Amerika ve İsrail’in Bölge İçin Kabus Gibi Planı Lübnan ve Suriye Kapısından
Filistinli analist Atvan, ABD ve İsrail'in Lübnan ile Suriye üzerinden bölgeye yönelik tehlikeli bir plan hazırladığı uyarısında bulundu. Atvan, planın Lübnan'ı Suriye'ye bağlı bir rejim altında ABD-İsrail kontrolünde entegre etmeyi hedeflediğini ve bunun onların nihai projelerinin önünü açacağını iddia etti.
Welayet News - Ra’y el-Yevm gazetesi genel yayın yönetmeni Filistinli analist Abdülbari Atvan, yeni başyazısını Amerika’nın bölgeye gönderdiği temsilci Tom Barrack’ın Lübnan ve Suriye ile ilgili son açıklamalarına ayırdı ve şöyle yazdı: “Biz, Lübnan ve Suriye’ye gönderilen Amerikan temsilcisi Tom Barrack’ın, Antoine Saadeh tarafından kurulan Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi’ne katılmaya karar verdiğini düşünmüyoruz; o parti ki en önemli sloganlarından biri, Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün’ü tek bir oluşum olarak kapsayan Büyük Suriye’nin kurulmasıydı.”
Tom Barrack’ın Lübnan ve Suriye’nin Birleştirilmesiyle İlgili Çarpıcı Sözlerinin Perde Arkası
Abdülbari Atvan şöyle ekledi: En önemli nokta, Tom Barrack’ın bu yolda atılacak ilk adımın, Lübnan ile Ebu Muhammed Colani’nin başkanlığındaki “yeni Suriye”nin birleştirilmesi gerektiği yönündeki açık heyecanıdır; çünkü Tom Barrack’a göre “bu ikisi görkemli bir medeniyetin temsilcileridir.” Bu Amerikan temsilcisi, bu haber bombası niteliğindeki açıklamayı Cuma günü Doha toplantısı sırasında yaptığı konuşmada patlattı ve bu, böyle bir girişim hakkında ilk kez konuşması değildi; yani Lübnan ve Suriye’nin birleştirilmesi konusu, Tom Barrack’ın ağzından çıkmış basit bir dil sürçmesi ya da geçici bir ifade değildi.
Bu Filistinli analist şöyle devam etti: Söz konusu açıklamalar, Donald Trump liderliğindeki Amerikan hükümeti tarafından dikkatlice planlanmış stratejik bir program çerçevesinde yer almaktadır; bu hükümet tamamen “zor kullanarak dayatılan barış” teorisine inanmaktadır. Bu, özellikle bu rejimin başbakanı Benyamin Netanyahu ve ortaklarının, Arapların siyonist rejimle normalleşme anlaşmalarını genişletmek ve ardından “Büyük İsrail” olarak bilinen projenin uygulanmasının yolunu açmak için Ortadoğu’ya dayatmaya çalıştıkları teorinin aynısıdır.
Makalede şu ifadeler de yer aldı: “Tom Barrack ve onun başkanı Trump’ın, Lübnan’da Hizbullah’ın ve Gazze Şeridi’nde Hamas’ın silahsızlandırılması konusundaki ısrarı da bu planın bir parçasıdır; yani Lübnan’ın “yeni Suriye”ye entegre edilmesi. Zira Filistin, Lübnan ve aynı şekilde Yemen’deki direnişin silahı, bu planın önündeki büyük bir engeldir ve bu engel müzakereler yoluyla hileyle ya da zor ve hava saldırılarıyla en kısa zamanda ortadan kaldırılmalıdır.”
Amerikan-Siyonist Tehlikeli Plan Lübnan’a Karşı / Beyrut İçin Büyük Uyarı
Atvan ifadesini kullandı: “ABD’nin Suriye rejimini değiştirme konusundaki en büyük kazanımı, ki Colani ve destekçileri ilk yıldönümünü kutladılar, Tom Barrack’ın sözlerinde ortaya çıktı. Bu açıklamalar, Beyaz Saray’daki tarihi görüşmede Colani ile Trump arasında gerçekleşen buluşmadan sonra dile getirildi.” Tom Barrack orada şu ifadeyi kullandı: “Ahmed el-Şara (Ebu Muhammed Colani) uluslararası koalisyona, terör örgütü IŞİD’in yok edilmesi amacıyla katılmayı; bölgede özellikle Lübnan’daki Hizbullah ve Gazze ile Batı Şeria’daki Hamas da dahil olmak üzere ‘terörist’ olarak nitelendirilen gruplarla mücadele etmeye yönelik taahhüdünü açıkladıktan sonra kabul etti.”
Makaleye göre, Lübnan’ın Suriye’ye entegre edilmesi; Lübnan’ın mevcut yapısının, kimliğinin ve siyasi, mezhepsel ve toplumsal düzeninin yok edilmesi anlamına gelen bir Lübnan dönüşüm projesi çerçevesindedir. Bu süreç, Colani liderliğinde ve ABD ile İsrail’in himayesi altında, mezhep temelli bir yapıyla yönetilecek bir hükümetin ortaya çıkarılmasını hedeflemektedir. Tüm bunlar, Orta Doğu’da yeni ve geniş kapsamlı bir güvenlik sistemi oluşturma ve normalleşme anlaşmalarının bayrağını yükseltme projesi kapsamında değerlendirilmektedir.
Bu yazıda, İsrail rejiminin Lübnan’da ateşkes anlaşmasını sürekli ihlal ettiği hatırlatılarak şöyle denilmektedir: “Ateşkese uymamaktan kaynaklanan ve bugün itibarıyla 7 bini aşan ihlaller, bu rejimin Lübnan’a yönelik sürekli saldırıları, özellikle güney bölgeler, Hermel bölgesi, Bekaa Vadisi ve Beyrut’un güney banliyösü; ayrıca Lübnan’a karşı kapsamlı ve yıkıcı bir savaşı başlatma tehdidi… Tüm bunlar, Lübnan yetkililerini teslim olmaya ve ABD ile İsrail’in dayatmaları karşısında beyaz bayrak kaldırmaya zorlamaya yönelik baskı taktikleridir.”
Ra’y el-Yevm’in genel yayın yönetmeni, “İsrail hiçbir taviz vermeden anlaşmalar imzalıyor; fakat bunların hiçbirine bağlı kalmıyor ve eşzamanlı olarak işgalini sürdürüyor. Bizim sorumuz şudur: Siyonist rejim neden hâlâ Güney Lübnan’da beş bölgeyi işgali altında tutuyor? Lübnan, işgal altındaki Filistin ile deniz sınırları anlaşmasının imzalanmasından bu yana kendi sularından petrol ve gaz çıkarabildi mi? İsrail, Güney Suriye’yi işgal etmedi mi ve bu ülkede işgal alanlarını genişletmenin peşinde değil mi?”
Abdülbari Atvan şöyle devam etti: “Lübnanlı yetkililerin bu baskılar karşısında teslim olmaya başladığını görmek son derece acı vericidir ve onların gerekçesi, İsrail’in Lübnan’a yönelik yeni ve geniş kapsamlı bir saldırısını engellemek iddiasıdır. Lübnan hükümetinin teslimiyetinin ilk adımı, Ra's el-Nakura toplantısına katılmayı kabul etmesi ve ateşkesi uygulamayı denetleyen sözde mekanizma komitesinin çerçevesinde siyonist rejimle müzakerelere başlamasıdır; üstelik bu konuda Lübnan halkına ne bir referandum ne de herhangi bir görüş alma süreci yapılmadan.”
Bu notun devamında şu ifadeler yer aldı: “Geçtiğimiz hafta ABD gözetiminde yapılan bu toplantıda güvenlik ve ekonomik konularda bazı mutabakatlar sağlandı ve ikinci toplantının 19 Aralık’ta yapılması planlanıyor. Lübnan hükümeti, halka bu adımın ne normalleşme ne de İsrail ile bir barış anlaşması olduğunu söylüyor. Ancak bu, siyasi ve medya desteğiyle sürdürülen bir aldatmacadan başka bir şey değildir.”
Amerika ve İsrail’in Bölge İçin Kâbusu ve “Büyük İsrail” Projesinin Sinsi Biçimde Uygulanması
Bu Filistinli yazar şöyle belirtti: “Ne yazık ki bu, normalleşmenin başlangıcı ve Lübnan’ın, ardından da Suriye’nin sözde İbrahim Anlaşmaları’na katılması yolunda atılan ilk adımdır. Böylece işgalci rejim ve Amerika için ikinci ve daha önemli adıma, yani Suriye, Lübnan ve Filistin’in tüm topraklarında ve Irak’ın geniş kesimlerinde, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde, Mekke ve Medine de dâhil olmak üzere; ayrıca Mısır’ın kuzeyinde ve Sina’nın büyük bölümünde “Büyük İsrail” olarak bilinen projenin hayata geçirilmesine zemin hazırlanmış olacaktır.”
Bu makalenin sonunda şu vurgular yer almaktadır: “Burada açık özelliklere sahip bir Amerikan-Siyonist planından söz ediyoruz; bu plan yavaş ve sinsi bir şekilde uygulanmaktadır. Arap ordularının birer birer dağılmakta olduğu ve çoğu ya da tüm Arap ülkelerinin, işgalci rejimden ve onun savaş uçakları ile füzelerinden korkarak teslim olduğu bir dönemde bu süreç ilerlemektedir. Burada, Arapların bu utanç verici kuralını bozan ve İslam ümmetinin onurunun bir bölümünü koruyan, hâlâ fedakârlığa devam eden Gazze’deki direnişe teşekkür etmemiz gerekiyor. Direniş, bu küllenmiş ateşten bir kıvılcım bile söndürmedi ve asla teslimiyet bayrağını yükseltmeyecektir.”

Yeni yorum ekle