Dinler arası Diyalog (2)

Pt, 30/01/2017 - 14:29

Hayati bir sorun olan dinler arası diyalog, çözüm bekleyen en önemli konulardan biridir. Akıllıca düşünen ve insanlıktan yana olan her insan, dinler ve mezhepler arasındaki var olan savaşın bitmesini ister.

Dinler arası Diyalog (2)

Hayati bir sorun olan dinler arası diyalog, çözüm bekleyen en önemli konulardan biridir. Akıllıca düşünen ve insanlıktan yana olan her insan, dinler ve mezhepler arasındaki var olan savaşın bitmesini ister. İnsaniyet mektebine zarar veren bu kirli savaşın durdurulması, vacib olan konulardan biridir. Nasılki ibadetlerin yapılması vacib ise, İnsanlar arasında barışı sağlamak da vacibtir. Bu önemli görevin bilincinde olan her insan kendi gücü nisbetinde bu tefrika ateşinin söndürülmesinde gayret etmelidir. Zira insan varlık aleminde üstün değerlerle mücehhez kılınmış bir şahsiyete sahiptir. Bulunduğu makamın kendisine yüklediği sorumluluğu en güzel bir şekilde yerine getirmesi onun insani vazifesidir. Aksi halde varlık aleminde değersiz ve zararlı bir yaratık olarak kabul edilir. İnsanın zararlı ve kötü bir varlık olmaması için kendi özüyle tanışması gerekir. Konumuz dinler arası diyalog olduğu için, şimdilik insan hakkında ve insanın mahiyeti hakkında bir açıklama yapmayacağız, sadece insanda varolan yüce değerlerle birlikte onu küçültecek ve değersiz hale getirecek kötü garizelerin var olduğunu gözönünde tutarak, konuyla irtibat kurmak istiyoruz. İnsanda bu kötü garizelerin var olması, onun insaniyet mektebindeki imtihanıdır. Bu imtihan onun kimliğini, şahsiyetini ve onun insaniyet mektebindeki yerini belirlemektedir. Ya meleklere secdegah yada şeytana maskara olur. İnsan imtihanı kazanacak olursa Cenneti dünyada yaşar, eğer kayıb ederse Cehennemi dünyada yaşar. İnsan, müsbet ve mefi yönleri ile yaşamını sürdürürken başarılı bir öğrenci olabilmesi için tercihini güzel yapması gerekir. Zira İnsan çok faydalı bir varlık olduğu kadar, oldukça zararlı olma ihtimalı de vardır. İnsanın bu zararlı yönünü islah edecek ve faydalı hale dönüştürecek olan ancak semavi dinlerdir.

DİN VE İNSAN HAKKI

Semavi dinler insanda var olan yüce değerleri korumak ve zararlı olabilecek yönlerini de islah edip faydalı hale getirmek içindir. Dinin insana sunduğu en yüce değer güzel ahlaktır, zira insanın gerçek değerini belirleyen onun güzel ahlakıdır. Kurani kerim güzel ahlakı beyan ederken alemlere rahmet peygamberi olarak göderilen Hz. Muhammedi (s.a.a) örnek olarak insanlığa sunmaktadır. “Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükafat vardır. Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem Suresi ayet 3-4)   Resuli ekrem şöyle buyuruyor: “Ben güzel ve faziletli ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Peygamberimizin ve diğer peygamberlerin gönderilişlerindeki hedeflerden biri olan, güzel ahlakı tamamlamak ve insaniyet mektebinde adil düzen oluşturmaktır. İnsana yakışan da güzel ahlak ve adil bir davranışa sahip olmasıdır. Peygamberlerin gönderilişlerindeki hedeflerden biri de insan haklarını korumaktır. Ve insanların can, mal ve namusunun güvencesini sağlamaktır. Şöyle bir soru sorulacak olunursa "acaba din insan hakkını resmiyette tanımışmıdır" Her insan hak sahibidir bunda hiç şüphe yoktur. Soru şudur "Dinin bu hakkı tanımasındaki rolu nedir?" Din bir kanunlar mecmuasıdır. Dini yaratan hem İnsanı ve hemde cihanı yaratandır. İnsanı yaratan onun yaradılışının hikmetini ve onun hakikatini, ve mahiyetini çok iyi bilmektedir. Ayrıca insan için nelerin faydalı ve nelerin zararlı olacağını da bilmektedir. Buna binaen ilahi dinler beşerin maslahat ve menfaatları için tedvin edilmiştir ki, beşer kendi hakkını elde etmiş olsun.

HAK VE AHLAK

Hakkın ahlalakla çok yakın bir irtibatı vardır. İnsan ahlaki faziletlerde ne kadar rüşt ederse hak o nisbette geniş bir yere sahip olmuş olur. Fert ve toplum ahlaki değerlere önem verdiği kadarı ile birbirinin hukukuna saygı duyar. Faziletli ahlakla ahlaklanmamış bir toplumda insan hak ve hukuku devamlı sarsıntıdadır. İnsan hukukunun ihya edilmesinde faziletli ahlakın kanunlardan daha etkili rolu olduğu görülmektedir. Zira insanın iç düyasında oluşmuş bir ahlaki faziletin sağlamış olduğu istikrarı, cari olan kanunlardan daha etkileyicidir. Çünkü güzel ve faziletli ahlak, insanı her türlü kötü ve çirkin işleri yapmaktan engeller. Kanunların adaletli işleyişide güzel ahlaka bağlıdır. Faziletli ahlaka sahip olmayan bir insan kanunu görmediği bir yerde suç işliyebilir. Bu nedenle  islam dini önce insanın iç dünyasına kanun koyar, manen onu onarır ki, sosyal yaşam için konulmuş ilahi kanunlar adil bir şekilde toplumun can, mal ve namus emniyetini sağlamış olsun.

İmam seccad (a.s); hakkın hak sahibine zulm edilmeden verilebilmesi için, toplumda şu ahlaki kurallar işlemesi gerekir.

  1. Mazlumlara yardım etmek, aç olanları doyurmak.
  2. Malul ve hastaları ziyaret etmek.
  3. Maddi ve manevi sıkıntısı olanlara, gücü nisbetinde yardımcı olmak.
  4. Yaşlılara saygı ve hürmette kusur etmemek.
  5. Gençlere merhamet ve şevkat elini uzatmak.
  6. İnsanlarla olan ilişkilerde ölçülü olmak, ifrad ve tefritten sakınmak.
  7. Güvenilir ve emin insan olmak.
  8. Kıskançlık, bencillik, kibir ve kötülüğe sebep olacak her türlü konuşma ve davranışlardan sakınmak.
  9. Yalan, iftira, söz taşıma ve insani değerlere zarar verecek fiillerden sakınmak.
  10. Öfkelendiğinde sabra baş vurmalı  ve selavatla öfkesini yenmeli.
  11. İyilik onun asıl görevi olmalı, kötülüğün kapısını tamamen kapatmalı.
  12. Her işinde Allah ın rızasını aramalı.

Bunların her biri kalpleri birbirine ısındıran ahlaki kurarlardır ki, insanlar hak ve hukukunu devamlı ve istikrarlı bir şekilde elde etmiş olsunlar. Hak ve ahlak birbirinden ayrılmayan iki sözdür, birinin yokluğu diğerinin yokluğudur. Mesela, Hakkın ihyası için güzel ahlakın fezası fert ve toplumda hakim olması gerekir ki, hak sahibi hakkını elde etmiş olsun. Ahlakın olduğu yerde hak hukuk vardır. Ahlaksız bir toplumda hak ve hukukun olması mahaldır. Bugün insalığın liderliğine soyunmuş Devletler ahlaken sıfır noktada oldukları halde, insanlığa Demokrasi adı altında huzur ve barış getireceklerini iddia ediyorlar. Bu iddiada bulunan devletler, kendi ülkelerinde işlenen cinayetler, virane edilmiş aileler, içki, kumar, zina ve tüm ahlaksızlıklar zirveye ulaşmışken nasıl dünya insanına barış ve sulh getirecekler. Acımasızca insanların üzerine kimyasal bombalar indiren ve evlerini viran edip ufacık bebekten yetmiş yaşındaki insanları öldürenler hangi yüzle barıştan ve sulhtan bahsedecekler.

Dinlerinden tamamen kopmuş, hava ve hevesini ilah edinmiş olanlar hangi salahiyetle dinler arası diyalogdan bahs edecekler. Biraz gerçekçi olmak gerekiyor. Tarihte bir bezeri olmayan cinayetleri işleyenler, hangi Din namına diyaloğa davet ediyorlar. Musa (a.s) mın dininemi, İsa (a.s) mın dininemi yoksa Hz. Muhammedin (s.a.a) dininemi! İnsanlığa hayat, saadet, mutluluk, barış ve adaleti sağlamak için gelmiş olan, dinler arasında hiç bir sorun olmadığı halde, hangi çirkin siyasetlerine alet etmek istiyorlar. Dini ön plana çıkararak hangi tahribatı yapmak istiyorlar. Aldatıcı güzel ve cazip konuşmaları ile gizli ve kaplı olan hedeflerine varmak için kimleri aldatmak istiyorlar? Halbuki Allah bunların gizli yüzlerini şöyle açıklar. “İnsanlardan kimi de var ki, onun dünya hayatı ile ilgili sözü senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah ı şahid de tutar. Halbuki o en azılı düşmandır.“ (Bakara süresi ayet 204) Bazı kimseler güzel konuşmalarla insanları aldatmakta çok mahirdirler.

Onlar gerek güzel söz söyleme kabiliyeti yönünden, veya yalanlarına Allahı şahid tutarak yaptıkları yeminlerle veya muarızlariyle yapmış oldukları munazaralarda, üstün ikna gücü sebebi ile son derece başarlı olurlar. Ama onların yalan üzere kurulu hile ve oyunları çok devam etmez. Onların yaşantıları, davranış ve sözleri, kimlerle dost oldukları, onların kalplerinde gizlemiş oldukları nifakı ortaya çıkarır. “O, dönüp gittimi (yahut bir iş başına geçti mi) yer yüzünde fitne ve fesat çıkararak tabii kaynaklara ve nesillere zarar vermek için çalışır.” (Bakare suresi ayet 205) Bu tip insanlar müminlerin yanında kendilerini mümin göstererek ön safta dururlar. Müminlerden ayrıldıklarında şeytanları ile birleşerek insanların ve bilhassa müslümanların tabi kaynaklarına zarar vererek nesillerini yok etmek için müşterek çalışırlar. Günümüzde bunu çok açık ve bariz bir şekilde muşahede etmekteyiz. İslam ülkelerinin tabii kaynaklarını yağma etmek ve nesillerini yok etmek için güzel konuşmaları ile, yapmacık davranışları ile müslümanları dinler arası diyalog adına tuzağa düşürmek istiyorlar.

Ne yazık ki dinler adına diyalog çağırısında bulunanlar, içlerindeki nifakı fazla barındıramadılar. Tüm planlarını altüst eden Papanın konuşması, gizlemiş oldukları nifaklarını su yüzüne çıkardı. Papanın islam peygamberi ve islam dini hakkındaki çirkin açıklaması, bazıları için bir talihsizlik olarak kabul görmüş ve karalar bağlamışlardır. Papanın konuşmalar ile su yüzüne çıkan dinler arası diyaloğun asılsız olduğu görüldü. Dinler arası diyaloğun mimarları ve propogandacıları ve bu işi gündeme getirenler, islam ümmetine cavapları ne olacak? Yoksa güzel konuşmalari ile Papanın sözlerine bir kılıf bularak,  onu masum ve günahsız mı gösterecekler? Bunu yapacaklar, bazı devlet erkanının yaptığı gibi! Çünkü müslümanlar, kim tarafından idare edildiklerini ve kime hizmet ettiklerini bilmediklerinden, güzel ve cazip konuşmalarına  aldanarak, Haçlı seferlerinin baş rolunu üstlenen W.Bush, hizmet edenlere hizmet etmekteler. islam Peygamberi hakkında hayasızca konuşan, Papaya, islamın sinesinde oturmuş, müslümanın kanını dökenlere hizmet edenlerin, maharetli konuşmalarına kanmaktalar. Dünyasını ilah edinen ve dininden uzaklaşan müslümanlar elbetteki düşmanın hazırladığı tuzağa düşecekler. Ve bugün bu acıyı yaşamaktalar; Afganistan, Irak, Filistin v.s. islam ülkeleri çok acı faturalar ödemekteler. Bu ülkelerin bazıları ateş çenberine alınmış, başlarına bombalar yağmakta, bazıları da köleleştirilmiş ve hürriyetleri alınmış olanlar, efendilerinin her istediklerini vahyi emir gibi yerine getirmekteler. En bariz örneği dinler arası diyalog çağırısına, islam  ümmetinin başında bulunan bazı idareciler ve din adına konuşan cahil alimler, gözü kapalı tuza koşan koyunlar gibi onların bu teklifine koşmaktalar.

Bu zavat, batıdan gelen her teklifi vahyi emir gibi bilerek onu yerine getirmekte asla kusur etmezler. Ama müslümanlar arasında ki varolan mezhep ihtilafını gidermek için diyalog çağırısında bulunan bir müslüman ülkeye karşı, kibir kokan bir cevapla "onlar dini bizden öğrensinler" diyerek mağrurane bir tavır sergilerler. Dinler arası diyalog beşeriyetin ciddi sorunlarından biridir. Bu sorunun çözümünü, ancak, yüce ahlaki değerlere sahip, insanların hak ve hukukuna ihtiram gösteren devletler yapabilir. Ahlaki noktada sıfırın altında olan, insanların inançlarına saygı duymayan, insanların hak ve hukukunu çiğneyen ve insani değerleri madde ile ölçenlerin dinler arası diyalogtan konuşmaları ne kadar inandırıcı olabilir. Dinler arası diyalog ciddi bir meseledir. Bu işe soyunanlar önce kabul ettikleri dinin kendilerine yüklediği sorumluluğu bilmesi ve dinin istediklerini yaşamaları gerekir. Ve üstün bir ahlaka sahibi olmaları da şartır. Önce insanlar, giriftar oldukları manevi hastalıklardan kurtulmaları gerekir. Dinler arası diyaloğun yapılabilmesi için, önce insanların maddi ve manevi değerlerine saygı duyacak, ahlaki bir olgunluğa sahip olmuş olan Devletler ve Milletler olması gerekir. Demokrasinin beşiği kabul edilen başta Fransa olmak üzere hangi Avrupa ülkesinde müslümanlar inandıkları dinin emirlerini yerine getirebiliyor? İnancı gereği başını örten kızları okula almayanlar, hangi din adına diyalog yapacaklar?

Dünya liderliğine soyunan, amerika başkanı W.Bushun askerleri tarafından, Irak ceza evlerinde işlenen insanlık dışı cinayetleri işleyeleri mukafatladırması, insanlığın yüz karası değil mi? Ordusundan Namaz kılanları ihrac edenler, Baş örtülü kızları okullara almayanlar, Amerikaya köleliği şeref kabul edenler, hangi din adına konuşacaklar. Şu bir gerçektirki asıl hedef; müslümanların tabii kaynaklarına sahip olabilmek için, müslümanları dinlerinden uzaklaştırıp batıya köleleştirmek istiyorlar. Bu hedeflerine varabilmeleri için insanlar arasında, Dini, Mezhebi, Irki ve Coğrafi savaşlar çıkararak insanları bunalıma ve çıkmaza sürüklüyorlar. Var olan savaşlar nefsini ilahlaştırmış, dini, çıkar ve menfaatlarına araç olarak kullanan sömürgeci ve istilacı zihniyetin sahibi olan devletler, Milletleri sömürmek için din adına yapmaktalar. Maddenin vermiş olduğu şımarıklıkla güçlerini birleştirerek haçlı seferleri adı altında, mazlum milletlere ve bilhassa müslümanlara güç gösterisi yapmaktalar. Sömürgeci ve istilacı zalim devlet adamları ile, diyalog masasına oturmak isteyenler kimler? Bunlar hangi dinin din adamlarıdırlar? Ve hangi dini temsil etmekteler?

Hz.Muhammedin (s.a.a) getirdiği din adına mı, İsa ve Musa peygamberlerin  getirmiş oldukları din adına mı! Hayır!... bunların hiç birini temsil edecek sıfata hayız değiller. Ve olamazlar. Bunlar, dinin tüm emirlerine ve kanunlarına karşı savaş açmışlar, din adına konuşma hakları yoktur. Velevki camiye gidip namaz kılsalar, kiliseye gidip dua etseler, havraya gidip ağlasalarda semavi dinler adına konuşma hakkına sahip değiller. Çünkü bunlar Allah ın emrettiği şekilde, dini ne yaşıyorlar ne de inanıyolar. Dine inanmadıkları halde inanıyor görünerek, dini kendi düşüncelerine göre ayarlıyarak din adamlarına da onaylatıyorlar ve dinler arası diyalog çağırısında bulunuyorlar ve altı milyar insanı koyun sürüsü kabul ediyorlar. Ama yanılıyorlar ve kendi kedilerini aldatıyorlar. Ve eştikleri her çukura kendileri düşmekteler. Artık ilahi dinlerin gerçek sahipleri ve muvahid müslümanlar bu oyunbazların oyununa gelmiyecekler. Amerikanın ve batılıların oluşturmuş oldukları kukla devletlerin yüzlerinde ki maske düşecektir. Bu kukla devletlerin kimlerden yana oldukları Hizbullahla israil arasındaki savaşta çok net ve açık bir şekilde dünya insanı tarafından muşahede edildi. İsrailin bu yenilgisinden en çok islam ülkelerinin başına çörekleşmiş olan köle zihniyetli idareciler üzülmüşlerdir. Bu yenilgiye fazla tahamul edemeyen Büyük şeytan Amerika, kölelerini Washingtona davet  etti. Hakikatten bunlarda bir köleye yakışır bir tarzda efendilerine karşı saygıyle eğilerek emredilene hazır olduklarını beyan ettiler. Efendileri Bushun kendilerini kabul ettiği gururuyle medya karşısına çıkarak mağrurane bir şekilde efendimiz bizi kabul ettiği için ona saygıyle teşekürlerimizi sunarız. Başkanla görüşmemiz çok olumlu geçti! “Bizim orda bir zamanlar beş on köye hükmeden bir Bey varmış, bu köylerin ileri gelenleri beyden emir almak için beyin emri üzere huzurunda toplanırmışlar. Bey, bunlara  köylülere nasıl ezyiet edeceklerini, onların devamlı fakir kalmaları için onlar arasında kavga çıkarmalarını ve diğer köylerle veya komşu beylerle savaştırmalarını emredermiş! Tabiki bunlarda beye yaranmak için veya beyin tevecühünü daha çok kazanmak için her biri kendine has dalkavukluğunu yaparmış!

Bunlardan biri beye yaklaşmış, beyin önunde diz çökmuş ve beyden şunu rıca, etmiş; Beyim! eğil şu kulağıma, içinden hangi küfür geliyorsa yap ki bana en büyük bir şeref olsun demiş! Tabiki diğerleri beyin onun kulağına ne söylediğini bilmiyorlar. Bey içinden gelen küfrü onun kulağına söyledikten sonra eğilerek tam bir saygıyle teşekkür eder ve arkadaşlarının yanına döner. sorarlarmış, ne konuştunuz; çok mağrurane bir cevapla özel meselelerdi dermiş! Evet izzetini elden vermiş islam toplumunun hali!... Artık bu kölelik bitecek, yeni yetişen nesil bu kölelik zincirini kıracak ve bunların islam düyası için hazırladıkları planlarını suya düşürecekler. Bunlarda bunu bildikleri için durmadan daru-nedvede toplantı üstüne toplatı yapmaktalar ve Ahzap savaşının hazırlığını yapmaktalar. Hazırlaya dursunlar! Müslümanlarda handek hazırlığını yapmaktalar. Müslümanlar dinler arası diyaloğa hazır olduklarını şu ayetle kanıtlamaktalar. “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti. Müminlerde iman ettiler. (müminlerin) Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine  iman ettiler." Allah ın peygamberleri arasında hiç bir ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.” (Bakara suresi ayet 285)

Bir buçuk milyar müslümanın ortak akidesi olan ayetteki belirlenmiş ilkeler müslümanların vahdet ve birlik içinde olduğunun delilidir. Müslümanları dinler arası diyaloğa çağırılması oldukça abestir. Zira müslümanlar, Allah ın gönderdiği İlahi dinlere ve ilahi elçilere şüphesiz inanmaktalar. Buna binaen müslümanlar kimliklerini ortaya koyarak buyurun demekteler. Müslümanlar Tevrat ve İncile, Musa (as) ve İsa(a.s) ya Hz.Muhammede (s.a.a) ve Kur ani kerime inandıkları gibi inanırlar. Ve bu ilahi dinlere ve elçilere en ufak hakareti bile küfür kabulederler. Ne yazık ki bu dinlerin mensubu olduğunu iddia edenler, islam dinine ve islam peygamberine insanlığa yakışmayacak hakaretleri yapmaktalar. Herhalde bunlarda utanacak yüz yok, bilmem hangi yüzle müslümanları diyaloğa çağırmaktalar? Amerika başkanının Iraka saldırısından önce bir konuşmasında, haçlı seferlerini başlattık sözüylemi? İsrailde defalarca islam peygamberi Hz. Muhammede (s.a.a) ve Kurani kerime makale ve karikatürlerle yapılan çirkin ve igrenç saldırılarlamı? Danimarkada yapılan insanlık dışı karikatürle mı? Hergün batı medyasıda islama yapılan saldırılarlamı?

Çeşitli iftiralarla müslümanları terör listesine alarak, islam ülkelerini işgal etmek için Amerika muttefiklerile birlikte müslümanların başına çocuk, kadın ve yaşlı demeden öldürücü bombalarla akıttıkları kanlı ellerilemi? Barıştan ve adaletten yana olan müslümaları, hazırlayıp yapmış oldukları terör olaylarını müslümanların boynuna takarak yapmış oldukları iftiralarlamı? Bunların tamamının tuzu ve biberi olan, Papanın esef verici, çirkin ve insanlık dışı konuşmas ilemi? Evet onlar utanacaklar diyalog masasına oturma cesaretini kendilerinde bulamıyacaklar. Ama ne acıdırki müslümanları idare eden satılmış iderecilerle ve köle ruhlu madde esiri, makam düşkünü sözüm ona din adamları ve mütefekkirler, efendilerinin yapmış oldukları bu gaflara bir kılıf giydirerek onların çirkin suretleini, aldatıcı güzel ve maharetli konuşmalar ile örtmeye çalışıacaklar. Hele burnunu çekerek konuşma yapan papanın, bu konuşmasına nekadar üzülmüştür. Ama o usta biridir, Papayı temize çıkarmak için şimdi maharetli konuşmaları ile halkı ikna edecek hazırlığı yapmıştır.

BATILILAR DİYALOG İSTİYORLAR MI?

Gelişen olayları, yapılmakta olan savaşları, İslam dinine ve islam peygamberine medya aracılığıyla yapmış oldukları saldırıları, müslümanlara terörist gözüyle bakmaları, dinler arası diyalogtan yana olmadıklarını göstermektedir. Zira bunlar Hz.Muhammedin (s.a.a.) Peygamberliğine ve Kur an-i kerimin Allah kelamı olduğuna hakikaten inanmamışlardır. Çünkü Kur ana inanmış olsalar sorun kalmıyacaktır. Kur an-i kerim tüm peygamberlerin getirmiş oldukları ilahi kitapların hatemi olan ve tüm ilahi dinlerin mesajını taşıyan ilahi bir mecmuadır. İslam ümmetinin semavi dinlere inandıkları gibi diğer dinlerin mensupları da inanmış olsalar sorun çözülmüş olacak. Ama şu bir gerçektirki ehli kitap hiç bir surette islam  peygamberini ve onun getirdiği son dini ve müslümalarla diyaloğu kabul etmiyecekler. Bunun haberini Allah vererek Resulunu uyarıyor. “Yemin olsun ki (habibim!) sen ehl-i kitaba her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sende onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun.”  (Bakare suresi ayet 145) Ayetin nekadar şaffaf ve net bir şekilde, müslümanlara, ehl-i kitabın ne kadar kıskanç ve inatçı olduklarını haber vererek, uyarıyor. Ve onların isteklerine uyarsan zalimleden olursun tehditini yapıyor.

Diğer yandan ehl-i kitabında birbirini kabul etmediğinin haberini vererek sorunun ciddiyetine işaret ediyor. Allah yemin ederek, ehl-i kitabın hiç bir surette sizin önerilerinizi kabul etmiyeceklerinin kesin haberini vermektedir. Ayetteki ikinci uyarı ise çok ciddi ve önemli, “sana gelen ilimden sonra onların isteklerine tabi olursan, işte o zaman hakkı çiğneyen zalimlerden olursun” diyerek uyarıda bulunuyor. Müslümanların başında bulunanlar çoktan batılıların her isteğini kusursuz yerine getirmekte asla ihmalkarlık yapmıyorlar. Efendilerine karşı çok sadıklar, Bunu çok iyi biliyoruz. Sorun; gaflet içinde ne yaptığını bilmeyen, tüm islami ve insani değelerinin batılılara satıldığını farketmeyen müslümalardır. Konuşmasını iyi beceren munafıklar, birleşmiş milletler, insan hakları ve dinler arası diyalog adına dünyaya barış ve demokrasi getireceklerini söyleyerek uyutuyorlar ve batıya hizmet ettiriyorlar. Güneş batıdan doğacak diyerek Hırıstiyan ve Yahudiliği aşılamaya çalışıyorlar. Veya hırıstiyan ve yahudileri razı etmek için, her şeylerini vermeyi şeref bilen müslümanların bu ayete cevapları ne olacak? “Dinlerine uymadıkça yahudiler de hırıstıyanlar da asla senden razı olmayacaklarlardır.” De ki: Doğru yol, ancak Allah ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.   (Bakare suresi ayet 120)

Bu ayeti celilede üç tane önemli konuya işaret edilmekte.:

  1. Yahudi ve hırıstiyanların, müslümanlara karşı nekadar katı ve kıskanç olduklarını haber vererek uyarıyor! Siz onların dinini kabul etmedikçe onlar sizi asla kabul etmeyecekler.
  2. İlim, hikmet, marifet ve hakikat yolu olan Allah ın yolu belirlendikten sonra başka yollar aramayın, mesajını vererek kurtuluş, bağımsızlık ve hürriyet yolunu gösteriyor.
  3. İlim, hikmet, marifet ve hakikat yolu belirlendikten sonra onların arzularına tabi olunursa, Allah yemin ederek onlardan rahmetini keseceğini haber veriyor. Bu uyarılar karşısında Kur an-i kerim müslümanların, inanmayanlar karşısında kimliklerini nasıl koruyacaklarını şu ayetle yol göstermektedir.

“Muhammed Allah ın resuludur. Onunla beraber olanlar, hakkı gizleyen inkarcılara karşı oldukca vakarlı, şahsiyetli ve ciddiler. Kendi aralarında ise birbirine karşı şefkatlı, merhametli ve saygılıdırlar. Onları rukü ve secde ederken görürsün. Allah tan lutuf rıza isterler. Onların nişaneleri yüzlerindeki secde eseridir.”    (Fetih suresi ayet 29)

Müslümanlar İlahi uyarıları dikkata alarak, İslami değerleri koruyarak izzetli, vakarlı bir şekilde barış ve diyalog masasına oturmalılar. Zira ne onlar bizim inandığımız ve kabul ettiğimiz dini değerleri kabul edecekler ne de bizler onların kabullandığı gibi onların dinlerini kabul edenleriz. Yapılacak olan şey anlaşarak karşılıklı birbirinin inancına sayğı duyarak barışı sağlamaktır. İncitici, kırıcı, tahkir edici ve düşmanlığa sürükleyici konuşmalar, v.b. gibi davranışlardan sakınarak, karşı tarafın inandığı değerlere saldırmadan, insaniyet mektebinde var olan dinler ve mezhepler arasındaki savaş bitmeli. Zira insanlık barış, huzur ve güven içinde yaşama hasretini çekmekte.

Muhammed Avci

 



Yeni yorum ekle