Bağdat havaalanı duvarına sıçrayan kana yemin olsun

Per, 23/07/2020 - 18:43

Mustafa Kazımi dün Tahran’a geldi. Irak Başbakanı’nın ilk resmi ziyaretiydi bu. Tahran’dan önce Riyad’a gidecekti. Ancak görünürde Arabistan kralının hastaneye kaldırılması nedeniyle Riyad seferi ertelendi fakat Kazımi’nin İran'ı ziyaret etme programı değişmedi. Tahran-Bağdat ilişkileri özel bir öneme sahiptir ve her iki ülkenin ikili ilişkilerinin diğer komşu ülkelerden farklı olduğunu söylersek abartı yapmış olmayız.

Welayet News - Kırk yıl önce Saddam’ın yönetimindeki Irak, daha yeni kurulmuş bir nizam sayılan İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı mütecaviz bir savaşı başlattı. Sekiz yıl süren bu kanlı savaş her iki ülke ve millet için büyük hasarlara yol açtı. Batı’nın silah, istihbarat ve diplomatik desteği ve gerici Arap rejimlerinin parası Saddam'ı öyle kan içici bir vampire dönüştürdü ki kendi halkına bile acımadı ve elbette çok geçmeden hamilerinin de paçasını ısıracaktı. Bir gün Tahran ile Bağdat’ın bilinen diplomatik denklemlerin de ötesine geçen iki yakın müttefik haline geleceklerini çok az kimse o günlerde ön görebilirdi.

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a 17 yıl önce –kitle imha silahlarına karşı mücadele bahanesi ile, ki bu silahlar asla bulunmadı ve daha sonra bir yalandan ibaret olduğu ortaya çıktı – yaptıkları mütecaviz saldırı, bu iki ülkenin kaderini yeni bir merhaleye taşıdı. Amerikalılar Irak halkı için harekete geçtiklerini öne sürüp askeri güçlerini özgürleştirici güçler olarak niteliyorlardı ancak öyle cinayetler işlediler ki, Saddam'a bile rahmet okutturdular ve bu cinayetlerin izleri hala Irak ülkesi ve toplumunda yerinde duruyor.

İran İslam Cumhuriyeti ilk günde bu saldırıya karşı olduğunu ilan etti. İran'ın Amerika'nın saldırganlığına karşı çıkışı Saddam rejimini desteklemek için değildi. İslam Cumhuriyeti, Amerika’nın işgalindeki Irak'ın Saddam döneminden daha karanlık bir yarınla karşılaşacağını biliyordu. Çünkü Saddam'ı besleyenler de onun sahipleri de Amerikalılardı. Eğer Amerika'nın dolaylı veya dolaysız dahaletleri, himayeleri olmasaydı Irak halkı Baas rejiminin işini Amerika saldırısından çok öncelerde bitirmişti.

Bu günün Irak’ı Amerikalıların öngördüğü ve hayalini kurduğu Irak’tan oldukça farklıdır. O kadar farklı ki, Amerika'nın ve müttefiki olduğu ülkelerin kimi politikacıları, analistleri 2003'teki Irak saldırısını stratejik ve tarihi bir hata olarak görmekteler. Amerika'nın Irak işgalinin hedeflerinden biri, İran'ı tehdit etmekti. Irak, Amerika’nın gayri resmi sömürgesine dönüşecekti. Devletleşme ve ardından uluslaşma, Washington’daki neoconların Saddam sonrası Irak için hazırladığı programların başlıklarıydı.

Allah Şehit Kasım Süleymani’nin derecelerini arttırsın. Bu büyük stratejistin anı olarak geri bıraktığı ifadelerden birisi şudur: “Ben tecrübeme dayanarak söylüyorum, krizlerde bulunan fırsat oranı fırsatların kendisinde yoktur ama bir şartla; korkmayacaksınız, korkmayacağız ve korkutmayacağız”. İran İslam Cumhuriyeti zekice davranarak batı komşusunun topraklarındaki Amerikan varlığını, işgalcilik tehdidini ve krizi fırsata dönüştürdü. Amerikalılar işledikleri cinayetlerle, ihanetlerle Irak halkı nezdinde gerçek yüzlerini örten maskeyi çıkardılar ve Saddam’dan daha kötü değillerse daha iyi de olmadıklarını pratikte gösterdiler. Beri tarafta ise İran, iki ülke arasında birlik ve kardeşlik potansiyellerini aktifleştirdi ve zor günlerin müttefiki olduğunu kanıtladı.

İran ve Irak'ın bugünkü ilişkileri sıcak ve kardeşçe dir ancak bu düzey ile yetinmemek gerekir ve bu ilişkilerin gelişmesi ve derinleşmesi için büyük potansiyeller bulunmaktadır. Bu hususta birkaç nokta dikkate değerdir:

1- İran ve Irak ilişkisi, dini ve kültürel olarak ortak ve güçlü bağlara dayanan, derin ve tarihi bir ilişkidir. İranlı ulema ve seçkin şahsiyetlerden pek çoğu Irak doğumludur ve bu ülkeyi ikinci evi olarak görürler. Irak açısından da durum böyledir. Kum ve Necef havzası, bu ilişkinin sıklet merkezlerinden biridir. İran ve Irak arasındaki bağa düşman olanlar bu ilişkiyi zayıflatmak ve ona gölge düşürmek için birçok plan kurdular ve kuruyorlar. Bu düşmanlar ne İran'ın hayrını istiyorlar ne de Irak’ın. Eğer bir kişiye veya bir gruba destek veriyorlarsa kalbi ve sahici inançları gerektirdiği için değildir. Tefrika çıkarmaktan, zehirli ve gerçek dışı rakabet oluşturmaktan başka bir hedefleri yoktur. İki ülkenin yetkilileri ve şahsiyetleri kendi tutumlarında, davranışlarında bu meseleye dikkat etmeli ve başka yerde tezgahlanan bu tür oyunlara gelmemelidir. İran ve Irak milletlerinin Ehli Beyt (a) aşkı sonsuz bir potansiyeldir. Bu potansiyelin bir cilvesini eşsiz Erbain merasiminde görmek mümkündür. Bu potansiyelin kadrini bilip takviye edilmesi gerekirken aynı zamanda müanitlerinin hilelerine de dikkat edilmelidir.

2- Her iki ülke de ekonomik alanda müteaddit sorunlarla boğuşuyorlar. Irak altyapıları Saddam döneminde ve ondan sonraki Amerika işgali döneminde büyük ölçüde hasara uğramıştır. İran İslam Cumhuriyeti de kendisine özgü sorunlarla karşı karşıyadır.  İslam Cumhuriyeti düşmanları –en başta da Amerika –İran’ın diğer ülkelerle ticari ilişkilerini ortadan kaldırmak veya zayıflatmak için –yaptırımdan tehditlere, siyasi baskılara...kadar –her  türlü aracı kullanmaya çalışıyorlar. İki ülkenin önündeki tüm engellere ve ekonomik sorunlara rağmen, İran ve Irak’ın bilkuvve veya bilfiil olarak sahip oldukları pek çok kabiliyetleri, kapasiteleri bulunuyor. İki ülke ekonomisinin birbirinin mükemmili olabilebileceğini söyleyebiliriz. Tahran ve Bağdat arasındaki on milyar dolarlık ticaret hacmi ikiye katlanabilir, hatta onun da üstüne çıkacak kabiliyettedir. İki ülkenin değişik alanlarda ekonomik ilişkilerinin gelişmesi için yetkililerin planlamasına ve ciddi takibatına ihtiyaç vardır. Bu hususta dışişleri bakanlığımıza önemli ve ağır bir görev düşüyor. Maalesef şimdiye dek gerektiği kadar bu konuya eğilmemiştir. Irak piyasası İran'ın teknolojisini ve ürünlerini cezbetmek için geniş bir kapasiteye sahiptir ve bunun uygulamaya geçmesi için Irak'taki ekonomi diplomasinin mevcut olan durumdan kaç kat daha fazla aktifleşmesi gerekir.  

3- İki ülke arasındaki ticaret meselesinden daha önemlisi ve ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesinin arka planı olan, güvenlik meselesidir. Her iki ülke en uzun ortak sınırlara sahiptir. Irak’ın güvenliği, İslam Cumhuriyeti’nin güvenliğidir. Bu, diplomatik bir nezaket değildir. Irak’ta güvensizlik, istikrarsızlık hızla İran İslam Cumhuriyeti’nin güvenlik vaziyetine olumsuz etki yapar. İki ülkeye yönelen güvenlik tehditlerinin birçoğu ortak tehditlerdir. İran ve Irak arasında güvenlik ilişkilerinin derinleşmesi gerekir. Amerikalı işgalciler Irak’ta oldukları sürece bu ülkenin güvenliği kalıcı olmayacaktır. İstikrarlı ve muktedir bir Irak, Wahsington’ın istediği bir şey değildir. Kazımi hükümeti bu hususta büyük bir imtihanla karşı karşıyadır. Irak parlamentosu Amerikan güçlerinin çıkarılmasını onayladı. Onaylanan bu kararın uygulanması hükümetin uhdesindedir. Şüphesiz bu kolay bir imtihan değildir. Amerikalılar Irak’ı terk etmemekte ısrar ediyor. Ancak Irak hükümeti bu hususta tereddüt ederse, ciddi bir girişimde bulunmazsa ayağına kurşun sıkmış olacaktır. İki ülke erlerinin Bağdat havaalanı duvarında kalan kan lekeleri, iki ülke ve milletin arasındaki bu derin ve kopmaz bağın kanıtıdır.

4- Serdar Süleymani ve Ebu Mehdi el-Muhendis’in Amerikalıların eliyle suikaste uğraması dosyası, iki ülke ilişkilerinde önemli bir meseledir. Irak’ta hiç kimse Serdar Süleymani’nin bu ülkenin DAİŞ’in şerrinden kurtarılmasındaki rolü hakkında en ufak bir şüphe duymuyor. Amerikalılar terörist bir girişimde bulunarak Irak’ın resmi misafirlerini Haşdi Şabi'nin komutanı ile birlikte şehit ettiler. Irak hükümetinin bu konuda ilk davacı ve şikayetçi olması gerekir. Bu dosyaya zayıf bir tutumla yaklaşılması Amerikalı teröristleri daha küstahlaştıracak ve ondan sonra hiçbir Iraklı yetkili ve şahsiyet onların terörist tehditleri karşısında güvende olmayacaktır. Nitekim İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Kazımi’yi kabul ettiği görüşmede, “İran İslam Cumhuriyeti’nin bu konuyu asla unutmayacağını ve kesinlikle Amerikalılara  mütekabilen darbe vuracağını” vurgulamıştı. Aynı zamanda bu hususta Irak hükümetine ve milletine de önemli bir görev düşüyor. Irak’ın izzeti, onuru, kendi evlatlarının ve misafirlerinin katillerine gereken yanıtı kararlılıkla vermesini ve bu ülke toprakları ve hava sahasının cirit atma yeri olmadığını Amerikalılara anlatması icap ediyor.    

 

Muhammed Sarfi / Keyhan Gazetesi

Çeviri:Mehmet Gönül

Welayet News 



Yeni yorum ekle