‘Suriye el-Şara ile birlikte tamamen ABD yörüngesine girdi’

Per, 13/11/2025 - 08:36

Suriye'de bir halk isyanı, bir halk devrimi vs. olduğu iddia ediliyor ya. Aslında işte eninde sonunda geldikleri ve bütün Suriye'yi teslim ettikleri kişi bu kişi oldu. Yani Colani oldu ya da El Nusra örgütü veya sonrasında yaptığı birtakım işbirlikleriyle beraber..

Welayet News  - Gazeteci Musa Özuğurlu’ya göre el-Şara’nın Beyaz Saray ziyareti, Suriye’nin uzun yıllar sonra ilk kez Washington eksenine girdiğinin sembolü. Özuğurlu, Washington’un geçmişte terör listesine aldığı aktörleri meşrulaştırarak bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalıştığını, Suriye’nin de bu yeni denklemin merkezine yerleştiğini vurguladı.

Ortadoğu’da dengeler yeniden kuruluyor. Suriye’nin ABD çizgisine yaklaşması, Suudi Arabistan’ın aynı eksende konumlanması ve Washington’un “eski düşmanlarla yeni ortaklıklar” kurma stratejisi, bölge siyasetinde yeni bir dönemin habercisi olarak görülüyor.

 

Bu tablo, ABD’nin uzun süredir başarısız kaldığı Suriye’yi kendi güvenlik ve ekonomik denklemlerine dahil etme arzusunun yeniden canlandığını gösteriyor. Arap basınında “dönüm noktası” olarak yorumlanan bu süreçte, Şam yönetiminin artık Amerikan yörüngesinde hareket ettiği belirtiliyor.

 

Washington yönetimi, Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi uzun süre istikrarsızlaştırdığı coğrafyalarda “yeniden entegrasyon” süreci başlatarak, bölgesel nüfuzunu farklı araçlarla tahkim etmeye çalışıyor. Bu süreçte Suriye’nin el-Şara aracılığıyla ABD ile temas kurması, sahada diplomatik ve ekonomik kontrolü önceleyen yeni bir Amerikan stratejisinin işareti olarak değerlendiriliyor.

 

Böylece, Suriye’nin Amerikan yörüngesine girmesi yalnızca Şam’ın dış politikasında değil, Ortadoğu’daki genel güç mimarisinde de köklü bir değişimin habercisi olarak okunuyor.

 

Suriye’nin geçiş dönemi lideri el-Şara’nın Beyaz Saray’da ağırlanması ve çıkan sonuçları Gazeteci Musa Özuğurlu ile konuştuk.

 

‘Şam ilk kez Washington hattına girdi’

 

Gazeteci Özuğurlu, el-Şara ile Suriye’nin ilk kez ABD ile açık iş birliği zeminine girdiğini belirtti. Özuğurlu’ya göre bu durum, Washington’un uzun yıllardır başaramadığı bir “Suriye dönüşümünü” mümkün kılarken, bu durum bölgede yeni bir denklem doğuruyor:

 

“Bir zaman bir okuma yapmıştım; o zamanki Amerikan misyonu ile Amerikan Dışişleri Bakanlığı arasındaki yazışmalar Columbia Üniversitesi’nin arşivlerinde durur. ABD tarihinde ilk defa yönetimin rızası ve işbirliğiyle Suriye'ye girebilme imkanını Colani ile yakalamış durumda. Bugüne kadar Amerika'nın bütün girişimleri sonuçsuz kalmıştı, ki eskiden tamam, sadeleştirilerek olsa da anlatılan Hafız Esad, Clinton, Beşşar Esad ve diğer yetkililer arasındaki birtakım görüşmeler zamanında Suriye hiçbir zaman için Amerikan eksenine girmedi. Ancak bugün Arap basınına baktığımız zaman şu yorumu görebiliyoruz; Suriye el-Şara sayesinde tamamen Amerikan yörüngesine girdi. Dolayısıyla bu Amerika Birleşik Devletleri açısından büyük bir kazanç ifade ediyor. Çünkü yıllarca başaramadıkları bir durumdu. Elbette bu problemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi SDG ile daha önceden yapılmış olan anlaşmanın ele alındığını da ifade etmiş ki bugün Suriye’deki Kürtlerin ajansı konumunda Nord Press Agency’ye baktığımız zaman Şam ile en kısa sürede gerçekleştirilmek üzere acil bir toplantı istemişler. Dolayısıyla tam da bu ziyaret ile beraber, tam da bu ziyarette konuşulan birtakım konular sonrasında birtakım gelişmeleri de bekleyebiliriz.

 

Düne kadar dünya küresel terör listesinde yer alan bir örgütten bahsediyoruz. 2011 yılının Aralık ayıydı, Şam'a uluslararası bir heyet gelmişti ve bunlar bağımsız bir biçimde Suriye'de neler olup bittiğini araştırmak üzere Arap Birliği'nin bir heyeti vardı. O heyet geldiği zaman Şam'da bombalar patladı ve uzun yıllar sonra, yani İhvan teröründen sonra ilk defa Suriye tekrar bombalarla El Nusra döneminde tanıştı. Daha sonrasında hemen arkasından yine Şam'ın başka bir semtinde bombalar patladı ve yetmişten fazla büyük bombalı eyleme imza atmış olan bir örgütten bahsediyoruz. Askeri binalar, devlet binaları vs. var ama etrafta doğrudan sivillerin öldüğü birtakım eylemler bunlar. Bunları yaptıkları zaman ilk başta Suriye yönetimi suçlandı. Sonrasında kendileri resmi olarak bu eylemleri kabul ettiler. Daha sonrasında da El Nusra’yı İdlib taraflarında görmeye başladık.”

 

‘ABD, yıllarca terör listesinde tuttuğu ismi meşrulaştırdı’

 

ABD’nin yıllardır El Nusra’ya dokunmadığını, aksine örgüt lideri Colani’yi meşrulaştıracak adımlar attığını söyleyen Özuğurlu, Washington’un “terörle mücadele” söyleminin aksine, sahada kendi tanımlarını bile tersyüz eden bir politika izlediğine dikkat çekti:

 

“Bugüne kadar ABD’nin IŞİD liderlerine yönelik olarak, hatta IŞİD ile bağlantı olduğu ifade edilen birtakım örgütler de vardı, bunların liderlerine yönelik olarak, İdlib'e çok yakın, yani Colani’nin kampının bulunduğu yerlere çok yakın birtakım yerlerde eylemler yaptığını, nokta atışlar yaptığını biliyoruz. Ama bugüne kadar ABD’nin El Nusra'ya yönelik bir kurşun dahi atmadığını da biliyoruz. Keza İsrail'in de aynı şekilde Kuneytra tarafında devam eden birtakım çatışmalar esnasında El Nusra militanlarını kendi hastanelerinde tedavi ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla aslında uzun yıllardır bir proje olarak bir tarafta duran birisi. Suriye'de bir halk isyanı, bir halk devrimi vs. olduğu iddia ediliyor ya. Aslında işte eninde sonunda geldikleri ve bütün Suriye'yi teslim ettikleri kişi bu kişi oldu. Yani Colani oldu ya da El Nusra örgütü veya sonrasında yaptığı birtakım işbirlikleriyle beraber sahibi Heyet Tahrir Şam oldu. Dolayısıyla gerçekten tarihin en hızlı yıkanan herhalde isimlerinden, teröristlerinden birinden bahsediyoruz. Bu rekora da Trump sahip oldu. Bunu en hızlı yıkayıp, en hızlı aklayarak, Beyaz Saray'a bir devlet başkanı olarak kabul ederek. Elbette bu Amerika'nın politikalarını olumladığımız anlamında değil ama Beyaz Saray'ın geleneklerini de çiğneyerek. Yani kendi koydukları tanıma ters düşecek şekilde, bunu da çiğneyerek kabul etmiş oldu. Böylece Trump'ın iktidara gelmesi sonrasında birçok kişiyi ‘Bunu da yaptı’ dedirtecek şekilde şaşırtan icraatlarına bir yenisi daha eklediğini görmüş olduk.”

 

‘Hayalet örgüt’e dönüşen IŞİD, Batı için sadece bir meşruiyet aracı’

 

Gazeteci Özuğurlu, IŞİD’in artık sahada gerçek bir varlığının kalmadığını, ancak Batı’nın bu örgütü bölgedeki askeri ve siyasi varlığını meşrulaştırmak için bir “maymuncuk” gibi kullandığını dile getirdi. Özuğurlu’ya göre “IŞİD karşıtı koalisyon” söylemi, fiilen bitmiş bir tehdidi diri tutarak imaj ve çıkar politikasına hizmet ediyor:

 

“IŞİD bir ‘maymuncuk’. Herkes tarafından kullanılıyor. Yani herkes için faydalı bir şey. ABD Suriye'deki varlığını devam ettirecek, IŞİD'den bahsediyor. Diğer birtakım ülkeler koalisyona katılacaklar, IŞİD'den bahsediyorlar. Şimdi burada tabii şey de, Batıdaki en geçerli argüman olarak, yani ‘IŞİD'e karşı, teröre karşı insanlık adına çok büyük bir tehlikeye karşı savaşıyoruz’ koalisyonunda yer alınca. Böylece aslında Batıdaki kendisiyle ilgili anlatılacak olan hikayeler içerisinde IŞİD karşıtı koalisyon üyesi olarak da geçecek. Yoksa gerçekte artık bir IŞİD'den bahsetmek ne kadar mümkün? İstihbarat örgütlerinin bir kenarlarda tuttuğu hücre evleri haricinde, ben IŞİD'in yeryüzünde herhangi bir varlığının olduğunu düşünmüyorum artık. Çünkü yıllardır veriler bunu gösteriyor. Dolayısıyla IŞİD diye bir örgüt, hayali bir örgüt, hayalet bir örgüt ve bu nedenle de IŞİD karşıtı koalisyon sadece o dediğim işe yarayacak. Yani o imaj düzeltme çalışmalarında bir adım daha atmış olacaklar. Ve Colani en son gördüğüm kadarıyla saçlarını jölelemiş. Bir de o kravatla beraber… Bir zamanlar Kampukka'da da kalıyor bildiğim kadarıyla. Tabii orada devşirilmiş. Sonrasında Colani bunu gönderiyor. Daha sonrasındaysa Colani 2013'ün sonlarına doğru Irak el Kaidesi olan ismini Suriye ve Irak el Kaidesi olarak değiştiriyor. Yani daha sonrasında IŞİD denmesinin sebebi o. Ve faaliyet alanında Suriye'yi genişlettiğini ifade ediyor. Daha sonrasında da biat etmesini istiyor Colani’den. Ama Colani ‘Hayır, ben doğrudan liderliğe bağlıyım, sana bağlı değilim’ diyor. Sonra aralarında çatışmalar oluyor, birbirlerini öldürüyorlar, esirler alıyorlar vs. Aslında Ebu Bekir El Bağdadi'ye ‘ben sana değil doğrudan mı IŞİD'e bağlıyım’ diyen de kendisidir aslında. Yani o argümanla IŞİD'i kabul etmiyor. Bağdadi de ‘hayır ben buraya gönderildim dolayısıyla sen bana tabi olmak zorundasın’ diyor. Ama bunu işte bu argümanla kabul emiyor. Yani ‘ben asıl liderliğe bağlıyım, sana bağlı değilim’ diyerek kabul etmiyor. Dolayısıyla geçmişte ben IŞİD'le savaştım demesinin çok da bir anlamı yok. İkincisi şu anda mesela IŞİD tarafından tekfir edilebilir. Yani ‘sen hani bize karşı savaşarak ya da işte İslam'a karşı savaşacaksın bundan sonra’ denilebilir. Ama zaten herkesin hani dününü unutmaya çabaladığı bir ortamda bu Colani açısından çok da büyük bir problem olmayacak, öyle görünüyor.”

 

‘IMF Suriye’de felaketi daha da büyütecek’

 

ABD’nin ‘askıya aldığı’ Sezar yaptırımlarının zaten en başında Suriye’yi ekonomik felakete mahkûm ettiğini belirten Özuğurlu, olası IMF programının da Suriye’deki ekonomik çöküşü derinleştireceğini söyledi. Suriye halkının IMF programı ile geleceğini borçlandıracağını dile getiren Özuğurlu, bunun Batı sermayesinin ‘alacaklarını koruma planı’ olduğu görüşünde:

 

“Zaten şu anda felaketi yaşıyorlar ve aslında felaketli yaşamalarının sebebi bu Sezar Yasaları’ydı. Yani şunu çok iyi hatırlıyorum; Suriye'de savaş devam ettiği dönemde, Suriye Yüksek Öğrenim Bakanlığı her yıl üniversite sınavlarını yapıyordu ve her yılın sonunda ailelere bu seneki soruları nasıl bulduklarına dair anket gönderiyordu. Ya da bütün bu şeylere rağmen bir ekmek kıtlığı yoktu. Ekonomik zorluklar günden güne daha da artıyordu ama aslında Suriye'yi daha da zor durumda bırakan ama ABD'nin bu yaptırımlarıdır. Çünkü bu yaptırımlar Suriye'yle ticaret yapılmasını engelleyen yaptırımlar. Dolayısıyla Suriye'ye herhangi bir mal girişi olmuyordu, olamıyordu artık. Bu nedenle Suriye halkı zaten açlıkla boğuşmaya başlamıştı. Şimdilerde ne yapacaklar? Biz IMF'yi Türkiye'de kendi örneğimizden, başka birtakım ülkelerdeki örneklerden biliyoruz. Daha fazla kemer sıkma vs. artık Suriye'de sıkacak kemer yok. Biz ekonomisi kötü bir ülkeyiz ama nihayetinde çark dönüyor bir şekilde. Ama Suriye'de o yok artık. Dolayısıyla gelecek olan IMF vs. neye yatırım yaptıracak? Doğrudan Suriye'nin yeniden imarına yönelik birtakım yatırımlar yapılmasını isteyecek bu iktidardan. Ve bu iktidarda bu yatırımları elbette ki yine IMF'nin kendisini yaratmış olan Batı sermayesine iade edecek. Dolayısıyla Suriye halkının yanından geçecek olan herhangi bir şey bile söz konusu değil. Dolayısıyla Suriye halkı bundan sonra daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacak. Üstelik geleceğini de borçlandırmış olacak. Yani Suriye halkı geleceğinde borçlanmış olacak. Dolayısıyla Suriye'nin birtakım varlıklarının peşkeş çekilerek, satılara birtakım krediler elde edilmesi hiçbir şekilde Suriye halkının faydasına değil, tam tersine Suriye'deki felaketi daha da büyütecek. Üstelik Kızılhaç zamanında şunu görmüştük; sadece belli bölgelere yardım gönderiliyordu. Rejim yanlısı olduğu düşünülen kesimlerin yaşadığı birtakım yerlere Kızılhaç hiçbir şekilde yardım etmiyordu. Dolayısıyla şimdi bu IMF yardımlarının ya da yatırımlarının her ne olacaksa bütün bu kaynağın aktarılacağı yerler konusunda bile bir ayrımcılığa şahit olabiliriz. O nedenle Suriye halkına hiçbir şekilde fayda getirecek adımlar değil bunlar.”

 

‘Suriye’de Irak modeli ‘makyajlı’ bir formülle gündeme gelebilir’

 

Gazeteci Özuğurlu, Suriye’nin kuzeyinde Irak benzeri federatif bir yapının, “ülke bütünlüğü” vurgusuyla yeniden tanımlanabileceğini belirtti. Kürtlerin taleplerinin pazarlık masasında belirleyici olacağını ifade eden Özuğurlu, Türkiye’nin süreç dışında bırakılmayacağını ancak yönlendirici konumda da olmayacağını söyledi:

 

“Önümüzdeki dönemde daha hızlı adımlar atılacağını öngörebiliriz. Irak modeli olabilir gibi görünüyor. Fakat bunu nasıl formüle edecekleri konusunda hiçbir taraf fikir edinebileceğimiz bir işaret vermiş değil. Fakat geçmişten şunu biliyoruz; tarafların, Kürtler başta olmak üzere birtakım istekleri, tanımlamaları var ve bu konularda ısrarcı olduklarını da biliyoruz. Bu temel isteklerden geri adım atılmadan iki tarafın da rahat bir süreç yürüteceği bir ‘makyaj’ yapılacak gibi görünüyor. Ama bu Suriye bütünlüğü altında yapılacak. Fakat sen Irak modeli diyorsun, ben şu şekilde onu alıyorum; tamam, Kürtistan Bölgesel Yönetimi de var, bu bir federatif yapı aslında. Ama bunun sanki bir alt tanımlaması olabilir. Hatta Barrack'ın da bu yönde çok da netleştirmediği bir tarifi var. Ben önümüzdeki süreçte yapılacak olan pazarlıkların o tarife daha uygun olacağını düşünüyorum. Bu pazarlık sonucunda nasıl bir şey çıkar, bunu da görmek lazım. Tabi Hakan Fidan'ın da hemen oraya gitmiş olması… bu kendisine haber verilerek mi yoksa Türkiye’nin apar topar yaptığı bir şey mi, bunu bilmiyorum doğrusu. Ama ne olursa olsun orada olmuş olması Türkiye'nin de olasılıklarla ilgili etkin bir muhalefet ya da görünürlük sergilemek istediğini de gösteriyor. Dolayısıyla ben ABD’nin Türkiye’yi dışlayabileceğini de düşünmüyorum. Mutlaka Türkiye'nin de bir görüşü olacaktır. Ama bu tam olarak Türkiye’nin tarifi üzerine mi olacaktır, öyle olacağını da düşünmüyorum doğrusu. O yüzden ben daha Kürtlerin isteklerine, bugüne kadar ki tariflerine yakın ama Türkiye'yi çok kızdıracak bir şekilde bir gelişme olmadan bir süreç yaşanabileceğini düşünüyorum.”

 

‘Suriye artık ABD yörüngesinde, Suudi Arabistan da aynı denklemin içinde’

 

Gazeteci Özuğurlu, Ortadoğu’da son temasların ABD koordinasyonunda şekillenen yeni bir eksene işaret ettiğini söyledi. Suriye’nin Washington çizgisine yaklaşması ve Suudi Arabistan’ın bu senaryoda aktif rol üstlenmesi, bölgedeki Sünni-İsrail koalisyonunu güçlendirdiğini kaydeden Özuğurlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

“Birincisi, Suriye'nin Amerikan yörüngesine girdiği yönünde yorumlar var. İkincisi de, Suudi Arabistan’ın yapacağı ziyaretin de bundan hemen sonra olmasının bir tesadüf olmadığı da belirtiliyor. Dolayısıyla bu ziyaret tam bir dönüm noktası ifadesiyle beraber yorumlanıyor. Dolayısıyla ben Suudi Arabistan’ın bu Suriye'deki son gelişmelerle ilgili olarak Amerikan orkestrasyonunda hareket ettiğini düşünüyorum. Yani Türkiye'yle herhangi bir sorun olabilir mi anlamında, ben çok da öyle olduğunu düşünmüyorum. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında elbette ki iki büyük ülke olarak bir rekabet söz konusu. Ama bunun şu andaki alanı sadece Suriye değil, yani daha genel bir Ortadoğu çerçevesinden bakabiliriz buna. Fakat Suriye'de Amerika'nın artık daha belirleyici olmaya başladığını görüyoruz. Türkiye ile ABD arasında daha sorun olacaksa, olacak. Zaten Suudi Arabistan’ın Suriye'den beklentisi kendi anlayışına uygun bir yönetimin olması. Yoksa Türkiye'deki gibi sahadan bir çelişkisi söz konusu değil. Bu nedenle ben Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki olasılıkların ancak Washington hattı üzerinden değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Doğrudan iki başkent arasında olacağını değil.

 

Ortadoğu'da bir Sünni koalisyon var ve buna İsrail’i de katmak lazım. Yani kesinlikle Sünni artı İsrail koalisyonunu katmak lazım. Sünni unsurlar da vardı, Hristiyan unsurlar da vardı ama direniş eksenini şekillendiren, karakteristiğini veren Şii eksendi. Dolayısıyla ona yönelik olarak artık tam bir üstünlük, bütünsel bir üstünlük sağlama ve Ortadoğu'yu uzun yıllar boyunca bu eksen üzerinden yürütme çabalarında Suriye'nin de Amerika ile birlikte hareket etmeye başlaması ve Suudi Arabistan'ın da aynı orkestrasyon içinde yer alarak devam etmiş olması bu cepheyi biraz daha artık güçlendirdiklerini, yeni bir adım attıklarını gösteriyor. Bakalım önümüzdeki dönemde daha Irak tarafıyla, İran tarafıyla, Lübnan-Hizbullah tarafıyla daha neler olacak, neler yaşanacak? Göreceğiz.”(Ceyda Karan/Sputnik)



Yeni yorum ekle