KEVSER VE ZEHRA

Per, 19/01/2017 - 11:28

Muhammed Avcı Hocanın yazmış olduğu bu makalede, müşriklerin Hz. Muhammed e (s.a.a) epter "soyu kesik" demelerinin nedenini araştırırken çok önemli ve belki de şu ana kadar duymadığınız bazı tesbitlede bulunuyor.

“(Resulüm!) Biz sana kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Asıl soyu kesik olacaklar sana düşmanlık edenlerdir.”

Muhteva ve fazileti:

Kur’ani kerimin her bir suresinin geniş ve kapsamlı bir muhtevaya sahip olduğu gibi, Kevser suresin´de geniş ve kapsamlı bir muhtevaya sahiptir.

Meşhur olan şudur ki bu sure < Mekkede> nazil olmuştur. Fakat bazıları bu sure´nin   indiğinin ihtimalını vermişlerdir. Zira bu surenin iki defa indiğini söyleyenler de vardır. Fakat nuzul sebebine bakıldığı zaman   indiğini teyid etmektedir.

Ayetin nuzul sebebi:

Müşriklerin önde gelen ve azılı bir düşman olan  “As bini Vail” peyğamber ‘ Mescidi haramdan’ çıkarken onunla mulakat eder ve bir müddet peyğamberle sohbet ettikten sonra mescide gider, orada oturan müşrikler ona kiminle konuşuyordun diye sorarlar ‘As bini Vail’ onlara peyğamberi işaret ederek o ebterle konuşuyordum der!

Bu tabiri şuna binaen kullanmıştı; çünkü peyğamberin oğlu Abdullahın vefat etmesiyle oğlan çocuğu kalmadığı için araplardaki adet olan ve oğlan çocuğu kalmayanlara ‘soyu kesik’ derlerdi. Bu nedenle zalimler peyğambere hakaret babından ebter diye hitap ederlerdi. Buna binaen Allah peyğamberini hayri kesirle müjdeler ve kevser suresinin son ayetile soyu kesik onu teselli eder ve asıl soyu kesik olanlar, onların olduğunun haberini verir.

Açıklama: Yüce islam peyğamberinin eşi ve kadınların en hayrılılarından biri olan Hatice’tul kübra dan iki tane oğlan çocuğu olmuştur. Bunlardan birinin adı ‘Kasım’ ikincisinin ismi ise ‘ Tahir’ ki ona ‘ Abdullah’ diye çağırılırdı. Bu ikisi  Peyğamber Mekke’de iken vefat ederler. Böylece peyğamberin erkek evladı kalmamış olur. Bu olay müşriklerin kötü dillerine bir anahtar olur ve ebter kelimesini peyğambere isim olarak seçerler.

Bunlar Ebuecdadı´nın sünnetine uygun hareket ederek babanın önemli ve değerli mirasını ancak erkek olan çocuklarının taşyacağına inanırlardı ve aynı zamanda geçmiş peyğamberlerinde nübuvvet ve risalet görevini kendilerinden sonra erkek çocuklarının taşıdığınada tarih´le şahid olduklarından dolayı bayram edercesine Muhammedin (s.a.a) getirdiği Onun ölümüyle son bulacaktır derler.

Kur’ani mecidin bu suresi mucizevi bir tarzla islam peyğamberinin düşmanlarına cevap vererek asıl onların ebter olacaklarının haberini verir. İslamın ve kur’anın mesajı ta kıyamete kadar kalacağının müjdesinide vererek düşmanların ümidini de kesmiş olur. Aynı zamanda mahzun olmuş mubarek ve temiz kalbininde tesellisi olmuştur.

Bu sure ve diğer iki sure( duha ve el-inşirah) daha peyğamerin zatını muhatap alarak, acı hadiseler ve düşmanın zehirli ve yaralayıcı dillerinin mukabilinde Resulünü teselli etmiştir.

Önce şöyle buyurur: ’’ Biz sana kevser´i verdik’’. Kevser bir vasıftır ki Kesretten alınmıştır. Manası hayır ve bereketin bolluğunun anlamına gelmektedir.

Ayette geçen kevser´den murad nedir? Bazıları kevser´den murad cennetteki nehirdir, bazılarına göre havzi Kevser´dir; bazıları ise peyğambere verilen nübuvvettir demişler, bazıları ise Kur’andır ve bazılarıda eshabı veya ümmeti olarak tefsir etmişler. Bazılarıda Fatıma-tüz-zehra´dan olacak nesline işaret etmişlerdir.

Fahru Razi kevser için onbeş mana vermiştir. Bu onbeşten biride Fatima-tüz-zehra ve onun evlatları olduğunu söylemiştir.

Bu büyük nimetin karşılığında büyük bir şükrün yerine getirilmesi gerektiğinide yine Allah bizatihi beyan eder ve şöyle der: ‘’ Rabbin için namaz kıl ve kurban kes“. Evet! Nimeti veren odur, bununla beraber namaz, ibadet ve kurban sadece O’nun zatına uygun yerine getirilmesile kurbiyeti sağlıya bilir.

Ayetin sonunda incitilmiş kalbini tedavi ederek şöyle der: ‘’Asıl soyu kesik olanlar sana düşmanlık edenlerdir’’ diyerek düşmanları arzulayıp hasretle bekledikleri onların kursağında kalır.

FATİMA-TÜZ-ZEHRA VE KEVSER

Kevser´in çok geniş bir manaya sahip olduğunu yukarda söylemiştik. Ancak ayetin nuzul sebebile irtibat kurduğumuzda kevserin Fatima-tüzzehra (selamullahi aleyha) olduğuna daha münasip olduğu kanaatı islam ulaması tarafından kabul görmüştür. Aksi halde zihinlerde bazı sorular oluşurki cevap verilmesi gerekir.

İnsanın zihnini kurcalıyan sorular

1-As bini Vail neden peyğambere ebter dedi arkasından müşriklerde aynı ismi kullandılar, niçin?

2-Peyğamberden halen yüzde yüz çocuk olacağı halde neden Abdullah´ın vefatıyla bayram yaparcasına ebter hükmünü verdiler?

3-Halbuki peyğamberin Medinede İbrahim isminde Mariyeden bir oğlu olduğu kesindir. Neye dayanarak ve hangi delille ebter dediler?

Bu üç soruya icmalen verilecek cevap birdir. Peyğamberimiz Hatice’tül kübra ile evlendiğinde 25 yaşlarındaydı. Hatice annemiz ise 40 yaşları civarında evlenmemiş temiz, nurani, iffetli, vakarlı ve oldukça yüksek bir şahsiyete sahip ve Mekke eşrafı tarafından tanınmış ve Muvahid bir hanım idi. Bu kadar üstün bir kimliğe sahip bir hanımın kırk yaşına kadar evlenmeyişi manevi ve tekvini bir iradenin işlediği anlaşılmaktadır. Resul-i ekremin´de kendisinden 20 yaş büyük olan bir hanımla evlenmesi yine sıradan bir mesele değildir. Bunları üstüste topladığımızda verilen sonuç şudur. Allah, mucizesini manadan maddeye irade ederek Fatima’tüz Zehra´nın doğumuna vesile kılmıştır. Zira peyğamberin risalet ve nübuvvet nurunun varisi olacak Fatıma´nın (s.a) tertemiz bir rahimden ve tertemiz bir sulptan gelme zarureti vardır. Çünkü onbir imamın annesi olacak nurani bir çehrenin  bu evlilikte hakkın iradesi vardır. Bunu anlaya bilecek akla sahip olmayan müşrikler içlerindeki kin ve nefret duygularını kusarak peyğambere ebter demişler.

İkinci olarak Hatice`tül kübra´nın doğum yapacak yaş sınırını aştığından dolayı arttık doğum yapamıyacak kanaatında oldukları için ebter deme cesaretini göstermişlerdi. Çünkü müşrikler, peyğamberin nübuvvet ve risaletinin görevini yüklenecek olan çocuğun, yüksek şahsiyete sahip nurani çehresinde izleri  belli olan imamet ve velayet nurunun Hatice`tül kübra´dan dünyaya geleceğinin bilincinde idiler. Bu nedenle peyğamberin Hatice’tül kübradan olan erkek çocukları kalmayınca ve Hatice`tül-kübra´nında artık doğum yapamayacağı kanaatı onlarda tarafından bilinmekte idi. Buna binaen Abdullah´ın vefatı onlara bayram olmuştu. Bu bayramı onların kursağında bırakacak ilahi vahi kevser´in müjdesini peyğamberine vermişti: “ Biz sana kevser´i verdik’’ diyerek peygamberin hüzününü gidermişti; ve aynı zamanda´da haber müşrikleri mateme boğmuştu.

Ayetin nuzul sebebini esas alacak olursak ki öylede almalıyız; çünkü peyğamberin davasını üstlenecek bir erkek çocuğu kalmadığından bu sözü ona reva görmüşler. Müşriklerin cevabı olacak ve onları susturacak olan ancak peyğamberin mirasını sahiplenecek bir çocuğunun olması olabilir. Zira onlar peyğamberin getirmiş olduğu dinin O’nun ölümüyle sona erecek sevdasında’idiler. Bu nedenle Kevser´i bir başka şeyle tefsir etmek nuzul sebebine aykırı olur.

Ayetin nuzul sebebinden istinbat edilerek ‘hayri kesir’ olan kevser Fatima’tüz Zehra´nın kendisidir. Zira peyğamberin nesli ve zürriyeti üstün şahsiyete sahip olan kızı Fatıma’tüz Zehra´dan dünyanın her tarafına yayılmışlar. Bu temiz nesil sadece cismani olarak değil belki peyğamberin getirmiş olduğu islam dinini ve tüm islami değerleri de korumuşlardır ve halen korumaktadırlar. Her ne kadar bu nurani ve manevi çehre olan Ehl-i Beytin kanını zalim ve diktatörler dökerek onları şehid etmişlersede bugün dünya onlarla dolu ve müstekbirler onların korkusuyla yatıp kalkmaktalar. Ama diğer yandan Ehl-i Beytin kanına susayan Beni ümeyye ve diğer zalimlerde hiç bir nesil kalmamıştır. Sadece o şeytanların yolunu takip eden zalimler aynı kini günümüzde´de Ehl-i Beyte ve onların taraftarları olanlara beslemekteler. Düşmanlık yapabildikleri kadar yapsınlar Allah o temiz soydan asrımızda iktidar olmuş muktedir bir Ehl-i Beyt hükümetini islam ümmetine nasip etmiştir ve bununlada imtihan edilmektedir.

Fatima’tüz Zehra´nın şahsiyeti ve kimliği

Hicreten onüç yıl önce bisetin ilk yıllarında manevi ve nurani bir evde dünyaya gözlerini açmıştır. Babası iki cihan efendisi Hz. Muhammed (s.a.a) Annesi ise kadınların en hayırlısı olan Hatice-tül-kübra´dır.´´ Fatima´´ ismi kendisine Cebrail tarafından verilmiştir.

‘Cebrail (as) peygambere gelir ve şöyle haber verir: Bu doğan kız çocuğunun yeryüzünde Fatima ismi ile isimlendirildi, zira ashabını cehennem ateşinde koruyacaktır.’

Diğer bir hadisi şerifte peygamber şöyle buyurur:

‘ Kızım Fatima adıyla isimlendirildi, zira Allah onu, zürriyetini ve sevenlerini ateşten uzaklaştırmıştır.’

Diğer bir hadisi şerifte peyğamber şöyle buyurur:

‘Çünkü O ve ona uyanlar, cehennem ateşinden uzaklar.’

Fatima sözcüğü arapça bir sözcüktür. Fatıma sözcüğü ayırmak manasına gelmektedir. Bu manaya binaen Fatima’tüz Zehra peyğamberden sonra hakla batıl çizgisini birbirinden ayıran ve hak cephede durarak ümmete yol gösterendir. Zira ilahi bir temizlenme ile temizlenmiş aklı zekasıyla, hüsnü cemalile, zühdü takvasıyla ve güzel ahlakıyla insanlara örnek kılınmıştır.

Yüzü oldukca nurani olduğundan  Zehra sıfatını almıştır. Züht ve dünyadan ilişkisini kesmekle ‘Betül’ unvanını alarak çok temiz denilmiştir.

Allah Ahzab suresinin 33. Ayetinde şöyle tarif eder:

‘’Ey Ehl-i Beyt! Allah sizlerden (ricsi) yani her kusuru ve kirleri gidermek istiyor. Ve sizi tam bir taharet ile temizlemeyi irade ediyor.“ Bu ayeti celile nazıl olunca peygamber Ali’yi, Fatima’tüz Zehra´yı ve Hasan´la, Hüseyin´i abasının altına alır ve iki elini yukarı kaldırarak şöyle buyurur:’ Allahım bunlar benim Ehl-i Beytimdir’. Hemen hemen bütün muhaddisler bu hadisi kitaplarında Ehl-i aba hadisi olarak almışlar ve hadisin senedinede de kimse itiraz etmemiştir. Buna binaen temizlenmiş ve seçilmiş olan bu şahsiyetler ümmet için bir olgu ve yol gösterici  öncüler olarak riyaset makamına tayin edilmişlerdir. Aydınlatıcı nurani çehreler olarak bilinen Ehl-i aba, beşeriyetin kıyamete kadar davam edecek hayat yolunun yolcularına önderlik edecek olan şahsiyetler bunların neslinden gelen imamlar ve yüksek ilme sahip nesilleri olacaktır. Bunu doğrulayacak iki hadisi naklederek konunun hakikatı anlaşılmış olacaktır.

Sakaleyn hadisi:

„Ben sizlere iki ağır emanet bırakıyorum, bu iki emanete sımsıkı sarılır ve takip ederseniz benden sonra delalete (sapıklığa) asla düşmezsiniz. Onlardan birincisi ve en önemli olanı Allah’ın kitabı Kur’ani kerimdir. İkincisi ise benim Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi birbirinden asla ve asla ayrılmıyacaktır ta ki kıyamette havuzun başında bana gelinceye kadar.”

Ehl-i Beytini Nuh´un gemisine benzetiği hadis:

“Benim Ehl-i Beytimin misalı Nuh´un gemisi gibidir kim ona binerse kurtulur kimde binmez’ise helak olur.” Yüce islam peyğamberi Hz. Muhammed( s.a.a) kıyamete kadar devam edecek beşeriyetin yol haritasını ve öncülerini beyan etmiştir.

Peygamberin dilinden Fatıma’tüz Zehra:

„Dünya kadınlarını en hayırlısı dört tanedir: Meryem binti İmran, Asiye binti Muzahim, Hatice binti Huveylid ve Fatıma binti Muhammed (s.a.a).”

“Fatıma benim bir parçamdır onu üzen beni üzmüş olur ve onu sevindiren beni sevindirmiş olur.”

Bu iki hadisi şerif peyğamberin Fatıma hakkındaki muhabbeti bir baba ve evlat muhabbetinden ötede bir muhabbetin olduğuna işaret etmektedir. Zira bir peyğamber adil olması hesabile çocukları arasında muhabbet ve sevgide fark koymaz, çünkü bu onun ismet sıfatıdır. Fakat Fatıma´ya olan muhabeti hiç bir insana olmayan bir muhabbetin ötesinde bir muhabbetin olduğu görülmektedir. Bu muhabbetin duygusal olmadığı bir gerçektir. Muhabbetin hakikatı ise onun mubarek yüzünden yansayan velayet ve imamet nurudur. Bu nedenle peyğamberin ona yapılacak eziyetin kendisine yapıldığını söyleyerek velayet ve imamete yapıldığına işaret etmektedir. Çünkü peyğamber bedensel eziyeti bu kadar ciddiye almıyacağı çok net ve açıktır. Aynı zamanda bu eziyet sadece hayatta iken yapılan eziyetten bahis edilmemekte velayet ve imamet makamına tarih süreci içinde yapılacak eziyetlerden haber verilmektedir. Ayrıca benim bir parçamdır demesi onun bedeniden bir parçadan bahis edilmemektedir. Çünkü diğer çocuklarıda onun bedensel bir parçasıdırlar. Görülüyorki parçadan murad bedensel bir parça değil belki nübuvvet ve velayetin bir parçasıdır. Çünkü ilahi adaletin yeryüzünde tahakkuk ettirecek olan Hz. Muhammed Mehdi(a.s) fatima´nın sulbundandır. Bu nedenle islam tarihinde yer etmiş ve müminlerin gönlünde taht kurmuştur.

Kur’ani kerimdeki yeri

Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) hastalandıklarında Ali’yelmurteza ve Fatima’ tüz Zehra çocukların iyileşmesini Allah’dan dilerler ve üçgün oruç tutmayı adarlar. Duaları kabul olur, çocukları sihhata kavuşurlar, bunlarda adaklarını yerine getirmek için orucunu tutmaya başlarlar. Birinci günü akşam iftarı için var olan sadece bir öğünlük yiyecekleri vardı, onuda akşam iftar etmek için sofrasına koyduklarında kapı çalınır. Kimsin diye sorulduğunda ben bir aç, miskin ve fakirim. Ey Ehl-i Beyt, Allah için bana yemek verin der. İftarlık yemeklerini fakire verirler ve sadece su ile iftar açarlar ve o gece birşey olmadığından aç yatarlar ve ikinci günün orucuna başlarlar. Akşam iftar saat´i yaklaşınca Ali (a.s) nin çalışıp getirdiği akşam yemeğini iftar için sofraya koyduklarında yine kapı çalınır, kimsin diye sorulduğunda ben bir yetimim ve acım, Allah için bana biraz yiyecek verinde. Önlerindeki yemeği iftar etmeden yetime verirler ve su ile iftar ederler, o gecede aç olarak yatarlar ve üçüncü günün orucuna başlarlar. Ali (a.s) üçüncü günün akşam yemeğini çalışarak getirir ki akşam iftar etsinler, ama sofrayı serdiklerinde kapı çalınır, kimsin diye sorulduğunda ben bir esirim ve acım, Allah için bana yiyecek verin der. O günkü yemeklerinide esire verirler. Sabah olunca Ali (as) Hasan´la, Hüsey´nin elini tutarak Resülullaha giderler, Allah Resülü onları açlık dan titrer görünce onları hali peyğamberi üzer, ve onlarla birlikte Zehra´nın evine giderler, Zehra´yı açlıktan iki büklüm mihrabda ibadet ederken görürler. Resüli ekrem üzgün bir halde Zahra´yı seyrederken Cebrail mevladan müjde getirir:” Ey Muhammed (s.a.a) bu sureyi oku Allah böyle bir Ehl-i- Beyte sahip olduğunu müjdeler.” Peyğamber ayetleri okumaya başlar:

‘’ İyiler ise, kafur katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler. (Bu,) Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkca akıttıkları bir pınardır. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canlarının çekmesine (aç olmalarına) rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah’ın rızası için doyruyoruz; sizden bir karşılık nede bir teşekkür bekleriz’’ 76/ 5-9

Evet, akıl sahipleri için güzel dersler bu nurani ve manevi ailenin yaşamında var. Bu ilahi mektebte sadakat, samimiyet, teslimiyet, fedakarlık, isar, güven, emniyet, huzur, mutluluk, zühd, takva, itaat ve sabır var. Sevgi, muhabbet, aşk, samimiyet ve iman dersi var bu ailenin mektebinde, yiğitlik, cesaret, metanet, kahramanlık var bu manevi evde. Allah için candan, maldan ve serden geçmek var Kur’anın hüküm sürdüğü bu ailede. İnsan olmanın ve insan gibi yaşamanın dersi verilmekte bu medresede. Güzel ahlakın, yardım severliğin, iyiliğin, güzel sözün ve güler yüzlülüğün dersi var Zehra´nın bulunduğu evde; Çocuklarına karşı şefkat ve merhamet, eğitimlerinde ve terbiyelerinde ciddi bir mürebbi, çocukların temiz giyinmelerinde ve temizlik te oldukca titiz ve dikkatli, düzen ve intizamda müdüryet ve ciddiyet, anne olmanın tüm özellikleri yaşanırdı onun hayatında, kocasına karşı saygın, itaatkar, samimi, emin ve güvende kusursuz bir hanım, kocasının tüm sıkıntılarını paylaşan ve ona teselli vererek yardımcı olan, kocasına asla problem getirmeyen dünya istekleriyle onu zor duruma bırakmayan ve var olana şükür ederek aile huzurunu teminat altına alan, kocasından izinsiz dışarıya çıkmayan ve onun istemediği bir işi yapmayan ve onu incitecek bir söz ve harekette bulunmayan ve tüm güzellikleri ve güzel ahlakı kendisinde bulunduran Fatıma’tüz Zehra tüm dünya kadınlarına örnek olmaktadır.

Asrımızda örnek bir kadın olmak

Hakikatın menba-ı olan Fatima’tüz Zehra, günümüz kadınları için ders alabilecekleri bir hakikat mektebi ve hakikatın aynasıdır. Bütün güzelliklerin kendisinde toplanmasının hikmeti dünya kadınlarının ders alabilecekleri ilahi bir mekteptir. Çünkü asrımızın karatılmış çehresine günümüz kadını Fatima’tüz Zehra´dan alacağı ilhamla çağımıza aydınlık günleri vaad edecektir. Özgürlük adı altında gururu, iffeti, hayası ve namusu ayaklar altına alınmış kadının yeniden dirilişinin kaynağı Zehra´nın mektebinden alacağı özgür kadın dersi ile tarihe yeni bir kapı açması gerekir. İmanlı, bilinçli, kültürlü, iffetli, namuslu, gururlu ve şahsiyeti ile dünya kadınlarına örnek olabilecek özgür bir kadının kimliğini ortaya koymak gerekir. Okulda, pazarda, çarşıda, iş yerinde, arkadaşıyla evinde ve eşiyle, çocuklarıyla ve dostlarıyla her halukar´da vakarlı duruşuyla, zühd ve takvası ile, edep ve ahlakıyla, onurlu ve vakarıyla kadınlar dünyasına örnek olabilecek özgür bir kadın olmak için Fatima’tüz Zehra´yı örnek alması ve mektebinin dersini alması gerekir.

Fatima´nın mektebi özgür bir kadının kimliğini şu ayeti celile ile açıklar:

 ‘’Mümin erkeklerle mümine kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.’’ 9/71

Yukardaki ayetle verilmiş görev ve yetki, kadın ve erkek farkı gözetmeden islam toplumunun bütün fertlerine verilmiştir. Kadının islamın diriliş ve direnişinde kendisine verilmiş bu üstün görevin yerine getirilmesinde örnek alacağı şahsiyetli kadınlar Hatice-tül-kübra, Fatima’tüz Zehra ve Zeyneb-ül kübra´dır. Günümüz kadınını muhatap alan yukardaki ayet, fertlerin dini ve ahlaki kusurları ve kötülükleri karşısın da duyarlı olmalarını emretmektedir. Yıkılmakta olan ahlaki değerler ve aile yuvaları karşısında, imanı ile, takvasi ile, zuhdu ile karşı durarak iman ve takva elbisesine bürünerek mümin erkeklerle birlikte iyiliği emretme ve kötülüklerden insanları kurtarmak ve irşad etmek için yardımlaşarak ilahi vazifeyi yerine getirmeleri emredilmektedir.

‘’Allah, mümin erkeklere ve mümine kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından, ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah’ın rızası ise hepisinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.’’9/72

Bu ayet ve bunun gibi bir çok ayet görevini yapmış vazifesini ilahi rıza için yerine getirmiş olan mümin erkekler ve mümine kadınlar için cennet ve cennet nimetleriyle müjdelenmişlerdirler. Fakat bu ayeti celile Allah’ın rızasını, bütün nimetlerden daha üstün olduğunu bildirmekte ve böylece dini ve ahlaki vazifelerin en yüksek gayesinin Allah’ın rızası olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü cennet nimetleri bedensel ve hissi arzu ve isteklerdir. Allah’ın rızası ise ruhun özlemi, arzusu ve isteğidir.

Günümüzde islami uyanış ve direnişinde Hatice-tül-kübra´yı, Fatima’tüz Zehra´yı ve Zeyneb-ül-kübra´yı temsil eden hanımlar İranda, Lübnanda, Filistinde ve islamın diğer beldelerinde zalim ve diktatör rejimlere karşı direnişlerini mümin erkeklerle paylaşarak direniş ve zaferlerini tarihe kayıt yaptırmışlardır.

Günümüzün imanlı, onurlu, şahsiyetli ve vakarlı hanımları zühd ve takvasıyla dünyanın cazip ve aldatıcı çehresine şamar vurarak ‘Lailahe illallah ve Muhammedun Resülullah’ bayrağına sarılarak imanlı ve ahlaklı duruşlarıyla dünyayı fesada götürenlerin korkulu rüyaları olmuşlardır.

Moderinizim adı altında kadının şahsiyeti, iffet ve kimliği ile oynayan zihniyetler karşısında Zehra´nın mektebinden almış olduğu takva ve iffet dersiyle karşı duran günümüzün mümine kadınları günümüze yeni bir tarihi sayfa açmışlardır.

Konuyu şu şiirle bitirmek istiyorum:

                                                      Yürü ey bacim Rabbin sana vaad ettigi yolda,

                                                      Korkma sen dimdik dur seçtiğin bu yolda,

                                                      Rabbin seninledir emin adımlarla yürü bu yolda,

                                                      Gelecek senindir,  sen izzetle yürüdükçe bu yolda,

 

                                                      Allah’ın vaad´i vardır sana,  samimi dur sen bu yolda,

                                                      Korkma Zehra´nın gittiği yoldur ona varacaksın sen bu yolda,

                                                      Boş ver bu dünyaya, başını koy Zeyneb´in başını koyduğu yola,

                                                      Gelecek senindir, sen izzetle yürüdükçe bu yolda,

 

                                                      Seçtiğin bu yol Zeyneb´in yoludur sakın geri durma bu yolda,

                                                      Günün Zeyneb´i olacaksın eğer samimi isen bu yolda,

                                                      Yürü Zeyneb´in yolunda zafer senin olacaktır

                                                      eğer ölürsende  bu yolda,

                                                      Gelecek senindir sen izzetle yürüdükçe bu yolda

 

 Hz. Fatıma:

 “Mümine karşı güler yüzlü olmak İnsana Cenneti kazandırır,

 zalime karşı güler yüzlü olmak ise insanı Cehennem ateşine sürükler.”

 

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle