Tüm Bu Darbelerden Sonra Hizbullah Neden Hâlâ Denklemin Merkezinde?

Cu, 26/12/2025 - 19:34

Lübnan Hizbullah’ı, suikastlar, güvenlik sızmaları ve yıpratma savaşları dâhil olmak üzere en ağır baskılara maruz kalmasına rağmen hâlâ ayakta. Peki, bu hareketin İsrail karşısındaki direncinin sırrı ne ve tüm bu darbelere rağmen nasıl yeniden denklemin merkezine dönebildi?

Welayet News  - Son yıllarda Lübnan Hizbullah’ı, siyasi, güvenlik ve askeri alanlarda en ağır baskı ve saldırılarla karşı karşıya kaldı. Yıpratma savaşlarından bölgesel komplolara, önde gelen komutan ve liderlere yönelik suikastlara kadar çok sayıda darbeye maruz kaldı.

Buna rağmen sahadaki gerçeklik, bu hareketin çökmediği gibi, aksine bölgesel denklemlerde hâlâ güçlü bir varlık gösterdiğini ortaya koyuyor. Yaşanan kayıpların büyüklüğü ile sergilenen direniş arasındaki bu çelişki, analizciler ve kamuoyu açısından temel bir soruyu gündeme getiriyor ve o da şu: Hizbullah’ın İsrail ve eşi benzeri görülmemiş baskılar karşısındaki bu direncinin sırrı nedir?

Ağır Darbeler Ve Kriz Durumu

Yemenli yazar ve analist Mani Safvan bu konuda şöyle yazıyor: “Ne zaman Şeyh Naim Kasım’ın ya da Hizbullah liderlerinden birinin konuşmasını dinlesem, kendi kendime şu soruyu soruyorum: Bu hareket neden hâlâ güçlü ve neden İsrail karşısında teslim olmayı reddediyor? İsrail’in Hizbullah’a karşı yürüttüğü savaşı yakından yaşamış biriyim. Ne kadar büyük yıkım ve acı bıraktığını gördüm ve aynı zamanda Hizbullah’ın o son derece zor koşullara rağmen nasıl direndiğine de şahit oldum. Ancak, Hizbullah’ın bunca şeyden sonra bile İsrail’e karşı bu kadar kararlı kalmasına hâlâ hayret ediyorum, acaba İsrail savaşın bitiminden sonra böyle bir kararlılığı öngörmüş müydü?

Bu soru ciddi bir şekilde ele alınmalı ve Hizbullah’a duyulan sevgi ve aşk bir kenara bırakılarak değerlendirilmelidir. Geçen yıl Hizbullah ateşkesi kabul ettiğinde en zayıf dönemindeydi, ancak bugün o koşulları geride bıraktı ve geçmişe kıyasla daha güçlü ve daha örgütlü bir şekilde yeniden sahneye çıktı. Öyle ki yeni bir savaşa hazır olduğunu ve mücadeleye hazır bulunduğunu açıkça dile getiriyor.

Hizbullah özellikle Suriye savaşı sonrasında birçok komployla karşı karşıya kaldı. Son bir yılda ise sahadaki askeri, güvenlik ve siyasi kayıplar, sarsıcı ve acı verici istihbarat sızmaları, iç ve bölgesel düzeyde yıpratıcı siyasi baskılar ve ayrıca savaş ahlakının tüm ölçütlerini hiçe sayan suç niteliğinde bir savaş olmak üzere benzeri görülmemiş baskılar yaşadı Bunlara ek olarak, başta Hizbullah’ın ve direniş ekseninin sembolü olan Seyyid Hasan Nasrallah olmak üzere, bu hareketin liderlerini hedef alan bir suikast dalgası yaşandı.

Temel sorular

Tüm bu darbelere rağmen Hizbullah ayakta durmaya devam ediyor, denklemin merkezindeki varlığını koruyor, seçeneklerine bağlı kalıyor ve teslimiyet ya da geri çekilmeyi reddediyor. Oysa düşmanları, onun sona erdiğini iddia eden yoğun propaganda yürütüyor. Peki bu kalıcı gücün sırrı nedir? Örgütsel yapı mı? Siyasi ideoloji mi? Destekleyici toplumsal çevre mi? Yoksa bizzat mücadelenin doğası mı? Bu sorular hâlâ açık ve sloganlardan uzak, gerçekliğe yakın derin bir tartışmayı gerektiriyor.

Başka herhangi bir orduyu ya da sistemi çökerten darbeler Hizbullah’ı çökertmemiş ve bu hareket sahnenin merkezinde kalmaya devam etmiş ve teslimiyet ya da yenilgiyi kabul etmemiştir. Bu durum son derece dikkat çekicidir. Ağır kayıplar veren, en zorlu savaşlardan ve baskılardan geçen bir güç nasıl hâlâ direnebiliyor?

Hizbullah’ın, acı verici güvenlik sızmalarından, bölgesel ve uluslararası siyasi baskılara, askeri yapısını ve toplumsal tabanını hedef alan savaştan, başta Seyyid Hasan Nasrallah olmak üzere merkezi liderlerinin öldürülmesine kadar çok ağır bedeller ödediği inkâr edilemez. Nasrallah sadece bir komutan değil, aynı zamanda taraftarları ve tüm direniş ekseni için manevi ve siyasi bir merci idi.

Bu düzeydeki kayıplar, başka örneklerde herhangi bir örgütü geri çekilmeye ya da köklü bir değişime zorlamaya yeterdi. Belki de Hizbullah’ın bu direnci, İran’ın direniş ekseninin devamına dair umutlarını ve bu yapıya verdiği desteği sürdürmesinin temel nedenlerinden biridir.”

Gücün ve yeniden üretimin unsurları

Mani Safvan açıklamalarına şöyle devam etti: “Hizbullah’ı farklı kılan temel unsur, mücadelesini hiçbir zaman yalnızca askeri güç dengesi üzerine kurmamasıdır. Bu mücadele, geçici ya da taktiksel bir mesele değil, destekçileri açısından varoluşsal bir anlam taşıyor ve direniş anlatısının ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor. Bu anlatı, İsrail’le mücadelenin tek bir savaş ya da turla sona ermeyecek uzun soluklu bir süreç olduğuna dayanıyor. Şehit Seyyid Hasan Nasrallah da “Aksa Tufanı” sonrasındaki son konuşmasında, İsrail’e karşı zaferin tek seferlik kesin bir darbeyle değil, aşamalı kazanımlar yoluyla elde edileceğini vurgulamıştı.

Katılalım ya da katılmayalım, bu inanç Hizbullah’a büyük bir esneklik, darbeleri geri püskürtme ve kendini yeniden üretme kapasitesi kazandırıyor ve toparlanma ve geri dönüş hızını güvence altına alıyor.

Buna ek olarak Hizbullah, onlarca yıl içinde şekillenmiş sağlam bir örgütsel ve ideolojik yapıya sahip. Karar alma merkezi, iç disiplin ve askeri faaliyetle siyasi ve toplumsal faaliyetlerin iç içe geçmiş olması bu yapının temel özellikleridir. Ekonomik baskılara rağmen destekleyici toplumsal çevre de Hizbullah’ı yalnızca silahlı bir grup olarak değil, bir koruma şemsiyesi ve kimlik unsuru olarak görmeye devam ediyor.”

Hayatta Kalma Ve Kimlik Mantığı

Yemenli bu yazar, son olarak şu ifadelerde bulundu: “Hizbullah’ın bakış açısına göre teslim olmak, savaşın bitmesi anlamına gelmiyor, aksine daha büyük bir yenilginin başlangıcı demek. Yani varoluş sebebinin, rolünün ve meşruiyetinin kaybı anlamına geliyor. Bu nedenle Hizbullah için mücadele, sadece siyasi ya da askeri bir çatışma değil, bir varlık ve kimlik savaşıdır. Her geri adım ya da zayıflık göstergesi, yenilgiden bile daha ağır bir bedel doğurur. Bu yüzden düşman karşısında güç ve bütünlük sergilemek zorunludur. Burada direniş ve sebat bir tercih değil, bir hayatta kalma içgüdüsüdür ve bu, aşırı güç gösterisi değil, tam geri çekilmenin sürdürülmesi zor bir tehlike olduğuna dair derin bir inançtır.

Bu deneyimin sonuçları konusunda görüş ayrılıkları olabilir ve halka ağır insani ve siyasi bedeller yüklenmiş olabilir, ancak Hizbullah’ın direnişini yok saymak ya da bunu slogana indirgemek, gerçeği anlamaya yardımcı olmaz. Bu meseleyi anlamak, bu mücadelenin hızlı kâr ve zarar hesabıyla ölçülemeyecek kadar karmaşık olduğunu kabul etmekle başlar. Çünkü bazen güç, kaybedilenlerde değil, elde kalanlarla ölçülür.”

Bu nedenle Hizbullah’ın özellikle tarihinin belki de en ağır ve en maliyetli döneminden geçtiği bu aşamadaki tecrübesi, derinlemesine incelenmeyi ve anlaşılmayı hak eden bir deneyimdir.”



Yeni yorum ekle