Türkiye toplumunun zihninde yanlış bir tasavvur ve çarpık bir tablo yaratılmak istenmektedir. Bu tabloyu özetleyecek olursak: Suriye hükümeti  İslam'la idare edilmiyor. Bu Hükümet, eski Sovyet rejiminin kurmuş olduğu Baas Partisi tarafından yönetilmektedir. Evet, doğrudur. Peki, acaba Türkiye Hükümeti Allah’ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Peygamber'in Sünneti ile mi idare ediliyor? Eğer Kur'an-ı Kerim ile idare ediliyor ve Şeriat ahkamı uygulanıyor olsaydı hak vermemek olmazdı. Fakat eğer canla başla savundukları Türkiye devleti, ilahi kanuların tek bir maddesini dahi anayasasına koymamış ve tamamen Batı kaynaklı bir hukukla idare ediliyorsa o zaman durup bir düşünmek gerekir. Bu durumda bu zümre, hangi hakla Suriye’yi Baas Partisi tarafından yönetiliyor diye suçlayıp tağut ve kafir ilan ediyor ve hangi gerekçeyle dünyanın her köşe bucağındaki silahlı çeteleri örgütleyerek sözümona “cihada” gönderiyorlar? Eğitip donattıkları bu çeteler kime karşı savaşacaklar? Tabi ki Suriye'nin Müslüman halkına karşı! Niçin? Amerika'nın Ortadoğu'daki çıkarları için! Peki Türkiyeli Müslümanlar bu ikiyüzlülüğü fark edemiyorlar mı? Hayır, maalesef! Zira Türkiyeli Müslümanlar başsız, Türkiyeli Müslümanlar sahipsiz, Türkiyeli Müslümanlar basiretsiz! Fakat  çok duygusal ve kışkırtılmaya açık! Dolayısıyla da İsrail'in ekmeğine yağ süren bu nifak siyasetini fark edemiyor.

Madem öyle, bu halkın duyarlı olduğu hususlarda Suriye'nin Baas rejimini Türkiye’nin Laik rejimiyle  bir kıyaslayalım:

Suriyede de camiiler aynen Türkiye'deki gibi açık ve hiç bir engelleme yok. Günde beş vakit ezanlar okunuyor ve camiiler dolup taşıyor. Ünveristelerinde dini eğitim en yüksek düzeyde okutuluyor. Başörtüsü sorunu yok. Cumhurbaşkanları da Cuma ve bayramlarda en ön safta namaz kılıyor. Peki neden Suriye rejimi kafir oluyor ve ona karşı savaş açılması gerekiyor da Türkiye rejimi bundan muaf tutuluyor? Hadi diyelim Suriye'deki muhalifler Baas rejimine karşı çıkıp hak talebinde bulunuyorlar. Peki, Türkiyeli Müslümanlar ne diye kendi başlarına musallat kılınmış Batı kaynaklı gayri İslami rejime ses dahi  çıkarmazken özellikle Suriye’ye karşı maddi-manevi “cihada” koşuyorlar? Eğer onlar İslami bir yönetim istiyorlarsa Türkiyeli Müslümanlar neden istemiyorlar? Bu bir soru işaretidir.

 Suriye muhaliflerine gelince, acaba bunlar hakikaten Kur’an  ve Sünnet’e uygun bir devlet kurmak için mi  Esad’a baş kaldırıyorlar? Yoksa işin içinde başka hesaplar mı var? Özellikle Direniş Cephesi'ni hedef almaları pek bir manidar değil mi? Asıl maksat, İsrail’in güvenliğini temin etmek ve Amerika'nın bölgeye yerleşmesi için zemin hazırlamak olabilir mi? Zira bütün karineler bunu gösteriyor!  Ciddi ciddi sormak istiyorum: hakikaten Türkiye hükümeti, Suriye hükümetinin muhaliflerine İslami bir hükümet kurmaları için mi yardım ediyor? Şayet İslami bir hükümet kurmaları için yardım ediyorsa niçin ilk evvela Türkiyede kurmuyorlar ki? Hatta  Suriyeli mücahidler” dahi belki yardıma koşarlar!

Peki, İran İslam Cumhuriyeti ve Hizbullah niçin Suriye hükümetine yardım ediyor? Bu sorunun cevabı çok açık ve nettir: çünkü Direniş Cephesi'ne göre, bu savaşın asıl maksadı Suriye rejimi değil; Amerika’nın, Büyük İsrail hayalinin gerçekleşmesi doğrultusunda vermiş olduğu sözü yerine getirebilmesi için bir alt yapı çalışmasıdır. Zira ilk evvela bu hayalin önündeki bütün engellerin kaldırması gerekir. Bu nedenle Direniş güçlerine yıllardır ev sahipliği yapan Suriye hükümetini düşürüp yerine, İsrail’e dost bir hükümet kurmalıdırlar ki Direniş Cephesi’ni rahatlıkla bir köşeye sıkıştırabilsinler. Böylece hem İsrail derin bir nefes almış olur hem de İran'ın Hizbullah ve Filistinli Mücahitler'e yardımlarının önü alınmış olur. Pek tabi bununla da yetinmeyeceklerdir. Zira Ortadoğu'da tam bir hakimiyet sağlamak için Hürmüz Boğazı'nı da ele geçirmeleri gerekecektir. İşte İran İslam Cumhuriyeti ve Hizbullah, Amerika ve müttefiklerinin bu şeytani emellerinin gerçekleşmemesi için mücadele sahasına inmiş ve Suriye hükümetinin yanında yer almışlardır. Bu,  Beşşar Esad veya Suriye rejimini savunmak anlamına gelmez. Yegane maksat,  bölgede tam bir sulta kurmak isteyen şer odaklarını engellemektir. Şu bir hakikattır ki İran İslam Hükümeti, İslam Yurdu'nu gaspetmiş bulunan dünya yiyicilerinin artık bundan böyle istedikleri yeri istedikleri şekilde sömüremeyeceklerini göstermek için sahaya inmiştir.  Bunu sömürgecilerin kendileri de çok iyi biliyorlar. İşte  bu nedenledir ki etekleri tutuşmuş bir vaziyette İslam Yurdu’na musallat kıldıkları köle ve uşaklarını da yanlarına alarak İslami uyanışın önünü tutmak istiyorlar. Lakin ne yazık ki bugün, kendilerini İslami kimlikle tanımlayan çevreler dahi Amerika, Siyonizm ve müttefiklerinin bu şeytani oyununa gelerek İran islam Cumhuriyeti ve Hizbullah’a cephe açmış bulunmaktadırlar.

Yakın tarihimizde Amerika ve yerli uşakları tüm İslam Yurdu'nda askeri ve kültürel anlamda cinayet üstüne cinayet, katliam üstüne katliam işlerken halen bu tablo karşısında sessiz kalan ve İsrail terör şebekesine bir fiske olsun vurmayan “Müslümanlar’ın” aynı kıbleyi paylaşan mümin kardeşlerine karşı nasıl acımasızca saldırıp nasıl vahşice cinayetlere ortak olabildiklerini görüp de kan ağlamamak elde değil!

Evet, daha şu son günlerde Amerika, stratejik ortağı Türkiye ile birlikte Suriye devletine karşı “ılımlı muhalifleri” yani kendi müttefiklerini eğitip donatacağını, silah yardımı yapacağını ve askeri-istihbari her türlü desteği vereceğini ilan etti. Peki, Türkiyeli Müslüman camia bu ittifaka nasıl bakıyor? “Amerikancı Müslümanların” eliyle dökülecek ve dökülmekte olan kanı “Müslüman kanı, benim kanımdır” diyerek sahiplenecek kadar imani bir cesareti kendinde bulacak mı acaba? Yoksa daha fazlasının yapılmasını; örneğin “Kosova’da olduğu gibi insani yardım adına  havadan direkt bombalar yağdırmaları gerektiğini” söyleyecek kadar alçalacak mı?  Devlet ağzıyla konuşan Müslümanlar hiç mi düşünemiyorlar ki okyanus ötesinden gelip kendi çıkarları adına İslam Yurdu’nu yeniden şekillendirmek isteyen Amerika, hakikaten “insani” bir maksat peşinde olabilir mi? Böyle bir hakka sahip midir?  Amerika ne zamandan beri Müslümanlar'ın Veliyü’l Emr'i oldu da bizim sorunlarımızın çözüm mercii olsun? Bu soruyu soracak cesareti kendinde bulan kaç Müslüman var? Acaba Müslümanlar bir gün “Amerika ve Batılılar'ın ne işi var İslam ülkelerinde” diyebilecek basirete sahip olacaklar mı? Günümüz Müslümanları yıllardır, Amerika ve Batılılar'ın eliyle dökülmekte olan Müslüman ve mazlum kanına sadece seyirci kaldılar. 1979 dan bugüne kadar Afganistan'da dökülen kan ve yüzde ellisi sakat bırakılan insan Amerika ve işbirlikçilerinin eseri değil midir?  Irak, Libya ve diğer İslam ülkelerinde, sözümona insani söylemler kamuflajıyla, kullanmaya elverişli buldukları silahlı çeteleri en son model kan kusturucu silahlarla donatarak kadın, çocuk, yaşlı ve savunmazsız insanları öldüren  batı ve işbirlikçileri değiller miydi? Onlar bu manzarayı keyifle izlerken, “Müslümanlar”  bir yandan alkışlıyor bir yandan da şöyle diyorlardı: “Elhamdulillah, bir diktatör daha cehenneme gitti!” Peki, gidenin yerine gelen onlarca diktatörü ve yarattıkları anarşiyi görmeyecek kadar basiretsiz olmak bir Müslümana yakışır mı hiç? Şimdi Suriye'de aynı cinayetler işlenmekte, aynı senaryo uygulanmaktadır. Fakat bu kez daha ağır silahlar ve daha ağır cinayetlerle karşımıza çıkacaklar ama  korkarım, Amerika ve ortağı Türkiye hükümeti eliyle işlenecek bu cürümlere, yine Müslümanlar alkış tutup  teşvik etsinler! Doğrusu, oturup ağlamak gerekiyor Müslümanlar'ın bu haline! Çünkü büyük şeytan Amerika ve müttefiklerinin ne dolaplar çevirmekte olduğunu göremiyorlar. Daha da acısı görmek de istemiyorlar. Oysa İslami Uyanış ve Direniş Cephesi'ne tahammül edemeyen Amerika, Avrupa, İsrail ve onların ellerindeki bilumum kukla rejimler, her biri bin başlı bir canavar gibi her koldan ve her yönden İslam’ın üzerine saldıryor, Uyanış ve Direniş nüvesini canlanıp serpilmeden boğmak istiyorlar.

Bütün bunlara rağmen bugün Muhammedi Kıyam’ın ayak sesleri de yankılanıyor bütün dünyada. Muhammedi (s.a.a) İslam’ın sadık askerleri ve mazlum-mustazaf insanların kalplerine hükmeden özgürlük ve hürriyet çağırısı, ulaştığı her yerde derin izler bırakarak dalgalanmaya devam ediyor.  Tevhidi çizgiyi takip ederek yürüyen  mümin ve muvvahhid kitlelerin her adımı bir ümit ve zafer muştusudur. Bu adım, aynı zamanda Amerika ve Amerikancılar'ın kalplerine korku salan bir metanete sahiptir. Bugün artık tüm dünya, iki kutuba ayrılmıştır: Muhammediler (s.a.a) ve Amerikancılar. Amerika ve Amerikancılar,  üretmiş oldukları öldürücü ve zehirleyici silahlarla halklara baskı yaparak ve korkutarak hakimiyetini sağlamaya çalışırken; Muhammedi Müslümanlar'ın lideri, insanların özellikle de yeni nesillerin kalplerine seslenmekte, muhabbet, sevgi ve kardeşliğe çağırmakta ve hakikate susamış tüm insanlığı özgür bir dünyada özgürce yaşamaya davet etmektedir.

Yazının başında başlıca vasıflarını izah ettiğimiz münafık zümre, halen miting  meydanlarında Allah, Peygamber ve İslami değerler adına nutuklar atarken diğer yandan Amerika ile birlikte Müslüman kanı dökmeye hazırlanıyorlar. Zihin dünyaları kirletilmiş Müslüman halk ise sanki Suriye halkı kafir bir halkmış gibi bakıyor ve Amerika'ya alkış tutuyorlar. Amerika ve stratejik ortağı Türkiye münafıkça “biz hiçbir devletin iç işlerine müdahele etmeyiz” diyorlar ama Suriye’in, Irak’ın, Afganistan’ın, Libya’nın, Yemen’in ve diğer İslam beldelerinin sadece iç işlerine değil evlerinin içine dahi müdahelede bulunuyorlar. Bırakın evlerine müdaheleyi, namuslarına dahi el atıyor ve vahşi çeteler eliyle pazarlarda cariye diye satıyorlar. Evet ne yazık ki Türkiyeli Müslüman camianın büyük ekseriyeti tüm bunları savunabilecek kadar özbenliğine yabancılaşmış bulunmaktadır.

 Ya Rabb, sen merhamet et ve bu derin gaflet uykusundan İslam Ümmeti'ni uyandır! Müslümanlar'a, dost ve düşmanlarını birbirinden ayıracak basiret inayet eyle!

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle