Viyana Görüşmelerinde Kim Neyin Peşinde

Sa, 28/12/2021 - 19:37

2021'in son günlerinde ve Nükleer Anlaşmanın imzalanmasının üzerinden 6 yılı aşkın bir süre sonra ve tarafların önceki anlaşmaları canlandırmak için müzakerelere devam etme kararı almaları ile birlikte çok geniş ve köklü değişiklikler meydana geldi.

Welayet News  - 2021'in son günlerinde ve Nükleer Anlaşmanın imzalanmasının üzerinden 6 yılı aşkın bir süre sonra ve tarafların önceki anlaşmaları canlandırmak için müzakerelere devam etme kararı almaları ile birlikte çok geniş ve köklü değişiklikler meydana geldi ve bu değişikliklerin muhtemel yeni bir anlaşmanın oluşmasında kesinlikle etkisi olacaktır.

KOEP’in (Kapsamlı Ortak Eylem Planı), "Avrupa ve ABD'nin İran'ın nükleer faaliyetlerine ilişkin endişelerinin giderilmesi" ve "İran'a yönelik ekonomik yaptırımların kaldırılması" olmak üzere iki ana unsuru vardı. Mevcut durumu iki eksende değerlendirmek, mevcut müzakerelere bakışı öngörmeye yardımcı olacaktır.

KOEP( Kapsamlı Ortak Eylem Planı) ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının İran'ın nükleer faaliyetleri üzerindeki gözetimindeki önemli artış, Batı'nın İran'ın barışçıl nükleer faaliyetlerinin boyutlarının farkına varmasına ve İran'ın bu alandaki hızlı ilerleyişine rağmen, nükleer silah yapma niyeti olmadığına inanmasına çok yardımcı oldu. Avrupa'nın mevcut Viyana görüşmelerinde anlaşmaya varma sürecindeki isteksizliği ve hatta bunu sabote etmesi, büyük ölçüde İran'ın nükleer programının silah yapımına doğru sapmayacağına dair güvenceden kaynaklanmaktadır. Çünkü bundan önce ve 2015 yılında Avrupa, İran'ın sözde nükleer tehdidini coğrafi olarak kendisine daha yakın gördüğü için, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının gözetimini artırarak İran'la bir anlaşmaya varmak ve İran'ın nükleer faaliyetini tamamen sınırlandırmak için çok uğraştı.

İran İslam Cumhuriyeti, Nükleer Anlaşmanın uygulanmasının ardından Batılı tarafların yaptırımlarından vazgeçme niyetinde olmadığından ve Nükleer Anlaşma metninde yazılanlarla yaptırımları kaldıracak olanların eylemleri arasında çok mesafe olduğundan emin oldu.

Bu tecrübelerin kazanılması, İran İslam Cumhuriyeti'nin 2018 yılı sonundan itibaren "aktif direniş" politikasına dayalı olarak yaptırımları atlatmak ve ülke ekonomisine etkilerini etkisiz hale getirmek için tüm iç ve dış imkanlarını kullanmasına ve yaptırım aracının ABD ve Avrupa tarafından iddia edilen kapsamdan çıkarıldığı ve yeni anlaşmadaki kullanım değerinin ciddi şekilde azaldığı bir durum yaratmasına neden oldu.

İran ve ABD'de yeni bir hükümetin kurulması, Çin-Rusya'nın yaptırım politikaları konusunda ABD ile anlaşmazlığa düşmesi, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması ve bunun AB'nin iç ve dış politikalarına etkileri, ABD'nin dış politika önceliklerini değiştirmesi ve Orta Doğu'daki varlığını azaltması ve Çin'i kontrol altına almaya çalışması, Fransa'nın Orta Doğu'da ABD'nin yerini alacak yeni stratejileri gibi çeşitli siyasi bileşenlerin olduğu bir ortam, Viyana müzakerelerini etkileyen ana siyasi olaylarda önemli değişiklikleri meydana getirdi.

 

Bahsedilen tüm gelişmelerden ve Viyana görüşmelerinin ana aktörlerinin şimdiye kadarki davranışlarından şu sonuçlar çıkarılabilir:

Birincisi; İran'ın nükleer programdan kaçma planı yok ve ekonomisini "iyi bir anlaşma" şeklinde daha hızlı geliştirmek için yaptırımları kaldırma kapasitesini kullanma eğilimindedir.

İkincisi; ABD, İran'a yönelik yaptırım ve baskısını sürdürerek, Nükleer Anlaşmada aldığının daha fazla ve verdiğinin daha az olduğu bir anlaşmaya varmaya çalışıyor.

Üçüncüsü; Avrupa, İran'ın nükleer faaliyetleri konusundaki endişeleri nedeniyle İran'ın hiçbir şekilde ekonomik kazanç sağlamamasını ve Viyana görüşmelerinde Trump'ın Avrupa'ya yönelik aşağılayıcı muamelesinin intikamını Biden'dan almak istiyor.

Dördüncüsü; Rusya ve Çin, 13'üncü yönetimin Doğu ile stratejik işbirliği yaklaşımına uygun bir şekilde yanıt vermeye ve kendilerinin kaygı duyduğu ABD yaptırım politikalarının başarısızlığını yeni bir anlaşma yaparak kanıtlamaya çalışmaktadır.

Yeni şartlarda müzakerelere hakim olan karmaşıklıklar incelendiğinde, batılı tarafların zamanın kısıtlı olduğu konusundaki ısrarının, Amerika ve Avrupa'nın istediği iki kazanıma ulaşması için İran müzakere ekibinin  sakinliğini ve odağını bozmaya yönelik amaçlı bir girişim olduğu gerçeğini doğrulamaktadır.

İran'ı suçlayarak anlaşmaya varılmaması ya da kötü bir anlaşmaya varılması

Batı medyası tarafından müzakereler konusunda yapılan medya propagandaları ve tekrarlanan sapkın kilit sözcükler, Viyana'daki Batılı müzakere taraflarının müzakere yoluyla amaçlarına ulaşmak yerine, gerçekleri yalan ve uydurmalarla çarpıtarak müzakere atmosferini zehirlemeye, diplomasi ve diyalogun yerine psikolojik operasyonları geçirmeye çalıştıkları gerçeğini göstermektedir.



Yeni yorum ekle