Amerika’nın Lübnan’da gizli savaşı / Hizbullah’ın siyasi sahneden tasfiye edilmesi için yürütülen kirli çalışmalar

Per, 02/07/2020 - 12:20

Amerika’nın Lübnan’da gizli savaşı / Hizbullah’ın siyasi sahneden tasfiye edilmesi için yürütülen kirli çalışmalar

Welayet News - Amerika ekonomiyi araç olarak kullanıp bu doğrultuda havuç ve sopa politikasına yaslanarak Lübnan’da gizli bir savaş örgütlüyor. Bu durum karşısında Lübnan milleti ve devletinin uyanık olması gerekiyor.

Bundan 45 yıl önce, yine böyle günlerdi ve Lübnan’ın başı bir iç savaşla dertteydi. 15 yıl süren bu savaşa 120 bin kişi kurban gitti ve 2012 yılına kadar da yaklaşık 76 bin Lübnanlı hala sığınmacı olarak yaşıyordu. Bu savaşı sonlandıran “Taif Anlaşması”nın imzalanmasından bu yana Lübnanlılar mezkur savaştan çıkardıkları dersler ve edindikleri deneyimler ışığında, dış güçlerin bir daha iç işlerine karışmasına asla izin vermeyeceklerine ve barış içinde bir arada yaşayacaklarına dair ciddi karar aldılar.

O dönemde Lübnan halkı dış güçlerin ülkelerini ne nasıl bir kaosa sürüklediğini kendi gözleri ile görmüşlerdi. Bu yüzden, sonraki dönemlerde iç savaş ve fitneden her zaman uzak durmaya çalıştılar. Onlar ayrıca, şu anda Sudan, Cezayir, Libya ve Yemen gibi ülkelerin yaşadığı iç krizlerde yabancı tarafların parmak izinin bu ülkeleri  nasıl esef verici bir duruma soktuğunu da görüyorlar.

Beyrut caddelerinde harici fitnelerin kokusu

Lübnan’ın içinden geçtiği bu günler, bu ülkenin caddelerinden ve kimi mahfillerinden gelen dış fitnelerin kokusu geçmişte yaşadığı 15 yıllık iç savaşın ilk günlerine benziyor gibi. Çıkar sahibi yabancı tarafların Lübnan’ın dahili akımları üzerinde sörf yapması, önemli olaylar baş gösterdiğinde kendini açığa vuran ve bu ülkede kökleşmiş bir meseledir.

Lübnan birkaç aydır bu ülke şartlarını öngörülmez bir noktaya taşıyan –Saad el Hariri hükümetinin ani istifasından Lübnan’ın iç patlama eşiğine getirilmesine kadar – ekonomik kriz denilen bir sorunla karşıkarşıya gelmiş durumda.

Lübnan milleti ve siyasi partileri ülkelerindeki ekonomik krizin köklerinin uzak geçmişlere gittiğini ve otuz yıl öncesine uzandığını gayet iyi biliyorlardı. Dolaysıyla 17 Ekim 2019’da Lübnan halkının itirazlarının başladığı ilk günlerde bu ülkedeki protestolar normal bir şekilde sütüyordu ve protestocular yolsuzluğa karışan kişilerin yargılanmasını, yağmalanan malların ülkelerine iade edilmesini talep ediyorlardı. Ancak birkaç hafta geçtikten sonra Batılı sinyallerin ve dış unsurların protestolara sızmasıyla birlikte protesto süreci hedefinden saptırıldı ve bu ülkede yeni siyasi, içrimai krizlerin ortaya çıkmasına yol açtı.

Önceki başbakanın aksine, dış eğilimleri bulunmayan Hassan Diyab başbakanlığında yeni Lübnan hükümetinin kurulmasının ardından bu ülkedeki iç çekişmelerin giderek sakinleşeği umuluyordu.

Fakat Lübnan’daki yeni hükümet dönemi başka iniş çıkışlarla da birlikte oldu. Kuruluşunun ilk günlerinde bu hükümete karşı ayaklanmayı başlatmak için dışardan yapılan tahrikler, provokasyonlar gerçekte Siyonist-Amerikan eksenin bölgedeki çıkarları doğrultusunda daha geniş kapsamlı hedefleri güden daha büyük bir fitnenin çıkarılmasının ön adımıydı.

Geçen ay içinde Amerika’ya bağlı grupların yönlendirilmesiyle kötü ekonomik şartları protesto etmek adına şekillenen fitne, adı geçen eksenin klasik hedefi yani Hizbullah’ın yok edilmesi doğrultusunda organize edilmişti ancak çıkar sahibi tarafların tüm çabalarına ve yaptıkları geniş harcamalara rağmen bir sonuca ulaşmadı.

Lübnan’a kapsamlı mali destek iddiası eşliğinde Amerika’nın yürüttüğü propaganda

Ekonomi meselesi dünyanın her yerinde her zaman devletlerle milletlerin hem zaaf hem de kuvvet noktası olmuştur. Ekonomisi güçlü bir ülkede sorun ya da kaosun çıkma ihtimali, ekonomisi güçsüz bir ülkekinden çok daha azdır ve dünyadaki bütün ayaklanmaların temelinde ekonomik durumun yattığı söylenebilir.

Maalesef bu konu günümüz dünyasında küçük ülkelere karşı büyük ülkelere hizmet den bir baskı aracına dönüşmüştür. Büyük ülkeler amaçlarına ulaşma sürecini ekonomi yolu ile takip ediyorlar. Bugün Lübnan’da yaşanan olaylar da aynı hedef doğrultusundadır. ABD, Lübnan halkının ekonomik olarak müreffeh bir yaşam ile Hizbullah’ı desteklemek arasında bir tercihte bulunması gerektiğini her zaman açıkça ilan etmiştir. Gerçek şu ki, Lübnan’daki ekonomik krizin büyük bir bölümü bu ülke yetkililerinin yolsuzluğuna ilaveten, Amerikan bir mahiyete sahiptir. ABD’nin kendi politikalarına muhalif taraflara karşı uyguladığı zalimane ve yasa dışı yaptırımlar Lübnan’ı da sıkıştırmış durumda. Washington bu ülkenin milletini, devletini baskı altına alarak Hizbullah’ı Lübnan siyasi sahnesinden kenara itme çabası içinde.

Amerika, Hizbullah’ı, ülkelerindeki ekonomik krizin etkeniymiş gibi Lübnan halkına tanıtarak, ‘Afkanistan’ı gelişmişliğin zirvesine ulaştıracağız!’ diyerek Afkan halkına verdiği sözün aynısını, ülkelerinde direnişin zayıflatılması ve tasfiye edilmesi karşılığında Lübnanlılara da veriyor. Washington’ın bölgesel müttefikleri de bu yolda üstlerine düşeni eksiksiz bir şekilde yerine getiriyorlar. Geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan eğer Hizbullah’ı sınırlamazsa bu ülkenin Lübnan’ın ekonomik krizinin çözümü için hiçbir yardımda bulunamayacağını açıkladı.

Amerika’nın Lübnan’da kendi planlarını icra etmek için izlediği politika, “havuç ve sopa” politikasıdır. ABD bundan önce Lübnan’ı sürekli yeni yaptırımlarla tehdit ederken, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyit Hasan Nasrullah’ın “Ülkenin mali ve ekonomik kurtuluşu için Batılı küresel kurumların vesayeti altına girmek yerine, Doğuya yönelmeliyiz” şeklide yaptığı vurgulamadan sonra ise Amerika’nın tutumu değişti.

ABD Dışişleri Bakan’ın Yakı Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker, en son yaptığı bir basın toplantısında, Hizbullah’ın bu açıklamasına tepki gösterdi ve ABD’nin Lübnan’a mali yardımlar yapan ilk ülke olduğuna defalarca vurgu yaptı.

Konuşmasına belli bir takım rakamlarla başlayan Schenker, Washington’ın 2019’da Beyrut’a ekonomik yardımlar kapsamında 750 milyon dolar ve 2020’de ise Koronavirüs ile mücadele için bu ülkeye 25 milyon dolar verdiğine dair iddialar öne sürdü.

Amerika’nın Lübnan’a yönelik yardımlarının mahiyeti nedir?

Schenker’in Lübnan halkına minnetini yaptığı bu yardımların gerçek mahiyeti neddir? Gerçek mablağı ne kadardır? Ve nerede harcanıyor?

ABD Kongresi’nin 2019’da yayımladığı Amerika’nın dış faaliyetler için ayırdığı mali bütçe raporuna göre, ABD’nin Lübnan’a yaptığı yardımların oranı geçen üç yıl içinde önemli öçüde azalmıştır. Bu yardımların hacmindeki azalma hem orduda hem de Lübnan ekonomisinde açıkça görülmektedir.

2019’un sonlarında Amerikan yönetimi, aynı yılın içinde Lübnan ordusuna askeri yardımlar kapsamında, bloke edilmiş olan 105 milyon doları serbest bırakacağını açıkladı ve icrasını 2020 yılına kadar erteledi.

Bu yardımların sunulmasını ve bunun için belirlenmiş şartları bir yana koyacak olursak, David Schenker’in sözünü ettiği 750 milyon dolar hiçbir resmi raporda kayıt edilmemiştir ve gerçkte ABD’nin geçen üç yıl içinde Lübnan’a yaptığı bütün yardımların toplam oranı, 463 milyon dolardır.

Amerika’nın resmi raporları ile David Schemker’in açıklamaları arasındaki rakam farkını bir kenara koyarsak, bu Amerikan yetkilinin sözünü ettiği iddialı mablağ, Lübnan’ın hayati sektörlerinin hiç birinin ihtiyacı ile asla örtüşmüyor ve Çin gibi bir ülkenin kendi yatırımları çerçevesinde yapacağı harcama ile kıyaslanamaz.

Ancak, daha önce Washington Düşünce Kuruluşu’nun Yakın Doğu uzmanların olan ve bir Amerika diplomatı olarak Schenker’in açıklamalarındaki bu istatistik hata  tesadüfi olamaz. Aksine bu iddia bir hedef doğrultusundaydı: Lübnan’da Amerika’nın yerini alacak alternatifin bulunmasını önlemek.

Lübnan’daki mevcut gelişmeler, dış güçlerin halkın caddelerdeki gösterisini kullanarak politik amaçlarını gerçekleştirmek peşinde olduklarını gösterdi. Ancak Amerikan yetkililerin geçmişteki tutumları, Amerika ve müttefiklerinin bölgede kendi hedeflerini kaba güç kullanarak ve Lübnan karşıtı yaptırımlarla gerçekleştirmede başarısız kaldığı noktasında bir şüpheye yer bırakmamıştır. Böyle olunca, bu sefer de yumuşak yaklaşımlarla kendi hedeflerine varmak istiyorlar.

Amerika’nın Hizbullah ile mücadele ve siyasi sahneden tasfiye etme stratejisi

Halihazırda Amerika Hizbullah ile çatışma sürecinde iki varsayımı gündeme getirmiş bulunuyor:

Birincisi, Hizbullah ve Lübnan hükümetine karşı yaptırımların ağırlaştırılması zamanla etkili olacak ve Hizbullah’ı savunduğu tutumlardan, politikalardan ve askeri planından caydıracak.

İkincisi, iç sahnede gerilime sokulmaları için Hizbullah’a karşı baskılar halk yoluyla, siyasi ve iktisadi hareketler üzerinden arttırılmalıdır ve böylece Amerika ülke içinde ve uluslarası alanda ortamı Hizbullah’ı suçlamak için hazırlayabilecektir.

Amerika’nın Beyrut büyükelçisi Doroty Shea, geçtiğimiz Cuma günü aynı doğrultuda yaptığı bir dizi açıklamada, Hizbullah’ın Lübnan ekonomik krizinin çözülmesine engel olduğunu ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah’ın Lübnan’ın istikrarını tehdit ettiğini ileri sürdü.

Bu açıklamaların ardından, Lübnan’ın güneyindeki Sur kentinde acil dosyalara bakan hakim Muhammed Mazih, çıkardı bir hükümle Lübnan medyasını ve bu ülkedeki yabancı medya kuruluşlarının Amerikan elçisi ile her türlü mülakat veya röportaj yapmasını bir yıllık süre ile yasakladı. Bu hüküm gereğince, Lübnan’da medya organlarının mezkur hükme uymaması halinde bir yıllık süre ile faaliyetinin durdurulması ve 200 bin dolar ödeme cezası belirlenmişti. Amerikan elçisi Shea, Arapça yayın yapan El-Hades televizyonu ile gerçekleştirdiği bir röportajda, Lübnan milleti aleyhinde aşağılayıcı ve bölücü ifadeler sarfetmişti. Bu ifadeler, Lübnan’da mezhebi-taifeci ayrışmayı derinleştiren, Lübnan’ın güvenliği ve barışı için tehlike oluşturan açıklamalardı. Lübnanlı hakim, bu röportajdaki kanıtlara dayanarak söz konusu hükmü vermişti.

Ondan sonra Lübnan’ın resmi kurumları ve şahsiyetleri de Muhammed Mazih’in kararını olumlu karşıladılar ve sonunda Washington’ın Beyrut elçisi Lübnan Dışişlerine çağrıldı.

Dolasıyla Amerika’nın izlemiş olduğu bu politika ile Lübnan’da bu tür bir savaşı gizli tutmak istediği söylenebilir ancak, Lübnanlıların bu türden girişimleri, bu ülke partileri ve yetkililerinin Siyonist-Amerikan eksenin kurduğu komploların farkında olduklarını göstermektedir.

Son olarak, Lübnan milleti, devleti ve bütün yetkilileri 15 yıllık iç savaştan edindikleri acı tecrübelere dayanarak uyanık olmalı ve ülkelerinde benzer bir krizin tekrarlanmasına izin vermemelidir.  

 

 Çev: Mehmet Gönül

Welayet News 

          



Yeni yorum ekle