Kıyamet gününde Peygamber’e en yakın olanların özellikleri

Pa, 25/11/2018 - 12:31

İslam İnkılabı Rehberi, fıkıh dersi celesesinde kıyamet gününde Peygamber’e en yakın kimselerle ilgili Resul-i Ekrem’den (s.a.a) nakledilen bir hadisin şerhini yaptı.

Welayet News - İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, geçtiğimiz Pazartesi günü (19/11/2018) fıkıh celesesinde, kıyamet gününde Peygamber’e en yakın kimselerle ilgili Resul-i Ekrem’den (s.a.a) nakledilen bir hadisin şerhini yaptı.

Khamenei.ir wepsitesinin Aziz İslam Peygamberinin viladetinin yıldönümü dolaysıyla yayımladığı bu konuşmanın metnini ilginize sunuyoruz.

قالَ رَسولُ‌ اللّهِ صَلَّی‌ اللّهُ ‌عَلَیهِ وَ ‌آلِهِ: اَقرَبُکُم غَداً مِنّی فِی المَوقِفِ اَصدَقُکُم‌ لِلحَدِیثِ وَ آداکُم لِلاَمانَةِ وَ اَوفاکُم بِالعَهدِ وَ اَحسَنُکُم خُلُقاً وَ اَقرَبُکُم مِنَ النّاسِ

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Sizlerden en doğru konuşan, emaneti en iyi eda enden, ahde en vefalı olan, en güzel ahlaka sahip olan ve halka en yakın olanlarınız yarın kıyamette bana en yakın olanlarınızdır.[1]

   اَقرَبُکُم غَداً مِنّی فِی المَوقِفِ اَصدَقُکُم‌ لِلحَدِیث

Kıyamet durağında insan her türden zorluklarla, dehşet ve korkularla, çeşitli durumlarla karşıkarşıya gelir, mü’min olan ve olmayanlar arasında da bu açıdan bir fark yoktur: Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.[2]  Böyle bir gündür kıyamet günü. Kuran’ı Kerim’in ayetlerinde, özellikle Kuran’ın sonlarındaki sürelerde kıyamette yaşanacak hal ve ehvale sıkça işaret edilmiştir. İşte böyle çetin bir hengamede, ehemmiyetini ve zorluğunu tasavvur dahi edemediğimiz o durakta insan güvenli bir yer arar; sığınacağı, sırtını vereceği ve çatısı altına gireceği bir yer. Kıyamet gününde herkesten ve her konumdan daha fazla insana güven veren konum, Resul-i Ekrem’in  (s.a.a) konumudur. Bir kimse kendini o yüce insanın yanına ulaştırabilirse mutmein olur, kendini güvende hisseder; tıpkı bu dünyada olduğu gibi; dünyanın durumunu göz önüne getirin; zorluğun, problemin, saldırının, hırsızlığın, rezaletin olduğu bir yerde bütün bunlara maruz kalmış bir insan eğer kendini güvenli hale getirmek isterse, güçlü ve kuvvetli bir kişiyi veya şahsiyeti bulur ve hemen gidip onun yanında yerini alır. Kıyamet gününde de herkim kendini Aziz İslam Peygamberinin yakınında bulabilirse artık orada kendini güvende hisseder. Peki, kimler o yakına gidebilirler? Cinden, insten, evvvelinden ahirine kadar bütün mahlukat orada toplanmış vaziyette, hepsi de kendisini bu yüce insana ulaştırmak istiyor; onun makam ve mertebesini görüyorlar, ‘öncekilerin ve sonrakilerin gıptayla baktığı’[3] bir makamı görüyorlar ve ona yakınlaşmak istiyorlar. Peki, yakınlaşabilirler mi? Hayır, herkes yakınlaşamaz. Bu rivayet, bizi Peygamber’e yakınlaştırabilecek vesilenin ne olduğunu bize anlatıyor, onu bize öğretiyor.

Burası amel dünyasıdır, orası netice dünyasıdır. Burada bir takım şeyler bize öğretildi ve bize denildi ki bu şeyleri yapın, eğer bu işleri bu kısa dönemde –ki gerçekten de kısadır, bu dünya ebedi ömürden bir lahzadır, sadece bir lahza; insanın 90 yıllık, 100 yıllık ömrü, o da eğer yaşarsa, ahiret dünyasının o sonsuz ömrüne nisbeten sadece bir lahzadır – yaparsanız, bu lahzada insan bu şeyleri gözetirse o zor durakta işine yarar. Peki o şeyler nelerdir? Birkaçını zikretmişler; Hazretin kendisi zikrediyor ve şöyle buyuruyor: Yarın kıyamette bana en yakın olanlarınızdan ilk kimse, en doğru söyleyendir, konuşurken doğruyu söyler, bir şeyi açıklarken doğruluktan, dürüstlükten hareketle açıklar, onu konuşturan sıdkıdır; yalan, töhmet, dedikodu, cılız söz, ilimsiz görüş ve benzeri şeylerden sakınır. Sıdk, gerçekle intibak, uyuşmak ve örtüşmek demektir, sadık kimse gerçek olanı –ki kendisi de gerçek olduğunu biliyor- söyleyendir.

وَ آداکُم لِلاَمانَةِ

Ve (yarın kıyamette bana en yakın olanlarınızdan birisi de) herkesten daha fazla emaneti gözetendir; emanetin, bana vermiş olduğunuz bir parayı size geri çevirmemden ibaret olmadını defalarca söylemiştik; o, emanetin türlerinden sadece biridir. Halkın bize teslim ettiği şeylerin tamamı halkın emanetleridir; bize teslim ettikleri makam ve güvenlikleri, bize emanet ettikleri dinlerini ve namuslarını koruma yetkisi, bunların tümü halkın elimizdeki emanetleridir. Biz artık devletiz; benim gibi birinin bir yetkisi var, diğerinin başka bir yetkisi var, biri savcıdır, diğeri eğitim ve öğretim sorumlusdur, ötekisi Cuma imamıdır; kim nerde ve hangi makamda olursa olsun bütün bu yetki ve makamlar bize teslim edilmiş emanetlerdir;  o halde emaneti eda etmek gerek. Kim daha fazla emaneti gözetip eda ederse orada konumunuz Peygamber’e daha yakın olup güvenliğiniz daha fazladır.

وَ اَوفاکُم بِالعَهدِ

Ve ahde en vefalı olanlardır; ferdi ve içtimai ahitlerinize, sözleşmelerinize bağlı olmalısınız; tabi ki en önemlileri içtimai sözleşmelerdir; vatandaşlık hukukudur. Günümüzde Batılıların öğrendiği bu şeylere “vatandaşlık hukuku” diyorlar, bizler de bunlardan öğrenmek istiyoruz! Rivayetlerimizde, Kuran’ımızda olan şeyleri şimdi Batılılardan öğreniyoruz! Ne ise, burada “evfakum bil’ahd / ahde en vefalınız” diye buyurmakta; “ahd” sözleşme demektir, başkalarıyla aranızda karara bağladığınız şeydir. Bir ortamda birlikte yaşıyorsanız aranızda bir sözleşme yapmışsınızdır demektir; tıpkı bir apartmanda on ailenin yaşaması gibi; bunlar hiçbir kağada imza atmamış olsalar bile karşılıklı bir takım antlaşmaları mutlaka vardır; bu, artık zorunlu bir şeydir; mesela, evdeki çocuğu uykudan uyanmasın diye gürültü yapmayacaksın, o da senin çocuğun uykudan uyanmasın diye gürültü çıkartmayacak; bu artık açık bir sözleşmedir; vatandaşlık hukuku bu tip şeyledir.

وَ اَحسَنُکُم خُلُقاً

Bizi (Peygamber’e yakınlaştıran) şeylerden biri de güzel ahlaktır; kötü ahlaklı ve abûs olmak, evde bir türlü, iş yerinde bir türlü, halkla başka türlü davranmak, kibirli olmak, her şeyin tadını kaçıracak şekilde güne başlamak, oldukça kötü bir şeydir. En güzel ahlaka sahip olanlar kıyamette Peygamber’e daha yakındırlar.

وَ اَقرَبُکُم مِنَ النّاسِ

Ve (o özelliklerden biri de) halkçı olmaktır. Bakın, İslami yaşam tarzı bunlardır. Yine, bu “halkıçı olmak” ta modernistlerin ve benzerlerinin başkalarından örendiğini düşündükleri konulardan biridir; hayır öyle değil, bunlar rivayetlemizde olan şeylerdir. Halkıçı olmak, gelip imtiyazlı sınıftan olan dört kişiyi halkın yerine koymak değildir; halk toplumun kitlesi demektir, halkın alt sınıflarıdır, halkın genelidir; bunlarla birlikte olun, onlar gibi yaşayın, onların sevesinde yaşayın, onların yanında mütevazi olun; halkçı olmak budur.       

 

Çev: Mehmet Gönül

Welayet News

 

[1] Tusi, Emali, s. 229.

[2] Abese: 33-37. 

[3] Kafi, c. 4, s. 551.

Tags: 


Yeni yorum ekle