ABD’nin kurduğu küresel yeni hegemonya düzeni çökmeye doğru gidiyor

Cu, 30/08/2019 - 08:40

Amerikalı siyasi analist Beau Groscope, ABD’nin uluslararası arenadaki hegemonya ve liderliğinin belirsiz durumuna işare ederek, Amerika tarafından kurulmuş olan yeni hegemonik düzenin yok olmaya doğru gittiğini söyledi. 

Welayet News - Tasnim Haber Ajansı’yla yaptığı söyleşide, “ABD’nin kurduğu küresel yeni hegemonik düzenin soğuk savaş sonrasında askeri alan dışındaki diğer bütün alanlarda yıpranma ve çöküşe doğru gittiğini ileri süren görüşe katılıyorum” diyen Kaliforniya Üniversitesi Siyasi Bilimler Hocası Beau Groscope, “Ancak kötü ekonomik şartlara bakılırsa askeri gücü de zayıflayarak gerileyeceğini” vurguladı. 

Söyleşinin metnini ilginize sunuyoruz. 

Washington Post gazetesinde çıkan son bir makaleye göre, “Uzun vadeli süreçler, Çin’in akla gelebilen bütün alanlarda Amerika’ya meydan okuma halinde olduğunu gösterirken kısa vadeli süreçler de Avrupa Birliği’nin daha kuvvetli bir denetimsel güç haline geldiğini ve ABD’nin hava taşımacılığı kanunları başta olmak üzere pek çok konuda bayağı yanlızlaştığını gösteriyor”.  Uluslararası ilişkilerin uzmanları da ABD’nin hegemonik gücünün sona doğru gittiği kanısında. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?  

Groscope: ABD’nin kurduğu küresel yeni hegemonik düzenin soğuk savaş sonrasında askeri alan dışındaki diğer bütün alanlarda yıpranma ve çöküşe doğru gittiğini ileri süren görüşe katılıyorum. Ayrıca, kötü ekonomik kuşullara bakılısa askeri gücünün de zayıflama ve sona doğru gideceğini düşünüyorum. Dolaysıyla rekabet ve yarışma uzayın militaristleşmesi içindir. 90’lı yılların başında ABD Ulusal Güvenlik Sistemi hem Çin’i hem Avrupa Birliği’ni ABD’nin uzun vadeli iki düşmanı olarak Japonya’nın yanında tanımlıyordu, ki stratejik hedefi çerçevesinde küresel hegemonik konumunu tehdit eden başka büyük bir rakip gücün (en muhtemel tehlike olarak Rusya) ortaya çıkmasını önlemek için faaliyet halindeydi. Çin ve Japonya ile birlikte bu ülkeler ırksal bakımından (sarı ırkın zuhuru) büyük bir tehdit olarak görüldüler. Kültürel kriterler (İslam’ın da dahil olduğu medeniyetler savaşı) ve ekonomik kriterler (yumuşak güç) açısından da Avrupa ve Rusya tehdit sayıldılar. Hakeza kapitalizmin (kapitalizmlerin savaşı) işlevselliğinin biçimi meselesi de vardı. 

Avrupa’nın refah ve kanun temelli kapitalizmi ile Çin ve Japonya’nın devlet eksenli kapitalizmi Amerika’nın özgür piyasaya dayalı kapitalist modeli için büyük bir meydan okumaydı ve yeni küresel düzende bu ticari-iktisadi modelin nasıl işlevsel hale geleceği konusu da önemliydi. Karineler Avrupalı ve Asyalı modellerin başarılı modeller olma yolunda ilerlediğini, uzun vadede daha kalıcı olacak şekilde güçleneceklerini gösteriyor. O yüzden Amerika’nın her alanda liderlik gücünü kaybetmekte olduğunu görmekteyiz. Çin ve Avrupa’nın Amerikan dolarının hegemonyasına karşı meydan okumaları da en önemli mesele haline gelecektir. 

ABD, Fars Körfezi’nda Hürmüz Boğaz’ının güvenliğini garantilemek için uluslararası bir devriye gücünü kurma kararı aldı ve bu güce katılmaları için kendi müttefiklerine çağrıda bulundu. Almanya, Fransa ve Japonya başta olmak üzere kimi ülkeler Washington’ın çağrısına karşı çıktılar. Sizce Amerika ve müttefikleri arasında anlaşmazlıklar derinleşiyor mu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Groscope: Evet, özellikle Almanya ve Fransa ile anlaşmazlıklar giderek artıyor. Japon liderler de Trump’a yönelik eleştirilerini sürdürüyorlar, elbette bunu daha çok sessiz bir şekilde yapıyorlar ama onlar da aynı kaygıları taşıyorlar. Amerika’nın her üç asli müttefiki de Trump’ı İran’a saldırması için teşvik edecek bir adım atma ya da saldırı öncesi günlerde böyle bir planı onaylayacaklarına dair bir sinyal verme gibi bir eğilimleri bulunmuyor. Bu askeri-defansif  devriye görevlerine katılmak böyle bir meselenin göstergesi olabilir. Özelikle Boris Johnson döneminin İngiltere’si, Londra’nın özgür İran’a karşı kadim tutumu da dikkate alınırsa Trump yönetimiyle birlikte hareket ediyor, savaşın çıkması durumunda İngiliz petrol sanayisi büyük bir tehlikeye maruz kalacak olsa bile. 

ABD Başkanı geçen Cuma günü yaptığı açıklamada, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’un yeni füze denemeleriyle her hangi bir anlaşmayı ihlal etmiş olacağı kanısında olmadığını söyledi. Fransa’da G-7 zirvesine katılmak için Beyaz Saray’ı terkettiği sırada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Trump, “Kuzey Kore lideri, füze denemelerini seviyor” demişti. Kuzey Kore, füze denemelerini sürdürüyor ve Trump  ABD’nin Kuzey Kore’yle iyi ilişkilerinin olduğunu söylüyor. Bu yumuşak tonun arkasında ne yatıyor? 

Groscope: Sağ duyu, Trump kendisine ilgi duymayan bir diktatörle görüşmez diye hükmeder. Yumuşak söylemin Trump’ı önceki ABD başkanlarından ayırmak için peşpeşe gelen adımlarıyla uyumlu olduğunu düşünüyorum. Trump’ın zihninde, önceki bütün ABD başkanları Kuzey Kore’nin önceki ve sonraki diktatörleriyle işbirliği yapma eğiliminde idiler ama Pyongyang’la bir anlaşmaya varamadılar. Trump kendisini büyük bir tacir olarak görüyor. Dolaysıyla yaklaşımı bu zihniyetiyle uyum içindedir. Artı, onun kaybedeceği bir şeyi yoktur ve muhtemelen uzun bir süre iktidarda kalacak olan Kuzey Kore lideriyle anlaşarak pek çok şey elde edecektir. Emlakçı ve gayrimenkul satıcısı olarak Trump’ın ‘Kuzey Kore’nin sahilleri ne kadar muhteşemdir’ diyerek bunu defalarca tekrarlaması boşuna değildir, tesadüfen söylemiş değildir. Eğer Kim’le iyi ilişkileri olursa hatta başkanlık döneminden sonra da gayrimenkul ticaretine geri dönebilir. O, kendi çıkarlarını Kuzey Kore lideriyle ilişkilerini geliştirip güçlendirmekte görüyor. Benzer nedenlerle Trump’ın Gröland’ı satın alma çabaları da aptalca görülebilir. Trump her şeyden önce, emlak ve gayrimenkul alanında bir ustadır.        

Çev: Mehmet Gönül - Welayet News     



Yeni yorum ekle