Amerika karşısında hangisi daha maliyetlidir; direniş mi yoksa uzlaşı mı?

Sa, 11/06/2019 - 18:51

Riyad ve Washington münasebetleri ve ilişki modeli incelendiğinde Amerikan projelerine karşı uzlaşı ve direnişin maliyetleriyle ilgili ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor.

Welayet News - İslam İnkılabı Rehberi, İmam Humeyni’nin (r.a) irtihalinin yıldönümü merasiminde Amerika’ya karşı direnişe kıyasla bu ülke ve Batı emperyalizmiyle uzlaşmanın yüksek maliyetlerine ilişkin yaptığı açıklamalarla Amerika’nın bölgedeki planlarının karşısında direnme konusundaki yaygın soru ve kuşkuları yanıtladı.

İslam İnkılabı Rehberi yaptığı açıklamalarda, Amerika karşısında uzlaşı ve teslimiyete yapılan büyük yatırımların örneklerinden biri olarak Suudi Arabistan’a dikkat çekti. Bu makalede, Arabistan’ın görünürde krizle boğuşan Amerika ekonomisinin iyileşmesi için, gerçekte ise Selman bin Abdülaziz’in iktidarının bekası ve gücün şu anki Veliaht Muhammed bin Selman’a geçme sürecinin garantilenmesi için ödediği maliyetlere daha yakından bakmaya çalışacağız. Çarpıcı olan nokta şu ki, bu petro-dolarlar Riyad için asla uluslararası saygınlığı beraberinde getirememiştir, hatta Amerika Başkanı Donald Trump’ın Suudi yetkililere yönelik tahkirlerinin düzeyini dahi düşürememiştir.

Amerika’nın Arabistan’a karşı tekrarlanan tahkirleri

Suudi Arabistan eskiden beri dış politikasının kaptan köşkünü Amerikalı yetkililerin eline vermiştir. Suudi kralların güvenliği ve bekasının güvenceye alınması karşılığında onların bölgedeki çıkarlarını temin etmiş ve petrollerini Amerikalılara sunmuşlardır. Bu politika yakın zamanlara özgü bir politika da değildir, belki çok eskilere uzanan ve önceki Arabistan kralı Abdülaziz bin Suud ile dönemin ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in 1945 yılında görüşmesinden itibaren her iki taraf arasında olagelen bir politikadır. Bu anlaşma gereğince, Amerika Arabistan’ı karşılıksız desteklemez ve verdiği desteğin karşılığını nakit olarak alır.

Tüm Suudi kralları bu ülkenin petro-dolarları karşılığında Amerika’nın çıkarlarını temin ettikleri halde ancak tacir bir karaktere sahip olan Trump, bölgesel kuşulları Arabistan’ı azami düzeyde sağabilecek bir şekilde görüyor. Bayaz Saray, Riyad’ın hiçbir surette bölgesel potansiyellere ve komşu ülkelere dayanarak kendisinin ve Fars Köfezi’nin güvenliğini sağlama peşinde olmadığını ve bu nedenle, maliyeti ne olursa olsun Amerika’nın isteklerine boyun eğmek zorunda olduğunu biliyor. O yüzden, Riyad yönetiminden edebildiği kadar daha fazla petro-dolarlar almak için Suudi yetkililerine karşı baskı ve tahkirlerin dozajını en üst düzeye çıkarmıştır.

Trump karşılıklı imzalanan anlaşmalara ilaveten, Riyad ve Ebu Dabi yetkililerinden yeni imtiyazlar koparabilmesi için de ikide bir Arabistan’ın bölgedeki planlarına karşı ayrı telden çalıyor. Örneğin, Bayaz Saray Arabistan’ın muhalif gazateci Cemal Kaşıkçı’yı bu ülkenin İstanbul elçiliğinde katletme teşebbüsü konusunda tarafsız tutumlar aldıktan sonra, kendi Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Arabistan ziyareti sırasında, bu olayın dosyası karşısında sessiz kalma karşılığında bu ülkeden 100 milyon dolarlık bir mablağı gasp etmeyi başardı. Bu para görünürde Amerikan ordusunun Suriye’deki operasyonuna yardım etmek için Washington’ına ödenmiştir.

Trump yaklaşık iki ay önce, dördüncü kez olarak ve aşağılayıcı, şantajcı bir üslupla Suudi Arabistan kralına ve yetkililerine seslendi. O, Wisconsin eyaletinde kendi yandaşları arasında konuşma yaparken bir kez daha Suudi ortağını aşağıladı ve şöyle dedi: “Suudi Arabistan’a bakın; oldukça zengin bir ülke, biz onları savunuyoruz. Biz Suudi Arabistan’a destekleme yapıyoruz. Onların nakit paradan başka bir şeyleri yok, doğru mu? Onlara sübvansiyon veriyoruz ve onlar bizden alım yapıyorlar, 450 milyar dolar bizden alımları oldu. Sizler bu konudan haberdarsınız, bazı kimseler var Suudi Arabistan’la ilişkileri kesmemizi isitiyorlar. Oysa onlar bizden 450 milyar dolar alışveriş yapmışlar. Ben bu müşteriyi elden vermek istemiyorum! Askeri konuda ise biz Suudi Arabistan’a yardım ediyoruz!”

Trump devamında şunları dedi: “Ben Arabistan kralına telefon açtım. Arabistan kralını seviyorum. Ona dedim ki: Bak kral, biz sizleri korumak için her şeyimizi veriyoruz, sizin de paranız çok. Bu bir gerçek. O ise şöyle dedi: Neden bu konuda bana telefon ediyorsunuz, şimdiye kadar hiç kimse benimle böyle bir tamas kurmadı. Ben de dedim: Çünkü olar ahmaktı!

 Biz Suudi Arabistan’la çalışma ve teamül halindeyiz. Sizlere sadakatle belirteyim ki, birçok mesele ve birçok noktada Suudi Arabistan’la çalışmak, 11357 doları New York’un kötü bir bölgesindeki bir tacirden toplamaktan çok daha kolaydır ve ayrıca daha güvenlidir de”.

Trump daha önce de konuşmalarında defalarca ayını alaycı edayla konuşmuş ve ‘Amerika’nın desteği olmasa onlar kişisel uçaklarını elden verip turistler gibi geziye çıkarlar ve İran 12 dakika içinde onları yutar ve bölge farsça konuşmaya başlar’ diyerek, başta Riyad olmak üzere körfez ülkelerin liderleriyle alay etmişti.

Trump Suudi Arabistan’a yönelik ilk aşağılayıcı konuşmasında, kral Selman’ın yönetimi için “sütlü inek” tabirini kullanış ve böylece bu ülkenin petrol servetini elde etmek için ancak ona bir değer biçtiğini göstermişti. Bu, İslam İnkılabı liderinin de gönderme yaptıkları tabirdi.

Amerika Başkanı 2018’in Ekim ayında da Suudi krallığını açıkça tahkir etmiş ve kral Selman’la yapmış olduğu son telefon görüşmesine değinerek, ‘sizin kaç tirilyon dolarınız var ve ABD olmadan Suudi krallığın başına neyin geleceğini ancak Allah bilir’ demişti.

2018’in Nisan ayında ise Trump, Suudi Veliaht Muhammed bin Selman’la yaptığı –çok tartışılan – bir görüşmede, Arabistan ve Amerika arasındaki silah anlaşmalarının rakamını gösteren bir tabloyu Bin Selman’ın suratına yakın tutarak ve gururlu bir edayla, Arabistan petro-dolarlarının Amerika ekonomisi için ekonomik canlılığın oluşmasındaki rolünden söz etmişti.

 

Trump’ın Suudilerden astronomik gaspları

Suudilere yönelik Trump’ın mükerrer tahkirleri, Al-ı Suud petro-dolarlarının geçen üç yıl boyunca Trump yönetiminin ekonomisinin iyileşmesinde önemli bir etkisinin olduğu bir ortamda gerçekleşmiştir. Nitekim yaptığı konuşmaların birinde gündeme geldiği üzere Trump Arabistan’a gerçekleştirdiği ilk ziyaretinde, 450 milyar dolarlık bir anlaşmayı bu ülkeyle imzalayabilmiştir. Ki bu rakamın yaklaşık 110 milyar doları her iki tarafın silah anlaşmaları için kullanılmıştır.

Riyad’ın Amerikalılara vermiş olduğu 450 milyar dolarlık paranın gerçek hacmine dikkat çekmek için, Birleşmiş Milletlerin ve diğer bazı uluslararası mahfillerin tahminlerine göre, Suriye’deki 8 yıllık savaştan kaynaklı bütün yıkımların ve bu ülkenin yeniden imarının 380 ila 410 milyar dolar arasındaki bir maliyetle telafi edilmesinin mümkün olduğunu bilmemiz gerekir.

Bu maliyetlere ilaveten Arabistan’ın diğer ülkelerde yürüttüğü programların maliyetleri var ki genellikle bu ülkenin mali seportoyla birliktedir ve ikili anlaşmalarda asla gündeme getirilmezler. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Suriye’de terörist grupların mali kaynaklarının önemli bir bölümü Arabistan’ın petro-dolarıyla temin edilmiştir.

Suudiler, ayrıca, geçtiğimiz yıllarda 2030 ekonomik vizyonları çerçevesinde devlete ait petrol şirketinin payından  %5’nin satış planını gündeme aldılar. Bu plan icra aşamasında askıda duruyor olsa da ancak Amerika, Aramco şirketinin hisse senedini New York borsasında satışa çıkartıp böylece Amerika borsasına canalılık kazandırabilmek için büyük bir çaba sarfetti.

Arabistan bunlara ilaveten Kızıl Deniz kıyılarında Neom Şehri olarak adlandırılan iddialı projeyi icra etmenin peşindeydi. Bu proje, uzmanların açıkladığına göre, 500 milyar dolar dolayında bir maliyeti Riyad yetkililerin eline koyuyor ve tabi temel geliri Arabistan’a ait olacağına, Amerikalı ve Siyonist şirketlerin cebine gidecektir.

Muhammed bin Selman iki yıl önce, Ürdün ve Mısır’ın bazı bölümlerini de içine alan bu ülkenin kuzeyindeki 500 milyar dolarlık mega şehir projesinin başlamasından haber vermişti. Bu şehirin 26 bin 500 km’lik bir alan üzerinde inşa edilmesi planlanıyor, ancak son yılda bazı yatırımcıların ve danışmanların ayrılması başta olmak üzere çeşitli sorunlarla karşı karşıya gelmiş durumda. Muhammed bin Selman, ekonomik büyüme ve çeşitliliğin arttılması, yerel sanayi ve endüstrilerin gelişmesi, iş imkanlarının oluşturulması ve insani uygarlığın geleceğinin tersim edilmesini Neom Şehir projesinin hedefleri olarak açıkladı. Kızıl Deniz’e bakan bu proje Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarından yaklaşık 8 saatten daha az bir sürede ulaşılabilir bir konumda bulunuyor.

Söz konusu proje, Suudi rejiminin Siyonist rejimle ilk resmi işbirliği ve ortak yatırımı olacaktır. Bu konu Suudi Arabistan’ın, Filistin devletinin 1967 sınırları dahilinde kurulmasını sonlandırmayı amaçlayan yüzyıl anlaşmasını kabul etmesi için Filistin Özerk Teşkilatı’na yaptığı baskıların da temel etkenidir.

Arabistan, Kızıl Deniz’e bakan sahil bölgesinden yaklaşık bin kilometre karelik bir alanın Mısır tarafından kullanılma hakkını, Suudi Valiaht Muhammed bin Selman’ın son ziyareti sırasında imzalanan anlaşma metnine göre, kendisine ait kılmış ve Neom Şehir projesinin bir parçası olarak gündeme getirmiştir. Bu bölge, bölgesel meselelerin kapsamlı çözümü çerçevesinde İsrail’in güvenliğini tam bir şekilde garantileyebilir.

Oysa  Siyonist rejim sürekli Kızıl Deniz’i, bu denizin boğazlarını ve limanlarını uluslararasılaştırma hedefini gütmüştür. Ve tam da bu doğrultuda, 1949 yılında Mısır’ın Ümm-ü Raşraş köyünü işgal etmiş ve Eilat Limanı’nı da ele geçirmiştir.  

devam edecek...

Çev: Mehmet Gönül - Welayet News



Yeni yorum ekle