HAKİKATIN AYNASI MUHAMMED MUSTAFA (s.a.a)

Sa, 07/03/2017 - 13:02

Kuran ve Ehlibeyt Mektebi önderi Muhammed Avci Hoca bu yazısında islam ümmetinin birliğini üç ana ilke de özetliyerek konuyu detaylı bir şekilde açıklamıştır.

 HAKİKATIN AYNASI MUHAMMED MUSTAFA (s.a.a)

Siracen munira demişti Hakk ona, hakikat aynasıdır. Bak onda görmeye çalış kendini; zira senin hakikatını O aynadan sana hakk gösterecektir, hakikatını öğrenmekmi istiyorsun? Hakk aynasına iyice bak; insanlığın hangi mertebesinde olduğunu görmekmi istiyorsun? Şeffaf bir ayna var ordan kendine iyice bak. Sakın ha aldanma zahiri görüntüne, aldatır seni, bakamaz olursun ilahi olan aynaya. Sakın kirli paslı bir kalple, sen aynanın karşısında durma! Çünkü O ilahi bir aynadır utanırsın durunca karşısında. Önce kulak ver ve iyice dinle! Bak ne yapmanı ve nasıl davranmanı istiyor senden; ona göre hazırla kendini sonra çık hakikat aynasının karşısına. Sakın hakla batılı beraber yaşama, çünkü batıla yol yoktur o aynada; zira ilahi bir rahmettir övgüsünü yapmıştır mevlayi layezal Kur’ani kerimde. O’hayatın serçeşmesidir ismi Allah’ın ismile anılır kelamullahta. Kulak ver iyice dinle bak mevla elçisi Muhammedi (s.a.a) nasıl tanıtıyor sana!

‘’Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman, Allah ve Resülüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.’’ 8/24

Dikkatla dinle! iyice kulak ver ve tefekkür et! Bak bu ayetle nasıl bir uyarıda bulunuyor sana mevla!

Önce şunu diyor mevlayilayezal: Ey müminler! Davete icabet edin, davet edildiğiniz şey size hayat verecektir.

Yukardaki ayet yüce islam peygamberinin insanlığa yapmış olduğu davet, kavimleri, milletleri ve çoğrafyaları aşan evrensel bir kimlik taşımaktadır. Bu davetin taşıdığı kimlik hayatın bütün yönlerini kapsamaktadır. Hayatı özetle tarif edecek olursak: manevi hayat, maddi hayat, kültürel hayat, iktisadi hayat, siyasi hayat ve gerçek anlamıyla ahlaki ve ictima-i hayatın tamamını islam peygamberi kendi aynasından bütün insanlığa yansıtmakta.

Yapılmış olan bu tabir kısa ve öz olmasına rağmen oldukca geniş ve kapsamlı manalar içermektedir. Şayet sorulacak olunursa islam peygamberinin ve islam dininin hedefi nedir? Ve bize ne verebilir? Tek bir cümle ile diyebiliriz ki: Peyğamber hayatın ve yaşamın tamamına örnek, ilahi bir ayin’namedir; bu ayin’name peygamberin sözleriyle, amelleriyle ve taktiriyle beşeriyete sunulmuştur.

Ayetin metninde gerçek anlamıyla hayatın Allah ve Resulünün davetine icabet edilmesiyle elde edile bilineceğine işaret edilmektedir. Buna binaen şöyle bir soru sorulacak olunursa:

Acaba islam peygamberinin davetinden önceki insanlar ölülermiydi ki Kur’ani kerim ve islam peygamberi onları hayata davet etmektedir? Veya bu davete icabet etmeyenler ölülermidir?

Bu soruya cevap olarak deriz ki, hayat ve yaşamın muhtelif merhaleleri vardır; bu merhaleleri Kur’ani kerim şöyle açıklamaktadır.

1-Hayat bazen bitkisel olarak zikredilir.

‘’Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat veriyor. Düşünesiniz diye gerçekten, size ayetleri açıkladık.’’ 57/17

Evet! Bitkilerinde diğer varlıklar gibi can ve hayatı vardır; yeşerir, çiçek açar ve meyvesini verir ve sonra sararır ve nihayet kurur.

2-Hayvani hayat:

‘’Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrak edemezler, gözleri vardır onlarla göremezler, kulakları vardır onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibi, hatta onlardanda şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlardır.’’ 7/179

Hayvani bir hayatın insana kazandırdığı kimlik sadece yaşamdır. Bu yaşam arzın nimetlerinden sadece kendi yaşamına tahsis ederek, yaşama sürecini doldurma mücadelesini verir ve kıskanç bir yapıyla her şeyi kendi çıkarları doğrultusunda sonuçlanmasını ister. Bu tip insanlar ne hakkı görebilir nede işitebilir, ölü bir kalple gaflet içinde hayatını sona erdirir.

3-Fikri ve Aklani hayat:

‘’Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kişi, hiç karanlıklarda kalıp çıkmayan kimse gibi olur mu? Olmaz ama kafirlere, yapmakta oldukları işler böyle güzel gösterilir.’’ 6/122

Ayetin metninde iki tip insan vardır; kalbi iman nuru ile aydınlanmış ve hakikat aynasında kendini görerek insanlık için üzerine düşecek görevi ilahi rızaya uygun yerine getirmekte olan akıl sahibi biriyle, kalbi kararmış kör bir aynaya bakarak görev yapan biri. Bunlar hiç bir olurmu?

Buna binaen yüce Allah, siracen ve munira dediği ve bu sıfatla insanlığa gönderdiği Muhammed Mustafayı (s.a.a) beşeriyetin ölmüş kalplerine hayat verecek bir nura, bir hakikata ve bir kurtuluşa davet etmektedir. Risalet nuruyla nurlanmış hakikat aynası olan Hz. Muhammed (s.a.a) ölmüş kalplere ilahi velayet nurunu yansıtarak fikri ve akli bir olgunluğa kavuşmaları için insanları davet eder.

Rahmet peygamberi olarak isimlendirilmiş olan Resuli-ekrem bütün zamanları kapsayan bir davetçi olduğunu yukardaki ayet tescil eder.  Çünkü insanlar bazen şeytani ve nefsani arzularınının esaretine mahküm olur bitkisel ve hayvansal hayatın ikisini bir arada veya ikisinden birini yaşar. Yaşamış olduğu hayvani veya bitkisel hayatı fark edemediği gibi ve yapmış olduğu işlerin de doğruluğuna inanarak hak aynasında kendi gerçeğine bakmayı ve onu görmeyi istemez ve davete de icabet etmez, aynı zamanda önünde yürümekte olan nurdan kaçarak kendisini nefsin karanlık zindanlarına mahküm eder. Ve bu eylemiyle kendisini medeni biri olarak görür ve hayvani hayatın adını modern yaşam koyar ve kendini böyle aldatır.

 Yenilenme ve yenilikçilik yani bugünün terimile modernizm islamın ve islam peygamberinin temel ilkesidir ve şöyle buyurmuştur:

‘’İki günü musavi olan zarardadır.’’

Bu hadise binaen yenilenme, tarakki etme ve aynı zamanda ilim ve bilim de en üstün seviyelere kavuşmak içinde Resuli ekrem şöyle emir buyurmuşlardır: ‘’Beşikten mezara kadar ilim talep edin’’ bu yol gösterici emriyle beşeriyetin maddi ve manevi sorunlarını en güzel bir şekilde çözme görevini müminlere vermiştir. Zaten peygamberin en temel ahlaki yapısıda budur. Zira Allah onu en güzel ahlak ilkesi üzerine yaratmıştır. Bu ayeti takip eden hadis ise ‘’ Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’’ mübarek sözü insan hayatına abu-hayat olarak sunulmuştur. Görülüyor ki beşeriyetin hayatının kaynağında velayet nuru vardır. Bu nurla hayat gözetim altına alınır ve hayatın temel ihtiyacı olan beş esasını da velayeti ilahinin şemsiyesi altına alır ve insana hayatın anlamını yaşatır.

Velayetin şemsiyesi altında güvence altına alınan esaslar şunlardır:

1-Dini dış ve iç etkilerden ve tehlikelerden korur ve dinin özüne göre hayata yön verir.

2-İnsan aklını koruma altına alır ve aklı tahrip eden ideolojik ve şeytani siyasetlerden ayırır ve doğru siyaset yapmanın yolunu gösterir.

3-İnsanın canını yani nefsini koruma altına alır ve onun hayatına zarar verecek tehlikeli unsurları kaldırır.

4-Mal güvenliğini sağlar ve toplumun emnu eman içinde hayatını sürdürmesini güvence altına alır.

5-Namus güvencesini sağlar ve nesli koruma altına alır.

Medeni bir toplumun oluşumunda yukarda ki beş esas güvence altına alındığı zaman medeni bir toplum inşa edilmiş olur. Ahlaklı bir toplumun teşekkülü ancak velayet şemsiyesi altında birbiriyle kenetleşmiş mümin kalplerle mümkündür. Bu nedenle Allah müminleri muhatap alarak kendi velayetinin yeryüzünde ki velayeti ilahinin aynası olan Muhammedin (s.a.a) hayatından bütün insanlığa yansıtılmıştır. Ancak görebilecek gözler işitebilecek kulaklar ve kabul etmeye hazır bir Kalbin olması gerekir ki onun etrafında birleşerek ümmet birliğini ve vahtedini sağlanmış olsun; zira yüce Allah’ın ve yeryüzünde velayeti ilahinin nurunun taşyıcısı olan Hz. Muhammedin (s.a.a) insanlığı davet ettikleri hayat verecek şey tefrika ateşinden uzak durulması ve velayet şemsiyesi altında islam kardeşliğinin tesis edilmesi vardır. Bir milletin bir topluluğun veya ulusun kimlik kayıbına uğramasında en büyük amil tefrikadır. Buna binaen Allah ümmeti islamı şöyle uyarmaktadır.

‘’Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O,gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradanda O sizi kurtarmıştı. İşte Allah ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.’’ 3/103

Allah’a davet:

Yukardaki ayetin metninde nihayi söz vahtedi sağlamak ve her türlü tefrikadan uzak durma daveti vardır. (Allah’ın ipine sımsıkı sarılın tefrikaya düşmeyin) hükmü mümin olan herkesten istenilmektedir. Ancak (Heblullah)tan murat nedir? Sorusuna müfesirler farklı yorumlar yapmışlardır. Bazı müfesirler Allah’ın ipinden murad Kur’ani kerimdir; bazıları islamdır demişlerdir; bazılarıda Allahın ipinden murad yüce islam peygamberi ve oniki imamdır. Bu muhtelif görüşlerin birbirine tezad bir yönü yoktur; zira herhangi bir vesiyle’ile zati paki ilahi ile irtibat kurup şeytani ve nefsani arzuların kötü isteği olan tefrika ateşinden kurtulmaktır.

Ayetin muhtevasında önemli birkaç noktaya işaret edilmiştir. Önce Allah’ın ipine sımsıkı ve tam bir teslimiyetle sarılma emri verilmiştir. Bu emirle muhatep almış olduğu müminlerin dünyada gelişmekte olan acımasız yalancı siyasetlerin ve iki yüzlü munafıkların, Allah adına insanları aldatan siyasetçilerin, yapmış oldukları kötü işler ve hırsızlıklarına müslümanları ortak eden idarecilerin şerrinden kurtulmanın yolunu göstermiştir. İpten murad Kur’anı alırsak doğru bir tefsir yapmış oluruz; ipten murad Hz.Muhammed dir dersek yine doğrudur; İpten murad Ehl-i Beyti nubuvettir dersek yine isabetli bir tefsirdir. Zira Kur’ansız Muhammed (s.a.a) Muhammed’siz Kur’an düşünülemez çünkü etten kemik misali biri diğersiz yaşaması hayal bile edilemez; zira Kur’ani kerim Onun sinesinde koruma altına alınmış ve onun hayatından bize yansıma yapmıştır. Eğer Kur’ani mecidi peygamberden ayırırsak  o zaman kimden bize geldi  ve kimin sinesinden ve dilinden bize aktarıldı sorusunun cevabı verilmesi gerekir; Eğer dersek onun dilinden ve sinesinden bize geldi o zaman Muhammed (s.a.a) konuşan Kur’andır; bunu Rabbimiz doğrulamaktadır: ‘’Men yuti’irresule fekat etaallah’’ kim Resule itaat ederse kesin Allah’a itaat etmiş olur. 4/80

Resule itaat Allah’a itaat olduğunu kesin bir hükümle nasla onaylanınca artık Muhammed siz (s.a.a) Kur’an ve Kur’ansız Muhammed (s.a.a) düşünmek Allah’ın kelamına itiraz olur buda imani bir sorun meydana getirir.

Peygamberin velayet mirasını ilahi bir atama’ile  görevlendirilmiş olan on iki imamın Kur’anla bütünleştiğini Allah Resulu şöyle açıklar:

‘’Muhakka ki ben size iki ağır emanet bırakıyorum eğer siz bu iki emaneti sahiplenir ve bu iki emanete sımsıkı sarılırsanız benden sonra asla delalete gitmezsiniz; onlardan biri Allah’ın kitabı Kur’ani kerim diğeri’ise benim Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi birbirinden asla ayrılmıyacaklardır ta kıyamette havzi kevserin başında bana gelinceye kadar.’’ Muttefikun aleyh.

Hadisin metnine baktığımızda kopması mümkün olmayan ipin oluşumunda mevlayi la yezal birbirinden ayrılmayan ve ayrılması asla mükün olmayan ve birbiriyle içiçe olan ve birinin olmayışıyla diğerinin de olması mümkün olmayan üç hakikattı (hablullah) diye tanımlamıştır. Öyle ise Kur’ansiz Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beytsiz Kur’an düşünmek isteyenler Allah elçisi Muhammede  (s.a.a) itaatsızlıklarını ortaya koymuş olurlar, bu davranış ve sözleriyle Allah’a itaatsızlıklarınıda ilan etmiş olurlar.

Konuyu şöyle toparlayacak olursak ümmet birliği üç hakikat ekseninde ancak gerçekleşe bilir. Zira islam ümmetinin ibadi, itikadi, hukuki, ictima-i, iktisadi ve ticari yönlendirilmesi tek bir merkezden idare edilmedikçe ümmet birliğinin gerçekleşmesi mümkün olmaz; bu nedenle yüce Allah Nisa süresinin 59. Ayetile müminlere itaat etmeleri gereken makam ve merci-i ve sorunlarının çözüm adresini verir ve şöyle emreder:

‘’Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ululemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resule götürün (onların talimatına göre halledi);; bu hem hayırlı, hem de netice bakımında daha güzeldir.’’

Ayeti dikkatle okuyacak olursak üç itaat merkezi ve iki başvuru kaynağıyle yükümlü bulunmaktayız; buda ümmet bütünlüğü için en doğru ve gerçek olandır ki Allah emretmiştir.

Günümüzdeki bu emrin yerine getirirken  şunlara dikkat etmeliyiz!

1-Allah ve Resuluna harfiyen uyan ve itaatta kusur etmeyen ilahi şeriatı uygulayan ve hiç bir yabancı tesiri altında kalmayan, gayri islami olanların velayetini kabul etmeyen ve onlarla ilahi ahkamın uygulanmasında hiçmi hiç bir uzlaşmayı kabul etmeyen özgür ve hür bir irade ile ilahi ahkamı bağımsız uygulamakta olan bir liderin seçilmesi, itaat edilmesi ümmet birliği için tüm müslümanların üzerine farzdır.

2-Anayasanın Kur’an, sünnet, akıl ve icma-i ulamanın kabul ettiği ilkeler üzere hazırlayacak halkın seçtiği bir meclisin teşekülü ümmetin üzerine bir vecibedir.

3-Devletin denetimini sağlayacak yüksek ilmi şuranın halkın seçeceği ilim adamlarıyla bir meclisin kurulması yine ümmet üzerine bir vecibedir. Bunlar sağlanmadıkca ümmetin vahtedinden bahis etmek hayaldır!

Bugün yer küresi üzerinde yukarıdaki ilkeler üzere kurulmuş bir devlet vardır. Ve başında camiuşeraid olan bir veliyül emirde bulunmaktadır. Kalbi imanla aydınlanmış her mümin dünyanın neresinde olursa olsun velayet ekseninde vahdetini sağlamışlardır.

Şu  hadisi şerifle makaleye son vermek istiyorım:

‘’Kim kendi zamanının imamını tanımadan ölürse cahili ölüm üzere ölmüş olur.’’

Allah’ım sana hamd olsun, bizi zatınla tanıştırdın ve bize İbrahimi ve Muhammedi bir tevhit akidesini nasib ettin; ve yine sana hamd olsun ki bizi rahmet peygamberi olan Hz. Muhammede (s.a.a) ümmet kıldın; Rabbim sana hamd olsun ki bizi kurtuluş gemisi olan Ehl-i Beyti nubuvetle tanıştırdın ve onların imametini kabul etmeyi bizlere nasib ettin; Rabbim sana hamd olsun ki imamı zamanın naibi olan İmam Humeyni ve imam Hameninin velayetini kabul etmeyi bize nasip ettin!

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle