BAE’nin Amerika’nın himayesinde “İsrail” ile normalleşme anlaşması ihanetin doruk noktasıdır

Pa, 16/08/2020 - 20:57

1982 yenilgisinin rahminden Lübnan İslami direnişi ortaya çıktı. Haziran 1976 yenilgisinin rahminden Filistin direnişi doğdu ve 2000 yılında Filistin liderliğine diz çöktürmek için kurulan ikinci Camp David komplosunun içinden ise ikinci silahlı ayaklanma işgal altındaki Filistin’de başladı.

Welayet News Bölgenin stratejik konularına ilişkin analizleri ile tanınan Abdulbari Atvan, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Siyonist rejimle uzlaşı anlaşmasını değerlendirdiği köşe yazısında, BAE yönetiminin Amerikanın himayesi ve gözetiminde İslail’le imzaladığı bu anlaşmanın, Mısır, Ürdün ve Filistin Özerk Yönetimi tarafından imzalanmış tüm anlaşmalardaki gibi ihanetin zirvesi olduğunu ve gelecekte buna benzer her türlü anlaşma için aynı nitelemenin geçerli olacağını yazdı.

Atvan, köşe yazısında şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Acı verici olan, kimilerinin bu anlaşmayı olumlu karşılayıp gerekçelendirmeye çalışması, Arap dünyası için yeni bir çağı temsil eden tarihi bir anlaşma olarak dillendirmesidir. Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın tevdi edilmesi, bütün Arap-İslam sabitelerinin dışına çıkılması ve yüzyıl antlaşmasının uygulanması için Filistin'in satılması tarihi bir gün mü acaba? İsrail’in İran’a karşı koyma gerekçesiyle Sünni Arap lideri ile taçlandırılması mı yeni bir dönem veya barış yolunda büyük bir adım oluyor? Filistin devletinin veya Kudüs’ün adının dahi geçmediği bu anlaşmada hangi adil ulaşı var? Duygularımıza saygı göstermek istemiyorsanız, aklımıza saygı gösterin, aklımızla alay etmeyin lütfen.

Evet, BAE-İsrail anlaşması Filistin davası için kalıcı bir barışa, yani nihai tasfiyesine yol açacak. Netanyahu, “Onlar bizimle ilişkilerini uzlaşıya karşı uzlaşı temelinde normalleştiyor çünkü bizler güçlüyüz ve onlar zayıftır” diyerek, belki de en açıklayıcı ifadeyi kullanmış oldu. Tabi onun burada sözünü ettiği Araplar onunla ilişkileri normalleştiren veya normalleştirecek olan Araplardır; Aşkelon’daki seçim mitingi sırasında Gazze şeridinden kendisinin başına füzelerin yağmasından sonra, fare gibi önünden kaçtığ direnişci Araplar değil.

Bazı Araplar kendilerinin korunması karşılığında Wahsington’a ve Başkan Trump’a peşinen veya silah anlaşmaları kalıbında cizye ödüyor ve bu Araplar, özellikle Körfez ülkelerindekiler şimdi de korkularından ve aynı gaye ile, yani kendilerini iddia edilen tehlikeye karşı korumak için işgal rejimine cizye verecekler.

Krizle malul Netanyahu ile Trump'ın geçici de olsa bu anlaşmadan galip çıktığını biliyoruz ama Fransa, Amerika ve İngiltere ile savunma anlaşmaları imzalayan, topraklarında bu ülkelerin askeri üslerinin bulunduğu, bir hafta önce dışişleri bakanının iki ülkenin ikili ilişkilerinin bir an önce iyileştirilmesi çerçevesinde İranlı mevkidaşı ile bir araya geldiği petrol zengini bir ülke olarak BAE yönetiminin bu anlaşmayı imzalamakla ne tür kazanımlar elde etti?

Devletler savaşlardan veya düşmanlarla gerilimlerden sonra barış anlaşmaları imzalar. Yoksa BAE yönetimi İsrail ile savaş halinde olup ona karşı savaşlara girmiş te biz mi bilmiyoruz?

İsrail ile barış anlaşmaları imzalayan ülkelerin durumu çok iyi olsaydı, bu ihanet sonucunda ekonomik, askeri ve teknolojik faydalar elde etselerdi –burada özellikle Mısır’ı, Ürdün’ü ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nü konuşuyoruz –anlardık ama bu üçlü kötü durumun doruk noktasında bulunuyorlar. Onun için İsrail Nahda Barajı’nı destekleyip askeri olarak himaye ederek Mısır’ı ödüllendirdi (!) ve Amman’la iyi komşuluk göstergesi olarak Ürdün vadisini, buradaki suları ve tarım arazilerini ilhak etme hazırlığını yaptı. Normalleşmeyi terviç etmenin vekilliğini yapan ve geçmişinde (İsrail ile) güvenlik koordinasyonunu tescillemiş olan Filistin yönetiminin durum ise, içler acısıdır.

Ülkesinin büyükelçiliğinin işgal altındaki Kudüs'te değil, Tel Aviv ya da Ebu Dis beldesinde açılacağı konusunda bize güvence veren BAE’nin Dışişlerinden Sorumlu Bakanı Enver Karkaş’a teşekkür ediyoruz. O, bunu kendi için bir ulusal tutum olarak kabul ediyor.

Bizler ve bizim gibi milyonlarca Arap ve Müslüman, Arap ulusalcılığının kıblesi ve biz Arapların davalarının seçkin hamisi olduğu, direniş cephesinde duran erdemli bir ulusalcı Arap liderin yönettiği ve 1973 savaşı sırasında petrol musluklarını kapatarak, “Petrol kandan daha değerli değildir” şeklindeki tarihi haykırışını dünyaya duyurduğu zamanki Birleşik Arap Emirklikleri’ni sevmiştik.

Irak, Libya, Yemen ve Suriye’nin yıkılması, Filistin halkının aç bırakılması, Filistin Kurtuluş Örtgütü’ne yönelik ihanetin allanıp pullanması ve Oslo’daki hatasını direniş fitilini yakarak telafi etmek isteyen liderinin zehirlenmesine yönelik komplolara yol açan nedeleri ancak şimdi anlamış bulunuyoruz.

1982 yenilgisinin rahminden Lübnan İslami direnişi ortaya çıktı. Haziran 1976 yenilgisinin rahminden Filistin direnişi doğdu ve 2000 yılında Filistin liderliğine diz çöktürmek için kurulan ikinci Camp David komplosunun içinden ise ikinci silahlı ayaklanma işgal altındaki Filistin’de başladı.

İslam ümmeti velut, dinamik ve inançları sağlam bir ümmettir. Geçmişi zaferlerle dolu ve her alanda en büyük medeniyet mirası ve birikimine sahip bir ümmettir. Belki halsiz düşebilir, hastalanabilir ama kaçınılmaz olarak yükselecek ve yükselecektir.

Welayet News 



Yeni yorum ekle