Din Alimleri, halka kötüyü tanıtma mesuliyetleri vardır

Pt, 20/02/2017 - 14:42

İslam ülkelerinde dine değer vermeyen  dünyevi siyasi yapılar, İslam alimleri ve müftiler birliği gibi teşkilatlara sahiplerdir çünkü bununla yaptıklarını gerekçelendirmek ve meşrulaştırmak istiyorlar, hak, adalet, emniyet ve din adına kendi hükümdarlıklarını sürdürmeyi hedefliyorlar.

Welayet News - Bahreyn'in seçkin Şii alimlerinden Ayetullah İsa Ahmet Kasım’ın Al-Mukavim sitesinde yayınladığı makalenin çevirisi:

İnsan topluluklarında siyaset, dini olabilir, yani din ve dünya sorunlarına dini açıdan bakılır ve dinin rızasını elde etme hedefi güdülür, bu metotta ahlak ve terbiye siyasetin temeli olarak ele alınır.

Siyaset dünyevi de olabilir yani dini meselelere önem verilmez yada bunlarla çatışılır, bu yaklaşımda dini ahlaktan, terbiyeden, dini temeller ve hükümlerden bağımsız bir siyaset söz konusudur. Dini siyasette din ve siyasetin ayrıldıkları alan yoktur, siyasette kapsamlı katılım imani ve itikadi mantık açısından sorunlu görülmemiştir, ancak insan tarafından yapılan veya fesada dönüşen din geçersizdir.

Eğer dünyevi siyasette din zulmü ve sapıklığı azaltmak için katılıyorsa, şeriata aykırılığa götürmeme koşuluyla doğru bir yaklaşım olarak değerlendirilir.

Tüm meselelerde dini alimin kendi itikadi esasında katılımı doğruluk için şarttır. Dini alim diğer insanlarla paylaştığı vatandaşlık kimliğine sahiptir. Dolaysıyla bütün vatandaşlar için geçerli olan haklara sahip olmasının yanında diğerleri gibi vatandaşlık görevi de vardır.

Eğer bir yurttaş varolan siyasi duruma karşı bireysel görüşünü  söylemeye ve eleştirisini yapmaya hakkı varsa, dini alimin de vatandaşlık hakkına binaen bu hakka haiz olduğu açıktır ve kimse dini alim olduğundan onu bu hakkından alı koyamaz.

Ama eğer siyasi yapı gerici ve baskıcı ise ve kendi yurttaşlarına kendisinin hatalarını eleştirme hakkı tanımıyorsa, büyük bir müsibet ve korkunç bir durum o ülkeye hakim olur, zulüm ve kibir nihayete ulaşır.

İslam dininde siyasetin batıl olduğu ve kötülükle sürdüğü bir zamanda müslümanların ve dini alimlerin hakkı söyleme ve durumu iyileştirme imkanı koşuluyla susmaları haramdır. Baskı dönemlerinde müslümanlar dini vazifeleri gereğince hakkın yerini bulması ve zulmün azalmasını talep etmeli ve çaba göstermeleri gerekir. Dini ilimler alimleri ilim ve fıkıh bildiklerinden bu doğrultuda daha büyük bir mesuliyet üstlenmeliler.

Dolaysıyla burda iki konu sözkonusudur,  birincisi din ve siyaseti ayrıan ve dinin topluma liderlik etmesini yasaklayan  ve Allah'ın kendi kullarına hüküm sürmesini engelleyen devlet sorunudur. ikincisi ise bu devletin dini alimleri de diğer yurttaşları eleştiri hakkından mahrum ettiği gibi yapılan hatalara karşı söz etmelerini engellemesidir. Bu din ile savaşta bir aşırılık ve kabalıktır.

Tuhaf olan şudur; dini alimler bu devletlerin hizmetinde oldukları, onların yanlışlarını gerekçelendirdikleri, ve yalanla din adına onların günahlarını onayladıkları zamana kadar, devletler bu alimleri kendi korumalarına alır  hatta geniş bütçelerle bu tür sorumlulukları almalarını rica ederler.

Siz görüyorsunuz; İslam ülkelerinde dine değer vermeyen  dünyevi siyasi yapılar, İslam alimleri ve müftiler birliği gibi teşkilatlara sahiplerdir çünkü bununla yaptıklarını gerekçelendirmek ve meşrulaştırmak istiyorlar, hak, adalet, emniyet ve din adına kendi hükümdarlıklarını sürdürmeyi hedefliyorlar.

Bir dini alim eğer her hangi bir siyasi katılımda faal olmak istemiyorsa, din veya başka bir değer adına iktidar aramıyorsa bile diğer alanlarda olduğu gibi siyasi alanda da kötüden alı  koyma ve doğruluğa çağırma vazifesini yerine getirmelidir. Siyaseti eleştirme hakkı ve yapılan siyasi hatalara dikkat çekme ve yurttaşlardan siyasi süreci olumlu anlamda etkilemeyi ve kendi hukuklarını korumayı talep etmek için mecliste olmanız gerekmiyor, vekil olmayınca bu vazife kimsenin sorumluluğundan düşmüyor. Bu vazife hatta belli bir siyasi örgüt ile de sınırlı değildir mesela bir gazetenizin olması yada siyasi bir mecliste konuşma hakkınızın olması da gerekmiyor.

Bazıları diyorlar:"Camiide hak ve hukuktan konuşma haramdır, siyasi meseleleri ve uygulanan haksızlıkları sözkonusu etme de haramdır, kimse hakkın yerini bulması ve adaletin uygulamasını, ülkenin güvenliğini ve istikrarını gerektiren doğru yaklaşımları konu etmemeli." Hangi delile dayanarak bunlar söyleniyor? Camii ve mescidlerde kamunun hayatı üzerine konuşma ve ülkeyi tehdit eden bir sorunu dile getirme ile dinde büyük bir günah işlemiş anlamına mı gelecek? Veya adalet yasalarında korkunç bir suçmu sayılacak?

Eleştiri hakkı ve siyasi durumun iyileşmesini isteme bütün ülkelerde kabul edilir ve kendi ülkelerine sevgi besleyen yurttaşların bu duyguyu beslemeleri hoşgörülür. Din alimi ve diğer yurttaşları kendi siyasi fikirlerini ifade ettiklerinden ve ülkede devam eden siyasi haksızlıkları  barış yoluyla eleştirdikten dolayı cezalandıran yasa lağv edilmeli yada bu hakkı muhafaza edebilecek şekilde ıslah edilmeli, çünkü barışçıl yollarla haklarını talep eden yurttaşlar bu yönde herhangi bir surette cezalandırmamalılar.

Bir ülkede siyasi skandallara dini açıdan doğru ve açık bir sözle itiraz edildiğinde baskıyla karşılık veriliyorsa o ülkede nasıl demokrasinin varlığı iddia edilebilir? Bu siyaset aksine başka siyasi akımlarda özellikle eğer dini bir isim taşıyorlarsa bir siyasi skandal sözkonusu olunca çok iyi bir şekilde karşılıyor ve yüksek fiyatta kendi lehine satın alıyor.

Bugün İslam ülkelerinde devlet muhalifleri ister dini ister seküler yaklaşımlarla devletleri eleştiriyorlar, ayrıca farklı mezheplere mensup alimler ve farklı dini havzalar tüm baskılara rağmen itiraz etmeyi sürdürüyorlar. Bu ülkelerde devletler ise sadece kendi oluşturdukları ve besledikleri dini teşkilatların dini görüşlerini dikkate alıyorlar ve kendi yandaş alimlerinin fetvalarını yaptıklarına gerekçe olarak gösteriyorlar. Bu diyanet teşkilatları din adına ülkelerinde devlet tarafından yapılan zulüm ve yanlış siyasetleri fetvalarla onaylıyorlar.

Çarpık siyasi yapılarda kamunun genel sorunlarıyla ilgilenme, hataları düzeltme, hak ve adaleti isteme ve süren zulme ülkede son verme çabaları dine ve din alimlerine yasaklanmıştır. Çünkü bunlar hükümdarların siyasetiyle çelişir bu hakkların olmamasıyla hükümdarların despotluğu ve baskısı daha kolay artar. Zalimane yasalarla yapılan zulmü meşrulaştırmak ve bu yasalara karşı gelenleri şiddetle cezalandırmak bu çarpık ve sapık siyasetleri korumada yaygın metodlardan biridir. Haksız yasalar siyasi fesada en iyi kanıtlardan biri ve hukukun ve özgürlüğün elden alınmasına en iyi örneklerdir.

Çev: Emir Sina

Welayet News

 
 


Yeni yorum ekle