Ortadoğuda Bir Taşeron Emperyalist Devlet:Türkiye

Per, 17/10/2019 - 15:17

Türkiye’nin Ortadoğudaki politik davranışını kavramak için ilk önce bu devletin küresel Kapitalizm düzenindeki tekinsiz konumunu araştırmak gerekir. Küresel kapitalizm düzeninde eşit olmayan ekonomik kalkınma nedeninden, ülkeler arasında bir hiyarşi oluşmuştur. Bu hiyarşik düzende bir çevre ve periferi devlet olarak yer alan Türkiye ancak kendisi gibi Ortaduğudaki çevre ülkelerine karşı müdaheleci ve küçük çaplı emperyal siyaset güdebiliyor.

Welayet News Küresel kapitalizm düzenin belirgin karakteri ülkeler arasında hiyarşi oluşturmaktır; bu hiyarşi ise eşit olmayan ekonomik kalkınmadan kaynaklıdır. Buna binaen küresel ekonomiyi, emperyalist bir ekonomi olarak nitelendirebiliriz. Türkiye uzun bir dönem ekonomik, politik ve askeri açıdan Batı blokuna bağımlı bir devletti. Son yirmi yılda ise Ortadoğuda kışkırtıcı ve ekonomik büyümeyi hedefleyen bir siyaset izliyor; bu siyaseti ‘küçük emperyalist siyaset’ olarak tanımlayabiliriz. Bu son hamlelerinden dolayı bazen batılı devletlerle sorun yaşayabiliyor. Bu ülke büyük ve ciddi bir ekonomik çöküşün eşiğinde olmasına rağmen Akp hükümetinin siyaseti doğrultusunda Katar’da ve Suriye’de ekonomik çıkarlarını artırmayı planlıyor ve politik ve askeri olarak da bu ülkelerde daha etkin olmanın yollarını arıyor.

Osmanlı hükümdarlığının yıkılışından bir asır geçmesine ve Osmanlı devletinin tarih kitaplarına gömülmesinden onlarca yıl geçmesine rağmen hala bazıları Türkiye’nin müdahaleci politikasını ‘pan islamist ve yeni osmancılık’ olarak nitelendiriyorlar, ama esasında Akp hükümetinin özü bir periferik kapitalist devlettir. Bu makale Akp’nin 2000 yıllından bu yana dış siyasetini ve küresel kapitalist düzeninden kaynaklı çelişkilerle orantısını ele almaktadır. Bu doğrultuda bir çevre devlet olan Türkiyenin nasıl müdahelci ve kendisi gibi bölgedeki çevre ülkelere karşı nasıl küçük emperyal politika izlediğini inceleyip bu politikanın muhtemel sonuçlarını ortaya çıkarmaya çalışacağız.

  Küresel Kapitalizm

Marksis teoriye göre, para sermaye birikimi olarak , var edilen ve sahiplenilen artı değer üzerinden , sermaye sahiplerini( fabrika, banka, şirket vb. sahiplerini) bir rekabet içersine iter. Artı değer kâr, faiz ve kira formatlarında ortaya çıkar. Bu rekabet, dünya çapında uyumsuz bir kalkınmaya sebep olur. Sermayenin büyük parçasını elinde tutan emperyalist ülkeler çevre ülkeleri kendi sultaları altına alırlar.

Emperyalist devletlere bağımlı çevre ülkeler, sermayenin yerelde birikimini garanti altına alırlar. Bu, bazı çevre ülkelere yereldeki diğer çevre ülkelere karşı sulta kurma fırsatını verip bir diğerlerinden bir çap büyük olan çevre ülke, diğerlerini kendine muhtaç kılarak daha fazla artı değeri kendi tarafına çekmek ister.

Artı değeri ise ancak bağımlı olduğu emperyal devletin izniyle elde edebilir. Çünkü emperyal devlet, hiyarşinin bozulmasını istemez, hiyarşiyi korur ve istikaralı kalmasını muhafıza eder. Hiyarşi içersinde yerini sağlamlaştırmak isteyen Türkiye, kendi çapında ya da daha zaif çevre ülkelerine, poltik ve askeri alanlarda hakim olmak ister. Bunu başardığında büyük emperyal devletlere karşı kısmen özerklik elde edip yerini sağlama almış olur. Bu siyaseti izleyen devletler, nihayetinde jeopoltik üstünlük elde etmek için bölgedeki diğer devletlere karşı sıkı bir rekabetin ve mücadelenin içine girerler, hatta bu rekabet yer yer büyük emperyal devletlere karşı da yönelebilir.

Türkiye bir çevre ülke olarak, sermaye birkimini otomasyon parçaları, aracı ürünler(otombil yan parçaları) ve teknoloji ürünlerini ithal etmeye borçlu. Özellikle Avrupa Birliğinden ve Amerika’dan ürünlerin çoğunu ithal etmesi ve Türkiye’nin Batı blokuyla ekonomik, politik ve askeri taahhütler imzalaması, bu ülkeyi Batıya bağımlı bir ülkeye dönüştürmüş. Bu ülkenin Batıya verdiği taahhütlerden kast edilen öncelikle IMF, Dünya Bankası ve NATO’ya verilen taahhütlerdir. Ayrıca Avrupa Birliğine katılma yolunda imzaladığı sözleşmeler de bu ülkeyi Batıya bağımlı kılmıştır.

Türkiye Ekonomisi ve Jeopolitik Rolü

Seksenli yıllarda bölgede Türkiyenin açtığı fabrikaların sayısı artmaya başladı. Bu artış Türkiye’nin bölgedeki ülkelerle siyasi ve askeri ilişkilerini pekiştirmede etkili oldu. Bu pekiştirmenin kısmen batılı devletlerden bağımsız olduğu da hatırlatılamlı.

Akp ikitadra geldiği yıldan bu yana özellikle Ortadoğuda daha çok fabrika açmaya başladı. Ekonomi yayılma politikası gereği Tunus, Fas, Mısır ve Suriye ile serbest ticaret anlaşmaları imzaladı. Türk fabrikalarının işci alma kapasitesi yüksekti, bundan dolayı Ortaduğunun çevre ülkeleri, ucuz işci potansiyelinden dolayı, bu fabrikalar için ideal yerler sayılıyordu. Örnek olarak Mısırda bir çok cam ve tekstil fabrikası açıldı.

Ayrıca Akp dış devletler tarafından korunduğundan gıda ve ilaç alanlarında büyük açılımlar yapabiliyordu. Bu alanda Türkiye fabrikaları özellikle Lübnan, Yemen, Suriye, Filistin ve Libyada açılıyorlardı. Böylece ekonomi açılımlar ve yayılmalar sonucnuda ülkeler Türkiye devletine bazı alanlarda bağımlı hale geliyorlardı. BAE ve Arabistan, ham aluminyum, petrol yağı, demir, stil, ham polipropilen ihtiyaclarını Türkiye’den ithal ediyor ve bu metalarda kısmen Türkiyeye muhtaç durumuna kalıyorlardı..

Arap Baharı Sonrası: Suriye ve Katar

Suriyede, Türkiye ordaki ihvan örgütünü Esad hükümetine karşı Amerika itilafına katılmaya ikna etti. 2011 yılında Suriye devletine karşı başlatılan silahlı isyanı destekleyenler tarafında yer aldı. Amerika ve Fars Körfezi devletlerle birlik kuran Türk hükümeti Beşşar Esadın düşüşünü hedefliyordu. Suriye hükümetine karşı silahlı örgütlerin silahlarını, tıbbi hizmetlerini, ve barınak ihtiyaclarını sağlamada Arabistanla elele verdi.

Akp’nin Rusya ile kızışan ilişkisi Rus uçağını düşürmeyle zirveye ulaştı. Ama Rusya ile Amerika’nın müzakeresinin akebinde Türkiye zor duruma düştü. (Rusyaya karşı siyasetinden çark etmeye karar verdi). Buna rağmen Amerika ile ilişkileri kuvvetle devam ediyordu/ediyor. Amerika askerlerinin Suriyeden çekilmesinin ardından Türkiyeye yeni bir görev verilidi. Türkiye bir Nato ülkesi olarak Amerikanın bölgedeki taşeron bir firması misali Amerika’nın bölgedeki temsilciliğini üstlenmeyi kabül etmiş durumunda. Türkiye Kuzey Suriyede askeri varlğını sürdürüyor ve Amerika’nın himayesindeki ÖSO ve benzer örgütlerle Suriyede askeri hakimiyet alanını genişletmeyi kurguluyor. Bunula hem Amerika’nın hem kendisinin Suriyedeki çıkarlarını koruma altına almış olacak.

Ama durum bundan ibaret değil; Akp’nin Ortaduğudaki çelişkili politik ve ekonomik ilişkileri bir yandan Akp hükümetinin batılı devletlerle bir diğer tarafdan da bölgedeki devletlere askeri ilişkilerini çelişkili bir hale dönüştürüyor. Bölgedeki çelişkileri gayet açık, Akp bir tarafdan Arabistan ve BAE ile askeri senayi, askeri eğitim ve güvenlik alanında işbirliliğini sürdürüyor.( 2017 yılında BAE ve Arabistan Türk silahlarını satın almada üç ülke arasında iki devletlerdi), diğer tarafdan ise Katar ile Arabistan ve BAE’ye karşı işbirliği yapıyor.(2015 Türkiye Katarda askeri üss açtı). 2017 yılında Arabistan ve BAE Katar’ın İran ve İhvan ile işbirliği yaptığı için bu devletle ilişkilerini kestiler. Bu durumda Amerika Arabistan ve BAE’ye arka çıkarken Türkiye Katarda asker sayısını artıracağını bildirdi. Türkiye ne Amerika ile ne Arabistan ve BAE ile dolaysız bir zıtlaşmayaya asla girmedi. Ama aynı zamanda Katar, Sudan ve Somali ile askeri ilişkilerini takviye etti. Bununla zaman kazanarak Kızıl denizde ve Aden körfezinde daha etkili bir rol almanın yolunu açtı.

Belirsiz Gelecek?

Akp hükümetinin dış siyaseti bölgede fabrikalar ve firmalar yoluyla ekonomik yayılma ve bölgede askeri ve siyasi sulta kurma temeli üzerine kuruludur. Bu doğrultudaki girişimleri hem bölge ülkeleriyle hem batılı devletlerle ekonomik ve jeopoltik rekabetinin ateşini körüklüyor. Türkiye’yi büyük bir ekonomik kriz beklerken bu tuhaf ve çelişki yumağını Akp nasıl çözecek bir muamma olarak önümzüde duruyor. Ekonomik kriz, Türk hükümetinin dış ticaretini ve askeri harcamalarını somut ve geniş olarak etkileyecek. Bu durum Türkiye’nin daha da bağımlı bir devlete dönüşeceğini gösteriyor, çünkü IMF’den borç alma senaryousu şimdiden ön görülüyor.

Kapitalizmin temel karakteri daha fazla kâr edinmeisteğini tetiklemektir. Ekonomik kriz dönemlerinde aykata durmayı başaran daha zengin fabrikalar ve şirketler başarsız olanları yutarlar. Bundan dolayı ekonomik kriz zenginlerin daha çok zenginleşmeleri için büyük bir fırsat. Başka deyişle hatta Türkiye büyük bir ekonomik kriz yaşasa da, türk fabrikaları ve şirketleri Akp’nin küçük emperyal dış siyasetinden yararlanacaklardır. Bu yarar bölgedeki komşularla dost ilişkilerinin sonlanması pahasına olsa da.

Kaynak: www.opendemocracy.net

Yazar: Gönenc Uysal

Çeviri: Emir Sina

Welayet News 

Tags: 


Yeni yorum ekle