Harem’in Muhafızları

Per, 18/10/2018 - 22:52

Bir insan niçin bu dünyada yaşar? İnsaniyyet nedir? İnsanı diğer yaratılanlardan farklı kılan ve onu değerli ve üstün eden şey nedir?

Bir insan neyle değer kazanır? Acaba diğer canlı türleri gibi kendisini, doğasının eğilim ve güdüsüne teslim ederek yaşayacak olsa tatmin olur mu? Bu âlem belli bir süre için var olmuş, her bir yaratılanın bu dünyada bir erki ve gayesi vardır ve her biri ona verilen görev çerçevesinde hareket etmektedir. Tüm bu düzenli ve ölçülü âlemde sadece insan irade ve iktidar sahibi olarak yaratılmıştır.

Diğer canlılar gibi suya ve havaya ihtiyaç duyduğu halde onu farklı eden düşünce ve irade sahibi olmasıdır. İnsan yaşamak için gereken her ihtiyacı bilinçli bir şekilde elde etme gücüne sahiptir, isterse çok yer çok gezer isterse azla yetinir. Hayatının nasıl geçirmesini kendisi belirler Özetle şunu demek isterim, her insan aradığı ve peşinde koştuğu şey kadar değerlidir, dünya nimetlerini seçen o nimetler kadar değer kazanır, manaviyatı arayan da orda itibar bulur. İnsanların çoğu iyi bir hayat peşinde, iyi derken dünya için değerli olan malzemeleri elde etmek anlamında anlaşılmalı örnegin: ev, araba, aile, daha çok refah daha çok eğlence v.s.

Kurani kerimden bu Duayı okuyoruz:" Rebbena atina fid-dunya hesene ve fil ahireti hesene" Yani Rabimmiz bize dünyada ve ahirette iyilik ver. Bu dua'dan da anlaşılıyor ki bu dünya da iyiliği istemek doğaldır, insan doğanın bir parçası olarak hayattan en güzelleri isteme hakkına sahiptir. Ama dini bir bakışta sırf dünya için çabalamak, insanın âsıl yaratılış gayesini unutmak anlamına gelir çünkü insan yüce bir makama ulaşmak ve Allah’ı tanıyıp ona ibadet etmek için yaratılmıştır.

Kemalet ve yükseliş insana has bir kavramdır. İnsanın yaratılış gayesi Allah u taala ya kulluktur:" Kulluk, yani dünyevi bütün celal ve cemal mazharları, bütün güç ve güzellik görüntülerinin bağlarından özgürleşmek ve tüm bunların kaynağına bağlanmak böylece izzet ve şeref sahibi olmak" demektir. İnsanın ilahi boyutunun geliştiği zeminlere Harem denir : "Harem, yani bütün zaman ve zeminlerde hürmet ve saygınlığa sahip değerler sahası" Bir insan ne zaman Allah’ın haremine girme şerefine nail olabilir? Sadece bu dünyanın güzelliklerinden faydalanan biri diğer yaratılanlardan hiç bir farkı ve üstünlüğü olmaz, bir süreliğine faydalanır ve ölümüyle herşey biter. Allah'ın ona verdigi insaniyyet mertebesinin güzelliğinden haberi bile olmaz, bir çoğumuz aynen böyle bir durumda yaşamaktayız.

Fakat seçilmiş özel insanlar da tarih boyu yıldızlar gibi insanlık âleminde parlamış ve Allah'ın ilahi haremine ayak basmışlar; Peygamberler, İmamlar, Salih amelli kullar ve Şehitler gibi. Şimdi Zamanımızın salih kulları ve Şehitlerini anlatmak istiyorum. Bugün ki dünya düzeninde şer ve şeytani sistemler tüm milletlerin kanı pahasına kendi çıkar ve menfaatları doğrultusunda savaş çıkarıp milletleri birbirine düşman ettirerek saltanat sürdürmekteler. Açık ve bariz olay Ortadoğuda yaşanmakta.

Yeryüzünde fesatla meşgul olan şeytani güçler ve onların sefil askerleri müslüman topluluklara ateş püskürüp kan gölü oluşturmuşlar, öyleki huzur evlerden ve gönüllerden göçüp gitmiş ve milletler Allah'a kulluk edeceklerine Şeytanın oyunlarıyla meşgul olmuşlar. Böyle acı bir durumda Allah'ı bulupta hakka sarılanlar zülme baş kaldıranlar da var elbette.

Hakk ve Batılın birbirinden ayrıldığı çizginin zarefetini ayrıt eden Allah askerleri, zülmun temellerini titremeye kafi geliyorlar. Hain planlar çizip Allah’ın haremine dil uzatan Şeytanlara karşı direnen bir cephe var bu cepheye ancak salih amelli iyi ahlaklı insanlar nefer olabilir. Bahs ettigim bu şerefli insanlara "Haremin Muhafizları" denir. Bunlar tüm dünya zevklerini aile ve evlatlarını bırakıp zülme karşı cihad elbisesi giyen nur yüzlü insanlar, adları ve şanları bilinmeyenlerdir.

Allaha karşı gelen ve nuru söndürmeye çalışanlar, tarih boyu aynı hataları yapmaktalar; maddi güç ve cahil askerlerle Allah'a savaş açıp galip geleceklerini sanıyorlar fakat bunu bilmezler ki Allah'ın ‘İnsaniyyete’ verdiği güç tüm güçlerden daha güçlüdür. Hz Musa'nın asâ'sı firavunun azametli tahtını yıktığı gibi, Hz Hüseynin altı aylık bebeğinin temiz kanı tarihteki münafikların çirkin yüzünü her dönemde karartmaya yeterli gelimiştir. Evet, bu dönem de tanınmayan ve Allah'ın kulluk haremine ayak basan direniş cephesinde canlarını ebedi saadete satan yiğitler var. İnsanlık iki çeşit güzellik görürü biri dünya nimetlerini görür biri de Allah’a olan sevginin güzelliğini. İşte bir çoğumuzun görmediği Allah'a sevginin güzelliğini gören Cihad erleri ve onları yetiştirip gönderen Anneleri eşleri ve evlatları. Onlarda kendi dünyevi hayatlarını güzel geçirmek isterlerdi, eşlerinin evlatlarının yanında yaşamak güzel olurdu fakat bu güzelliklerden daha üstün ve daha kalıcı güzellikler gördükleri için zülm eden fesad çıkaran kavimlere karşı direnmeyi seçtiler, tıpkı Hz Hüseyin ve yarenleri gibi, tıpkı Hz. Abbas gibi.

Hakk ve Batılı tanımak için bu saflarda yer alanları tanımak yeterli. her iki tarafa haksız demek aynen Hz Hüseyin ve Yezidi aynı terazide tartan zihniyete benzer vahabbi zihniyeti. "Haremin Muhafızları’ "nı tanımak ve tanıtmak herbirimizin üstüne düşen bir vazifedir. Bu babalar, kardeşler, eşler ve evlatlar kimlerdir ve niçin gittiklerini bilmemiz ve nesillere tanıtmamız gerekir. Her birinin yaşam tarzı bir ders bir ibrettir. Genç, yaşlı, zengin, fukara her kesimden savaşmaya gidenler var. İnsan neyle değer kazanır sorusuna bu insanları tanıyarak cevap verebiliriz. Bunca reng ve ses içersinde en güzel rengi olan şehadet elbisesini giyenler ve en güzel sesler içersinde "hel min nasirin yensurni" sesini duyanlara Selam olsun.

Muhlise Avci

 



Yeni yorum ekle