Bu Amerika’yı bezemek artık mümkün değil!

Pa, 10/01/2021 - 09:54

Amerika'da yaşanan olaylar (seçimlerde sahtekarlık iddiasından haberlerin kapsamlı sansörü ve isyancıların öldürülmesine kadar!) eğer bağımsız bir ülkede, örneğin bir Afrika ülkesinde yaşansaydı aynı Amerika'nın tepkisi ne olurdu?

Welayet News - Çarşamba günü Amerika başkenti Washington DC’de ve Kongre binasında yaşanan olaylar, belki çoğu kimse için ‘şaşırtıcı’ idi ama ‘keskin bakışlı uzmanlar’ olarak adlandırdığımız bazı kimseler için asla şaşırtıcı değildi. Başkanlığın birinci döneminde Trump’ın yaklaşık 63 milyon oyla (!) zafer kazandığı gün, bu grupta yer alan kimi uzmanlar için  bu tür günleri öngörmek mümkündü ve ABD’nin Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Başkanı Richard Haass gibilerinden 4 yıl önce, “ABD’nin gerileme döneminin başladığını” söylemişlerdi. Şu ince noktaya da dikkat etmek gerekir ki; bu öngörünün kanıtı Trump'ın başkan olarak seçilmesi değil, Trump profilinde bir bireyi Amerika'da iş başına getiren koşullardır! Amerika’da Çarşamba günü yaşanan tarihi skandal veya Joe Biden’ın deyişiyle “Amerika tarihinin en karanlık günü” hakkında bir kitap kadar söylenecek şeyler vardır ancak bazı kısıtlamalar nedeniyle birkaç nokta ile yetinip sonra birkaç önemli soru ile yazımızı biteceğiz.

1- “Utanç verici”, “rezalet”, “dört dörtlük skandal”, “Amerikan tarihinin en karanlık günü”, “iç savaş”, “büyük Amerika’nın sonu”, “renkli devrimin sahibine dönüşü”, “Amerikan demokrasisinin sonu”, “eşi görülmemiş” ve...gibi sözcük ve tabirler, geçen 24 saat içinde dünya siyasi liderleri ve medya organlarının geniş bir kesimi tarafından 6 Ocak Çarşamba günkü olayları nitelendirmek için kullanılmış ve hala da yaygın şekilde kullanılan sözcük ve tabirlerdir. Çarşamba günü yaşanan Amerika’daki olaylar, bazıları için öngörülebilir olsa da ancak yaşananlar o denli önemliydi ki, çoğu kimseyi dünyanın muhtemelen Amerika’yı kale bile almayacağı yeni bir dönemin başladığını kesin bir sonuç olarak kabul etme noktasına getirdi:

“Başka ülkelerin başkentinde evet ama,  burada başkent Washington’da asla göreceğimizi aklımıza getirmediğimiz görüntülere tanık olduk. Artık hiçkimse dünyada geçmişteki gibi bize karşı saygı duyulmasına, bizden korkulmasına veya bize bağlılığa muhtemelen şahit olmayacak. Tarihin Amerika sonrası dönemi başlamış ise, o dönem kesinlikle bu gündür...Müttefiklerimizi kendimize güvenmeye ikna etmek uzun bir zaman alacak...Bu, çok büyük sonuçları olan bir iç krizdir...Biz bu başkan hakkında bilmemiz gerekenleri önceden biliyorduk zaten ama soru şu: Bu kadar çok Amerikalının demokrasiyi bir kenara atmaya bu denli istekli olduğu noktaya nasıl geldik?” ( ABD’nin Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass’ın Kongre binasının Amerikan halkı tarafından işgal edilmesinden birkaç saat sonraki yorumu).

2- “Demokrasinin verimliliği”ni açıklarken, “Bir diktatörün iktidara gelmesini önler ve diğer taraftan ise, iktidara gelmiş diktatörü alaşağı eder” derler. Amerika’da son 4 yıl içinde gördüğümüz şey, Donald Trump adında bir süper diktatörün bu mekanizma aracılığı ile iş başına gelmesi ve en azında geçen Çarşamba gününe kadar kimsenin onu iktidar koltuğundan alaşağı etmeye kadir olmamasıydı. Burada “halkın oylarına başvurma” mekanizmasını sorgulama niyetinde değiliz. Sadece şunu söylemek istiyoruz; ister hoşumuza gitsin ister gitmesin, Amerika gelişmeleri Batılı demokrasinin korkunç çelişkilerini çok açık bir şekilde gözler önüne serdi ve Richard Haass seviyesinde bir uzmanın yukarda soru kalıbında dile getirdiği son cümledeki hayretinin sebebi de tam olarak budur. Şu noktayı da unutmayalım; Trump, ABD başkanlık seçimlerinin ikinci döneminde Amerikan halkından 70 milyon oy alan bir neo-diktatördür! Amerika’da yaşanan gelişmelerin siyaset bilimcilerini bu zaaflara, çelişkilere bir çare bulabilme yönünde harekete geçirmesi işten bile değil.

3- Amerika’nın 6 Ocak gelişmeleri kapsamında yayınlanan yüzlerce önemli haberlerden biri de, Amerikan sanal ağları ve medyasının başkanı “sansürlemek” konusunda birleşmesidir. Evet yanlış duymadınız, birçok ülkeyi “demokrasi ve ifade özgürlüğü” adına hedef alan veya yaptırımla cezalandıran dünyadaki demokrasi ve ifade özgürlüğünün en büyük iddaacısı, kendi başkanlarının tutumlarını da sansürlemek için bir gecede dünyanın en büyük sansürcüsü ve diktatörüne dönüştü! Facebook ve Twitter, ABD Başkanı’nın mesajlarını ciddi şekilde kısıtlayacaklarını ve Kongre binasına yönelik saldırıya dair her türlü video veya fotoğrafı da kaldıracaklarını resmen duyurdu! Bunu, aynı sanal ağların İran’daki 2009 fitnesine karşı takındıkları ve Hillary Clinton’ın kameralar karşısında itiraf ettiği tutumun kenarına koyun!

4- 2009 fitnesinden söz ettik. Amerika’da geçirilen günler,  yaklaşık 11 yıl önce İran’da geçen günlerle bazı açılardan tuhaf benzerlikler gösteriyor. Her ikisinin de hikayesinin özeti şuydu; seçimler yapıldı ve iki taraftan biri seçimlerin sonuçlarını kabul etmedi. Her iki ülkede hikayenin kaybeden tarafı, seçim sonuçlarının resmi duyurusundan önce, seçimi kazandıklarını ilan edip taraftarlarına sokağa dökülme çağrısı yaptı. Trump ve taraftarlarının Çarşamba günü Amerika'da sokakları basarak yaptığını, 11 yıl önce isyan liderleri İran’da yapmıştı. Belki de bu iki spektrumun fikri yakınlığının bugün net olarak anlaşıldığı kadar hiçbir zaman mümkün olmayacaktı. Elbette bu iki spektrum veya tayf arasındaki tüm benzerliklerin yanında aralarında temel bir farklılık da bulunuyordu. Trump nihayet seçim sonuçlarını kabul etti ancak, isyan liderleri 11 yıldır kanun ve halkın oylarına karşı yaptıkları ihanetle gurur duyuyor ve özür dilemeye da yanışmıyorlar.

5- Çarşamba günü yüzlerce ölü, yaralı ve tutukluyu geride bırakan Amerika’daki isyanlar, Trump’ın geri adım atmasıyla bitti mi? Yazının başında zikrettiğimiz uzmanların ekseriyeti, ‘hayır, bitmedi’ diyorlar. Onlara göre, Trump belki iktidardan tasfiye edilir ama Trumpism’in ve onun ateşli taraftarlarının tasfiyesi neredeyse imkansızdır ve onların kontrol edilip dizginlenmesi ise muhtemelen uzun bir süre alacaktır. Değinildiği üzere Trump son seçimlerde 70 milyona yakın oy aldı ve bu 70 milyon taraftar demektir. Bunların yüzde biri bile pes etmeyecek olsa, bu 700 bin Amerikalı isyana hazır demektir! Çarşamba günü Kongre’yi ele geçirerek Amerika’nın prestijini yerle bir eden ve bu ülkeyi kaç saatlik de olsa iç savaşa sokan kalabalık kitle Trump’a oy veren kitleden çok azdı; öyle değil mi!?

6- Son olarak bu soruların yanıtını biraz düşünün: Amerika’da yaşanan olaylar (seçimlerde sahtekarlık iddiasından haberlerin kapsamlı sansürü ve isyancıların öldürülmesine kadar!) eğer bağımsız bir ülkede, örneğin bir Afrika ülkesinde yaşansaydı aynı Amerika'nın tepkisi ne olurdu? Veya eğer siyahiler Kongre’ye saldırsaydı ne olurdu? Ölülerin sayısı yukarıya fırlamaz mıydı? İran'daki Batı hayranları acaba bu gelişmelerden ibret alıyorlar mı yoksa medyanın büyüsü ile bu “Amerikan tarihinin en karanlık gecesi”nin de içinden bir şey çıkarıp bu itibarsız ülkeyi aklamaya mı çalışacaklar? Son sorumuzdan önceki soruların yanıtı, açıktır. Son sorunun yanıtı ise bugünden biliniyor. Onlar Trump’a odaklanarak Amerika’yı bezemeye ve bu iflastan kurtarmaya çalışacaktır ama Trump’ın kendisinin bir kriz değil, bir krizin çıktısı, sonucu olduğunun farkında değiller. Bunu biz değil, Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy diyor: “Dünya krizde...Trump gibi bir adamın Beyaz Saray’daki varlığı bu küresel krizin nedeni değil, onun bir işaretidir”!

Keyhan Gazetesi / Cafer Beluri

 

Çeviri:Mehmet Gönül

Welayet News

Tags: 


Yeni yorum ekle