İnsan, Siyaset ve Toplum İlişkisi

Ct, 08/12/2018 - 10:48

İnsan sosyal bir varlık olup yaşantısını siyaset ile biçimlendirerek toplumsal bütünlüğünü sağlar. Bu anlamda siyaset, bireyin toplumsallaşma süreci ve bireysel tekâmülü için bir vasıtadır. Siyaset asla politika değildir. Siyaset, Arapçada kökenli bir kelime olup Seyislikten gelmedir. Seyisler vahşi hayvanları özellikle atları evcilleştirme ustasıdırlar. Atıl olan enerjiyi insanın hizmetine sokarak hayatın ve doğanın nimetlerinden faydalanmada önayak olmuşlardır. Siyaset bu anlamda merhum Şeriati'nin tabiri ile insanı eğitme sanatıdır. Siyaset toplumsal ihtiyaçlar ile imkanları örtüştürme işlevini yerine getirir. Bir toplumu bulunduğu konumdan daha yüksek bir konuma taşımayı gaye edinir. Politika yerel iken siyaset genel ve evrenseldir. Temel insani sorunları, tabiat ile insan ilişkisini yasamsallık bağlamında siyaset konu edinir. Bu gün kıtlık ve küresel ısınma gibi konular aslında siyasetin konusudur. Siyaset de Felsefe gibi bilimlerin sınırlarını zorlayan bir özelliğe sahiptir. İnsan ve toplumu ilgilendiren her konunun mutlaka siyasi bir yönü vardır. Her "siyasi" dendiğinde ideolojik eğilimler akla gelmemeli , siyasetin ortak insani sorunların çözüm adresi olduğu olgusu akıldan çıkarılmamalıdır. Politika ise yereldir ve mevcut ihtiyaçlar ile imkanlar arasında uzlaşı arayışını ifade ettiği için siyasete biraz yakınlaşır ama siyaset değildir. Şöyle ki yerel seçimlerde adaylar projeleri ile sorunlara imkanları zorlayarak neler yapılabileceklerini ortaya koyarak insanlardan destek talep ederler. Sadece o yörenin veya şehrin sorunlarını yine o şehrin bütçesi oranında bir yarış içerisine girerler. Oysa siyasette yarış değil her zaman barış içerisindedir.

Toplum, bir organizma misali bir bütünlük ve organizasyon arzettmektedir. Toplumsal yapı kurumlar ile örgütlerden oluşur. Yapı ile kurumlar da değerler sistemi ile örülerek toplumsal bütünlüğü oluşturur. Toplumsal değerler harç misali yapıyı bir arada tutar ve devamlılığı sağlar. Toplumsal değerlerin aşınması, zayıflaması toplumsal bağları zayıflatır ve toplumsal çözülmeye sebep olur. Çözülme toplumsal dağılmayı getirir. Toplumsal değerler derken başta örfi değerler gelir. Örfi değerler toplum için yaşamsal unsurlar içerir, din ve ahlak gibi. Daha sonra gelenek ve görenekler gelir en son daha hızlı değişen adetler gelir. Bir toplumun ahlâk ve hedeflerini tayin eden de dindir. Bu din illahi bir din olabildiği gibi illahi olmayan beşeri bir din de olabilir. Emir ve yasakların , iyi ile kötünün kriterlerini, ölçütlerini din temin ettiği için hangi dine inandığımız da önemlidir. Diyeceksiniz ki din tek başına yeterli olsaydı İslâm coğrafyası diğer beşeri ve miadını doldurmuş illahi din mensuplarının oluşturduğu toplumların gerisinde olmazdı, haklısınız. O dinler İslâm dininden donanımlı değiller sadece Müslümanlar kendi dinlerine yabancılaştırılmışlar. İslâm dünyası büyük bir cehalet ve ekonomik sömürü altındadır. En az bulunan şey adalettir. Yani ümmetin imkanları zalimlerin elindedir. Bu yüzden ümmet yokluk ve yoksulluk içindedir. Din adına hükümranlık güden saray zevatı halkın dinini öğrenme ve yaşamasına mani oluyor. Allah'ın kuluna vakfettiği nimet ve imkanlar zorbalar tarafından bir bir ellerinden alınıyor. Halk önce cahil sonra da suça teşvik edilerek zindanlara tıkılıyor. Sonuçta adalet ve huzurun olması gerektiği yerde zulüm ve baskı olunca ümmetin şerefli ve asli evlatları başka ecnebi memleketlere ekmek ve huzur umuduyla yollara koyuluyor ve sonra denizlerde binlercesi boğuluyor. Geri kalanlar ya zindanlarda tutsak ya da dışarıda köle muamelesi görüyor.

Saydığımız sıkıntıların aşılması, tarihsel hataların telafi edilmesi ve hatalardan dönülmesi ile mümkündür. Kabul etmeliyiz ki İslâm toplumunun kurtuluş reçetesi yine öz Muhammedi İslâma yani Allah Resulü'nün pak Ehlibeytine ve Kur'anı Azimşana koşulsuz iman etmeleri ile mümkündür. İslâm ümmeti sahipsiz değildir her zaman bir siyaseti ve toplumsal bir örnek yapıya sahipti. Fakat Allah'ın düşmanları asla bu gün olduğu gibi geçmişte de boş durmadılar ve nefislerini tatmin etmek için İslam'ı dirhem dirhem harcadılar ama yok edemediler. Bu gün o küllerden büyük bir umut büyük bir ışık doğdu yani İran İslam İnkılabı doğdu ve zalimlerin örümcek ağları adeta yerle bir oldu tıpkı umutları gibi tuzla buz oldu. Ne mutlu o büyük rehbere ki mirasının önünde saygı ile eğiliyorum ve göğsümü Kerbelada Hüseyine siper edercesine kendi devriminin devam etmesi ve amacına ulaşmasına göğsümü siper ediyorum. Bu gün artık geri dönüş yoktur ileriye İmamı zamanın zuhur zeminini oluşturmaya gönül verelim ve emek harcayalım inşallah. Bunun İlk adımı bu kutlu davayı omuzlayan Velayeti Fakihi tanımak ve koşulsuz ittat etmektir. Bu kurumu yıpratmaya karalamaya fırsat vermeyelim. Düşmanın hile ve vesveselerine değil Kur'an'ın hükümlerine ve Rehberiyet makamına bağlı hareket edelim inşallah sırtımız asla yere gelmez gelmeyecektir.

 

Halil İbrahim Toprak



Yeni yorum ekle