DİNİ HÜKÜMET VE SEKÜLARİZİM 4

Sa, 07/03/2017 - 13:27

Kuran ve Ehlibeyt Mektebi önderi Muhammed Avci Hoca bu yazısında Dini Hükümet ve Sekülarizmi açıklamıştır.

 DİNİ HÜKÜMET VE SEKÜLARİZİM 4 

İÇ VE DIŞ TEMİZLİK

İç ve dıştemizlik imani ilkelerden bir ilkedir. İnsana, insani değerleri öğreten ve insan olma yolunu gösteren yüce islam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) temizliğin imandan bir ilke oduğunu şöyle beyan eder: (Ennezafetu minel iman) ‘’Temizlik imandandır’’ diyerek insanı iki boyutlu temizliğe davet eder. Yukardaki ayeticelilede bu iki temizliği yapanların kurtuluşa erdiğine işaret eder; bu iki temizlik insanın ahiret yurdunda güvencesinin teminatı olur. İnsanın ahiret yurdunda ki emniyet ve güveni dünyadaki yaşantısına bağlıdır. Eğer insan iç dünyasını kufür,şirk, nifak, hased, kin ve saire hastalıklardan temizlenmiş ise bu temizlik insanın dış dünyasınada yansıma yapar ve insan beşeri ve tağuti yönetim şekillerinden kendini temizliyerek yaşamını Allah’ın elçisi Hz. Muhammede (s.a.a) göre şekilledirmiş olur; bu temizlik ahiret yurdunun teminatıdır. ‘’Temizlik imandandır’’ mubarek sözün metninde var olan iki boyutlu temizlik insanın hayatında var olan Allah inancının tecellisidir.

Allah’a ve onun Resuluna ve ahiret gününe olan imanın vazifesi’ise insanın iç dünyasında ki var olan şeytani ve nefsani istek ve arzulardan temizliyerek dış dünyadaki yaşamınıda islami ilke ve yasalara göre yönetmesidir. İman, insanı yaradılışında ki var olan yüce değerleri’le tanıştırır ve yaradılmışlar arasında ki yüce makamını ona gösterir. Ve Şu ilahi vahyın muhatabı olur.

‘’Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım arasına katıl ve cennetime gir!’’89/ 27-28-29-30

Bu ilahi müjde, onurlu ve şahsiyetli yaşayan ve ilahi yasalara bağlı kalarak yaşamını şekillediren ve tağuti olan şeytani yasa, kanun ve yönetim şekillerinden kendini arındıran kimseler içindir. İslamın kendisine vermiş olduğu yüce değerleri korumuş şahsiyetli ve islamın izzetile de şeref bulmuş muvahid insanlara aittir.

İlahi rızaya kavuşmuş huzurlu insanın kimliğini mü’minun suresinin ilk ayetleri’yile yüce Allah şöyle açıklar:

‘’Gerçekten müminler kurtuluşa ermişlerdir; onlar ki, namazlarında huşu içindedirler; onlar ki boş ve yararsısız şeylerden yüz çevirirler; onlar ki zekatı verirle; onlar ki iffetlerini korurlar; yine onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler; ve onlar ki namazlarına devam ederler; işte, asıl bunlar varis olacaklardır; evet firdos’e varis olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.’’23/1-11

Kurtuluşun ilk maddesi namazdır! Namaz, özgürlüğün, hür yaşamanın, bağımsız olmanın ilanıdır; namaz, şirkten, küfürden, beşeri ve tağuti yönetim ve idare şekillerinden kendisini arındırmış olduğunun kanıtıdır; namaz, yüce yaratanına teslim olmuş ve hayatını ilahi yasa ve kanunlarla yönetenlerin kimliğidir; namaz, ilahi olmayan laik, seküler ve demokrasi adı altında düzenlenmiş yasa ve kanunların kirli ve necis elbisesini giymemiş olan insanları onaylamaktadır.

Yukarda insanın kurtuluşuna ilke olarak belirlenen namaz, laik, seküler ve demokrasi şemsiyesi altında kılınmakta olan namaz, namaz değildir; laiklik şemsiyesi altında onu kabullanarak kılınan namazın hükmü aynen necis elbise ile kılınan namazın hükmü ne ise, laiklık şemesiyesini kabul ederek kılınan namazın hüküm de odur! İtiraza mahal bırakmamak için, zeruret anında varolan beşeri sistemleri kabul etmeden kılınan namaz müstesnadır; burada ki hüküm beşeri düzenleri icra eden kanun çıkaran ve ona bağlılık andı içen ve bu andı içenlere oy veren şahıslar yapmış oldukları tüm ibadetler ilahi emir gereği kabul görülmemektedir. Zira yüce Allah şöyle buyurur:

‘’Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağut’a(Yani beşeri düzenlere) inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut’un (yani beşeri düzenlerin) önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.’’4/60

Nisa suresinin 59. Ayetinde insanlar tüm sorunlarını, yönetim ve idare şeklini Allah’ın kitabı Kur’ani mecid ve Sünneti Resulle hal edip düzene sokmaları emrolunurken gidip tağutların yasama ve yargılarını tercihen alarak sorunlarını onunla çözmeleri halinde munafıklar listesine girmiş olurlar ve hiç bir ibadet onlardan kabul olmayacaktır.

Tağutu red etmek her mükellef için farz olup, imanın ilk şartının ön şartıdır. Yani müslüman olmanın ilk şartı Allah’a iman etmektir; Allah’a iman etmenin ilk şartı ise tağuti red etmektir.

Logatçılar tağuta şöyle mana vermişlerdir: Tağut başkaldıran, tuğyan eden, ilahi hudutları aşan, Allah’ın koyduğu kanunlar dışında kanun yapan ve icra eden kimselere tağut deninir; öyle ise imanın önşartı tağutu red etmek ise tağut red edilmelidir ki ibadetler bir anlam kazanmış olsun ve kabul edilsin.

Gücümüz yetmiyor deyip kendini kurtarmak isteyenlere Allah şöyle cevap vermekte.‘’Allah hiç bir kimseyi güç yetiremiyeceği bir şeyle yükümlü tutmaz.’’ 2/286

Eğer Allah (Enibudullah vectenibuttağut) ‘’Allah’a kulluk edin ve tağuti ve şeytani düzenlerden uzak durun’’ emrini veriyorsa demek’ki gücümüzün dahilindedir. Hiç kimse tağutların şemsiyesi altında namaz kılarak fetva arama hakkına sahip değildir; fetva aramakta olanlar hem Allah’ın dinine ihanet etmiş olur; hemde kendine ve diğer müslümanlara ihanet etmiş olur.

Kurtuluşun ikinci ilkesi’ise boş ve zararlı şeylerden kaçınmaktır:

Faydasız ve hiç bir değeri olmayan ve zararlı olan şeylerle vaktını geçirmek yaradılış felsefesine aykırı olduğu gibi insan fıtratıyla da tezat teşkil eder ve ikileme yaratır ve insanların yaşamını Krize sokar; misal olarak yeni demokrasi paketi adı altında hazırlanan yasa Allah Ve Onun Resulu tarafından red edilmiştir; Allah’ın ve peygamberin kabul etmediği bir şey’i gece gündüz uğraş vererek onu meclisten geçirmek isteyenler insanları yeni bir kriz kapısından içeri sokarak yetmişmilyon insanı hiç bir değeri olmayan yeni anayasa paketinin üzerinde boş değerlendirmeler yaparak ömür tüketirler.

Üçüncü ilkede ise zekat esas alınmıştır.

Zekat temizlenme arıdırma manasını bünyesinde taşımaktadır. İnsan hayatının yongası kabul edilen mal, temiz ve helal olması bir ferdin bir toplumun ve bir devletin sağlam temeller üzerinde bina edildiğine en büyük kanıttır. Zira sosyal dayanışmanın, yardımlaşmanın felsefesinde muhabbet, sevgi ve insanların birbirine güveni ve bu güvenin sağlamış olduğu barışın, yapılan barışlarla insanlar arasındaki var olan uçurumların kapatılması ve fakir zengin arasında yakın diyaloğun sağlanması için konunmuş ilahi bir ilkedir. Zekat, humus, fitre ve sadaka İnsanla Rabbisi ve insanla insanlar arasında manevi bir irtibat kurar ve insani ilişkileri artırarak birbirine olan güveni artırır.

İlahi bir kurum olan zekat, humus, fitre ve sadaka velayeti fakihin şemsiyesi altında birleştirerek fakir zengin arasındaki dengeyi sağlamış olur. Manevi yönden ele alındığında insanın iç dünyasında bir rahatlık his ettirdiği gibi şeytanın vesvesesini ve nefsin kötü isteklerinide tatil ettirmiş olur; böylece fıtri medeniyete uygun bir aile, bir toplum ve medeni bir devlet teşkil etmiş olur. Ayetin metnindeki hüküm helal kazanc, helal lokma ile beslenmektir. Zira helal lokma helalzade bir aileyi oluşturur; helalzade bir aile helalzade bir toplumu oluşturur ve helalzade bir toplum helalzade bir devlet oluşturur; medeni bir aile, medeni bir toplum ve medeni bir devlet ancak bu ilkelere uyulduğu zaman kendini medeni olarak kanıtlamış olur.

Dördüncü ilke ise iffeti korumaktır.

Bir toplumda veya bir devlette veya fert ve ailede iffet ve namus duygusu o toplumun kimliğidir. Manevi çöküntüye oğramış aile, toplum ve devletler de ya imandan yoksunlar veya zayıf bir imanla tağutların gölgesinde yaşamaktalar; iffet ve namus kavramı insan denilen varlığın insan olduğuna şahadet edecek ilahi bir ilkedir; bu ilke, ailenin sıcak ortamını güven içinde devam ettirilmesinde ve temiz neslillerin insani kimlikle yetişmesinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü aile insan üretme ve yetiştirme merkezidir; bu merkezin kuruluş gayesi ve hedefi kaliteli insan yetiştirmektir. insanlık camiasını teşkil edereken şunlara riayet edilmesi gerekir ki sağlam ve güvenilir bir toplum ve devlet meydana gelmiş olsun.

a-İffeti koruma (zinanın kapısını kapatır)

b-Namus mefhumu imanının bir parçasıdır.(Namusunu koruyan imanını korur)

c-Edep ve haya imandandır.(Eledebu vel haya mineliman)

Beşinci ilke ise sözünde durmak, emanete sahip çıkmaktır.

Yaratılmışlar arasında insanı onlardan ayıran önemli sıfatlardan biri de sözünde durma ve emanete sahip çıkmaktır. Dinin kaçınılmaz iki ilkesi olan emaneti korumak ve sözunde durmak bir ailede bir toplumda ve devlette güvenin emniyetin anahtarı ve sırların sandığıdır. Sandığın ağzı açılırsa kokusu tüm aleme yayılır saklı olanlarda duyulur. Yüce Allah emanetin önemine vurgu yaparak şöyle buyurur.

‘’ Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size nekadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.’’4/58

Ayetin metninde emanetin ehline verilmesi emri ve hükmü yerine getirilmesi halinde mümin olmanın kimliğini ortaya koyar. Geniş manasile emanet, Allah’ın, peygamberin ve insanları emanetini bünyesinde taşır. Allah’ın sayılmayacak kadar muhtelif nimetlerinin herbiri ilahi bir emanettir her insanın yanında! Bu nimetlerden sadece bir kaçına işaret ederk şöyle sıralıyabiliriz; Hak olan ilahi ayın’name, ilahi ve semavi kitaplar, onlarla amel edilmesi istenilen emir ve yasaklar, Allah’ın nimet olarak verdiği mal ve servet, gönülmeyvası olan evlatlar, makam ve mevki ve diğer verilmiş bu nimetlerin tamamı ilahi emanetlerdir; her mümin onu korumak ve onun hakkını eda etmek için çalışmalıdır; hayatta olduğu müddetçe onun bekçisi onun taşyıcısı ve onun yaşayan ve yaşatıcısı olmalıdır; dünyayı terk etmeden önce bu ilahi emanetleri taşıyacak ve nesilden nesile teslim edecek evlatlar terbiye etmelidirler.

Geniş manasile emanet, ilahi hudutları adil bir şekilde icra edebilecek ve insanlar arasında adaletle hükmedebilecek emin, güvenilir, dine sadık, sözünde duran, yalan konuşmayan ve günahdan sakınan ve haram işlemeyen ve haram lokma yemeyenlere emanetin verilmesi müminlerden istenmektedir.

Nisa suresinin 58. Ayetinin metninde her ferdin yükümlü bulunuduğu emaneti ilahi olan din, akıl, mal, can, namus ve nesli koruya bilecek güvelinir emin ve Allah’dan korkan ehliyetli kimselere verilmesi istenilmiştir. Ayrıca günümüzün insanı bu ayeti tekrar tekrar okuyarak elindeki emanetin ne olduğunu bilmesi ve öğrenmesi gerekmektedir.

Asrımızda elimizdeki emanet seçimlerde verilecek oydur; Bu oy Dini, aklı, malı, canı, namusu ve nesli temsil etmektedir; İçinde ilahi hükümlerden hiç bir hüküm bulunmayan ve tamamı beşer tarafından hazırlanmış olan laik ve seküler bir sistemi koruyucuları olan kişilere verilecek oyla en büyük hıyanet yapılmış olur. Yasama, yargı ve yürütmesi beşeri olan bir devletin bakası için seçilecek vekillere verilecek oy nisa suresini 58. Ayetine muhalif hareket etmekle beraber ilahi emanete hiyanet edildiğide açıktır.

Devam edecektir.

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle