MUTEDİL TOPLULUK

Per, 19/01/2017 - 12:28

Mütedeyin ve mükemmel bir islami toplum oluşturmak için ırki, mezhebi ve coğrafi sınırları iptal ederek Kuran ve Sünnet gölgesinde bugün imametin niyabet makamında ümmet sorunlarını yüklenmiş rehberin etrafında toplanmaları kurtuluşun ve özgürce yaşamanın teminatı olacaktır

MUTEDİL TOPLULUK

Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rab’bileri tarafından kendilerine indirilen Kur’an’ın hükümlerini hakkıyla yerine getirselerdi, muhakkak ki yukardan yağmur gibi yağan ve yerden biten nimetler içinde kalır, onlardan yerlerdi. Onlardan mutedil bir zümrede vardır, onların çoğunun yaptıkları şeyler pek çirkin işlerdir. 5/66

Mutedil bir toplumun oluşması için yukardaki ayetin ilke olarak belirlemiş olduğu temel sütun semavi dindir. Dindar olmak , dini uygulamak ve dini yaşamak, medeni ve iktisadi bakımdan toplumları geri bırakmak şöyle dursun insanı refah ve mutluluğun zirvesine çıkarır. Dini gericilik kabul edip bırakanlar menfaat felsefesine göre hareket edenler, başka milletleri sömürme yoluna gittikler için gerginlik,  sefalet, savaş kan ve göz yaşı dökmeye sebep olmaktadırlar. İlahi nimetlerin şükrü ifa edilmediğinde ve verilen nimetler ilahi isteklere göre kullanılmadığ taktirde ferdi istek ve arzular ön plana çıkar. Bu ferdi çıkar ve arzular sömürgeciliğe kapıyı aralar ve insanlığın mutedil bir toplum olabilme yolunu kapatır. Ve beşeriyete acı faturalar ödetir ve bugün insanlık  bu acı faturayi kanıyla ödemektedir.

Mutedil ve mutlu bir toplumun inşasında yol göstericilik yapmakta olan yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

‘’ O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslam’a yönelt. Yani Allah’ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. Allah’ın bu hilkatını kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler. Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. Dinlerini parça parça edip kendileri de öbek öbek olanlardan olmayın! Öyle ki her hizip, kendi yanındakile böbürlenmektedir.’’ 30/ 30-31-32

Temiz ve pak bir fıtrat üzere yaratılmış olan insan, yaradılışının felsefesine uygun hareket etmesi, onun fıtratının özü ve gerçeği olan hak din islamı yaşamasıdır. Vaset bir ümmet olabilmek içn ictima-i yaşamın yönetim ve idaresinde de ilahi dinin olması onun mutedeyin bir toplum ve mutlu insanlar olmasının teminatıdır.

Allah’ın hükümranlığına boyun eğildiği taktirde yeryüzünde hiç bir kimse zerrece zulme uğramayacaktır. Herkes mutlu, medeni ve iktisadi eşitlik içinde refaha kavuşmuş olacaktır.Zira enfal suresinin 24. Ayeti insaniyet mektebinin yapı taşlarını şöyle oluşturur.

‘’ Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulünün davetine icabet edin. Ve bilinki, Allah kişi-ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun  huzurunda toplanacaksınız.’’8/24

Yukardaki ayeticelile üçtane önemli konuya işaret ederek mutedil bir toplumun oluşmasındaki ilkeyi şöyle izah eder.

Önce Allah ve Resulünun davetine icabet etmeyi emreder. Çünkü insanlara mutlu bir hayat verecek şey Allah ve Resulünun emir ve yasaklarıdır. Şüphesiz Allah ve Resulünün her emir ve yasağında bir hikmet vardır. İlahi emir ve yasaklar insanın fıtratıyla bir uyum içindedir ve insan hayatına düzen vermektedir.

İkincisi ise kalbi oluşuma işaret ederek Allah’ın insana olan yakınlığını ifade eder. Zira bu yakınlığı oluşturan takva, sosyal yaşamda ve insani ilişkilerde kurmuş olduğu uhuvet bağı ictima-i hayatta güven ve emniyetin anahtar vazifesini görür. Kalbin nurani çehresini ilahi yakınlıkla bütün azalara yansıtarak kontorol altına alır. Artık insanlar ilahi yönlendirme ile şekillenir. Böylece mutedil bir toplum oluşturarak vasat ümmet olma kimliği insanlara verilmiş olunur.

Üçüncüsü ise insanın dünyaya gelişinden sonraki dönüş yerine işaret ederek ciddi bir uyarı yapar  ve ‘’ Siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız’’ der. Dönüşün ilahi huzur olacağını bilen ve inanan insan, dönmeden önce ciddi bir hazırlık yapar. Bu hazırlığın metni ayetin  birinci kısmındaki ‘’  Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Resulünun davetine icabet edin’’ emrini yerine getirmektir. Dönüşün adresini bildiren yukardaki ayet insanın can damarından yakalıyarak hayatını düzene sokar. Fert ve toplum bu bilinç içinde hazırlığını yaparak yüzünü yaratanına çevirir  ve toplumsal düzeni koruma altına alır. Böylece kalbi bir oluşum sağlıyarak velayet nurunun ekseninde kardeşlik ve ümmet vahtedi sağlanmış olunur.

Ümmet birliğinin oluşumunda takva:

Ümmet birliği ve vahdet, Kurani kerimin üzerinde durduğu önemli meselelerden  biridir. Tevhidi akidenin temel çeğirdeğini oluşturan birlik ve vahdettir. Vahdet, İlahi ehediyet sıfatının insanlar arasındaki tecelli etmiş manevi  bağıdır. Bu vahtedin çeğirdeği ve özü ise tekvadır. Kur’ani kerim ümmet birliğinin takva ile olacağını al-i imran suresinin 102. Ayetile şöyle açıklar.

‘’ Ey iman edenler! Allah’dan, O’nun zatına  yakışır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin’’ 3/102

‘’Takva’’ içten ve dıştan gelecek olan kötülüklere ve şeytani arzulara karşı insanı koruyan çelikten bir yelektir. Emirelmüminin Ali (a.s) takvayı şöyle beyan eder: ‘’ Ey Allah’ın kulları takva duvarları çelikten oluşmuş bir bina gibidir; oraya hiç bir şeyin nufuz etmesi mümkün değildir.’’

Öğretici ve takvaya davet edici bu sözüyle ümmeti tefrika ateşinden kurtarıp vahtede davet etmektedir. Müslümanlar arasında vahtedin oluşmasında ve devam etmesinde müessir güç ilahi huzurda günah işlemekte ve tefrika ateşini yakmasından kaçınıp takva elbisesine bürünerek imanı korumakla mümkün olabilir.

Vahtede davet:

‘’ Ey iman edenler! Allah ve Resulü size hayat verecek hakikatlere sizi davet ettiğinde ona icabet edin. Bilin ki Allah insan ile kalbi arasına girer ve siz dönüp onun huzurunda toplanacaksınız.’’ 8/24

İlahi davetin temel sütununu olşturan vahtede davet, tağutların islam ümmeti arasında ki yakmış oldukları tefrika ateşini sona erdirir. Onları sömürmek için Yahudi tezgahıda hazırlanmış tefrika ateşi Medine’deki Avs ve Hazrec kabileleri arasında yüz yılı aşkın bir savaşın olmasına sebep olmuştur. İnsanlar arasında kin ve nefret tohumlarını eken ve insanlar arasında tefrika  ateşini yakarak onları yakan,  sömürgeci yahudilerin sihirbaz tezgahlarını bozan Hz. Muhammedin (s.a.a) taşımış olduğu nübüvvet, Risalet ve imamet nuru olmuştur. İnsanlar bu nur ekseninde hareket edip  Kur’ana sarıldıkları müddet içinde hiç bir şer güç onlara galip gelememiştir. Nezaman insanlar imamet nuru ekseninden ayrıldılar ve kur’anı öpüp duvara astılar ve Allah’ın düşmanlarıyla el sıkışarak dostluklarını  başlattılar ozaman şer güçler yeniden tefrika ateşinin yakılmasının fırsatını elde etmiş oldular. Ve bugün islam ümmetinin içinde bulunduğu vahim durum bu ümmetin aynasıdır.

İslam ümmetinin günümüzde içinde bulunuduğu bu girdaptan kurtulma çağırısını yapmakta olan İmametin niyabet makamı, şer güçler karşısında kalpleri iman bağıyla birbirine bağlıyarak ümmet birliğinin yapılmasını ister. Bu istek Al-i imran suresinin 103.Ayetiyle vahtede davet edil-mektedir.

‘’Hep birlikte Allah’ın ipine ( islam’a) sımsıkı sarılın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönülerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O’ kurtarmıştı.İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.’’ 3/ 103

Toplum düzenini konu edinen yukardaki ayet, bir kaç başlık altında insanlara yol göstericilik yapar ve tarihi örnek vererek günümüz insanını uyarır.

Ayetin nuzul sebebi:

Bilindiği üzere cahili dönemde  Medinede iki büyük kabile arasında yüzyılı aşkın savaşın, yahudilerin onları sömürmek için hazırlamış oldukları tefrika ateşinin neticesinde vuku bulmuştur. Rahmet peygamberi Hz. Muhammedin (s.a.a) Medineye hicret ettiğinde başarıyla sonuçlandırdığı hadiselerden biride Avs Ve Hezrec kabileleri arasında gerçekleştirmiş olduğu sulh ve kardeşliktir. Bunu hazm edemeyen yahudiler bir araya gelerek şeytani planlar kurmaya başladılar ve şu kararı aldılar. Avs ve Hezrec kabileleri arasında yeniden savaşı ve tefrikayı oluşturmak için görevlendirilmiş oldukları bir kaç kişiyi bu iki kabileyi yeniden bunların arasına girerek eski günlerini ve kahramanlıklarını onlara hatırlatarak zaf nuktalarına parmak basarak yeniden savaşa tahrik edilmeliler. Bu şeytani planları sıkı bir çalışma sonunda gerçekleşir ve iki kabile yiğitlerinin üstünlüğüyle övünerek meydana gelirler. Haber peygambere ulaşır; peygamber hemen onların karşı karşıya geldikleri yere gider.

Önce onları takvaya davet eder:

‘’ Ey iman edenler! Allah’tan onun azametine uygun bir şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.’’ 3/102

Ey Avs ve Hazreç kabileleri Allah’ın emirlerine itaat edin sakın ona isyan etmeyin; O’nu hatırlayın sakın unutmayın, O’nun nimetlerine karşı şükr edin sakın küfrünimet etmeyin diyerek onları takvaya davet eder ve devam eder.’’ Ey iman edenler Allah’ın ipi olan Kur’ani kerime sımsıkı sarılın sakın ayrılığa düşmeyin; ve Allah’ın  sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O’ kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.’’ 3/103

Mutedil ve mutlu bir toplumun oluşturulmasında takvayı öneren yukardaki ayet, ümmet arasındaki tefrika ateşinin söndürülmesinde takvanın en müessir bir güçolduğuna işaret eder ve ümmet arasındaki savaşı sona erdirir. Çünkü kalpteki iman takva ile korunma altına alındığında kötü şeylerin, kötü düşüncelerin ve kötü niyetlerin kalbe nufuzunu engeller. Aynı zamanda takva ile korunan bir kalp, güvenilir, emin ve sağlam bir toplumun garantisi olur.

Sonra onları ayette geçen ( Heblullah) Allah’ın ipi olan Kur’ana sımsıkı sarılmaya ve ayrılığa düşmemeye davet eder. Beşeriyetin hidayet kaynağı olan Kur’ani kerimin emir ve yasaklarını dinleyin sakın tefrikaya düşmeyin hani ogün yahudi tezgahlarında hazırlanmış kabilevi ve ırki taasuplarla birbirinize olan düşmanlıktan dolayı birbirinizin kanını döktünüz ve gücünüzü zayıflattınız ve onlara boyun eğme zorunda kaldınız. Allah, sizlerin zelil ve hakir bir durumda birbirinizin düşmanları iken kalplerinizi birbirinize ısıtarak kardeş etti ve sizler yanmak ve yok olmak üzere bir ateşin çukurunun kenarında iken Allah sizleri o tefrika ateşinin çukurunun kenarından kurtardı diyerek yakılmak üzere olan tefrika ateşi söndürdü.

Bu tarihi açıklamanın metninden alınacak ders:

Bu tarihi olayın aynasından günümüze bakacak olursak Avs ve Hazreç kabilerinin ogün düşmüş oldukarı tefirka ateşinin içine günümüz insanı’da aynı ateşle yanmaktadır. Yukardaki ayetin nuzul sebeb ile bağlantı kuracak olursak günümüzdede nuzul sebebini gerektiren aynı hadiseyi ve aynı olayı daha vahim bir şekilde görmemiz mümkündür. Kuran’i kerimin mucize oluşunun enderin ifadesiyle her asır ve zamanda yaşayan insanların sorunlarını çözmesi ve sorularınıda cevaplandırmasıdır. Bugün  bir sürü sorunlarla ve sorularla yüzyüze kalmış  insanlara düşmüş oldukları tefrika ateşinin çukurunda çıkabilmeleri için Avs ve Hazreç kabilelerine sunmuş olduğu reçeteyi sunmaktadır.

Reçetenin metni şöyledir:

İnsanların sulhusefa içinde ve onların mal, namus ve can emniyetinin teminat altına alınmasında velayet ve rehberiyetin müessir güç olduğunu sunmaktadır. Zira İlahi velayetin kalplere yapmış olduğu nufuzla müminlerin kalplerini birbirine bağlayarak manevi ve imani bir kardeşlik meydana getirmişolur. Kardeşlik ilkeleriyle birbirine bağlanarak tüm şeytani güçlerin hazırlamış oldukları plan ve oyunlarını bozar ve onları ümitsiz kılar. Aynı zamanda desiseleri ve nifak tohum-larının nasıl yok edileceğinin dersini verir. İlahi elçilerin gönderilmesindeki hikmetin felsefesi, insanların kalplerine nufuz ederek onu hakikatıyla tanıştırıp kalp aynasından bütün insanların bir bedenin azaları olduğunu onlara gösterir. Ancak gören ve görmeyenler diye iki tip insan meydana gelir yani hakikatı görenler veya hakikata yüz çevirip görmek istemeyenler; bu iki sınıf iki yönlendirme ile ictima-i hayatın devam etmesinde rol alır. Bunlardan ilahi  velayet ve rehberiyetin davetine icabet edenlerin kalblerini aydınlatan iman nuru, aydınlatmış olduğu kalp aynasından yaradılışın hikmet felsefesini görenler, ümmetin vahtedini sağlarlar. Günümüz insanı yukarıdaki ayetten alacağı dersle peygamberin (s.a.a) vasıyetine uyarak Kur’an ve Ehl-i beyte sarılarak imametin niyabet makamında bulunmakta olan rehberiyet makamının ekseninde birleşerek vahtedi sağlamaları ilahi vecibelerden bir vecibedir. İlahi velayet makamını kendine veli ittihaz edenlerin velisinin Allah olduğunu bakara suresinin 257. Haber vermektedir.

‘’Allah, inananların velisidir, onları karanlıklardan nura çıkarır.’’

Allah’ın bu lutfuna kavuşa bilecek olanlar ancak Nubuvet, Risalet ve İmamet makamına iman edip imametin niyabet makamı olan rehberiyet makamının etrafında toplananlar ancak kavuşa bilir. Zira islam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurur: ‘ Allah’ın eli (Yani rahmeti) vahtedi oluşturmuş cemaatin üzerindedir. Ayetle irtibat kuran bu manevi ve yolgösterici söz, yahudi tezgahında hazırlanmış tefrika ateşinin kenarında yanmakta olanlara bir uyarı ve ikazdır. Ve ilahi velayetin niyabet makamında olan rehberiyet makamına teslim olmalarınada açık bir davetidir.

Tefrika ateşinin kenarında yanmakta olanlar ise haktan yüzçevirenler ve hakkı görmek istemeyenlerdir. Bunlar karanlıklar içinde yol aramakta olan biçarelerdir ki  tağutlar bunlara sarabı su göstererek onları hakkı görmemelerini ve haktan uzaklaştırılıp karanlıklara terk edilmelerinede öncülük ederler. Bakara suresinin 257. Ayeti şöyle haber verir:

‘’Haktan yüz çevirip görmek istemeyenlere gelince, onların velileride tağuttur, onları aydınlıktan alıp  karanlıklara götürür.’’

Evet ayet yine yahudi tezgahının hazırlamış olduğu ümmet arasındaki tefrika ateşinin karanlık çukurundan bahseder. Ve dikkatlı olmalarınınuyarısını yapar! Hak ve hakikatın üstünü örtenler ve ondan yüz çevirenler bilmelidirlerki onları yönlendiren ve yöneten tağuttur ve tağutilerdir. Bugün tefrika ateşile yanmaktan olan ümmeti,tağutilerin yönetip idare ettikleri bariz bir şekilde görülmektedir.

Tefrikanın ümmet için yakıcı ve öldürücü bir ateş olduğuna işaret edilerek geçmiş ümmetlerin düşmüş oldukları ateş çukuruna düşmemeleri için al-i imran suresinin 105. Ayetile islam ümmeti uyarılmaktadır.

‘’ Kendilerine kesin delillerin gelmesinden sonra bölünüp ihtilafa düşenler gibi olmayın. Onlar için  büyük bir azap vardır.’’

Bu ayetle yenidenittihat ve vahted meselesini ön plana alır ve ümmetin tefrikaya düşmemesinin uyarısını yapar ve vahted içinde olmalarını ister. Geçmiş ümmetlerin tefrika ve ayrılıkları yüzunden yapılan savaşlarla dökülen kanların akıtmış olduğu gözyaşları günümüz insanına ibret dersi vermektedir. Mutedil bir toplum olabilmek için tarihin bırakmış olduğu kötü izleri dikkata alarak ondan ictinap etmesi gerekir. Zira beşeriyetin tarihi hatırasında miras olarak alınacak şeyler insana vakar, şahsiyet ve onur verecek değerler olması gerekir. Çünkü Kur’ani kerim ısrarla ve tekitle tefrika ve nifaktan kaçınılması üzerinde ciddi bir şekilde durmuştur. Bu duruşla ümmeti ikaz ederek ayetin günümüz insanını muhatep aldığının uyarısını yapmaktadır. Zira geçmiş ümmetlerin düşmüş oldukları tefrika ateşinin içine gelecek ümmetlerinde düşeceğinin haberini vermektedir. Kuran’i kerimin bir şeyin üzerinde ısrarla durup korkuttuğu zaman o olayın gelecektede vuku bulacağına işaret etmektedir. Gelecekte ümmetin tefrikaya düşeceğinin haberini islam peygamberi açıkca müslümanları şöyle uyarı.                

`Yahudi kavmi Musa (as) dan sonra 71 fırka oldular ve Mesihiler ise 72 fırka oldu; benim ümmetim ise benden sonra 73 fırka olacaklar.’ Bu hadisi şerif müteber hadis kitaplarında rivayet edilmiştir. Herne kadar rakam olarak veril-miş’sede asıl maksad çokluğa işaret edilmektedir. Yani Yahudi ve Hırıstıyanların çoğunluğu dinlerinde tefrikaya düşerek ayrılmışlardır çok az bir kitle hak ve hakikat üzere kalmış olduklarını ifade etmektedir. Tıpkı Kur’ani kerimin ve hadisi şerifin beyanına göre  müslümanlarda peygamberin vefatından sonra tüm uyarılara rağmen tefrika ateşinin azabını çekmeye başladılar ve hala aynı azabı ümmet çekmektedir ve çekiyor                                                                                                                     

Yüce Allah kullarının tefrikaya düşmemelerinin uyarısını yaparak şöyle yol gösterir:

‘’Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah bunları size emretti.’’  6/153

Yüce islam peygamberi Hz. Muhammedin ( s.a.a) şu mübarek sözü yukardaki ayetin tefsirini yaparak ümmetin takip edeceği yolun haritasını sunar.

Peygamberi ekrem  şöyle  buyurmuştur: ‘Allahu teala bir sırat-i müstekim koydu, bu yolun iki tarafında iki duvar vardır ki, duvarlarda birtakım açık kapılar bulunur. Kapılar üzerinde sarkıtılmış perdeler vardır. Yolun başında şöyle diyen bir davetçi bulunur: ‘’ Ey insanlar! Haydi, hepiniz gelin şu doğru yola girin, dağılmayın ‘’ Birde yolun üstünde çağıran bir davetçi vardır. İnsan, o duvarlardaki kapılardan birini açmak isterse hemen der ki: ‘’ Eyvah! Ne yapıyorsun, sakın orayı  açma; zira açarsan içine giresin.’’

Doğru yol: İslamdır. İki duvar ise: Allah’ın sınırlarıdır, açık kapılar ise: Allahın haramlarıdır. Yolun başındaki munadi ise: Allah’ın kitabıdır. Yolun üstündeki munadi ise: Her müslümanın  kalbindeki vaizullahi (ilahi vaizi) dir.’’

Bu veciz sözün beyan ettiği yolda muvafak olabilmenin sırrınıda yüce Allah (c.c) şöyle açıklar:

‘’ Allah’a ve Resulüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za’fa düşersiniz, rüzgarınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam manasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle birliktedir.’’ 8/46

Yukardaki ayette insan için üçtane önemli ve hayati öneri vardır. Önce itaat önerilmektedir. Mutedil ve münevver bir toplumun kendi aynasından insanlığa yansıtmış olduğu şey Allah’a iman ve o’nun elçisine kayıtsız ve şartsız itaattır. Allah’a ve Resulüne itaat bir toplumun iç ve diş güvenliğinin teminatı ve iktisadi yapısının da mimarıdır. İkincisi ise tefrikaya düşmeme ilkesidir. Birbirine kenetlenmesi, bir ailenin, bir toplumun ve bir milletin bekasına ve devam etmesine işaret etmektedir. Tefrika, çökmenin, zayıf düşmenin, yok olmanın ve zillet içinde bir yaşamın reçetesidir. Tefrika savaşın, kavganın, zulmun ve sömürgeciliğin habercisidir. Üçüncüsü ise; sabırlı olmak ilkesidir. Sabır; yiğitliğin, cesaretin, vakarlı duruşun, düşünüp tefekkür etmenin ve akıllıca karar vermenin işaretidir. Zaten bütün müsibetlerin temelini oluşturan sabırsızlıktır. Bu nedenle Allah, müsibetlere karşı sabırlı olanlarla beraber olduğunu beyan eder. Zira sabır vahtedin, birliğin ve beraber olmanın anahtarıdır. Mutedil ve mutlu bir toplumun ruhunun gıdasıdır. Sabır, başarının, serbület olmanın ve hedefe varabilmenin en tesirli silahıdır. Sabır olgun ve kamil bir toplumun şahsiyetini, insani kimliğini ve olgun yapısını beyan eden üstün bir değerdir.

Kur’ani kerimin oluşturmak istediği medeni bir toplumun  ahlaki yapısının temeline koymuş olduğu ilk yapı taşı sabırdır. Kur’ani kerim oluşturmak istediği mutedil bir toplumda öncelikle sabrın üzerinde durur ve sabırla yönledirerek ahlaklı bir toplum oluşturmak ister. Geçmiş ümmetlerden ve ilahi elçilerden kıssalar anlatarak başarılarının sırrı  sabırda olduğunun dersinin verir ve sabırlı olmaya davet eder.

‘’Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabır-edenlerle beraberdir.’’ 2/153

Sabır ile namaz, insanla Rabbisi arasında iletişimi sağlayan manevi bir akımdır. Bu manevi irtibat her insanın iç dünyasında varolan kötü istek ve arzulara karşı direnir ve manevi bir inkilabı insanın iç dünyasında gerçekleştirmiş olur. Bu  manevi inki-lap insana yeni bir hayat ve olgun bir şahsiyete sahip olmayı kazandırır. Sabır ve namazla manevi bir iletişim sağlayan insan iç dünyasında yapmış olduğu temizlik dış dünyasına yansıyarak onun iç dünyasının aynası olur. Bu oluşum mutedeyin ve güvenilir bir toplumun inşasına vesile olur. Aynı zamanda manevi iletişimlerlebirbirine kenetlenmiş kalpler ümmet vahtedini oluşturmuş olur.

Sabırla ilgili Lokman (a.s) oğluna şöyle vasyette bulunur:

‘’ Evladım, namazı hakkıyla ifa et, iyliği emret, kötülüğü de önlemeye çalış, ve başına gelen sıkıntılara sabret! Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir.’’ 31/17

Lokman (a.s)  mutedil bir toplumun oluşumuda oğluna yapmış olduğu vasiyetle bütün insanlığı muhatep almıştır. Bu ilahi vasyetnamenin metninde toplumun ana dinamiklerini oluşturan ilkeler, toplumun birbirleriyle kaynaşmasını sağlar ve onları birlik içinde tutar.Bunlardan biri namazdır. Namaz insanla Rabbisi arasıdaki irtibatı sağlayan  en muessir bir vesiledir. Buna bina’en Allah elçisi Hz. Muhammed (s.a.a) müslumanların cemaatla namazkılamalarını ve cemaatlaşmaların ümmetine  tekitle önerir. Ümmetin karargahi, birleşme yeri, tanışma ve görüşme yeri olan mescitlere gitmelerini ve camaat halinde namaz kılmalarını istiyerek önemle üzerinde durmuştur. Katılmayıp evlerinde namaz kılmak isteyenleri şöyle kınamış ve onları uyarmıştır.

‘ Namaz vakti geldiğinde evlerinde oturup cemaatla namaz kılmak için mescitlere gitmeyenlerin  evlerini başlarına yıkmak içimden gelmektedir.’

Resuli ekremin bu ilahi uyarısıyla ümmetin sosyal yapılanmasında namazla kuracakları manevi ve maddi bağın önemine işaret ederek ümmetinin birlik ve beraberlik içinde olması ister. Cemaatla kılınmasını istediği namazın mutedil bir toplumu nasıl oluşturduğunu beyan ederek özgürleştirilmiş bir alanda özgürce toplanıp ruhen ve bedenen birbirine kenetlenmiş bir imamın arkasında saflar halinde yüce kudret sahibi olan Rabbilerinin huzurunda kulluğun zirvesini muhabbet ve sevgi içinde yaşarlar. Bu eylemleriyle mutedil bir toplumun oluşumunu sağlamış olurlar.

İkinci olarakta Lokman(a.s) oğluna olan vasiyeti’de şöyledır. ‘’ İyliği emret, kötülüğüde önlemeye çalış’’ Bu ilahi söz, insanı manevi  bir alana çekerek insana mutedil bir tolumun nasıl oluşturulacağının dersini verir ve iyliği emretmekle sorumlu kılar. İylik bir toplumun temel ahlakının ilkesidir. Toplumlar oluşturulurken kötülüklerden arındırılmış iyilikler üzere inşa edilir. Irk, renk, kabile ve kavimlerden oluşan insanlık camiasının bireyleri içiçe yaşaya bilmelerinde müessir güç güzel ahlaktır.İyi ahlakın ve iyliğin insana kazandırmış olduğu insani değeri yüce Allah Resulu Muhammedin (s.a.a) hayatıdan beşeriyete yansıtarak şöyle buyurur.

‘’Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona ağır gelir.Kalbi üstünüze titrer, müminlere karşı pek şafkatlı ve merhametlidir.’’ 9/ 128

Burada imamet ve rehberiyet makamına işaret ederek müminlerin yönetim ve idaresini üstlenmiş zatın yüce islam peygamberinin ahlakıyla ahlaklanmasını ve manevi değerlerle merhamet ve şefkat ellerini uzatıp iyilik üzere toplumu oluşturarak kötülüklerden uzaklaştırması onun ilahi vazifelerindendir. Zira velayet ve niyabet makamının yönetimi altında yaşam sürdürenlere herhangi bir kötülüğün onlara dokunması o’nu üzer ve rahatsız eder. Velayet ve niyabet makamında ki zatın bu merhametli davranışı topluma sirayet eder ve mutedeyin, mutlu bir toplumun oluşturulmasını sağlamış olur. Resuli ekremin Mekke ve Medinede oluşturmuş olduğu toplumun ayak izleri kıtaları aşarak gittikleri yerde iz bırakmışlardır.Dünyanın hertarafına bırakılmış bu izler, yüksek ahlaka sahibi olan Resuli ekremin Allah’ın yardımıyla ortaya koymuş olduğu mucizevi eseridir. Zira Allah’ın övgüsüne mazharolan peygamber şu sıfatıyla kalem suresinin 4.Ayetinde anılmaktadır. ‘’Ve sen pek yüksek bir ahlak üzerindesin’’ Ayrıca ahzab suresinin 21. Ayetinde onun hayatından insanlığa insaniyet dersi verdiğni sunmaktadır.‘’ Hakikaten, Allah’ın Resulunde sizler için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için alınması gereken örnekler vardır.’’

Peşin hükümlü aklı kıssa bazı müsteşrikler, Kur’ani kerimin nasıl toplum hayatını dizayn ettiğini ve nasıl kurallar koyduğunu akıllarına sığdıramazlar. Zira peygamberi ekrem ilahi hudutlar içinde üstün ahlakıyla, düzenli ve kurallı yaşamıyla bulunduğu topluma ve gelecek nesillere de örnek olmuştur. Kuran’i hekimde övgüyle anılmış ve üstün ahlaki değerlerini, vasilerini ve nayıplarının vasıtasıyle ümmetine miras olarak bırakmıştır. Miras olarak bırakılmış bu yüce değer, ümmetin vahtet içinde toplumsal yaşamına müessir güç olmuştur. Günümüz insanının ahlaki yapılanmasında önemli bir rol yüklenmiş olan imamet makamının niyabetinde bulunan rehberiyet makamı ümmete mihver olmaktadır. Bu makamın ümmetin beyin makamı olduğunu islam ümmeti bilmelidir. Aksi halde islami uyanışın, islami kıyamların ve direnişlerin şer güçlerin hile ve oyunlarından kedilerini kurtaramaları mümkün olmayacaktır. Ve günümüz buna şahitlik etmektedir.

Mütedeyin ve mükemmel bir islami toplum oluşturmak için ırki, mezhebi ve coğrafi sınırları iptal ederek Kuran ve Sünnet gölgesinde bugün imametin niyabet makamında ümmet sorunlarını yüklenmiş rehberin etrafında toplanmaları kurtuluşun ve özgürce yaşamanın teminatı olacaktır. Artık islam ümmeti şunu bilmelidirki yıllar ve asırlardır islam ümmetinin arasındaki ırki, mezhebi ve coğrafi kavgalarla birbirine düşmeleri onlara hiçmihiç bir faide vermemiştir. Sadece katlı’am, gözyaşı, esaret ve üçüncü sınıf insan olmaktan başka hiç bir faydası olmamıştır. Artık ümmet arasındaki açılmış olan bu derin yarayı sarma zamanı gelmiştir. Bu yaranın sarılmasında islam ümmetinin vazifesi şudur; Kalbi bir bağla eller birbirine uzatılmalı ve kucaklaşarak islami ve imani kardeşliği ilan etmelidirler. Düşmanların yapmış oldukları siyasi oyunlarını tesbit ederek yakacakları tefrika ateşini zamanında söndürmesini bilecekler.Kendi sorunlarını kendileri çözecekler düşmanların onların sorunlarına mudahil olmasına musaade etmeyecekler. Birbirine tehamul edecekler; birbirini dinlemeyi ve fikirlerine sayğılı olmayı kendilerine vazife bilecekler ve rehberiyeti mihver alarak ümmet birliğine doğru vahtedin sağlanmasını temin edecekler.

Bunları yapılabilmesi için önce ümmetin en önemli bir vazifesi vardır! Oda düşmanın kim olduğunu ve düşmanı tanımasıdır. Zira düşmanın bütün çabası islamı yoketmektir.Buna binaen her mümin imanının vermiş olduğu ferasetle yakından düş-manı takip edecektir. Asrımızda çok rengli düşmanlarının olduğunu bilecektir. Ve en tehlikelisi de kendisinden görünüp islamı laik ve seküler anlayışın hizmetinde kullananlardır. Bu hayınların içini okyabilecek ve perde arkasındaki siyasetleri zamanında teşhis edecek, imanlı, kararlı cesur ve islamdan asla taviz vermeyen bir rehberin etrafıda zaman kayıp etmeden birlik sağlanılması gerekir. Kuran ve Ehl-i beyt mektebinin manevi evladı olan ve tüm dünya müstekbirlerine karşı islam dinini göksünü siper ederek korumakta olan islam ümmetinin rehberini tanımak istemeyenler; sömürgeci zalim güçlerinin yemi olurlar. İşte ortadoğu bunun açık şahididir. Buna binaen müslümanlar vakit geçirmeden ırki, mezhebi ve düşmanın  belirlediği coğrafi sınırları iptal etmelilerdir. Zira müslüman kanı oluk gibi akmaktadır ve buna dur diyecek imanlı gönüller elele tutuşup ümmet birliğini meydana getirmelilerdir.

Bu birliğin yapılabilmesi için önce düşmanın tanınması gerekir. Geçmişte ve günümüzde  düşmanın birinci hedefi islamın beyni hükmünde olan imamet makamının tanınmaması için düşman tüm vesileleri kullanır ve kullanmaktadır. Bu sihirli siyaseti çözebilmek için Allah’ın beşeriyetin hidayeti için göndermiş olduğu Kur’anikerime ve peygamberi ekreme baş vurmak gerekir. Ve düşmanların müslümanlar hakkında ne düşündüklerini ayetler ışığında öğrenerek onların sihirli siyasetlerini bozmak gerekir.

Düşmanların müslümanlar hakkındaki düşünceleri:

1-İslam dinini ve müslümanları yok etmek için bütcelerinden her yıl milyonlar dolar ayırarak müslümanlar arasında tefrika yaratırlar ve dünyadaki terör örgütlerini destekliyerek faili mechul cinayetleri işletirler. Bu cinayetkarların çirkin yüzlerini Allah şöyle ifşa eder:

‘’Kafirler, insanları Allah yolundan uzaklaştırmak için mallarını harcıyorlar.Dahada harcıyacaklar.Ama gayelerine ulaşamıyacaklarından bu onlara yürek acısı olacak. İnkarlarında ısrar edenler toplanıp cehenneme sevkedilecekler.’’ 8/36

2- Zalim ve müstekbirler, müslümanları hakir ve küçümsiyerek onlarıaz gösterirler. Kur’anikerim de, firavunun yapmış olduğu küçümseyici söylemiyle alaya almasına rağmen onlardan korktuğu-nuda asker toplamaile itiraf eder. Günümüzün müstekbirleride aynı firavuni tavır içinde müslümanları küçük görerek bugünkü moderin silahlarıyla korku vermekteler. Bu davranışları onların nasıl islam ümmetinden korktuklarını yansıtmaktadır. Yüce Allah bütün müslümanların bunu görmesini ister ve şöyle haber verir.

‘’Firavun ise onları (Yani Musa a.s mın ümmetini) takip etmek gayesiyle, bütün şehirlere asker toplamak üzere görevliler çıkarır.

Esasen bunlar çok küçük, sefil bir guruptur.

Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler.

Biz de  elbette uyanık, tedbirli bir topluluğuz diyordu’’ 26/ 53-54-55-56

3-İktisadi anbargo uyguluyarak maddi korku verirler.

Bilindiği üzere Mekke döneminde peygamber ve onunla beraber olanlara üç yıllık iktisadi ambargo uyguladılar ta ki peygamberinin etrafından dağılsınlar ve onu yanlız bıraksınlar; ama bu hasret onların boğazına bir kemik gibi takıldı ve onlar hasret çekerek onların birbirine bağlılığını izlediler ve ogünün müslümanlarınınkarşısında büyük bir yenilgiye uğradılar. Günümüz de büyük şeytan Amerika ve müttefikleri, Mekkedeki müşriklerin rolunu yüklenerek tam ottuz yıldır isam inkilabına ambargo uygulamaktalar; bununla müslümanların gözünü korkutarak içten ve dıştan muhalif cepheler oluşturup müslümanlara diz çöktürtmek istiyorlar ama başaramadılar ve başaramıyacaklarda. Amerika bütün dünya devletlerine iktisadı ambargo uygulayın demesine rağmen, kendileri bizatih tahamül edemiyerek  aldıkları kararı bozuyorlar. Allah onları şöyle tanıtır:

‘’Onlar:  ‘’Resülullahın etrafındaki fakirlere yardım etmeyin, destek olmayın ki dağılsınlar, diyen bedbahtlardır.’’63/7

4-Kötü filimler, gayri ahlaki ve insani olmayan kötü mekanlar açarak çirkin reklamlarla genç nesillerin ahlakını bozarlar. Bugün bu çok net olarak bilinmektedir.

‘’İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş ve değeri olmayan lafları satın alır. İşte onlara rüsva edici bir azap vardır.’’ 31/6

5- onlar müslümanların maddi ve manevi yükselmelerini istemezler: Onlar müslümanların fakir, yoksun ve üçüncü sınıf bir tabakayı oluştumalarını isterler ve devamlı kendilerine muhtaç konum da tutarlar.

(Ey müminler!) Gerek Ehl-i kitaptan gerek  müşriklerden olsun, kafirler, Rabbinizden size herhangi bir hayır indirilmesini istemezler, Fakat Allah rahmetini dilediğine seçip ihsan eder. 2/105

6- Onlar sizin imanlarınızın zayıflanmasını isterler. Müslümanların kalbindeki imanlarına gölge düşürerek örtmek isteyenler günah işlemek için günaha gidecek tüm kapıları sonuna kadar açarlar ve islamın moderin bir din olmadığını iletişim araçlarıyla ve eğitim yoluylada genç dimağların zihnine şüpheler yerleştirerek onların inaçlarını zayıflamasını isterler.

‘’ Sırf nefislerinden ileri gelen bir kıskançlık sebebile,, Ehl-i kitaptan bir çok kimse, gerçek kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sizi imanınızdan uzaklaştırıp kafir haline çevirmek isterler. Yinede Allah buhusustaki emrini bildirinceye kadar afedin ve hoşgörün. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir. 2/109

7-Müslümanların silahsız ve maddi güçlerini zayıf olmalarını isterler. Günümüzde bunu çok açık bir şekilde görmek mümkündür. Zalim ve şer güçler kendileri insanlığın neslini yok edecek kadar kimyasal silahlar ürettikleri halde,  müslümanların teknololoji ve yüksek enerjiyi elde etmek için kurmuş oldukları atom sanayisine karşı çıkarlar.

‘’O kafirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve techizatlarınızdan gafil olasınız da üstünüze birden baskınyapsınlar. 4/102

8-Müslümanların devamlı meşaket ve çile içinde olmalarını ister ve arzu ederler:

‘’ Ey iman edenler! Siz müslümanlardan başkasını sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya  düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından dökülen sözlerden belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları düşmanlıkları ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.’’ 3/118

9- Asla müslümanlardan razı olmazlar:

‘’Dinlerine uymadıkça yahudiler de hırıstiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, and olsun ki, Allah’tan sana  ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.’’ 2/120

Yukardaki ayetler müslümanları düşman karşısında gaflet içinde olmamalarını ve onların şeytani gülüş ve samimiyetsiz el sıkışmalarına aldanmamalarının uyarısını yaparak düşmanını tanıtmak ister.

Düşman hangi rekle, hangi giyisile ve hangi yüzle yaklaşacak olursa olsun, verilmiş bu ölçüler düşmanı tanımaya yeterlidir. Bu ilahi öğretileri müslümanlar akıllıca kullana bilirlerse birbirine kenetlenmiş bir ümmet meydana getirilmiş olunur. Bu gün islam ümmetinin tefrika halinde olması ve parça parça yaşamasının sebebi dost kimdir düşman kimdir tanımayışından ileri gelmektedir. Misal olarak büyük şeytan Amerikayı kendine dost ve müttefik alan zatlar gibi!

 Netice olarak mütedeyin bir toplumun kimliğini Kuran`ikerim şöyle açıklar:

‘’Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükafatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.’’ 16/97

Mütedeyin olmanın, mutlu yaşamanın ve güven içinde hayatı sürdürmenin adresini, Kuranikerim, kalbi bir imanla birbirine kenetlenmiş insanların kucaklaşarak güzel ahlakı yaşamada olduğunu göstermektedir. Müslümanların sinesinde açılmış derin tefrika yarasını tedavi edecek şu ayet kunumuza hatem olacaktır.

‘’ Ey inananlar! Allah ve Resulü size hayat verecek hakikatlere sizi davet ettiğinde ona icabet edin. Bilin ki Allah insan ile kalbi arasına girer ve siz dönüp O’ nun huzurunda toplanacaksınız.’’

 

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle