Korona Batılı dünya düzenini nasıl sarsıyor?

Cu, 03/04/2020 - 10:03

Çoğu kimse büyük korona krizini küresel düzende bir takım değişikliklerin başlangıç noktası veya en azından çok etkili amillerinden biri olarak görüyor ama asıl mesele, bu değişikliklerin ne tür özelliklerinin olabileceğinde yatıyor. 

Welayet News - Siyaset ve medya uzmanı Hamid Rıza Mukaddemfer, “Korona Batılı dünya düzenini nasıl sarsıyor?” başlıklı yazısında, koronavirüsün dünya üzerindeki olası etkilerini ele aldı. 

Mukaddemfer’in konuya ilişkin yazısının metnini ilginize sunuyoruz. 

1. Büyük savaşlar, hakeza derin krizler tarih boyunca güçlerin biçimlenmesinde, daha doğru bir deyişle küresel düzenin değişiminde büyük değişikliklerin menşei olmuştur. Birinci ve ikinci dünya savaşları bugün dünyada şahit olduğumuz belirli münasebetleri ortaya çıkardı. Küresel başlıklar altında dünya savaşının galip güçlerini tahkim etmekle görevli birçok kurum ve kuruluş bu dönemin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Büyük krizler de bir dizi büyük değişikliklerle sonuçlandı. 20. Yüzyılda yaşanan iki büyük ekonomik kriz, farklı iki siyasi-iktisadi akımı dünyanın önemli bir bölümünde on yıllarca hakim kıldı; 1930’lar ve 1940’lardaki kriz, Keynesci ekonomiyi öne çıkarırken daha sonra 1970’ler ve 1980’lerde Keynesci ekonomi marjinalleşince neoliberaller güçlendi ve bu meselenin izini 2008-2009’un büyük ekonomik krizine kadar sürdürmek te mümkündür. 

Kendi payına göre dünyada genel denklemleri etkilemiş olan çeşitli gelişmeler bu listeye eklenebilir; dünyayı bir süreliğine iki kutuplu durumdan çıkarıp tek kutuplu hale getiren Sovyetlerin çöküşü ve hakeza, Araplara karşı ardarda gelen galibiyetlerinin ardından Siyonist rejimi ilk kez rüsva edip Batı Asya dengelerini değiştiren 33 günlük savaş gibi. Batı Asya, İran’da İslam devriminin zaferiyle birlikte zaten –dünyanın bu bölgesinin münasebetlerindeki derin altüst oluşlara ilaveten –uluslararası düzen ve tarih sürecinde şiddetli sarsıntılar meydana getirmişti. Amerika’nın bölgedeki Aynül-Esed üssüne yönelik yapılan açık saldırı –ki ikinci dünya savaşından sonra Amerika’ya karşı bir ülkenin ilk saldırısı sayılıyor- bu meselenin bazı yönlerden kendini dışa vurmasıdır.  

2. 125 nanometre büyüklüğe sahip olan koronavirüsü dünyayı öyle bir duruma sokmuş ki, neredeyse dünyada makro düzeyde bir değişim için gerekli tüm konuları ve krizleri aynı anda tecrübe ediyor! Dört dörtlük küresel bir savaştır bu; zira dünyanın 205 ülkesinden 201 ülkesi şu anda bu virüsle mücadele halindedir ve tarih hiçbir zaman böyle bir küresel savaşı tecrübe etmiş değildir. İkinci dünya savaşı dünyanın 30’a aşkın ülkesini ancak doğrudan kendisiyle meşkul etmişti ve bu açıdan, koronayla süren küresel savaş tamamen eşsiz bir olaydır. Koronavirüs, sağlık meselesi dışında, hangi düşünce ve ideolojinden olursa olsun, liberal ekonomiden neoliberaline, sosyalistine, ve diğerlerine kadar dünyanın bütün ekonomilerini de tehlikeli bir yöne doğru sürüklemiş durumda. Korona, bütün dünyaya istenmeyen göreceli bir ticari amborgo ve ablukayı (blackade) da dayatmış bulunuyor; öyle ki dünyanın neredeyse bütün ülkeleri koronavirüsün bulaşmasını önlemek için diğer ülkelerle olan kara, hava ve deniz sınırlarını dikkate değer bir süreye kadar kapatmış veya oldukça kısıtlamıştır. Bu virüs, sosyal ve kültürel açıdan da dünyada dikkate şayan gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır. Sonraki paragraflarda bu hususa daha ayrıntılı şekilde değinilmiştir. 

“125 nanometre büyüklüğe sahip olan koronavirüsü dünyayı öyle bir duruma sokmuş ki, neredeyse dünyada makro düzeyde bir değişim için gerekli tüm konuları ve krizleri aynı anda tecrübe ediyor! Dört dörtlük küresel bir savaştır bu; zira dünyanın 205 ülkesinden 201 ülkesi şu anda bu virüsle mücadele halindedir ve tarih hiçbir zaman böyle bir küresel savaşı tecrübe etmiş değildir.”

Herhalükarda, öyle bir durumdayız ki, BM Genel Sekreteri Sayın Guterres de, dünyanın, en azından BM’nin kuruluşundan beri, böylesine derin ve kapsamlı bir krizle karşılaşmadığını açıklıyor ve dünyanın pek çok düşünürü küresel düzenlemelerde bazı büyük değişikliklerin ciddi ihtimalinden söz ediyor. 

3. Dünya düzeninde büyük değişikliklerin varsayılmasıyla birlikte öne çıkan temel soru şudur: Bu değişim ne şekilde olacak? Bu satırların sahibinin öngörüsüne göre, gücün Batı’dan doğuya geçiş süreci –ki geçmişte de bu süreçten söz ediliyordu –büyük ölçüde ivme kazanacaktır ama bir farkla; bu kez Batı’da gücün gerilemesi, daha önce Joseph Nye gibi kimselerin öngördüğü şeyin aksine, Batı medeniyetinin korunmasıyla birlikte olmayacak, Batı dünyası medeniyetsel konumunu da tehlikede görecektir. Her ne kadar Doğu’nun da bazı yönlerden Batı’yı kültürel olarak  taklit etmesi nedeniyle kendi medeniyetini kurma imkanını büyük ölçüde yetirdiğini ve gücünün madi ve askeri konularla sınırlı kalacağını söyleme noktasında sayın Joseph Nye ile hemfikir olunabilinir ancak, bu görüşbirliği, Batı’nın İslam medeniyetinden ibaret olan en önemli rakibinin şekillenmesine yol açacaktır ve yeri geldiğinde bunun detaylıca ele alınması gerekir.

Peki, Batılı düzen neden çöküşe doğru gidecek? 

“Bu satırların sahibinin öngörüsüne göre, gücün Batı’dan doğuya geçiş süreci –ki geçmişte de bu süreçten söz ediliyordu –büyük ölçüde ivme kazanacaktır ama bir farkla; bu kez Batı’da gücün gerilemesi, daha önce Joseph Nye gibi kimselerin öngördüğü şeyin aksine, Batı medeniyetinin korunmasıyla birlikte olmayacak.” 
a) Bilimin ve özerk insanın sarsılması: Modern bilim Batı medeniyetinin en büyük dayanak noktasıdır. Ve esasen, sanıldığının aksine, Batı metafiziği özerk insanı (hümanizmi) esas alarak Batı’nın bilimsel ve teknolojik ilerlemlerinin temelini attı, ancak gerçek şu ki, Batı metafiziği Batılı fiziğin ve ondan hasıl olunan acül ve yersiz çıkarımların mahsülüdür. Galileo’nun ve daha sonra Newton’un fizikteki bulgularıyla birlikte Batı insanı, Allah’ı da dünya dengelerinden rahatlıkla silebileceğini düşündü. Bu insan, bilimsel olarak birçok ilerleme kaydetti ve çok gururlandı; öyle ki tarihin sonunu bile ilam etti. Ama 125 nano-mikron koronası, evrenin, modern insanın  düşündüğünden çok daha karmaşık olduğunu kendisine hatırlattı. 

Bu söylediklerim asla bilimsel ilerlemelerin kadrini bilmemek demek değildir; aksine, bu bilimsel terakkiler çok değerlidir ve gerçek bilimle çatışan kimse, aslında evrene hakim olan sebep sonuç ilkesine dayalı düzenlemelerle de çatışmaya kalkışmıştır. Söylediklerim sadece bu değerli bilimsel ilerlemelerden cahilce yapılan metafizksel çıkarımlara yöneliktir. 

“Galileo’nun ve daha sonra Newton’un fizikteki bulgularıyla birlikte Batı insanı, Allah’ı da dünya dengelerinden rahatlıkla silebileceğini düşündü. Bilimsel olarak birçok ilerleme kaydetti ve çok gururlandı; öyle ki tarihin sonunu bile ilam etti. Ama 125 nano-mikron koronası, evrenin, modern insanın  düşündüğünden çok daha karmaşık olduğunu kendisine hatırlattı.”

Aynı bilim veba gibi pek çok hastalığı dizginleyebilmiş olsa da bu günün Batı insanı kendisine şunu suyor; modern ve özerk insan Allah’ın yerini alacaktıysa o zaman nasıl oluyor da Batı’nın en büyük maddi gücü sayılan ABD kabinesi bile mecburiyetten ellerini açıp Allah’tan yardım diliyor? Bilim ve modern insan korona krizine de galip gelecek, dolaysıyla bilimin konumu sadece sabitleşmiş olmayacak, belki ondan hasıl olan metafizik ve Allah’ın yeryüzünden silinmesi de ivme kazanacaktır, denilebilir ama bu boş bir sözden ibarettir, zira korona kontrol edilse bile –ki inşallah edilecektir – insanlığın gelecekte korona gibi beklenmeyen krizlere dönük korkusu asla dinmeyecektir ve büyük gelişmeleri ortaya çıkaracak olan da budur. 

Son 500 yılda (Galileo ve Newton’dan sonra) belki de ilk kezdir dünyada yaşanan böylesine muazzam bir metafizik gelişme, ekonomik, sosyal, kültürel vs. alanlarda büyük değişimlere yol açabilir. 

Devamı geliyor...

Welayet News



Yeni yorum ekle