İslamda Devlet ve Siyasi Nizam (1)

Sa, 07/03/2017 - 14:12

İslamda Devlet Ve Siyasi Nizam (1)

Kur’ani kerim’de siyasi tefekkürün ilkeleri ve esasları

İslam dininde siyasi tefekkürün temel ilkelerini Kur’ani kerim oluşturur; Kur’ani kerim, ameli, itikadi, siyasi ve iktisadi düşüncenin imani prensipler dahilinde islami öğretilerin ve müslümanın hayatının bir parçası olarak kabul eder; buna binaen islami bir devlette siyasi nizamı, insanın hayatından ayırmak mümkün değildir. Kur’ani kerim, insanın siyasi ve ictima-i hayatının temel ilkelerini sonsuz kudretin koymuş olduğu tekvini ve teşri-i kanunlarla sosyal hayata düzen vermiştir. Bu ilahi düzenin yaratılmış her şeyin belli ölçüler ve kıstaslar dahilinde insan hayatında düzenli işlediğine tanık olunduğu gibi teşri-i kanunlarlada beşeriyetin ictima-i hayatını düzenler ve güvenilir emin bir yaşama imza atar. Buna binaen müslüman imanının kendisine yüklemiş olduğu mesuliyeti kalbinin derinliğinde his ederek hayatın siyasi ve ictima-i yönde şekillenip yönlenmesini Kur’ani kerimin belirlediği ilke ve esaslar üzere olmasını ister. Zira insan deninen varlığın tekvini ve ilahi kanunlarla oluşturulmuş yapı taşları ve bu yapı taşlarının birbirile uyum içinde işlediği çok açık bir şekilde görülmektedir; kalp, akciğer, karaciğer, mide, barsak, kan dolaşımı, görme işitme, koku alma, tad alma ve dokunma ile elde edilen his vesaire, insanda varolan bu gerçekler, insanın hiç bir müdahelesi olmaksızın işlemekte ve görevini de konunmuş kanunlara göre yerine getirmektedir; misal, karaciğerini yapmış olduğu işler.

  • Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler.
  • Vucudun ısısını ayarlar.
  • Vucudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar.
  • Yağ, protain, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar ve kan miktarını ayarlar
  • Hormonların görevleri üzerinde etkili olur.

Görülüyor ki karaciğer bir laboratuvar olduğu kadar bir arıtma tesisinin de vazifesini yapmakta; insanda var olan bu ilahi mucize insanın yaşamı için üstlenmiş olduğu görevi kusursuz yerine getirmektedir; ancak dış müdahele veya yanlış beslenme olduğu zaman düzeni bozulur, karaciğerin düzeninin bozulmasıyle insanda varolan ilahi sistemin tamamı bozulmuş olur ve zarar görür; şayet tıbbi müdahale yapılmazsa çürür ve insanın hayatını tehlikeye düşürür. Bu kıssa örnekten ciddi bir ders çıkaracak olursak, insanı yöneten ve varlığını zinde tutan bir sistemin olduğu müşahede edilmektedir; işleyen bu sistemin beşer aklının idrak edemediği bir mühendislik, üstün bir sanat, düzenli işleyen bir kanun, birbiriyle uyum içinde çalışan organlar, incecik damarlarda hareket eden kan, akıllara durgunluk veren beyin sisteminin çalışması sonsuz bir kudretin Halık, Bari, Rabb ve musavvır sıfatlarının tecellisi olduğuna şahadet edilmektedir. İnsanın bu yapılanmasına bakıldığı zaman bir devletin veya bir hükümetin düzen ve intizam içinde işleyebilmesi için ne lazım ve gerekli ise tamamı insanın yapısında tekvini olarak işlemekte; bu işleyişi dikkati nazara alacak olursak ki almalıyız, zira insan deninen varlığın hayati meselesinden bahis etmekteyiz, çünkü bir devlet gibi işleyen insan bedeni sonsuz bir kudretin eseri olduğunu gözler önüne sermektedir; buradan yola çıkarak bütün varlığı yüce yaratıcıya ait olan insana insanların kanun koyması abes olmazmı? Çünkü birbirine zıt olan iki şeyi bir arada tutmak eşyanın tabiatına aykırıdır; buna binaen bütün düzen ve intizamı ve tekvini işleyişi Allah’a ait olan insanın siyasi, hukuki, iktisadi, içtimai ve ticari işleyişide yaratan Allah’a ait olmalıdır; aksi halde iki zıddın bir araya zorla getirilmesi fesat çıkarır ve kan döker; bugün yürülükte olan kanunlar ve yasalar gibi.

Bu kısa değerlemeye binaen yüce yaratıcı olan Allah mümin kullarına uyarı yaparak fıtratlarına uygun hareket etmelerini ister ve şu uyarıda bulunur.

‘’Allah ve Resulü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, hiç bir mümin erkek ve mümine kadına, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah ve elçisine isyan ederse açık bir sapıklığa düşmüş olur’’33/36

Bu ayetin metninden alınacak ders fıtratlarına uygun ve yaradılışıyla özleşmiş tekvini kanunlarla uyuşmakta olan ilahi kanunları seçmeleri istenmektedir. Fıtratına aykırı olan ve varlığını hayata tutan tekvini kanunlara ters olan beşeri kanunları seçmeye haklarının olmadığını bildirmektedir. Bu ayette ayrıca kanun koyma ve yasa yapma yetkisinin kime ait olduğunu herkesin anlaya bileceği bir ifade ile açık ve net beyan etmektedir. Kanun koyma veya kanun yapmayı yüce islam peygamberi şöyle beyan eder.

‘’Hüküm iki çeşitten başka değildir; Ya Allah’ın hükmüdür yada cahili hükümlerdir; herkim Allah’ın hükmünü bırakırsa cahili hükümlere bel bağlamıştır.’’ <<Nurussekaley c.1 s.621

Şurada açık bir beyanla Allah Resülü beşeriyetin yol haritasını netleştirerek islamda devlet siyasetinin siyasi nizamını islam dininin kendisi belirler; hiç bir surette yapmacık uluslararası siyaset ve kanunlar müslümanların siyasetinin belirleyicisi olamaz; zira yüce Allah şöyle buyurur:

‘’Kim islamdan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.’’ 3/85

Ayette bir kaç önemli noktaya işaret edilmektedir; önce beşeriyetin hayatına yön verecek ve onun siyasi nizamını ve yönetim şeklini belirleyecek ve onun hayatına yön verecek olan mukaddes islam dininden başka yapmacık ve uydurma siyasi nizamları ve kanunları benimseyerek kabul eden müslümanları oldukça küçümseyici bir ifade ile kınamaktadır; zira fıtratıyla uyuşmayan ve hayatındaki tekvini işleyişe aykırı siyasi ve idolojik bir sistemi ve yasaları zorla kabullandırıp giydirmek istediklerinden dolayı  çelişkiler yaşayacaklarının haberinin uyarısıdır: Çünkü gayri ilahi olan siyasi nizam yeryüzünde kan döküp fitne çıkarmanın ana mayasıdır. Ayette ki ikinci uyarı ise böyle bir eylem ve istekte olanlardan hiç bir şey kabul edilmeyeceğini beyan ederek ciddi bir uyarıda bulunur ve son sözü şöyle der.(O, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.) Bu uyarıcı ifade akla şöyle bir soru getirir! Neden ahirette ziyana uğrayacaktır? Acaba bu dünyada ziyana uğramışlardan değillermidir?

Asıl ziyan, inandıkları Allah’ın kendilerine göndermiş olduğu kurtuluş kaynağı olan ilahi nizamı bırakmalarıdır. Bu bırakma eylemi muslümanım diyenleri batıya yönledirerek uluslararası yapmacık evrensel insan hakları hukukuna bağlıyarak tüm değerlerini elinden almış ve büyük ziyana uğratmıştır. Kimlik kayıbına uğramış bu insanlar, yapmış oldukları  ibadet ve taatlarınında ahirette onlara hiç bir faydası olmadığından dolayı ziyana uğramış olacaklardır. Çünkü ahirette ziyana uğrayacak olanlar Allah ve Resülünün hayat verici davetine icabet etmeyenlerdir; halbuki yüce Allah müminleri şu ayeti celile’ile uyararak hayata davet etmiştir.

‘’Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resülünün davetine icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi’ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.’’ 8/24

Oldukça ilgiç bir sahne ve oldukça düşündürücü bir tablo! Önce insanı ikiye ayıran bir sahne, insan ve kalbi ve ikisinin arasında Allah! Ve  insanı hayata davet ediyor Resülü Muhammed’le (s.a.a) birlikte; insana olan yakınlığı tescil edilmekte; sakın bu makama kimseyi ortak tutma sonra hayvani bir hayat yaşarsın ve zarar edersin hem dünyada hemde ahirette. Üstün bir makam yüce bir değer verilmiştir bu ayette sana, dikkat’et Allah tecelli etmiş seninle kalbin arasına, dikkatle kulak ver tüm hücürelerin ‘’ sübhanallah’’ diyerek tesbih ediyorlar ve teslim olmuşlar haliki layezala; şimdi böyle bir yapıya sahipken nasıl seküler ve laik bir sistemi giydireceksin bu bedene ve kabul ettireceksin ona; iki zıd şeyi bir araya getirmek istersen beyin kanaması yapar ve bitkisel hayata dönüşür ve insan olmaktan çıkar.

Bu ayetin metninde davet edenler var ve davet edilenler, sahnenin diğer bir başında, sunulan ise hayat, İslamın çağırısı hayata doğru, hayat ise manevi ve maddi, madde ve mananın yongası’ise ilmi ve ahlaki olan hayattır; kültürel hayat. İktisadi, gerçek manası ile siyasi hayat, ahlaki ve ictima-i hayat, yaşamın bütününde hayat. Evet! Yaşamın tamamına cevap verebilecek ve insan fıtratıyla uyuşabilecek bir sisteme bir yönetim şekline ihtiyaç vardır; bu yönetim şekli ilahi olmaktan başka çaresi yoktur.

İnsanlara gerçek hayat verecek şey Allah ve Resülü’nun uyulmasını emr ettiği kanun ve yasalardır. Bu kanun ve yasalar ilahi sıfatların tecelliyatı ile insan hayatına düzen veren ve yöneten tekvini kanunlarla birleşerek kamil bir insan olma kimliğini ortaya koyar. Allah ve Resülü tarafından yasaklanmış şeyler insanın insanı kimliğine zarar verdiği gibi insanda var olan o harika düzenin işlemesinede zarar veren şeylerdir. Yapılması istenilen ve helal olan şeyler ise insana kemalet verdiği gibi tekvini ve fıtri yaradılışın değerlerinide koruma altına alır. Ayrıca ictima-i hayatta güven emniyet, barış ve kardeşliği tesis eder; aynı zamanda vakarlı ve onurlu bir siyaseti, ahlaklı bir ticareti, güvenilir ve emin bir ekonomi, fakir ve zengin arasındaki olumsuz farkı kapatır.

İSLAMDA HÜKÜMET:

Adaletin tesisi, öğretim ve öğrenim merkezlerinin kurulması, zülmün kaldırılması ve nizamın korunması, yabancı istilasından ve kötülerin şerrinden islam devletinin sınırlarının korunması, içde güvenin, uluslar arasın ilişkilerin varolan dünyadaki siyasetlerin fevkinde bir siyasetin oluşturulması için islami bir hükümetin teşekül etmesi dini vecibelerdendir.

Toplumun ihtiyacı olan hükümet:

Geçmişten günümüze kadar siyasi mütefekkirlerin üzerine parmak basarak gündemlerinde tuttuklar en siyasi mesele toplumun siyasi, ictima-i, iktisadi ve hukuki sorunlarını adil bir şekilde çözecek ve hükm ederkende adaletli hükmedecek bir hükümete ihtiyaç olduğunu ileri sürmüş ve tahakuki için de gayret sarf etmişlerdir.

 Akl edip düşünen her insan, adil bir hükümetin gerekli olduğuna inanır ve olması içinde mücadele eder. Adil bir düzenin olması için çaba harcamakta olan alimler, bilginler, hukukçular, tarih boyunca siyasi iktidarlar kendi postlarını korumak için mücadele veren adil hükümet taraftarlarını bastırarak saray alimleri tarafından dinin siyasete karışması haramdır fetvasını çıkararak batıya sedakatlarını kanıtlarlar. Bu şeytani oyunu bilinçsiz müslümanlar, dinin siyasete karışmaması sözünü ayet gibi kabul ederek onlarda batı gibi islamın beşer yönetimine vereceği bir porgramın olmadığına inanır ve Allah’ın ayetlerine sırt çevirirler. Halbuki beşeriyeti yoktan var eden varlığını elinde tutan hakimi mutlak olan halıkilayezal yaratmış olduğu mahlukatın düzenli ve adil işlemesi için koymuş olduğu iki tane kanun ve yasa vardır; Bunlardan biri tekvini diğeri ise teşri-i kanunlardır. Bu yasa ve kanunlardan biri olan tekvini yani fıtri kanunlardır ki bütün yaratılmışlar tekvini olarak onunla yönetilmektedir; tekvini ve fıtri olarak düzenli işleyen evrenin bir parçası olan dünyada yaşamakta olan ve yaratılmışlar arasında önemli bir yere sahip olan insan da bu kanunlarla hayatlarını devam ettirmektedir; bu tekvini ve fıtri olarak işlemekte olan ilahi düzene en küçük bir dış müdahele onun yaşamına zarar verdiği gibi ölümünede sebep olur. Buna binaen yüce yaratıcı yaratmış olduğu insan denilen varlığın dış etkenlerden korunabilmesi için peygamberleri vasıtısıyla göndermiş olduğu ilahi ve semavi olan teşri-i kanunlarla koruma altına almıştır; Buna dıştan beşeri olarak müdahele edildiğinde sosyal düzen bozulduğu gibi tekvini ve fıtri olan düzende zarar görmüş olur; çünkü tekvini kanunlar ve yasalarla teşri-i kanunlar ve yasalar birbirini tamamlayan ve düzenleyen ilahi kanunlardır; ikisinden birine dokunulduğu zaman insan hayatına zarar verdiği gibi kainat düzeninede zarar vermiş olur ki bugün ilahi düzene sırt çevirmiş olan zalim güçler, denemiş oldukları atom silahlarıyla insanlara zarar verdikleri gibi, evrenden bir parça olan dünyaya da büyük zarar vermekteler. Ozon tabakasından tut ta canlıların olmazsa olmaz ihtiyacı olan havaya kadar zehirlenerek kirletilmiş olması insan hayatını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Moderinleşme adı altında ilahi kanunları çiğniyerek din ayrı devlet ayrı tefekkürünü yayan zalimler tabiata zarar verdikleri gibi insanın yaşadığı dünyayıda kan gölüne çevirdikleri açıkca görülmektedir.

Semavi ve ilahi olan islam dinini hayattan uzaklaştıran laik kafalar moderin olma ve batıyı taklit etmeyi de izzet bilenler insanlığın manevi ve insani değerlerine siyah ve yağlı bir boya çekerek insanlığa karanlık bir dönemi yaşatmaktalar. Zira insanda ve bütün kainatta işlemekte olan ilahi ve fıtri kanunlar ilahi olan teşri-i kanunlardan ayrıldığı zaman insaniyet mektebi büyük bir inhitata uğrar maddi ve manevi zarara uğramış olur. Bugün içinde bulunduğumuz durum bunun açık bir delilidir. Bu nedenledir ki yaratan Allah kendi halifesi olan insandan adaletli hükmetmeyi ve hükmederkende Allah’ın dilediği gibi hükmetmesini ister. Çünkü insanda işlemekte olan fıtri ve tekvini kanunlar ancak ilahi olan teşri-i kanunlarla örtüşerek adil bir hükümeti teşkil edebilir. Buna binaen şeriat sahibi peygamberlerin gönderiliş hedeflerinden biride toplumun ihtiyaç duyuduğu adil bir hükümetin kurulması ve adaletle hükmetmesini sağlamak içindir. Zira emniyet ve düzen, hakimiyet, kist ve adalet, maddi ve manevi kalkınma, hudutların korunması ve uluslar arası ilişkiyi islam kendi taraftarlarından istemektedir.

Devam edecek…

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle