'ABD, 2019'dan Beri Lübnan'ı Yönetilemez Hale Getirmek İstiyor'

Cu, 15/10/2021 - 17:09

Dün Beyrut’ta Hizbullah ve Emel Hareketi destekçilerinin düzenlediği barışçıl protestoya el-Kuvvet el-Lübnaniyye (Samir Caca başkanlığındaki falanjistler)militanları saldırı düzenlemiş ve 7 kişiyi şehit etmişlerdi.

Welayet News  - Toplumsal’dan Ercan Çankaya, saldırıya ilişkin olarak gazeteci Alptekin Dursunoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiden satırbaşları şöyle:

Beyrut’ta 6 kişinin ölümüne ve 60’tan fazla kişinin de yaralanmasına neden olan silahlı saldırının sorumluluğunu Semir Caca liderliğindeki Lübnan Kuvvetleri adlı parti üstlendi. Daha doğrusu Lübnan Kuvvetleri Partisi milletvekili İmad Vakim, kendisine ait Twitter hesabından yaptığı paylaşımla saldırıyı Lübnan Kuvvetleri’nin yaptığını neredeyse itiraf etmiş oldu. Öncelikle sormak istediğim İmad Vakim’in Semir Caca grubu içindeki rolü nedir, rastgele seçilmiş bir isim midir, yoksa grupta milletvekilliğinin ötesinde bir ağırlığa sahip midir?

Ortodoks Hıristiyan olan İmad Vakim, kurulduğu tarihten itibaren Lübnan Kuvvetleri Partisi'nin üyesidir. Halen bu partinin Beyrut milletvekilidir. 2011 – 2012 yıllarında partinin genel sekreterliğini yaptığı düşünülürse partinin önde gelen liderlerinden biridir. 1992 ila 2012 yılları arasında Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Rehab mühendislik şirketinde müdürlük; 2013 ila 2017 yılları arasında Mısır merkezli İmariya Yatırım şirketinde yönetim kurulu başkanlığı yaptı. 2014’ten beri de Vakim Mühendislik Şirketi'nde genel müdürlük yapıyor.

Lübnan Kuvvetleri, İsrail işgali ve iç savaş yıllarında açıkça İsrail yanlısı olarak Suriye ordusuna ve FKÖ’ye karşı savaşıyordu. Sabra ve Şatilla katliamlarını gerçekleştiren bu örgüt, şu an Suudiler tarafından finanse ediliyor. İmad Vakim’in bu saldırıyı bu kadar açık bir şekilde üstlenmesi Amerika’nın Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea’nın gözüne girme çabası olarak anlaşılabilir.

 Hizbullah, Tarık el-Bitar’ı neden istemiyordu? Lübnan Kuvvetleri sözcüsü Şarl Cubur’a göre mahkemeden Nasrallah’a tutuklama kararı çıkacaktı? Bu iddia, size göre ne ölçüde doğru?

Yargıç Tarık Bitar, 2020 yılının ağustos ayında meydana gelen ve çok sayıda Lübnanlının ölümüne ve büyük bir yıkıma sebep olan Beyrut Limanı patlamasıyla ilgili dosyayı siyasileştirmekle ve asıl suçluları aklamaya çalışmakla suçlanıyor. Bu patlamaya sebep olan 2 bin 750 ton amonyum nitrat 2013 yılında Beyrut Limanında güvenlikli olmayan şartlarda depolandı. 2013’ten patlamanın meydana geldiği 2020 yılına kadar ülkede başbakanlık yapanlar, limanın yönetiminden sorumlu bakanlar ve limanı yönetenler Lübnan Kuvvetleri Partisi'nin de içinde bulunduğu 14 Mart ittifakının mensupları. Ancak aradan geçen bir yıla rağmen bu dosyayla ilgili hiçbir yönetici soruşturulmadı. Tam aksine patlamadan sadece birkaç ay önce başbakan olan Hassan Diyab suçlanıyor. Yargıç Tarık Bitar, konuyla doğrudan ilgisi olmayan eski Adalet Bakanı Emel Hareketi milletvekili Ali Hasan Halil hakkında sorguya gitmemek suçlamasıyla tutuklama kararı verdi.

Hizbullah, Emel Hareketi ve Süleyman Faranciye liderliğindeki Hıristiyan Marada Partisi, Tarık Bitar’ı soruşturmayı karartmak, asıl sorumluları aklamak ve dosyayı siyasileştirmeye çalışmakla suçluyordu ve bu sebeple bir gün önce protesto gösterisi yapacağını açıklamıştı.

Lübnan Kuvvetleri Sözcüsü Şarl Cubur’un Tarık Bitar’ın Hizbullah hakkında tutuklama kararı vereceği ve Nasrullah’ın da bunu bildiği yönündeki iddiası aslında Hizbullah ve Emel’i haklı çıkarıyor. Zira liman patlamasının olduğu andan itibaren yani henüz limanda dumanlar tüterken Lübnan Kuvvetleri, mensubu olduğu 14 Mart İttifakı ve onların dış destekçileri olan Suudi Arabistan ve Amerika patlamadan hemen Hizbullah’ı sorumlu tutmuş ve patlamanın Hizbullah’ın limanda depoladığı silahlardan kaynaklandığını iddia etmişti.

Doğru olmadığı, patlamanın limanda güvenli olmayan şartlarda depolanmış olan amonyum nitrattan kaynaklandığı ortaya çıkınca bu kez 2013’ten beri limanı yöneten siyasi yetkilileri ve Saad Hariri’nin yakını olan bürokratları koruma telaşı başladı. Amerikalılar şu an bunu tıpkı Refik Hariri suikastı konusunda yaptıkları gibi fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar.

'HİZBULLAH, DOSYAYI KARARTMAYA ÇALIŞAN YARGI YETKİLİLERİNE TEPKİ GÖSTERİYOR'

 En azından Batı basınında, Beyrut'ta geçtiğimiz yıl 4 Ağustos'ta meydana gelen patlamayı Hizbullah’la ilişkilendiren geniş bir kesim var? Patlamaların sorumlusu gerçekten Hizbullah mı, yoksa bu söylemler propagandadan mı ibaret?

Limanda meydana gelen patlamanın 2013’ten beri güvenlikli olmayan şartlarda depolanmış olan 2 bin 750 ton amonyum nitrattan kaynaklandığı artık ispatlandı. Patlamanın Hizbullah’la uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok tam aksine 14 Martçıların ilgisi ve sorumluluğu var. Zira olaydan sonra ihmalleri sebebiyle tutuklanan bürokratların Hizbullah’la değil 14 Martçılarla yakınlığı var. Gümrükler Genel Müdürü Şefik Merai, patlamaya sebep olan 2750 ton amonyum nitratın Beyrut limanına depolandığı 2013 yılından itibaren 2018 yılına kadar yani Necib Mikati, Temmam Selam ve Saad Hariri hükümetlerinde bu görevini sürdürmüş. Limanın yönetiminden doğrudan sorumlu olan bürokratların başında olan bu kişi 14 Martçıların adamı.

Patlamanın meydana geldiği Beyrut Limanının Müdürü Hasan Kureytem ise Saad Hariri’ye çok yakın ve onun tarafından korunan biri. Nitekim Hizbullah’ın müttefiki olan Mişel Aun liderliğindeki Ulusal Özgürlük Hareketi, 2019’da Hasan Kureytem’i hedef almaya başlayınca dönemin Başbakanı Saad Hariri Beyrut limanına bizzat gidip Kureytem’i ziyaret ediyor ve onu ‘kırmızıçizgi’ ilan ediyor.

Hizbullah ve müttefikleri; patlamanın üstünden geçen bir yıla rağmen hâlâ bu bürokratlar ve onları görevde tutan siyasiler konusunda herhangi bir hukuki adım atmayan buna karşın dosyayı karartmaya ve siyasileştirmeye çalışan yargı yetkililerine tepki gösteriyor.

 Bu saldırı, önümüzdeki günlerde Lübnan iç siyasetini nasıl etkileyecek? Geniş çaplı bir Hristiyan Müslüman çatışması ihtimali var mı?

Amerika, hem Lübnan’da hem de Irak’ta 2018 yılında yapılan seçimlerde yenilgi yaşadı. Çünkü Irak’ta Halk Seferberlik Güçlerinin siyasi temsilcisi olan Fetih İttifakı, Lübnan’da ise Hizbullah liderliğindeki 8 Mart İttifakı hükümette belirleyici oldu. Amerikan rejimi de 2019’dan beri Irak ve Lübnan’daki hükümetlere adeta savaş açtı ve bu ülkeleri yönetilemez hale getirdi. Bu ülkelerde nüfuzunun olduğu siyasi gruplar aracılığıyla sokakları kışkırttı. Irak’ta Adil Abdulmehdi’yi başbakanlıktan düşürmeyi başardı; Lübnan’ı ise yönetilemez hale getirerek halk ile Hizbullah ve müttefiklerini karşı karşıya getirmeye çalışıyor.

Amerika’nın Suriye’ye uyguladığı ‘Sezar Yasası’ yaptırımları Lübnan’ı da derinden sarsıyor. Ciddi bir ekonomik kriz yaşayan Lübnan akaryakıt temin edemiyor. Bu ise toplumsal hayatın her alanını derinden etkiliyor. Hizbullah’ın İran’dan akaryakıt alarak Lübnan halkının hayatını kolaylaştırmaya çalışması hem Hizbullah’ın hem de İran’ın halk nezdindeki imajını yükseltince Amerika Suriye’ye uyguladığı kendi yaptırımlarını kendisi delmek zorunda kaldı.

Lübnan’ın enerji ihtiyacının karşılanması için Suriye üzerinden Ürdün’den elektrik Mısır’dan ise gaz nakledilmesine izin verdi. Bu Amerika ve ırkçı İsrail rejimi açısından çok sefil bir durumdu; zira hem Hizbullah’ın gemilerini engellemeye cesaret edememiş oldular hem de Suriye’ye uyguladıkları yaptırımı delmek zorunda kaldılar.

Amerikan rejimi içine düştüğü bu alçaltıcı durumun intikamını Beyrut’un Tayyuna mahallesinde Lübnan Kuvvetlerine öldürttüğü 6 kişiyle almaya çalıştı. Elbette Lübnan’da bir iç savaş çıkması Amerika’nın ırkçı İsrail rejiminin ve Suudilerin hayallerini süslüyor; ancak Lübnan’da istismar edebilecekleri kimlik farklılığına dayalı bir siyasi kutuplaşma yok. Zira hem Hizbullah liderliğindeki 8 Mart ittifakında hem de Amerika ve Suudi destekli 14 Mart ittifakında Hıristiyanlar, Şiiler, Sünniler ve Dürziler var.

Hizbullah ve müttefikleri, onlara iç savaş çıkarma zemini vermeyecek kadar bilgece ve disiplinli hareket ediyor.

Toplumsal/ Ercan Çankaya

Tags: 


Yeni yorum ekle