Medya Savaşının Kurbanı Suriye

Cu, 20/01/2017 - 23:00

Medya Savaşının Kurbanı Suriye

Suriye de 2011 Mart ayında başlayan ve şimdiye kadar hala devam eden olaylar hiç şüphesiz ki siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar kadar bir medya ve psikolojik savaşını da beraberinde getirdi.

Yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağında git gide önem kazanan kitle iletişim araçları ve medya, birey ve toplum üzerindeki etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Medya, bireylerin duygu, düşünce ve inançları üzerinde çok etkili olduğundan ve neticede bireylerin tutum ve davranışlarını değiştirebilecek güce sahip olduğundan dolayı hakim sınıfın iştahını hep kabartmıştır.

Kitle iletişim araçları ve medyanın sahibi ya da kontrolünü elinde tutan kişi, grup ve kurumlar haberleri ve olayları kendi çıkarları doğrultusunda çok rahat bir şekilde çarpıtıp değiştirebilirler. Dünya ve ülke gündemini istedikleri gibi oluşturabilir, neticede insanların kanaatlerini, düşüncelerini ve inançlarını kendi ellerinde tutabilirler.

İnsanların çoğu, kendi etrafında ve dünyada olanı biteni medyadan öğrenir. Bu olayların değerlendirmesini (nasıl tüketileceğini) de, yine medya sunduğu tartışma programlarıyla belirler. medyanın muhatabı olan geniş halk kitlesi genelde medyada sunulanı olduğu gibi alıp tüketir. Bunun ötesine geçmek isteyenler en fazla yaptıkları şey, olayları değerlendirmede kendi görüşlerini de eklemek olur (kendi görüşleri sandıkları şey ne kadar medyasız olmuş ayrı bir konu!).

İnsanlık için büyük hizmetler sunabilen medya, ne yazık ki (birçoğu) emperyalizmin hizmetinde çok etkin bir propaganda aracı olup, geniş halk kitlelerinin beyinlerini yıkamak için güçlü bir silah olarak kullanılmaktadır.

Bu kısa anlatımdan sonra insanın aklına, ‘Zihinler üzerinde böyle amansız ve son derece etkili olan kitle iletişim araçları ve medya, gerçekten dünyada vuku bulan olayları bizlere olduğu gibi gösteriyor mu’ sorusu gelir?

Kitle iletişim araçları ve medyanın gücüne az da olsa değindikten sonra, yazının başında denildiği gibi, Suriye’de yaşanan çatışmalar siyasi, iktisadi ve sosyal sorunların dışında, bir medya ve psikolojik savaşını da beraberinde getirmiştir.

ABD ve İsrail menfaatleri uğruna Suriye rejimine karşı dünyanın dört bir yanından gelip şehadet aşkıyla (!) savaşan cihatçılar, bir kaç gün önce Suriye ordusunun başkent Şam ın Guta bölgesinde Sarin gazı kullanarak, çoğu kadın ve çocuk, bin kişiden fazla insanın öldüğü iddiasıyla yüz yüze geldik.

Bu olaydan sonra Türkiye’nin birçok yerinde, İran ve Hizbullaha karşı AKP’nin mücahitlikten mütahitliğe terfi ettirdiği Amerikancı İslamcılar, İran İslam Cumhuriyeti ne karşı daha önceden başlatılan büyük bir karalama kampanyasını hızlandırdılar.

Suriye’deki olayları bahane ederek, gösterilerde "Katil Esed İşbirlikçi İran", "Katil Hizbullah Suriye den Defol","Baas rejiminin suç ortağı İslam Cumhuriyeti olamaz" gibi sloganlarla İslam Cumhuriyetine ve Direniş Cephesine karşı düşmanlıklarını ilan ettiler.

Özgür Der ve Hak(!)Söz grubunun öncülük ettiği bu gösterilerin asıl hedefi, Kürdistan başta olmak üzere bütün İslam aleminin İslam Cumhuriyeti’ne ve Direnişin sembolü ve iftiharı olan Hizbullah’a karşı besledikleri sevgiden vazgeçirmektir.

Mısır ordusunun yaptığı katliamı kınamak için yapılan gösterilerde dahi İran ve Hizbullah karşıtı sloganlar attıran bu art niyetli Amerikancı İslamcılara sormak gerekir:

Düne kadar Türkiye Cumhuriyetini tağut bilen, tağuti sistemin herhangi bir kurumunda çalışmayı haram bilen sizler, ne değişti de artık Türkiye’yi tağut bilmiyor ve haram gördüğünüz devlet kurumlarında rahatça ayak ayak üstüne attıp çalışıyorsunuz?

Yoksa AKP hükümetinin size tanıdığı fırsatlar, önceki hükümetler size böyle bir fırsatı tanımıyordu da ondan mı İslamcılığa büründünüz?

"Fitne kalmayıncaya ve din(yalnız) Allah ın oluncayakadar onlarla savaşın."ayetini düne kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ağzınızdan düşürmeyen sizler, AKP Allah’ın dinini hakim kılıp fitne ve fesadı ortadan kaldırdı mı ki, siz ona biat ettiniz?

Rojavada kürtlere karşı katliam yapılırken, neden halkı bu katliam için de meydanlara çıkarmadınız?

Pardon. Rojava’da katliam hiç olmadı ki! 

Gerçi bunu size çok görmemek gerek, ne de olsa sizler inkarcı zihniyetin mirasçılarısınız.

Doğu ve Güney Doğuda ABD’nin gönüllü milisleri olan El Nusra terör örgütüne lojistik yardım ve militan toplamanız ‘Kürdü Kürde kırdırtmak amacıyla’ değilse, neden aynı kampanyayı batıda da yapmıyor ve Suriye’ye militan oradan da göndermiyorsunuz?

Fakat sizin niyetiniz başka!

Size verilen görev başka!

Sizin ve dostlarınızın hedefi, İslam ülkelerinde özellikle Türkiye’de İran İslam Cumhuriyetine karşı bir mezhep savaşının temellerini atmaktır.

Bir yandan, ABD, Batı ve El Nusra ÖSO gibi teröristlere destek verir, bir yandan da onların eliyle katledilenlerin cenazesinde yürürsünüz.Kusura bakmayın ama sizlerin Muaviyeci başka bir ifadeyle Amerikancı İslamınız bu kadardır bunun ötesi yoktur.

Şurada bir itirafta bulunmam gerekir: Siz ve size yön veren AKP; olayları saptırma, manipüle etme ve kamuoyunun beynini yıkamada kendinize örnek aldığınız Muaviye’den gereken siyasi dersi dört dörtlük almışsınız. Bu konuda sizi tebrik etmek lazım (!).

Evet. Batının ve İsrail’in hep düşman gördüğü, sırf direniş cephesinde yer aldığı için yıllarca ambargo uyguladığı, yalnız bıraktığı İran’ı, Suriye’yi ve Hizbullah’ı elinizde bulundurduğunuz kitle iletişim araçlarıyla birden kamuoyu nezdinde diktatör ve zalim rejim ve örgüt olarak gösterebiliyorsunuz.

Gündemi oluşturduğunuz bu katliam iddialarıyla halkı istediğiniz şekilde istediğiniz hedefe doğru yönlendirebiliyorsunuz.

Başkent Şam’a yakın Guta bölgesinde, sizin iddialarınızın aksine, bir çeşit kimyasal silah olan Sarin gazın kullanılmasının bilimsel nedenlerden dolayı mümkün olmadığı ortadadır.

Ayrıca böyle bir olayın, Suriye de kimyasal silah kullanıldığı iddialarının incelenmesi için giden BM temsilcilerinin Başkent Şam da incelemelerde bulunduğu sırada vuku bulması akıl dışı olmaz mı?

Farz edelim ki Sarin gazı kullanılmış, ne malum ki her defasında dış müdaheleye davetiye hazırlayan ve var güçleriyle buna bahane arayan T.C ve muhalif güçlerin işi olmasın?Hatırlarsanız daha bir kaç ay önce Adana da El Nusra örgütüne yapılan operasyonda kilolarca Sarin gazı ele geçirilmişti.

Bunlar yaptıkları birçok katliamı emperyalist medyanın aracılığıyla Suriye ordusunun boynuna atarak insanların zihinlerini etkiliyorlar.

Savaşın başından beri Batı ve Arap medyası ve özellikle AKP’nin emrinde hareket eden Türk basını, haberleri hep çarpıtma peşinde olmuştur. Daha önce başka ülkelerde yapılmış katliam görüntüleri, hatta deprem görüntüleri, Suriye devleti yapmış gibi çok acı ve dramatik bir şekilde insanlara yansıtıldı. Neticede medyada özellikle Televizyon kanallarında acı manzaralara tanık olan ve etkilenen müslüman ülkelerden binlerce mücahit (!) Suriye’ye savaşmaya koştu.

Türk medyası, Hak (!) Söz ve Özgür (!) Der gibi, Amerikancı İslamın sivil toplum kurumlarının propagandası etkisinde kalan şehadet aşkıyla (!) yanıp tutuşan  çoğu Kürt gençlerden oluşan, yüzlerce kişi Suriye’ye gönderildi. Bu gençlerin çoğunun El Nusra safına katılıp Rojava’da PYD ile çatış(tır)maları yukarıda denildiği gibi bize hiç de yabancı olmadığımız ‘Kürdü Kürde kırdırtma oyunu’nu hatırlatıyor.

Bu olaylardan anlaşılan ABD ve Batılı ülkeler sıcak savaş ve kaba kuvvetle İran İslam Cumhuriyeti ve İslamın iftiharı olan Hizbullah’a karşı sinsi emellerini gerçekleştiremedikten sonra, onlara karşı psikolojik ve medya savaşıyla karalama kampanyalarını hızlandırmış görünmektedir. Bu karalama kampanyasının asıl ve büyük bir bölümünü amerikancı İslamcılar gönüllü olarak üstlenmiş durumdalar. Bu kişi ve kurumların yaptığı şey hiç şüphesiz ki, bir fitnedir. Allahu Teala Kur’an-i Kerim’de bize, fitnenin öldürmekten daha kötü olduğunu beyan etmiştir.

Suriye’deki savaşta bütün İslam alemi özellikle Türkiye’deki insanlar ister farkında olsun yada olmasın savaşın tam ortasında yer almaktadırlar. Bu arada her kes taraf olduğu cephede savaşmaktadır. AKP medyası ve amerikancı İslamcılar kendi görevlerini yapıyorlar. Hak ve Direniş Cephesine taraf olanlar da bütün var gücüyle mücadele etmesi gerekir. Perde arkasında oynanan emperyalist politikaları deşifre etmek ve müslüman halkları aydınlatmak, elimizde bulunan sınırlı da olsa kitle iletişim araçları ve medya aracılığıyla yapmamız gerekir.

Çok zor bir dönemden geçiyoruz, ancak Allah’ın yardımıyla zafer İmam Hamanei’nin önderlik ettiği gerçek Muhammedi İslamın olacak.

 

İbrahim Çakar



Yeni yorum ekle