HÜSEYNİ KIYAM: KERBELA

Per, 19/01/2017 - 12:21

İmam Huseyin bu eylemiyle Ceddi Muhammed’in(s.a.a) çizmiş olduğu Hakk ve Batıl çizgisini yeniden çizerek hakla batılı birbirinden ayırır.

HÜSEYNİ  KIYAM: KERBELA

Fitne kalmayıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık düşmanlık sadece zalimlere karşıdır.’’ 2/193

İmam Huseyin’in kıyamının felsefesini yukarıdaki ayeti celile üç ana ilkede beyan eder: Başta beşeriyetin  hayatını felç eden fitnenin kaldırılması ve dinin halisane olarak Allah’a ait olması, ikinci ilke şirk ve putperestliğe son verilmesi, üçüncü ilke zulmün ve sitemin önlenmesi. Bu ilkeler temel esas alınarak kıyamın felsefesine bu açıdan bakmak gerekir. Zira Yezid bin Muaviye dini mübini İslam  adına şeytani ve nefsani arzuların yönünde zülüm ve sitemle dolu saltanatını korumaya ve yaşatmaya başlar. Hayasızca ve pervasızca dini mübini islamı hedef alan Yezid bin Muaviye; Muhammedi islamın kapısını kapatarak yeni bir saltanat dininin kapısını açar.

Yüce islam peygamberinin vefatından sonra yavaş yavaş renk değiştirmeye başlayan islam ümmetinin idari mekanizması, fitne ve fesadın müslümanlar arasında yer etmesine zemin hazırlamaya başlamış olur. Kanser gibi islam ümmetinin bedenine yayılmaya başlayan fitne ve fesat Yezid bin Muaviye zamanında çok net ve açık bir şekilde kendini göstermiş olur.

Yezid bin Muaviye şirki, zülmü ve fitneyi islam’la birbirine karıştırarak Muhammed-i (s.a.a) islamın dışında yeni bir islami anlayışın zorla islam ümmetine kabul ettirmeye başlar, fakat yezidi din anlayışına karşı duracak olan imamet ve velayet ile görevli olan imam Huseyni çok iyi tanıdığı için vakit kayıp etmeden Muaviye’nin ölümünün ardından hemen Medine valisine bir mektup yazarak imamın ya biat etmesini veya öldürülmesini  Medine valisinden ister. Medine valisi Yezid bin Muaviye’nin emrini yerine getirmek için imam Huseyni Yezide biat etmesini ister ve dayatır. Valinin bu ısrarlı tutumu Medine’yi münevvere’de savaşın çıkmasına işaret etmekte olduğunu imam fark eder, zira hedefte Resul-i Ekrem’in isminin ezan ve şahadetten çıkarmak olduğu için Medine’de savaşın çıkması bu işin kolaylaşmasını sağlayacağı ümidini Emeviler yaşamakta  idiler.

Bunu çok iyi bilen imam; Medine’yi terk etme ve Mekke’ye gitme kararını alır ve hazırlıklarının yapılmasını ister ve yaranlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket eder. Nihayet Mekke’ye kavuşur, Mekke’de bir müddet ikamet ettikten sonra Hacc mevsimi gelir, gelen hacılar imamı derin bir saygı, sevgi, muhabbet ve aşkla onu ziyaret etmiş olurlar. İmama duyulan bu ilgi Yezidin avaneleri tarafından Yezid’e haber verilir; Yezid  haberi alır almaz Mekke valisine bir mektup yazarak imam Huseyni biata davet etmesini ister. Yezidin bu mektubu üzerine Mekke valisi imamı biata ve teslim olmaya zorlar, zalimlerin bu zulmüne karşı ses’siz kalan hacılar imamın Haccı yarıda bırakıp zulmün, fitnenin ve  şirkin karşısında kıyam etme ve dini mübini islamı koruma ve savunma kararını alır. Harem bölgesi olan Mekke’de kan dökülmemesi için daha önceden kendisini davet eden Kufe’lilerin mektubu üzere Kufe’ye doğru hareket eder. Ancak imam Kufe’lilerin verdikleri sözden döndüklerini duyunca Kerbela bölgesine geldiğinde oradan bir arazi satın alır, özgür ve bağımsız bir arazi üzerinde çadırlarını kurar ve Cedd-i Muhammed’in (s.a.a) dinini burada koruma ve şirk, zulüm ve fitneye karşı buradan mücadele etme kararını alır. İmam Huseyin bu eylemiyle Ceddi Muhammed’in(s.a.a) çizmiş olduğu Hakk ve Batıl çizgisini yeniden çizerek hakla batılı birbirinden ayırır. Artık Hakk’ın cephesi Huseyin bin Ali’nin durduğu cephe, batılın cephesi ise Yezid bin Muaviye’nin durmuş olduğu cephe  net bir şekilde birbirinden ayrılır ve saflar belirlenmiş olur. Artık zulme, şirke ve fitne fesada dayalı bir din anlayışı olan Yezidi din anlayışıyla vahyi ve Muhammedi (s.a.a) bir din anlayışı olan Huseyni çizginin günümüze kadar devam ederek gelmiş olur ve bu anda İmam Humeyni’nin yeniden çizdiği Huseyni mektebin çizgisi  İmam Hameneyi tarafından devam ettirilmekte ve her iki anlayışta yaşanmakta ve kıyasıya birbiriyle mücadele verdikleri de müşahade edilmektedir.

Tarihi bir değerlendirme yapacak olursak imamın Yezid’e karşı kıyamının metninde üç şeyin yazılı olduğu görülmektedir. Fitnenin boy göstermesi, zulmun doruğa çıkması ve dini mübini islam’ın saltanatın hizmetinde kullanılması; kıyam etmenin metnini tarihe yazmıştır. Tarihin acı hatıralarından biri olan o gün Emevi hanedanı tüm islam beldelerini ele geçirmiş ve hakla batılı da birbirine karıştırmış ve saltanatlarını  ayakta tutabilmek  için satın almış oldukları alimlerin, kabile reislerinin ve arap şeyhlerinin desteğiyle sağlamışlardır.

Bu acı manzara karşısında Hakk’ı batıldan ayıracak ve Hakk bütün değerleriyle batılın karşısında mücadele edebilecek bağımsız ve özgür bir zemin üzerinde olacağını imam bildiği için Kerbela’da arazi satın almış ve üzerinde çadırlarını kurarak Hakk’ın sesini yükseltmiş ve insanları hakk cephesinde yer almaları içinde davet ederek hüccetini tamamlamıştır. Artık Velayet ve İmamet eksenli bir İslam devletinin olduğu tüm insanlara duyurulmuştu.

Ama ne yazık ki dünyaperestler ve zalimlerin zulmuna rıza gösterenler, hakk’ı açıkça gördükleri halde zalim ve cani Yezid’in yanında yer alarak İmam Huseyn’in Kerbela’da satın aldığı arazi üzerinde kurmuş olduğu çekirdek İslam devletini güçlü bir orduyla muhasara ederler. Yezid bin Muaviye’nin ordu komutanı olan Ömer bin Sâ’d Fırat tarafını kontrol altına alır ve peygamber evlatlarını çölün yakıcı sıcaklığına mahküm eder ve onların Fırat’tan su alabilmelerini engeller. Bu acı manzara karşısında imanları aşka dönüşmüş dilaver genç ve ihtyarlar imamın etrafında yiğitçe  bir tavır ortaya koyarak savaş hazırlığı yaparlar. Bu eylemleriyle tarihin sayfalarına yiğitliğin, fedakarlığın, i’sarın kahramanlık destanını yazarak dini mübini islamı kanlarıyla bize emanet ederler. Bu emaneti asrımızda imam Huseyn’in hedefini yüklenmiş ve omuzlarında taşıyan  aziz rehberimiz Ali Hameneyi tüm dünyanın muhasarasına rağmen yiğitçe bir duruş sergilemektedir. Bu duruşuyla dünyayı sömürmekte olan  büyük şeytan Amerika’nın ve onun müttefiklerinin karşısında Muhammedi (s.a.a) dini koruyan Huseynin yiğit evladı Ali Hameneyi; artık şehid düşmeyecektir, belki büyük şeytan Amerika ve müttefiki olan ülkeler onun önünde diz çökecek ve yapmış oldukları muhasaradan dolayı özür dileyecekler.  Zira “Ma ehli kufe nistim Ali tenha bemanet” (Biz ehli kufe değiliz ki Ali yalnız kalsın) sloganını tutanlar vardır. Şunu zalimler iyi bilsinler ki hakikat mektebinin yiğit evlatları kerbeladan almış oldukları sadakat ve fedakarlık dersiyle bedenleriyle surlar oluşturarak düşmanın islam ümmetinin beyni olan aziz rehberimize kem bir gözle bakmasına dahi musade etmiyeceklerdir ve etme cesaretini dahi kendilerinde bulamıyacaklardır ve bugüne kadar yapmış olduklarında pişman olarak üzür diliyeceklerdir.

Tarihe yeniden dönerek İmam Huseyn ve yaranlarından alacağımız ilhamla günümüzün Yezitleri karşısında nasıl bir kimlik ortaya koyacağımızı öğrenmiş olalım; Acaba oturup ağlasak mı? Yoksa, sine döverek kendimizi rahatlatsak mı?

Yoksa; Kerbela yiğitleri gibi imamın etrafında birbirine kenetlenmiş yiğitler olarak cesurca düşmana karşısnda birbirine kenetlenmiş velayet ekseninde hareket’mi edelim?

Yoksa sine dövülerek , Hüseyn’in aşkıyla göz yaşları dökülerek, zalimlere karşı ciddi bir duruşa hazır ve gözyaşlarımızın onların  kararmış kalplerine hidayet nuru olabilecek bir hakikatımı haykırarak hakka davetmi edelim? Yoksa Aşura’da yaş dökme ve sine dövme merasimlerinden sonra günün Yezitleriyle uyum içinde yaşamaya mı razı olalım? Yoksa Huseyn-i Aşura’yı kalplerde aşk haline getirerek büyük şeytan Amerikanın ve onun muttefiki olanların karşısında aziz rehberimizin saffında yer alarak yiğtçe bir duruşmu sergiliyelim? Yoksa Huseyni kıyamı bütün değerlerimizden yani kabilevi, ırki ve çoğrafi sınırları aşarak ümmet bilinci duygu ve isteğile elele tutuşarak mı anmalıyız? Yoksa ümmet bütünlüğünü bozacak söylem ve kavramlarla mı kıyamı anacağız? Yoksa ümmeti birbiriyle kucaklaştıracak ve ümmet bütünlüğünü sağlayacak söylem ve kavramlarla Huseyni aşurayı anacakmıyız? Bu makaleyi okuyacak olan kardeşlerimden bir isteğim var; herhangi bir yazı veya bir makale okunduğu zaman beğenildiğinde teşekkür edilir , beğenilmediğinde güzel ve ahlaklı bir dille yanlışlıklar düzelltilir; doğru, edebi ve edepli bir uslup ve yumuşak bir dille yanlışlığı isbatlıyacak delille o yazıya yorum yapılır; zira günümüzde ençok ihtiyac duyduğumuz konu vahtet ve birliği sağlamaktır.

Yeniden Kerbela’ya dönelim; Kerbela tarihinin bırakmış olduğu acı iz ve hatıraların sinemize akıtmış olduğu damarlarımızda kanın bize vermiş olduğu güçle günün yezitlerine karşı  Velayet-i Fakih çizgisinde hareket ederek Muhammed-i İslamı (s.a.a) korumak, yaşamak ve yaşatmak için Mehdeviyet ordusunda bir asker olarak Huseyn-i deftere kayıt yaptırmış bizler “Lebbeyk ya Hameneyi” feryadıyla aşuranın felsefesini yaşama veyaşatma kararındayız.

Evet!  Bize ilhamın , yiğitliğin, cesaretin, fedakarlığın, i’sarın, serden geçmenin, sabrın ve metanetin ilham kaynağı olan;  Muhammedin (s.a.a) torunu, Zehra  ile Ali’nin oğlu ve cennet efendisi imam Huseyn’in Kerbela’da kurduğu mektep’tir. İlahi aşkın, muhabbetin sevgi ve itaatın ilham kaynağı olan Ehl-i Beyt’in mektebi, tüm filamaları, ırki taasupları, batının ve bilhassa İngiliz ve Fransızların Lozan’da çizmiş oldukları çoğrafi sınırları kaldırarak mülkün Allah’a ait olduğunu ve hükmünde ilahi olacağını bize öğreten bir mekteptir. İzzet ve şerefle dolu bir mektebin dostlarına kazandırdığı değer bütün evrenden daha değerli ve kıymetlidir. Bu ilahi mektep öyle üstün değerlerle donatılmıştır ki yaratılmış olan evrende ona denk olabilecek hiç bir şey yoktur. Bu mektep öyle bir mekteptir ki beşeriyetin kurtuluş gemisidir; o geminin kaptan kulesinde maneviyetin ve aşkın menba-ı olan imamı zaman ve onun nayıbı olan Ayetullahul uzma Ali Hameneyidir. Bu mektepten yapılan davet ise “Ya eyyuhellezine amenu” diyerek reng, ırk ve çoğrafi sınırları kaldırarak iman edenleri bu gemide toplar ve sonra “innemelmuminune ihvetün” diyerek tüm inanmışları Ehl-i Beyt mektebinin çatısı altında kardeş eder. Bugün bu gerçek, iletişim araçlarıyla dünya çoğrafyasının üzerinde ve her yerinde Huseyni aşura kutlandığı muşahede edilmektedir; bu nedenle bu ilahi mektep hiç bir surette bir devlete, bir millete tahsis etmek doğru olmaz, zira bu ilahi mektep ilahi rahmet okyanusundan alemlere rahmet olarak gönderilen rahmet peygamberinin mektebidir.

Bu mektebi ihya eden ve yeniden gerçek çehresini beşeriyete yansıtan imam Huseyn, çizmiş olduğu hakk ve batıl cephesi çok net bir şekilde o gün ve bugün  görülmektedir. O gün batıl cephesini temsil eden Yezid bin Muaviye idi şimdi ise büyük şeytan Amerika ve onun müttefiki ve dostları olan ülkelerdir. Hakk’ın cephesi ise peygamberin soyundan Huseyn-i mektebin öz evladı olan Ayatullahul-uzma  ve islam ümmetinin rehberi Ali Hameneyi ve onun müttefikleri ve dostları temsil etmekteler. Artık velayet ekseninde yer almış muminleri, ne düşmana korku vermeyen gözyaşlar ne de giymiş oldukları kara gömleklerle ne de islam ümmetinin vahdetini bozacak sözlerle  artık aldatamazlar, çünkü günümüzün müslümanlarının ilham kaynağı ve beslendikleri yer velayet mektebi olduğu için kuru kalabalıklara da pek önem vermezler, zira bu mektep aşk mektebidir hakk’a teslim olanlarla beraberdir.

Evet! Yine Kerbela’ya dönelim; İmam Huseyin; artık batıl cephesi olan Yezid ordusuna, hakk olan Muhammedi islamı temsil eden Huseyin ve yaranlarının üzerine saldıracaklarını anlar ve atını ileri sürerek hücceti bir daha onlara tamamlamak için kendini tanıtır: “Ey Kufeliler!  Ben Hz. Muhammed’in (s.a.a) torunu Zehra ile Ali’nin oğluyum. Ceddimin dinini korumak için sizin davetleriniz üzere buraya geldim, şimdi sizler Yezid’in yanında yer alarak beni öldürmek istiyorsunuz diyerek uyarıda bulunur; ama ne yazık ki dünyaperestler yapmış oldukları daveti ve yazdıkları mektupları inkar ederler; imam tekrar hücceti tamamlamak için yazmış oldukları mektupları onlara ibraz eder ve sonra mektupları onların görebilecekleri bir şekilde yakar ve “Allah’ın laneti sizin üzerinize olsun” bedduasını yapar ve kendi tarafına geçer.

İmam gecenin karanlığı olunca yaranlarını ve dostlarını toplar ve onlara hitap eder, onların gecenin karanlığından istifade ederek gitmeleri için onların üzerindeki hakkını ve biatını kaldırdığını söyler; ama ölümü gözleriyle gördükleri halde imama sadakatlarını ve onu asla ve asla yalınız bırakmayacaklarını ilan ederek bey’atlarını yeniden tazelemiş olurlar.

Evet! Kerbela yiğitlerinin verdikleri bu mesajdan alacağımız ders, günümüzde muhasara edilmiş İslam Devletinin (İran İslam Cumhuriyeti) aziz rehberinin yanında yer alarak aynı sadakat ile biatımızı yenileyerek saflarımızı sıklaştırmalıyız. Niha-i hedefe doğru kışlamızda Veliyülemr’den gelecek emri beklemeliyiz.

Evet! Yine Kerbela: Savaş önce birebir yüzleşmeyle başlar. imam şu ayetin metnine göre hareket eder ”Sevdiğinizi Allah yolunda harcamadıkça fazilet mertebesine ulaşamazsınız. Bununla beraber her ne infak ederseniz, Allah mutlaka onu bilir.”3/92

İmam peygambere çok benzeyen ve sevdikleri içinde en sevimli olan oğlu Ali Ekber’i kendi eliyle kuşatır ve düşman birliklerine doğru gönderir, bu dilaver genç ceddi Haydar’ın kullandığı kılıcın aynısını kullanarak düşman saflarına korkulu anlar yaşatır, ama yaralı ve susuzluktan ciğeri yanmış bir şekilde babasının yanına döner ve bir damla su ister, ama ne çare ki  zalimler bir damla suyu peygamber evlatlarına reva görmemekte, İmam Huseyin peygambere benzeyen Ali Ekber’e kendisinin de sussuz olduğunu hisettirmek için sussuzluktan kurumuş ve ateş gibi yanan mübarek dudaklarını onun kana boyanmış gül yüzüne koyar ve  ceddim sana su verecektir diyerek şehid olma müjdesini verir; Zeyneb çadırlardan hızla gelir kardeşi oğlunun kanlı bedenine sarılır ve ya Resulallah diyerek feryad eder.

Bu manzaradan ders alabilmek için imanın aşka dönüşmesi ve kalb aynasının temiz olması gerekir; zira bu sahnede gerçekleşmiş olan fedakarlığı akılla cevaplandırmak oldukça zordur, çünkü insan bu vadiye girerken kirli ayakkabılarını çıkarıp tertemiz bir aşkla  yürüdüğü zaman ancak bu sahnede gerçekleşmiş olan hakikatten verilen dersi  alabilir; yoksa gösteri yapmış olur bu zavallı insan, bugün ırkçı söylemlerle yaptıkları gibi !

 

                                                   BU DAVA AĞIRDIR

               Susamış ciğeri yananlar gelsin           Aşk ateşiyle yanıp kül olan gelsin

               Bu dava ağırdır bilenler gelsin            Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

               Kur’an’i davayı bilenler gelsin             Tevhide susamış aşıklar gelsin

               Kıyamı izzet bilenler gelsin                  Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

               Bu dava ağırdır çekenler gelsin           Kalbinde hastalık olmayan gelsin

               Resulü sevip can verenler gelsin          Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

               Hüseyn-i davayı bilenler gelsin            Riyadan uzak salihler gelsin

               İtaatı vacib bilenler gelsin                    Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

               Bu davanın çilesini çekenler gelsin       Kibirli olmayan sadıklar gelsin

               Ateşten gömlek giyenler gelsin             Hüseyn’in aşkıyla yananlar gelsin

 

Muhammed Avci  



Yeni yorum ekle