Hac ve Kurban

Per, 19/01/2017 - 11:23

Pervanenin nur eksenindeki dönüşünü insana hatırlatan tavaf, her dönüşü bir yükselişi, her yükselişin bir iletişim kurduğunu ve yedi dönüşün yedi semanın yerle irtibatını sağlayarak Hz. Muhammed’in (s.a.a) miracının hakikatinin zevkini insanın...

 Hac ve Kurban

İslam dininin mukaddes görevlerinden biri olan hac farizası, çileli, meşakkatli ve üzücü sahneleri arasına gizlenmiş hakikatlerin insana verdiği aşk, kalbi huzura çekerek manevi bir alan içinde mümin kalplere ilahi aşkı yaşatır. Geri kalmışlığın, eğitimsizliğin vermiş olduğu bilinçsiz hareketlerin tavafta getirmiş olduğu sıkıntılar içinde yaşanan güzellikler, tavafa yeni bir anlam katarak anlamaya davet eder.

Pervanenin nur eksenindeki dönüşünü insana hatırlatan tavaf, her dönüşü bir yükselişi, her yükselişin bir iletişim kurduğunu ve yedi dönüşün yedi semanın yerle irtibatını sağlayarak Hz. Muhammed’in (s.a.a) miracının hakikatinin zevkini insanın kalbinde yaşatır. Tavaf, kemikleri kırarcasına sıkıştırılmış cahilane bir tavafın ızdıraplı bir dönüşün içinde Beyt-i Atikin manevi feyzinden istifade ederek Beytin nurani çehresiyle aşina olmasının hazırlığını yapar. Zira yedi kıtadan Beyte akın yapmış insanlar, taşımış oldukları farklı kültürle oluşturmuş oldukları eylem, sıkıntı üzere sıkıntı yaşatmasına rağmen, Beytten esen manevi rüzgarın verdiği halvet yapılmakta olan sıkıntının tedavisini yapar.

Bu manevi alanın çekici, onarıcı, eğitici ve kıyama hazırlayıcı gücünü azaltmak veya tamamen yok etmek için, başta Suudi Arabistan olmakla birlikte, elli altı İslam ülkesinden Beyte akın yapan hacıların zihinlerine nakşettikleri şey, kaybolma korkusu. Bu korkunun verilmesini siyasi olarak değerlendirdiğinde, devletlerin ümmet birliğinin sağlanmaması için alınmış siyasi bir karar olduğu görülmekte; zira bu ülkelerden gelen hacı adayları birbirine karşı güvensiz ve oldukça ürkek bir tavır sergileyerek, kaos yaratarak tavafın ve diğer amellerin insana kazandıracağı manevi havayı bozarlar. Zaten devletlerin istediği de budur, çünkü tavafın felsefesinde; milyonlarca hacı adayının omuz omuza birbirine kenetlenmiş, el ele ve kalpler birbiriyle muhabbet içinde, Allah’ın Beyti etrafında ümmet birliğini sağlayarak gayri İslami olan yönetim şekillerine karşı kıyam etme inancı vardır.

Bütün ibadetler birleştirici, kenetleyici ve vahdeti sağlayıcı özelliklere sahip oldukları gibi, haccın bu noktada zirvede bir birliği ve vahdeti sağlayıcı farklı bir özelliği bulunmaktadır. İbrahim (a.s)’ın davetiyle İslam ümmetinin büyük kongresini gerçekleştirmek amaçlanmaktadır. Bunu çok iyi bilen İslam ümmetinin başında bulunan batı kafalı idareciler ve bilhassa kendini hadimül haremeyn kabul eden kral, gelen hacıların Beytin manevi feyzinden ve onun birleştirici  özelliğinden istifade etmemesi için, sıkıntı üzere sıkıntı yaratarak tavaf alanını adeta savaş alanına dönüştürmüş olurlar.

Gayri İslami olan devletlerin memurları olan hocalar ise; ilimsiz, marifetsiz ve cahil bırakılmış mazlum insanları birbirine bağlayarak yankesicilerin, hırsızların Beytin etrafında paralarınızı çalarlar ve kayıp olursunuz korkusuyla grup halinde yedi defa Beytin etrafını dönderdikten sonra onları kendi haline bırakırlar. Artık almış oldukları kaybolma ve hırsızların var olmasının verdiği tedirginlikle, beytin manevi feyzinden istifade etme şansını kaybetmiş olurlar. Bunun açık delili hac merasiminden sonra ortaya koydukları ahlaki yapılarıdır. Zira hac, insana üstün bir ahlaki değeri kazandırdığı gibi, olgun ve kamil bir insan olarak yeni bir hayatın kapısını da açar. Haccın kazandırmış olduğu bu olgunluk toplum arasında üstün bir kimlik olarak kabul görmüş olur. Ama ne yazık ki hac manasına göre yerine getirilmediğinden, bu olgunluk ve değer de elde edilmemektedir.

Evet! İlahi aşkın merkezi olan Beyt! Gönüllerin huzuru, güvenin ve eminliğin merkezi olan Allah’ın Beyti; şimdi korku, güvensizlik ve kaybolma merkezi olarak insanların zihnine nakşedilmekte. Oldukça sinsi ve fark edilmeyen bir siyaset, milyonlarca Müslüman’ı koyun gibi güderek ve dolaştırılarak hiç bir şey anlamadan ve haccın vermiş olduğu manevi mesajdan bir şey elde etmeden geldikleri gibi yerlerine döndürmekte. Halbuki manevi olgunluğun merkezi olan Hac, maddi kalkınmanın ve ümmet birliğinin kurulması ve her yıl aynı kararlar üzerinde bir adım daha ilerleyerek, yeni kararlarla uhuvvet zincirini pekiştirerek İslam düşmanları karşısında dini mübini İslam’ı koruma kararının alınma merkezidir.

Beyt, temizlenmenin, arınmanın, özgürlüğün hür ve bağımsız yaşamanın zevkini mümin gönüllere yaşatma merkezidir; ama batının siyaset çemberinde erimiş ve bütün kudsi değerleri elinden alınmış, manadan yoksun, ırk ve mezhebi taasuplar içinde olan müslümanlar, Beyti tevaf ederlerken kirlettiklerinin farkında değiller. Çünkü çocukların tren oyununu oynadıkları gibi, birbirinin kuyruğuna düğümlenmiş trencilik oynar gibi tavaf ettirilmekteler. Bunları söylememdeki amaç, Allah korusun İslam ümmetini küçültmek veya hafife almak niyetiyle değildir. Belki şeytani siyasetlerin onlara kazandırmış olduğu yanlış hac anlayışının vermiş olduğu sıkıntıyı anlatmak istiyorum, belki modern bir çağda ilkel bir hayatı insanlara reva gören ve yaşatan gayri islami siyasetlerinin ve zihniyetlerin insanlara ödettiği faturanın acısını anlatmak istiyorum. Öte yandan İngiliz anıtı olan saat kulesinin aynısını Beyt’in kenarına dikerek saltanatın zirvesini yaşayanlarla, diğer taraftan mukaddes Mekke şehrinin çöplüğe dönüşmüş sokakları içinde veya tuvaletle köprü altlarında mikroplarla savaş vermekte olan insanlar arasındaki farkı ve aynı zamanda beytin etrafında birbirini ezen insanların yaşamış olduğu dıramatik hayatı anlatmak istiyorum.

Teknik ve teknolojinin geliştiği bir dönemde, Mekke’nin daracık sokakları arasında yarım asırlık arabaların eksozlarından çıkan duman ve yerde birikmiş çöplüğün ürettiği mikropların birleşimiyle oluşan sağlıksız ortamın insan hayatını tehdit etmesine rağmen, hiçbir tedbirin alınmayışının üzüntüsünü yaşadığım acı hatırayı anlatmak istiyorum. Dünyanın kalbi, Müslümanların kıblesi olan bu mukaddes belde; dünyanın en temiz, en modern ve en güzel şehri olması gerekirken, belki de en kirli şehirlerinden biri olması Müslümanlar için utanç verici bir durumdur.

İslami bir kimlikle Beytullah’a gelmekte olan Müslümanlar bizatihi kendi elleriyle bu mukeddes şehri kirletmekteler. Çünkü gelmiş oldukları ülkelerin din memurları, hacı adayı olan hacılara gidecekleri mukaddes şehrin değerini, kutsiyetini ve emin bir belde güvenilir bir mekan olduğunu ve ilahi konuklar olarak Allah’ın beytine gideceklerini iyice onlara anlatmamışlar. Simsarlar tarafından hac ve umre reklamları yapılarak kazanç amaçlı hac ve umre seferleri tertiplenmekte, halbuki mukaddes beldeye girmeden önce belirlenmiş mikat yerinde ihrama girmekle başlayan maddi ve manevi temizlik, insanı beyte girmeye hazırlamakta; zira ihram, mukaddes bir vadide insanı Rabbiyle mülakata hazırlamakta.

Evet! Baş açık, ayak çıplak iki bez arasında Hacerül Esvet’ten başlayan tavaf, ilahi nurun ekseninde dönerek hakikatin aşkını yaşatır insana. Her dönüşte bir hakikat, yedi dönüşte mevlasıyla gerçekleşmiş olur mulakat. Şükür namazı kılınır İbrahim makamında, tamamlanınca tavaf namazı, ikinci görev başlar safa tepesinde. Evet! Oldukça manidar, derin derin düşündürüyor insanı bu mukaddes mekan, yedi yürüyüşle keşfedilecek yedi kıtanın birleştiği nokta, yürüyor insan Safa’dan Merva’ya, zira yedi kıtanın birleştiği noktayı tespit edecek beyti atikta. Nihayet tamamlamıştı Hacer yedi kıtayı, durmuştu merva tepesinde, seyrederken beyti atiki İsmail vurmuştu tabanı çıkarmıştı zemzem suyunu, acaba anlatılmış mıydı bu hakikatler gelecek olan hacıya, yoksa kayıp olursun korkusuyla hazırlanmış mıydı hacca!.. Sormak gerekiyor suç kimde?

Tüm bu olumsuzluklarla birlikte manevi bir havanın gönüllere verdiği surur, imanlı gönülleri mest ediyor beytin etrafında; (İlahi affen ilahi affen ilahi affen) feryatları yedi semayı birleştiriyor yedi tavafta; son tavafta durur mümin Hacarül Esved karşısında, açılır cennete ordan pencere, seyreder esrarı hakkı, Bismillahi Allahu Ekber der hitam verir tavafa, ve manevi bir aşk yaşatır insana beytin kenarında; zira tevhidin merkezidir.

Beytin her bir tarafından ilahi bir ses var tavafta olan insanalara (eniğbudulah vectenibuttağut) <Allah’a kulluk edin tağuttan uzaklaşın> feryadı yapılmakta orda bulunan insanlara; ne güzel bir makamdır durunca namaza İbrahim (a.s)’ın makamında, yoksa tüm sırlar burada mı gizli, belki hicri İsmail’de, veya duvarın yarılıp Ali’nin annesinin içeri girdiği yerde, belki de Hacerül Esvet de, olmazsa mültezime de, belki de beytin kapısında, yoksa rukn-u makam arasında. Öyle ise bu yedi makama uğra, olur ki birinde ulaşmış olursun esrarı hakka. Eğer eremessen esrarı hakka yeniden soyun gir ihrama. Temizlen ve arın, yürü Arafat’ta dur vakfaya.

Biliyor musun nasıl duracaksın duaya? Adem (a.s)’ın arşın altında durduğu gibi duracaksın Arafat’ta vakfaya ve göreceksin Allah’ın sevdiği beş isim yazılmış arşın altına, ne mutlu o gözlere ki varabilmiştir bu esrarı hakka. Öyle ise gün batınca yürü Meşarulharam’a. Bir hakikat gizlidir bu mukaddes vadide, sakın uyma ilahi rahmet gelecektir bu mukaddes vadide sana, çünkü büyük bir mücadele başlayacaktır güneş doğunca Mina’da, ilk hamleyi yapacaksın büyük şeytana, yedi taşla vuracaksın yedi kıtadaki tağutların başına; hemen kendini hazırlamalısın nefsini Allah için minada kurbana.

Evet hac ve kurban: Ne güzel ve oldukça tatlı, huzur verici bir ifade kurban!. Aslında yakınlığın, mesafeyi küçülterek çok daha yaklaşmanın, vuslat etmenin ve aşıkın maşukuyla buluşmasının ifadesidir kurban!. Ne güzel bir sahne oluşturmuşlar minada İbrahim, İsmail ve Hacar; yedi sema ile irtibat kurmuş İbrahim, tüm melekler kanat çırpıyor minada, İbrahim sevdiğini kurban ediyor, bıçağı koymuş İsmailinin boynuna, üçü birden teslim olmuşlar mevlanın emrine yükselip kurbiyet sağlamak isterler sidreyi müntehada!. İşte budur haccın ve kurbanın felsefesi iyice düşün sonra kararını ver ey hacı!..

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle