MEVLANA’NIN DÜŞÜNCESİNDE DUA’NIN HİKMETİ

Pt, 30/01/2017 - 14:25

Mevlânâ Celâleddin Rumi düşüncelerini ve manevi tecrübelerini manzum hikâyelerle 6 defterde anlatır. Mevlana "misal" der, olmuş bitmiş kişisel veya tarihi olaylar değil, aksine herkes için nerede olursa olsun geçerli olabilir.

MEVLANA’NIN DÜŞÜNCESİNDE DUA’NIN HİKMETİ

Mevlânâ Celâleddin Rumi düşüncelerini ve manevi tecrübelerini manzum hikâyelerle 6 defterde anlatır. Mevlana "misal" der, olmuş bitmiş kişisel veya tarihi olaylar değil, aksine herkes için nerede olursa olsun geçerli olabilir. Çünkü her misal insanın özünü anlatır, sade hikâyelerle bizlere önemli ve büyük dersler verir.

Onun düşüncesi aşk üzerine bina edilmiştir. Aşk; nur ve aydınlıktır. Aşk olmayınca nerede,  kimlerle olmanın manası kalmaz.  Aşksız hayat karanlıkta gölgeler gibi gezinmektir, hatırlatır hakkın insana olan ilgisini, sevgisini ve dua’yı yalnızca Rahman’dan bir şeyler istemek içi değil belki dua etmeyi bir lütuf bilir hak tarafından o ebedi aşk nurunun sönmemesini sağlayan ilahi armağan.

Okuyacağınız kısa ve sade hikâye mesnevinin üçüncü defterinden ve Allâme Caferi nin açıklamasının özetidir.

Gecenin karanlığında Allah ı çokça anarak dua eden ve yakarışlarıyla gecenin sessizliğini bozan bir insan vardı. Dudakları celâl lafzının halâvetiyle tatlanmıştı. Duyguyla taşan sinesi, hoş bir hali vardı. Bu durumu gören şeytan bu insanın rabbanî ve manevi haline oldukça kızdı. Buna daha fazla tahammül etmeyerek insanın yanına vardı ve ona şöyle dedi:

Neden bu cevapsız yakarışlarına ısrar ve inatla devam edersin, şu ana kadar Allah dualarına lebbeyk dedi mi? Artık bırak ve kendi işine bak.

Onun gönlü şeytanın bu sözleriyle kırıldı ve ümitsizdendi, rüyasında Hızır’ı yeşil ve hoş bir bahçede gördü.

Hızır ona sordu: Ne oldu? Neden artık Allah’ı çağırmıyorsun? Yakarışlardan pişman mı oldun?

Çaresiz kalmış adam yanıt verdi: Hayır pişman olmuş değilim, ama ne kadar Allah ı andımsa ve rabbimi zikir ettimse de lebbeyk duymadım, cevap almaya liyakatimin olmadığından korkuyorum.

Hızır dedi: Rahman olan rabbim bana seninle görüşmem için emir verdi ve bu mesajını sana aktarmamı söyledi:

O Allah sözü bizim lebbeyimiz değil miydi o niyazın, derdin ve sızıntın bizden gelen işaret değil miydi?

Ey kulum! Allah’ın seni duymuş olduğuna ve duanı isticap edeceğine kanıt olarak, yerden veya gökten bir ses mi bekliyordun?

Senin kalbinin hazır olması anında diline düşmüş Allah lafzı ilahi lebbeykti.

Tüm çare aramaların, çabaların, deruni yönelmelerin, senin doğru yolda olmana sebep ilahi iştiyaktı.

Tüm vücudunu saran Ümit, korku, aşk, ıztırap bizim lütfümüz ve inayetimizdir ki bu lütuf seni celâl ve cemal dergâhına hidayet etmek içindir.

Karanlık gecelerde ya rabbim! Ya rabbim! Yakarışların aynı zamanda bizim lebbeyimiz ve yanıtımızdı. Allah’la yakarışa layık olmayan insanın dilinden rabbi zikir etmesi duyulmaz ve gönlünde Allah’ı anması gerçekleşmez.

Bil ki ruhunu kirleten cahillerin kalplerinde Allah’ın sevgisi kalmaz. Böylelikle kendi elleriyle dillerine kilit vururlar ve zikirden mahrum kalırlar, ne kadar ıztırap ve zorluklarla karşılaşırlarsa da ebedi ve ezeli sığınaklarından haberleri olmaz.

Firavun ve firavun sıfatlı insanlar tüm eğlence araçlarından yararlandılar ve en ufak bir dert görmediler, böylelikle sıkıntı ve çaresizlikten de olsa yakarıştan mahrum kaldılar. Eğer acılar ve sıkıntılar bir an için bile insanı Allah’a yönlendiriyorsa o acılar ve sıkıntılar tüm dünyaya sahip olmaktan daha değerlidir. Bundandır ki ermişler dünya’da başlarına gelen dertleri ve acıları hoş karşılamışlardır.

Allah’ı iştiyak ve dertle çağırmayanlar, hakikatinde solgun ruhları vardır ki bilinçsiz olarak bir şeyleri anlamadan söylerler ve ettikleri zikrin manasını anlamazlar. Allah’ı çağırmanın, Allah’ı aramanın kaynağı tüm insan vücudunu saran dert ve iştiyaktır. Didarı özleyen gönüldür ki dudakları pak bir sesle harekete geçirir.

Dua ve yakarış

Bir yönüyle fani ve zayıf olan insan diğer yönüyle yüce Allah’la kurduğu ruhani ve manevi ilişkiyle dua söylenir.

Yakarış nedir? Kendinizi, yaratılmış büyük evrendeki durumu ve değeri derk ettiğiniz anlarda yakarış içersindesiniz. Doğal özgürlüğünüzden el çekip, rabbe karşı durma gücünden vazgeçerek, iradesiz bir tablo gibi ezeli ressama teslim olduğunuzda, dua ediyorsunuzdur.

Eğer yaşamınızın devamında derin duyguları tecrübe etmek istiyorsanız, ruhunuzu bir kaç dakika içinde olsa yakarışa zorlayın, eğer tüm yaşamınızın asaletli olmasını ve tefsir edilmesini istiyorsanız yakardığınız anlar olsun.

Açıktır ki er ve ya geç biz bu toprak küreye, yıldızlara, parlayan güneşe ve milyonlarca yılı parlayarak arkasında bırakmış galaksilere gözümüzü yumacağız ve bir avuç gizemli kara toprakta gömüleceğiz. Evet, er ve ya geç son nefeslerimiz ilkbahar nesimlerine ve ya sonlaharın rüzgârları arasına karışacak.

Gözlerimizin son kez bir şeyleri görmeden, dudaklarımızdan son sözler söylenmeden, gözlerimiz son kez kapanmadan, dudaklarımız susmadan, evrenin ruhuyla buluşmak için içimizdeki son çabaların bitmesinden önce, gelin gürültülü yaşam pazarından kaybettiğimiz o kadar değerli ömrümüzün karşılığında elimize ne geçmiş bir bakalım?

Bir kaç an için gözlerimizi sonsuz ufka doğru çevirelim ve ellerimizi bu mavi gökle ve tüm tesbih edenlerle beraber olmak için göğe kaldıralım,  onlarla çağıralım: “Ya Rab ya Rab” ve hikmetle yaratılmış bu evrende başıboşluğu bırakalım.

Zaman ırmağında sessizce akan yaşamımızda, bazen ümitsizlik ve hüzünler son şiddetine varır, ama ardından bir kaç lahzadan sonra ümide ve neşeye dönüşür. O korkulu ümitsizlik ve hüzün fırtınasında, ruhumuzun bilinmez bir tarafından bir ışığın yanması ve tüm vücudumuzun aydınlanmasını müşahede ederiz. O sırada gönül kulağımız bunalır duyar: "Ey insanoğlu! Ümitsiz olma çünkü gaybın esrarından habersizsin perdenin arkasında oyunlar vardır üzülme."  (Hafız)

Başkalarına güvendiğimiz ve rahmandan gayrsının önünde eğilip neşe ve mutluluğa kavuştuğumuzu his ettiğimizde, yani insan vücudunun kaptanı olan kişiliğimiz bilerek ve ya bilmeyerek onun vuslat sahilinden başka noktayı hedeflediğinde ve yok oluşa doğru hareket ettiğinde, çok geçmeden bir çöküşte olduğumuzu, içimizin kederle dolduğunu derk ederiz. Hiç bilmezsiniz o sebebi bilinmeyen anların sırrı nedir? O an, ruhun bize haber vermeden tabiat âleminin diğer tarafına sığındığı andır. Kişiliğimiz karanlığa düşerken, insani ruhumuz yakarmakta ve bunları söylemekteydi:

"Allah”ım bu zayıf ve çaresiz insan senden başkalarına güvenerek ve neşeyle avunarak kişiliğini kaybetmekte ve kendisini korkunç ve ölümcül fırtınada yokluğa doğru itmekte, ya Rab! Tekrar bir inayet buyur ve onu kendisine dönmesi için hidayet et."    

Yaşantımızın tüm vakitlerinde ve anlarında, hakiki yakarışa imkânımız vardır. Çünkü her zaman bu yaşlı binanın duvarlarında sonsuzluğa açılan kapıcıklar vardır ve biz hangi şartlarda olursa olsun başımızı çevirip metafizik âlemini müşahede ede biliriz.

Dua yalnızca ihtiyaçlar için yapılmaz

Yüce Allah’ın bu dünyayı insan için yaratıp onun burada çalışmasını, çabalamasını, imar etmesini bilen ermiş insanlar kendilerini kenara çekip sebep sonuç ilişkisinden dua ile kaçmak istemezler. Çünkü bir taraftan “İnsan için kendisinin çabasından hariç başka bir şey yoktur, elbette kendi amel ve çabasının sonucunu görecektir” ayetinin hikmetini ve öte taraftan evrendeki düzenin ilahi yasalarla işlediğinin bilincindedir.

 Hikmet sahibi ilahi insanlar dua’yı aşağıdaki üç amaç için yaparlar:

  1. "Allah’ım! Ben ki manen ve madden tekâmül amaçlı yaşıyorum, bana etrafımızı saran olguların ve olayların muhasebe edilmemiş bilgisini ver! Ta ki önümdeki engelleri tanıyarak ilerlemeye devam edeyim, eğer bu teşhis gücüne sahip olamazsam meşşiyyet nimetin, yaşamımın ışığı olsun ta ki yaşamın özünden ayrılmayayım" derler.
  2. Meta fizikten güç alıp yararlanma
  3. Sonsuz küçük oluşu sonsuz yücelikle birleştirme, bu bilinçli insan için en büyük idealdir.

Bu muhteşem birleşme sayesinde iç dünya ile dış dünya, madde ve mana arasında uyum sağlanır. Yakarışlar varlık âlemindeki düzenin değişmesi için yapılmaz, bu dua da değişim iç dünya için istenilir ve insanın manevi boyutuyla alakalıdır. Bizim evrenle olan ilişkimizin farklılaşması (anlamlı olması) istenilir, varlık alemindeki sistemde her hangi bir değişim söz konusu değildir. Kemala ermiş insanların duaları ve ibadetleri de bir şeyler elde etmek için değildir. Hatta eğer o istek cennet olsa bile ve ya cehennem azabından kurtulmak için olmuş olsa da dua bunlar için değildir. Belki onların kulluk makamının gereği olarak ezeli ve ebedi mabuda karşı olan bilincin sonucudur.

 

Salih Avci



Yeni yorum ekle