KURTULUŞ GEMİSİ

Pt, 06/03/2017 - 17:59

Kuran ve Ehlibeyt Mektebi önderi Muhammed Avci Hoca bu yazısında beşeriyetin hidayet meşalesi ve kurtuluş Gemisini açıklamıştır.

 KURTULUŞ GEMİSİ

‘’Muhakkak (HUSEYİN); HİDAYET MEŞALESİ ve KURTULUŞ GEMİSİDİR’’

Genelde tüm alemlere, özelde beşeriyete rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.a); Bu cihanşümul sözüyle insanların kıyamete kadar takip edecekleri yol güzergahını, takip edecekleri hattı ve niha-i hedefi belirlemektedir.

 Önce Arab edebiyatında kesinlik ve katiyeti ifade eden (inne)’ yi kullanmıştır; (inne’nin) hadisi şerifin başında getirilmesi hadisteki mananın insan hayatında ki önemine işaret etmektedir; nasıl ki su, hava insan hayatının olmazsa olmazıdır; İmam Huseyin’in (a.s) de insanın maddi ve manevi hayatında olmazsa olmazıdır. Zira yüce islam peygamberi mübarek sözünde Huseyin (a.s) için kullanmış olduğu (misbah) kelimesi oldukça vasi ve pur muhteva manayı kendinde taşımaktadır. Hadisin metninde var olan misbah kelimesinin muhtevasında var olan manaları ve hadisi şerifin tamamını da dikkatle okuyarak Huseyin (a.s) mı peygamberin tarif ettiği kimlikle tanımaya çalışalım!

Önce hadisi şerifte geçen “Misbah” kelimesinin üzerinde duralım.

Misbah; bozuk fikirleri, yanlış akideleri temizleyen ve ilahi akideyi ve düşünceyi ortaya koyan aydınlığın adıdır.

Misbah; hakla batılı, tevhitle şirki, imanla küfrü  birbirinden ayıran ve hakkın tarafında hak ehlini aydınlatan nurdur.

Misbah; mazlumla zalimi, hak’lı ile haksızı hakikat aynasından yansıtan bir nurun adıdır.

Misbah; iyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı birbirinden ayırarak doğru yolu gösteren öncü bir nurun adıdır.

Misbah; ilahi düzenle ,beşeri ve batıl olan düzenleri birbirinden ayıran hakkın meşalesi olan bir nurun ismidir.

Misbah; ilahi ve doğru olan siyasetle, şeytani ve tağuti olan siyasetleri birbirinden ayıran ve islami olan siyasete ışık tutan nurun adıdır.

Misbah; Kölelik zincirlerini kıran, zalim ve müstekbirlere karşı duran aydın bir düşüncenin adıdır.

Misbah; saltanat, zorbalık, laik bir demokrasinin hizmetine sunulmuş bir din’le buna mukabil  insanların insanca yaşamasını ve insan olduğunun kimliğini veren Muhammedi (s.a.a) dinin ismidir.

Misbah; hakla batıl çizgisini birbirinden ayıran, kıyamete kadar hak ve hakikatın çizgisinin beyanıdır.

Misbah; islamın elbisesini giymiş ve söylemleriyle islam olduğunu beyan eden ama laik demokrasi sistemlerini ilahi sisteme tercih eden münafıkların karşısında duran ve onların yüzlerinde ki maskeyi düşüren ilahi rahmet okyanusundan gelen nurun adıdır.

Misbah; zulme karşı kıyam etmeyi, zalimin karşısında hakkı haykırmayı, ilahi şeriat için sevdiklerini kurban vermeyi vazife bilenin adıdır.

Evet! Bu sıfatı yüce islam peygamberi, şehidlerin efendisi olan İmam Huseyin (a.s)’ ma vermiştir. Bu yiğit insanın, insanlığın aydınlatıcı nur ve kurtuluşuna vesile olacağını yine yüce islam peygamberi mübarek sözleriyle beyan etmiştir. İnsanların yaşamış oldukları her dönemde kasırgalar gibi gelişen şeytani siyasetlerin dalgaları arasında boğulacak olanların kurtuluşuna vesile olacak ve insanlara hidayet ve hakikat yolunu gösterecektir. Bu ilahi görevini en güzel şekilde yerine getirmiş olan İmam Huseyin, insaniyet mektebinin onur defterine: “zillete hayır” yazarak insanlar üzerinde ilahi hücceti tamamlamıştır.

İNSAN

İnsan denilen varlık iki çizgi ve iki hat üzerinde hayatını devam ettirir ve yaşamını da, üzerinde bulunduğu çizginin kurallarına göre ayarlar; bu çizginin biri hak diğeri ise batıldır; üçüncü bir çizgi yoktur; kendini iki çizgi arasında hesaplayanlar Kur’an dilinde “münafık” olarak isimlendirilir ve batıl çizgide olduğunu ilan eder.

Hak çizgi:

‘’Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.’’3/51

Kalplerin derinliğine nüfuz eden ve oldukça latif bir davetle kullarına kendisine varacak yolu elçisi Hz. Muhammed’le (s.a.a) beyan eder; ve insanlara cehalet ve küfrün zifiri karanlığından kurtulmanın yolunu gösterir.

‘’Size Allah’ın ayetleri okunurken, üstelik Allah Resulü de aranızda iken nasıl inkara saparsınız? Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yolu bulmuştur.’’3/101

‘’Kim Resule itaat ederse ; Allah’a itaat etmiş olur’’4/ 80

‘’Ey peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.’’33/45

‘’Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.’’33/46

‘’Allah’tan büyük bir lütüfa ereceklerini müminlere müjdele.’’ 33/47

Sonsuz kudret sahibi olan Allah; yarattıklarını kendi hallerine bırakmamıştır. Tekvini ve teşri-i kanunlarla onların doğru bir çizgi üzerinde hareket etmelerini sağlamıştır. Evreni sahiplenecek olan insanı ise özel bir imtiyazla yaratarak yeryüzünde kendine halife kılmıştır. Adem (a.s)’la başlayan ilahi hilafet ve risalet görevi Son peygamber Hz. Muhammed’le(s.a.a) son bulmuştur. Ayrıca bu ikisi arasında Yüz yirmi dörtbin peygamber gelmiştir; bunlardan bazılarına risalet ve şeriat verilmiştir, bazılarına suhuf, bazılarınada bir önceki şeriat sahibi olan mursel peygamberin şeriatına göre insanları idare edip yeryüzünde ki ilahi velayet görevini yapmışlardır. Yeryüzünde velayet, risalet ve imamet göreviyle görevlendirilmiş tüm peygamberlerin ilk görevlerini beyan eden şu ayeti celile bütün peygamberlerin müşterek daveti olmuştur.

‘’Andolsun ki biz,<< Allah’a kulluk edin ve Tağut’tan sakının>> diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkar edenlerin sonu nasıl olmuştur.16/36

Bütün peygamberlerin müşterek daveti olan yukarda ki ayete son noktasını koyan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.a); kendisinden sonra ilahi “velayet” görevini yürütecek olan  “velayet mektebinin görevlilerine” emanet etmiştir. Bu emanete gölge düşürmek için peygamber makamını işgal eden ve dinin özünü değiştirmek isteyen Yezid bini Muaviye’ye karşı imam Huseyin kıyam etmiştir.

Yukarda ki ayetlerle yüce islam peygamberinin sıfatlarını belirleyerek ümmetin hayatında ki yerini ve önemini beyan etmiştir. (kim Resulüme itaat ederse bana itaat etmiş olur) fermaniyle beşeriyetin kıyamete kadar takip edeceği ve üzerinde yürüyecekleri hak çizgiyi göstermiştir. Bu ilahi çizgi yüce islam peygamberinin zatında şekillenerek kıyamete kadar insaniyet mektebinin yol güzergahı peygamberin pratiğinde insanlığa arzı beyan edilmiştir.

İnsanlara doğru yolu  gösterecek olan elçisi Muhammedi (s.a.a) ahzab suresinin 45-46-47 ayetlerde geçen imtiyazlı sıfatlarla görevledirmesindeki hikmet, diğer insanların emin bir insanın kendilerini davet ettiğine inanarak icabet etmiş olmalarıdır.

Elçisine verdiği özel sıfatlar:

Eminlik: Bu sıfat davetçinin olmazsa olmaz sıfatıdır.

Doğruluk: Her davetçinin emin olduğu kadarı ile doğru sözlü olması ilahi ve insani bir sıfattır.

Masumiyet: Eminlik ve doğruluktan bir kademe daha üst bir kimlik olan masumiyet sıfatıdır. Bu sıfat peygamberi diğer insanlardan ayıran ve beşeri olmayan bir kimliktir; zira günah işlemekte olan insanlar kendilerinden farklı ve günah işlemekten beri birinin davetine icabet eder; kendisi gibi günah işlemekte olan birinin evrensel olan Allah’a davete şüphe ile bakar.

Aydınlatıcı bir nur: Şirk, küfür ve batıl inanç ve düşüncelerle kendi iç dünyalarını karartan ve yolunu kayıp edenlere yolunu gösterecek bir nurdur, bir kandildir ve fikirleri aydınlatıcı ilahi bir sıfattır.

Müjdeleyici ve uyarıcı: Dünyanın çekici, aldatıcı, oyalayıcı ve cazibe yaratan aynasından bakıp ebedi kalacaklarının gafletine kapılarak (Ahirete inanmayanların) yaradılışının hikmetini ve dönüş yerini unutanlara uyarıda bulunarak ikaz etme sıfatıdır. Müjdeleyici kimliğiyle de onun elinden tutarak Allah’ın belirlediği çizgide gideceği hedefi ona belirler ve alacakları ilahi ikramiye ile onları müjdeler.

Yüce Allah; peygamberini ayetlerde geçen sıfatlarla beşeriyete tanıtırken insanlardan ona tabi olmalarını ister. Çünkü beşeriyetin kurtuluşu için seçmiş olduğu elçisini mana aleminden madde alemine bir nur bir kandil olarak göndermiştir; ona sımsıkı sarılanlara kurtuluşa ereceklerinin haberini vermiştir.

İlahi övgüye mazhar olan yüce islam peygamberi; inananların kalbinde devamlı var olan bir nurdur. Bu nur ekseninde hareket eden müminler onun her sözünü ilahi vahiyle tescil edildiğine inanır ve şu ilahi emri esas alır. ‘’Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Hz. Muhammed) sapmadı ve batılada asla inanmadı; O, arzusuna göre de konuşmaz.’’ 53/1,2,3,---

Bu ayetin metninden yola çıkarak Kerbela’da kanıyla beşeriyetin yol güzergahını yeniden belirleyen imam Huseyni şöyle tanıtır:

‘’Huseyni minni ene min Huseyin’’ (Huseyin bendendir bende Huseyndenim)

‘’İnnel Huseyne misbahul huda ve sefinet’tün’necat’’ (Muhakkak ki Huseyin hidayet öncüsü ve kurtuluş gemisidir.)

Bu hadislerden elde edilecek sonuç: Peygamberin insan hayatında  var oluşu ne kadar önemli ve gerekli ise İmam Huseyn’in ‘de insan hayatında olması o kadar önemli ve gereklidir; zira “Huseyin bendendir bende Huseyndenim” buyurması bunun en açık kanıtı ve delilidir; aynı zamanda peygamberin miras olarak bırakmış olduğu ilahi velayetin taşıyıcısı ve kıyamete kadar devam edecek olan Muhammedi (s.a.a) yolunun ve belirlediği ilahi çizginin banisi ve kurucusudur. Muhammedi yol ve çizgi ;Hira nur dağından başlamış merhale-merhale yenilenerek beşeriyet sunulmuştur; böylece ilahi hüccet insanlar üzerinde tamamlanmıştır. Ve devam edecektir.

Önce beşeriyetin yol güzergahı, hedefi ve öncüsü veya rehberi ilahi bir düzenleme ve manevi bir merasimle Hira dağın da ilk olarak peygamberi Ekreme verilen Nübuvvet, risalet ve imamet göreviyle belirlenmiştir. Bu yolu Rab’bulalemin kelamile şöyle açıklamıştır:

‘’Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.’’ 6/153

Bu yol, yüce islam peygamberinin üzerinde bulunduğu nübuvvet , risalet ve imamet yoludur; emrolunan ise bu yolun kurallarına uygun hareket ederek noksansız yaşamak ve yaşatmaktır.

Risalet ve velayet nuru ekseninde yola devam edilirken peygamberinin ümmet arasından ayrılma zamanı yaklaşmıştı; kendinden sonra ümmetinin ihtilafa düşmemeleri için ilahi bir emirle “Gadir-i Hum” mevkiinde 120 bin sahabenin huzurunda” Ali (a.s)’ mın Velayetini” ilan ederek yol, hedef ve rehberin kendisinden sonra Ali (a.s) olacağının ilanını yapar ve Ali’nin (a.s) elinden tutarak şu ilahi ilham olan sözünü söyler. ‘’Ben kimin mevlası isem Ali de onların mevlasıdır. Allah’ım Ali’yi sevenleri sev, onu koruyanları koru, ona yardım edenlere yardım et, onu küçümseyenleri zelil et; Allah’ım Ali’yi hakkın mihveri kıl.” Kaynak: Ahmed bini hambelin mesnedi

Peygamberden sonra bu ilahi belirlemeye uyulmadığından İslam ümmeti arasında ciddi sorunlar yaşanmaya başlanır; bu sorunlar yavaş yavaş büyüyerek mukaddes islam dininin sinesine saplanan oklar haline gelir. Gittikçe netleşen zulüm, diktatörluk ve islam adıyla yapılan saltanat adeta sömürü bir düzen haline gelir; Yezid bini muaviyenin hedefine almış olduğu gerçek Hz. Muhammedin (s.a.a) ismini ezandan çıkarmak ve islam şeriatını da nefsi arzularına göre tanzim etmek vardı; çünkü Bedir’in intikamını “evlad-i resuldan” alarak dini tahrif etme arzusunda idi!

Yezid’in bu menfur ve çirkin tasavvurları karşısında “imamet ve velayet” makamında olan” imam Huseyin (a.s)” ceddi Muhammedin(s.a.a) belirlediği ilahi yol haritasını ve güzergahını yeniden belirlemek için kurtuluş gemisi ve hidayet nuru olarak ümmetin önüne geçer; ve ilahi olan yol güzergahına ümmeti davet eder.Batılla karışmış hakkı birbirinden ayırarak yeniden Hira nur dağında belirlenmiş çizgiyi şeffaf olarak ümmetin önüne koyar ve gelecek nesillerden de emaneti sahiplenmelerini, dökmüş olduğu temiz kanını şahit tutarak ister.

İmam Huseyin (a.s) bu ilahi eylemiyle hak ve batıl çizgisini kanıyla, canı ile ve tüm sevdikleriyle birlikte çizerek (heyhat minezzille) diyerek hakk’a giden yolun güzergahını kıyamete kadar belirlemiş olur. Bu yetkinin ilahi olduğu şu hadisi şerifle teyit edilmektedir. ‘’Muhakkak Huseyin Hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir.’’ Bu hadisi şeriften alınacak ders, Huseyin (a.s) hakikatın aynası hayatımızın yongasıdır; onsuz bir hayat yezidi bir hayat olur; oda batıl cephesidir.

BATIL ÇİZGİ:

‘’Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.’’ 4/115

Beşeriyet iki yol, iki çizgi, iki istikamet ve iki hedefe doğru hareket ederek dünya hayatını tamamlamış olur. Doğru yolun belirleyicisi olan yüce Allah, peygamberleri aracılığıyla göndermiş olduğu ilahi ve semavi olan kitaplarla beşeriyetin hayatına düzen verir ve takip edecekleri yolu peygamberinin hayatında göstererek niha-i hedef olan rızayı hakka davet eder.

Buna binaen Cenab-ı Allah, yukarıdaki ayette oldukça ciddi bir uyarıda ve ikazda bulunur. ‘’Kim peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.’’

Batıl yol ve çizgi, peygambere karşı çıkan ve müminlerin yolundan gitmeyen ve başka yollara sapanların gittiği yoldur. Bu ayet geçmişteki ve günümüzde ki müslümanların kimliğini belirlemektedir.

Peygambere karşı çıkış: Beşeriyetin beyin mekanizması olan ilah velayetin ilahi bir emirle Gadir-i Hum’da” ataması peygamber tarafından yapılır. Velayete görevli olarak Ali’nin(a.s) atanmasını bizatihi peygamber yapmıştı. Bu peygamberi atamaya her ne kadar kavli (sözlü) olarak karşı çıkılmadı ise de fiili eylem olarak karşı çıkıldı, bunun kesin kanıtı da  “Beni Sakifede” gerçekleşen hadisedir. Zira beni sakife olayından sonra Emevi saltanatının ayak sesleri duyulmaya başladı; bu ayak izleri velayet ve imametin evini yavaş yavaş muhasara etmeye başladı ve “Fedek” ellerinden alındı ve ekonomik sıkıntılarla Ehl-i beyti nübuvvet yüzyüze bırakıldı; nübuvvet ve velayet mektebinin mensupları sıkıntılı günler geçirmeye başladılar.

Sıkıntılar birbirini takip ededursun nihayet Emir-el Müminin Ali (a.s)’ mın şehadet haberi tüm dünyaya yayılır. Hemen arkasından ikinci imam; imam Hasan’a zehir verilerek o da şehadet şerbetini içmiş oldu. Muaviye’nin ölümüyle oğlu Yezit hilafet tahtına oturur ve açık bir tavırla peygamberin emrine karşı çıkarak üçüncü İmam olan İmam Huseyn’in başını Medine valisinden ister. Bununla yetinmeyen Yezit, Allah’ın haram kıldığını açık ve net bir tavırla içki, humar, zina ve daha buna benzeyen  nice haramları helal eder;böylece yeni bir din islam aleminde şekillenmeye başlar. Emevi saltanatıyla başlayan bu yeni din: Abbasiler, selçuklular, osmanlılar devam ettirir ve nihayet günümüzde de aynı dinle islam ümmeti yaşamını devam ettiriyor; çünkü günümüzde de aynen yezit gibi Allah Peygamber ve islam dini ağızlardan düşmez ama helalları haram,haramlarıda helal kılmışlar ve bu eylemleriyle peygambere karşı durulmuş müminlerin gittiği yol bırakılmıştır; o gün “imamet ve velayete” karşı çıkılmışlar bugünde ”Velayet-i Fakihe” karşı çıkılmaktalar; o gün; “imamet ve velayet” taraftarı olanların boynunun vurulması için fetvalar verilmiş bugünde “Velayeti Fakihin”  taraftarları olanlara Alevi diye öldürülmelerine fetvalar verilmekte; o gün Ali ve evlatları namaz kılmıyor diye Emevi hanedanı Ali (a.s) ve evlatlarına minberlerden lanet okutuyordular, bugünde Ali (a.s)’ mın taraftarları olan ve “Velayeti Fakihe” bağlı olanları “şirk ve küfürle” itham ederek öldürülmelerine fetva veriyorlar. Bu eylem ve söylemleriyle batılın baş imamı olan Amerika ve diğer gayri islami ülkelerin ayakta durmalarına destek oluyorlar. Batıla yardım edenler onlarla müttefik olanlar, beşeri yasa ve yönetimleri islama tercih edenler namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler dahi batılın yanında yer almış olurlar. Bunun kanıtı çok açık ve nettir. Zira yukarda ki ayet akıl sahipleri için ayan beyandır. Ayrıca Kerbela’da imam Huseyn’i muhasara edenler cemaatla namaz kılıyorlardı ama batılın yanında yer aldıkları için Yezid’in ahirette gideceği yere gidecekler; bugünde islam ülkelerinin başında bulunanlar tarihte ki Yezit’le aynı kefedeler.

ON MUHARREM (AŞURA):

Kimileri tatlımsı aşura çorbası dağıtır bayram eder, kimileri siyahlara bürünerek göz yaşlarıyla sine döverler. Kimileri beni ümeyye uydurması olan bir hadisle Adem’in, Nuh’un, İbrahim’in, Musa’nın firavnun şerrinden kurtuluşunun bayramı diye yezidin bayramını kutlarlar. Kimisi peygamberin göz nuru Ali ile Zehra’nın oğlu Huseyn’in Kerbala’da yezidin ordusu tarafından kesilen başına ağlar. Çünkü imam Huseyn’in ve yaranlarının başları kesilerek mızraklara takılır ve Yezid’in sarayına doğru götürmek için Kerbela’dan yola konunur; bu haber yezidin sarayına ulaştığında Yezid; tüm şam halkına tatlı ziyafetinin verilmesini ister, bu tatlımsı aşura çorbasının dağıtılması yezidin sünneti olarak yapılır, ama üstü kapalı!

Kimileri hakla batılın birbirinden ayrıldığı gün olarak anar! Kimileri yezidin ordusunun zaferini kutlar! Kimileri velayet nurunun meşalesinin yeniden insanlığa sunulduğu gün olduğunu kabul eder! Kimileri de velayet nurunun söndürüldüğünün sevincini yaşarlar! Kimileri Muhammedi (s.a.a) islamın sona erdiğinin gününü kutlar! Kimileri Muhammedi (s.a.a) islamın yeniden insan hayatına geldiğinin bu gün asrımızda aşkını yaşar!

Evet! Kerbela ve aşura bir aşk mektebidir; ilahi aşka vakıf olanlar anlar! Aşk nedir bilmeyenler aşura çorbası içerler! Bugun müslümanlar Kerbela’dan almış oldukları ilhamla müstekbirlere diz çöktürecek kadar yiğitçe baş kaldırmaktadırlar! Kerbela ve aşuranın aşkından habersiz olanlar Amerika köleliğini kabul eder! Bazıları yezitte haksız değildi derler peygamberi incitirler! Bazıları yezid’te haklıydı diyenlere lanet okurlar!

Evet! Hakikat aynasından bakmak gerekir mana dolu Kerbela’ya! İbrahim’in (a.s) minası değil burası Hz. Muhammedin(s.a.a) kurbangahıdır Kerbela! İbrahim (a.s), İsmail (a.s) ile yaklaşmak isterken Mevla’ya; İmam Huseyin’i kurban  olarak verir cedd-i Muhammed (s.a.a) dinin bekası uğruna!

Kerbela bir aşk mektebidir; isar, fedakarlık, infak, sadakat, Allah’a teslimiyet, ahde vefa, sözünde durma, fedakarlık dersi verir aşk ehli olana! Cesaret, yiğitlik dersi verir ders almak isteyene! Zalime karşı hakkı söyleme, hakkı haykırmayı, haktan yana olmayı ,gerektiğinde hakkın hakimiyeti için can vermeyi öğretir haktan taraf olana! Kıyamı, direnişi, azmi ve sabrı öğretir gayret sahibi olana! Özgürlüğü, hür yaşamayı izzetli duruşu öğretir izzetli olanlara! İffetli, hayalı, namuslu ve şerefli, izzetli durmayı öğretir namusunu şeref bilenlere! Asra damgasını vuran, velayet makamını yeniden ihya eden, küffarın belini yedi yerde kıran, münafıkların yüzündeki perdeyi düşüren, izzetli duruşlarıyla korku bırakmışlar müstekbirlerin kalbine!.. Humeyni ile Hameney’dir ders almışlardır aşura mektebinde!

Tasua ile aşura acı dolu bir gündür, yaşanmıştır Kerbela’da; Zeyneb yalnız kalmıştı dolaşırken başsız bedenler arasında, nerdesin ya Huseyin?... diye feryat ederken, başsız bir beden görür bir çukurun içinde, Ağlayarak sarılır cennet kokusu gelen o tertemiz naaşa, feryatla şöyle seslenir Mevla’ya: Bu Muhammed’in (s.a.a) Ali’nin (a.s) Fatimetüzzehra’nın oğludur;  zalimler nasıl kıydılar buna, ağlayarak yüzünü döndü Medine’ye: Yaresul’lallah !..Bu senin Huseyn’indir, başsız bedeni sahipsiz kalmış Kerbela’da; ciğeri yanık izzetli bir duruşla yüzünü döner düşmana: Ben Zeyneb’im!..  Ceddim Muhammed’tir, Aliyelmurtaza’dır babam, zillete asla boyun eğmeyiz çükü biz Al-i Mustafa’yız!..

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle