Saadollah Zarei: Taliban ABD vekili mi olacak?

Pa, 18/07/2021 - 17:04

Taliban, Afganistan'ın çok parçalı toplumunun en fazla %30'unu temsil ediyor.

Welayet News - Dini geçmişi ve İslam Emirliği bayrağı altında kendisi için oluşturduğu gündemi nedeniyle Taliban, Peştun olmayan etnik gruplar arasında alıcı bulamıyor. Peştunların kendileri de üç hareket altında toplanıyorlar: Pakistan'ın Hakkani grubu ve diğer okulları tarafından eğitimsel olarak beslenen bir Sünni dini hareket, dini bir Şii Peştun hareketi ve dini olmayan fikirleri destekleyen laik bir Sünni Peştun hareketi.

Kayda değer sayıda Afgan kasabasının Taliban'ın eline geçmesi, İran da dâhil olmak üzere uluslararası ve bölgesel düzeyde birçok tartışmaya yol açtı. Buradaki temel soru, büyük ölçüde askeri-güvenlik önceliği olan bu gelişmeler sonucunda Afganistan'ın akıbetinin ne olacağıdır. Bu gelişmeleri “güçlü bir dini yönetim” oluşumu mu izleyecek yoksa Afganistan'ın sosyal sisteminin temel direklerinin daha fazla parçalanmasını mı başlatacaklar? Bu soruyu cevaplamak için aşağıdaki hususlara dikkat etmek önemlidir:

1. Afganistan İslam Cumhuriyeti 652.840 kilometrekarelik bir alana ve yaklaşık 40 milyon nüfusa sahiptir. Nüfusun %77’si Farsça, geri kalanı Peştuca ve Özbekçe olmak üzere iki dil konuşuyor.

Nüfusun %99’unu Peştunlar, Tacikler, Hazaralar, Özbekler, Aymaklar (Türkik-Moğol bir taife; MŞ), Türkmenler, Beluciler, Paşalar ve Sadatlar dâhil olmak üzere 10'dan fazla etnik gruba ayrılan Müslümanlar oluşturur. Bunlar arasında Peştunlar, Afgan nüfusunun %39,5'ini oluşturan 16 milyonluk nüfuslarıyla bu toplulukların en büyüğüdür. Sünni (Peştunların çoğunluğu) ve Şii Müslümanlardan (azınlık) müteşekkildirler. İkinci büyüklükteki Tacikler, 13 milyonluk nüfuslarıyla halkın %32,5'ini oluşturan ve çoğunlukla Herat, Mezar-ı Şerif, Kabil ve Gazne şehirlerinde yaşayan Sünni Müslümanlardırlar. Üçüncü topluluk, yaklaşık 8 milyon kişiyle nüfusun yüzde 20'sinine karşılık gelen ve çeşitli illere dağılmış olan Hazaralardan müteşekkildir. Dördüncü halk ise, Afgan nüfusunun yüzde 10'unu, yani 4 milyonluk kitleyi oluşturan Türk-Özbeklerdir.

Bunların arasındaki Şiilerin sayısı 7 milyondur ve Tacikler, Peştunlar, Kızılbaşlar, Sadatlar, Hazaralar ve diğerleri arasında dağılmışlardır. Şiiler çoğunlukla Bamyan, Gazne (Jaghori, Malestan ve Nawur bölgeleri dâhil), Sar-e Pol Eyaleti (Balkhab Bölgesi dâhil) ve Daykundi, Parwan Eyaletinin Shekh Ali Bölgesi ve Ghor Eyaletinin Lal ve Sarjangal Bölgesi'nin yanı sıra ülkenin Kabil, Herat ve Mezar-ı Şerif şehirlerinde yaşarlar.

- Dolayısıyla Afganistan'da mutlak çoğunluk statüsü iddiasında bulunabilecek ve sonuç olarak yönetimin, ülkenin ve kurumların kontrolünü ele geçirme hakkını ilan edebilecek tek bir etnik köken olmadığı açıktır.

Tabii ki, nüfusun %75 ila 80'i Hanefi Sünni okuluna bağlıdır. Dolayısıyla yönetimin, belirlediği yasalar ve temel haklar konusunda bu ekolün ilkelerine uyması doğaldır. Ve şu anda olan da budur. Ancak Afganistan'daki bölünmelerin -Irak, Lübnan vs. gibi- dini gruplara değil, etnik kökenlere dayandığını belirtmek gerekir.

2. Taliban grubu 1991'de Afgan İç Savaşı sırasında doğdu ve 1996'dan 2001'e kadar ülkede iktidarı elinde tuttu. Amerikan-Pakistan-Suudi üçgeninin, oluşumunda ve büyümesinde önemli bir rol oynadığı söyleniyor. Taliban, Afganistan'ın çok parçalı toplumunun en fazla %30'unu temsil ediyor. Dini geçmişi ve İslam Emirliği bayrağı altında kendisi için oluşturduğu gündemi nedeniyle Taliban, Peştun olmayan etnik gruplar arasında alıcı bulamıyor. Peştunların kendileri de üç hareket altında toplanıyorlar: Pakistan'ın Hakkani grubu ve diğer okulları tarafından eğitimsel olarak beslenen bir Sünni dini hareket, dini bir Şii Peştun hareketi ve dini olmayan fikirleri destekleyen laik bir Sünni Peştun hareketi. İlk dini hareket, yani Taliban, tüm Peştun etnik kökeninin dörtte üçünü tarafına çekebilse bile, Afgan halkının en fazla %30'unu veya 12 milyonunu temsil edecek.

- Şu anda Taliban tarafından izlenen hedef, Afganistan üzerinde mutlak kontrol sağlamak ve geri kalan etnik kökenlilerin pay ve haklarının pratik olarak dışta bırakılmasıdır. Bu, %30'luk bir azınlığın tüm Afganistan’ı kontrolü anlamına gelir. Üstelik 13 milyonluk bir nüfusa sahip Tacikler daha büyük bir azınlık oluştururken.

Burada değinilmesi gereken nokta, Taliban'ın sözlerinin ve taahhütlerinin geçmişinden ve eylemlerinden kritik bir mesafe ile ayrıldığıdır.

Bugünün Taliban'ı, hem şimdiki durumlarını hem de geçmişin Taliban'ını kabul ettikleri konusunda ısrar ediyor. Öte yandan grubun arzuladığı yönetimle önceki Emirlik temelde farklıdır. Ancak Taliban'ın Afganistan'ı kontrol altına almak için benimsediği yöntem, diğer etnik kökenleri ve dinleri mutlak egemenliğine boyun eğmeye zorlamaya dayanıyor. Aslında bu, grubun “totaliterliğinin” yeni bir biçimine tekabül ediyor ve Afganistan üzerinde kontrolü ele geçirmesi durumunda kesinlikle başkalarını susturmak için silaha sarılacak ve mevcut vaatlerine sırt çevirecektir.

- Halkın yaklaşık yüzde 70'i ve etnik grupların mutlak çoğunluğu bu fikre karşıyken, Taliban şimdi İslam Emirliği'nin kurulmasında ısrar ediyor ve bundan geri adım atmıyor. Taliban, Afgan çoğunluğu tarafından onaylanan Anayasa'yı reddediyor ve onunla uzlaşmayı bile kabul etmiyor.

Parlamento seçimlerine veya cumhurbaşkanının kapasitesine karşı olduğu için %30'dan fazlasını bulamıyor. Bu nedenle, üyeleri Peştun çoğunluk ve diğerlerinden oluşan bir azınlık tarafından atanan bir Loya Jirga (Afgan Ulusal Meclisi; aşiretlerin temsilcilerinden oluşan ve yüzlerce yıllık geçmişi olan meclis, Peştu, Tacik, Hazara, Türkmen ve Özbeklerin aynı ortamda buluşmasını sağlar; MŞ) düşünmektedir. Bu da demektir ki, böyle bir sistemin oluşmasıyla Afgan halkı önümüzdeki yıllarda hükümet yapısı içindeki gerçek haklarından ve paylarından yararlanamayacak.

Kuzey bölgelerine saldıran Taliban, şu anda Tacik, Hazara ve Özbek etnik kökenleriyle savaşıyor. Her gün, her iki taraftan birileri ölüyor ve bu, Afganistan'da bir etnik savaşın tekrarlanması anlamına geliyor. Taliban ısrarla kuzeydeki kasabaları barışçıl bir şekilde ele geçirdiğini ve savaş gibi bir niyeti olmadığını iddia ediyor, ancak bu, kuzey bölgelerinden göç etmiş ve yüzlerce ölüme tanık olmuş binlerce insana göre doğru değil. Şiilere zarar vermeyeceğinde ve İslam Cumhuriyeti'nin sınırlarına saygı duyduğunda ısrar ediyor, ancak Afganistan'ı kontrol altına almak için güce başvurma yöntemi, Şiilerin geleceğini ve sınırlarımızı belirsizlikle karşı karşıya bıraktı. Elbette Şiiler ciddi bir savunma yapabilir ve İslam Cumhuriyeti sınırlarına en ufak bir müdahaleye izin vermez. Şiiler ve İslam Cumhuriyeti, tüm bunların kendileri için doğuracağı bedel ne olursa olsun ödeyecekler ve bu konu bir endişe kaynağı olamaz.

3. Bir diğer nokta da, bir önceki bölümde belirtildiği gibi, mutlak bir Taliban yönetiminin kurulmasının, onların ve ABD'nin düşündüğü kadar kolay olmadığıdır. 1991'den 1996'ya kadar Taliban'ın mutlak kontrolü sağlayamadığına ve bu nedenle savaşın bu dönemde kuzey bölgelerinde devam ettiğine tanık olduk. Taliban, Afgan topraklarının %100'ünü ele geçiremez ve başkalarıyla anlaşmaya varmadan ve şimdi de tüm etnik grupların haklarını gözeten net bir çerçeve sunmadan kendi Emirliğini kuramaz. Şimdi Taliban medyası grubun mutlak zaferinin resimlerini sergilese bile, Afganistan'ın 369 bölgesinin %50'sinden fazlası veya 183'ünden çoğu kontrolleri dışında ve 136 bölgede yoğun savaş ve çatışmalar devam ediyor. Ancak grup, Afganistan'ın %90'ının kontrolünü ele geçirdiğini iddia ediyor. Taliban'ın istediği idare, herhangi bir yönetime dönüşmemekte, etnik kökenler arasında sürekli bir yakın dövüşe yol açmaktadır. Ve bu, grubun söylemini değiştirmesiyle ortadan kalkacak bir şey değil, hem de önceki en temel ideolojik unsurlarında ısrar ederken.

4. Bütün bunların oluşumunda ABD'nin payı çok önemlidir. ABD'nin Afganistan'ın siyasi ve güvenlik-askeri sektörleri üzerinde kontrol sahibi olduğu son 20 yıl boyunca, Washington'un Afgan ordusunu askeri-güvenlik görevlerini üstlenecek şekilde eğitmesi ve donatması gerekiyordu. Ancak, 20 yıl boyunca Taliban'la karşı karşıya gelme bahanesiyle ülkeyi işgal ettikten ve bunda başarısız olduktan sonra, bunun yerine bir entrikanın tüm özelliklerini taşıyan bir planı uyguluyor: Afgan topraklarının %37'sini oluşturan 136'dan fazla bölgesinde askeri çatışma planı.

Şimdi asıl soru şudur: Doha görüşmelerinin sonucu olarak Afganistan üzerinde bir hayalet gibi yükselmeye başlayan bu etnik çatışmaların gizli yönü nedir? ABD, Taliban'ın Afganistan'ı tek başına ele geçiremeyeceğini biliyor muydu? O halde neden Taliban ile Eşref Gani'nin Peştun hükümeti arasında bir güç dengesi kurmak için bir şey yapmadı ve Afgan ordusunu donatmayı reddederek ve teçhizatının başkaları tarafından teçhiz edilmesini de engelleyerek ülkeyi fiilen bir çatışma sahnesine dönüştürdü? Acaba Taliban, bundan sonra ABD'nin Afganistan ve bölgedeki muhaliflerini dizginlemek için kullanacağı Amerikan vekili rolünü mü oynayacak?

 

MedyaŞafak



Yeni yorum ekle