Anketlerde Siyonistlerin Çoğunluğu Netanyahu'nun Affına Karşı
"Zman Yisrael" web sitesinin yeni anketi, Siyonistlerin yüzde 53'ünden fazlasının, "Binler" olarak bilinen yolsuzluk dosyalarında Binyamin Netanyahu'nun affedilmesine karşı olduğunu göstermektedir.
Welayet News - İşgal altındaki topraklarda yapılan yeni bir anketin sonuçları, Siyonist toplumun önemli bir çoğunluğunun; suçun itirafı veya pişmanlık ifadesi eşlik etmediği takdirde, bu rejimin Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya cumhurbaşkanlığı affı verilmesine karşı olduğunu göstermektedir.
Bu sonuçlar, İsrail siyasi atmosferinin son aylarda eş zamanlı olarak iki büyük krizin etkisi altında kaldığı bir ortamda yayımlanmaktadır: Birincisi, Başbakan'ın yolsuzluk dosyalarındaki yargılamasının devam etmesi meselesi; ikincisi ise 7 Ekim saldırılarının ardından şiddetle artan, Haredilerin askerlik hizmeti etrafındaki toplumsal gerilimlerin tırmanması.
Netanyahu'nun Yolsuzluk Dosyaları ve Af Talebi
Bu anket, "Tatica Research and Media" enstitüsü tarafından "Agenda" paneli iş birliğiyle ve İbranice yayın yapan "Zman Yisrael" sitesi için gerçekleştirilmiştir.
Bulgulara göre, katılımcıların yüzde 53,2'si Netanyahu'nun suçlamaları itiraf etmeden affedilmesine karşıyken, yüzde 42,4'ü bunu desteklemektedir. Bu anket 3-4 Aralık 2025 tarihlerinde yapılmış olup yüzde 4,4 hata payı ile 500 Yahudi ve Arap katılımcıyı kapsamıştır.
Netanyahu'nun yolsuzluk dosyaları 1000, 2000 ve 4000 numaralı dosyalar olarak bilinir 2020 yılından bu yana İsrail içindeki siyasi tartışmaların en merkezi eksenlerinden biri olmuştur. Ticari şahsiyetlerden pahalı hediyeler alma, olumlu haber yapılması için medya yöneticileriyle gizli pazarlık yapma ve devlet gücünü kötüye kullanma gibi suçlamalar, son beş yılda İsrail siyasetinin yapısını etkilemiştir.
2022'den 2024'e kadar birkaç kez "siyasetten çekilme karşılığında cumhurbaşkanlığı affı" tartışması gündeme gelmiştir; bu, bazı analistlerin parlamenter sisteme sahip bazı ülkelerdeki siyasi çıkış modellerine benzer gördüğü bir senaryodur.
Ancak kilit nokta, Netanyahu'nun hukuk ekibinin her zaman itirafta bulunmama ve "hukuki sorumluluğu kabul etmeden" af alma üzerinde ısrar etmesiydi; bu talep İsrail kamuoyu açısından oldukça hassasiyet yaratmaktadır. O, resmi af talebi mektubunda da masum olduğunu vurgulamıştır.
"Jewish People Policy Institute" (Yahudi Halkı Politikası Enstitüsü) ve "Israel Democracy Institute" (İsrail Demokrasi Enstitüsü) anketleri dahil olmak üzere çok sayıda kamuoyu yoklaması, Siyonist toplumun çoğunluğunun hatta Likud seçmenlerinin bir kısmının itiraf olmaksızın affın "hukukun üstünlüğüne yapısal bir zarar" vereceğine ve hukuk sisteminde tehlikeli bir bidate (yeni bir uygulamaya) yol açabileceğine inandığını göstermektedir. Yeni anket de tam olarak bu endişeyi yansıtmaktadır.
Haredilerin Askerlik Hizmetindeki Tarihi Çatlak
Anketin ikinci bölümü Haredilerin askerlik hizmeti konusunu ele almıştır; beş on yıldan fazla süredir tartışma konusu olan ancak 7 Ekim 2023 saldırılarından sonra tamamen yeni bir aşamaya giren bir mesele. Bu anketin sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 53,8'i, Likud Partisi Knesset üyesi "Boaz Bismuth"un sunduğu ve bir şekilde Haredilerin askerlikten kaçış yolunu kolaylaştıran yasa tasarısına her koşulda karşı çıkmaktadır; yüzde 24,8'i bu tasarıyı desteklemekte ve yüzde 13,8'i ise yalnızca köklü değişiklikler yapılması durumunda destekleyeceklerini vurgulamıştır.
Haredi öğrencilerin İsrail ordusundaki askerlik hizmetinden muafiyeti 1940'lı ve 1950'li yıllarda ve (İsrail'in ilk Başbakanı) Ben-Gurion'un liderliği döneminde başlamıştır; o dönemde bu grup az bir nüfusa sahipti ve dönemin liderlerinin argümanına göre "geleneksel Yahudi mirasının korunması" siyasi-sosyal bir zorunluluk sayılıyordu.
Ancak 1990'lardan itibaren Haredi nüfusunun hızlı artışı, dini okulların bütçesinin artması ve Şas ile Birleşik Tevrat Yahudiliği partilerinin siyasi nüfuzu, orduda hizmet konusunu İsrail'in en derin siyasi ve ekonomik fay hatlarından birine dönüştürdü.
7 Ekim saldırıları ve Gazze savaşı, sadece İsrail'in güvenlik ortamını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda toplumun "askerlik hizmeti yükünün paylaşılması" algısını da temelden değiştirdi. Bu artan baskının oluşumunda birkaç faktör rol oynadı:
1.Yedek Kuvvetlerin Geniş Çaplı Seferberliği
İsrail ordusu 7 Ekim'den sonra yaklaşık 360 bin yedek askeri çağırdı. 1973'ten bu yana en büyük çağrı. Bu hacimdeki seferberlik, yedek askerlerin ailelerine ağır bir yük getirdi ve fiilen orta sınıfın sütunları üzerinde duran bir toplumda, günlük ve somut bir meseleye dönüştü.
2.İnsan Kayıplarının Artışı ve Psikolojik Sonuçlar
Gazze ve kuzeydeki kara çatışmaları, ordunun kayıplarının artması ve savaştan kaynaklanan psikolojik travmalar; asker ailelerinin "İsrail'de savaş yükünün dengesiz dağıldığını" hissetmesine neden oldu. Son yirmi yılda ilk kez, daha önce Haredi meselesinde daha az tavır alan sosyal gruplar sahaya indi ve bu grubun İsrail ordusunda hizmet etmesinin zorunlu kılınmasını talep ediyorlar.
3.Savaş Sonrası Ekonomik Kriz
Gazze savaşı kabine için devasa maliyetler yarattı; 2024 ve 2025 yıllarında bütçe açığı önemli ölçüde arttı. Böyle bir ortamda, birçok vatandaş; toplumun büyük bir grubunun neden aynı anda dini eğitim için kamu bütçesinden yararlandığı ve askerlik hizmetinden muaf kaldığı sorusunu gündeme getirdi.
4.Yedek Kuvvetlerin ve Kurbanların Ailelerinin Organize Protestoları
Öldürülen askerlerin aileleri veya aylarca cephede olan kişiler, protestolarını yapısal bir şekilde Knesset'e ve Yüksek Mahkeme'ye taşıdılar. Bu grup bugün İsrail siyaset sahnesinde etkili sosyal aktörlerden birine dönüşmüştür.
5.Sağ Kamptaki Geleneksel Uzlaşının Çöküşü
7 Ekim öncesine kadar birçok sağcı seçmen, dini koalisyonları korumak için Haredilerin muafiyetine müsamaha gösteriyordu. Ancak savaştan sonra, Likud'un laik ve milliyetçi tabanının önemli bir kısmı da bu konuya eleştirel yaklaşmaya başladı — kamuoyu yoklamalarında açıkça görülen bir dönüşüm. Ayrıca aşırı sağ partileri destekleyen ulusal-dini kesim de son yıllarda Haredilerin İsrail ordusunda hizmet etmesinin zorunlu kılınmasının şiddetli taraftarı haline gelmiştir.
2024 yılında İsrail Yüksek Mahkemesi, Haredi muafiyet sisteminin önemli bölümlerini "ayrımcı" ve yasal açıdan "gerekçesiz" buldu. Bu hüküm kabineyi yeni bir yasa tasarısı sunmaya zorladı. Boaz Bismuth'un 2025 yılındaki tasarısı tam olarak bu yargı baskısına yanıt olarak hazırlandı; ancak yeni anket, bu tasarının kamuoyunda sadece kabul görmediğini değil, aynı zamanda yetersiz ve kısa vadeli bir çözüm olarak algılandığını göstermektedir.
Bu durum Netanyahu kabinesinin konumunu daha karmaşık hale getirmiştir. Netanyahu bir yandan koalisyonu korumak için Haredi partilerine ihtiyaç duymakta, diğer yandan toplumun önemli bir kesimi özellikle 7 Ekim'den sonra Haredilerin geniş kapsamlı muafiyetine son verilmesini talep etmektedir.
Söz konusu anket, Siyonist toplumun çoğunluğunun; Netanyahu'nun son haftalarda uğrunda çabaladığı her iki amaca da karşı olduğunu göstermektedir. Elbette Siyonist toplumun, Haredilerin İsrail ordusunda hizmet etmesinin zorunlu kılınması konusundaki Binyamin Netanyahu'nun gündemine muhalefet oranı, af talebi konusuna göre daha şiddetlidir.

Yeni yorum ekle