Hizbullah: 'Düşman cevabımızdan endişe duymaya devam etsin'
İsrail’in güney banliyölerinin kalbinde düzenlediği baskında Hizbullah komutanı Heysem Ali Tabatabai’yi öldürmesi, Beyrut’un siyasi dengelerini yeniden sarsarken, bölgeyi savaş eşiğine taşıyan bir tırmanış dalgası başlattı. Lübnan içi siyasi kutuplaşma, uluslararası aktörlerin baskısı ve İsrail’in artan tehditleri arasında hükümet, suikastların genişleyip genişlemeyeceği sorusuna odaklanırken; Hizbullah misilleme sinyalleri veriyor.
Welayet News - El-Ahbar'ın haberine göre, güney banliyölerinin kalbinde düzenlenen baskında Hizbullah’ın askeri komutanı Heysem Ali Tabatabai’nin İsrail tarafından öldürülmesinden beri Beyrut’un siyasi sahnesini meşgul eden iki soru var:
''Bu, Lübnan cephesinde savaşa giden yolun bir ön adımı mı? Hizbullah nasıl karşılık verecek?''
İbranice medya, Siyonist yetkililer ve yakın zamanda Lübnan’a gelen uluslararası-Arap elçilerinin oluşturduğu siyasi atmosfer düşünüldüğünde bu tırmanış şaşırtıcı değil.
Ancak, bazı çevreler bunu “tehdit edildiğimiz savaşın ön operasyonu” olarak yorumladığı için sonuçları son derece kritik.
Önde gelen siyasi kaynaklar, geçen yıl Hizbullah’ın askeri komutanı Şehit Fuad Şukr'un hedef alınmasıyla başlayan tırmanışı hatırlatıyor.
Ardından, önce Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah’ın, sonra halefi Seyyid Haşim Safiyüddin’in suikastıyla zirveye çıkan güvenlik ve askeri operasyonlar silsilesi yaşandı ve İsrail iki aydan uzun süren yoğun bir savaşa sürüklendi.
Kaynaklar, o dönemde düşmanın yaptığı açıklamalara dikkat çekiyor: “Savaşa niyetimiz yok, direniş misilleme yapmazsa suikastla yetineceğiz” iddiası…
Bu aldatmacanın en üst noktası ise, İsrail’in hazırlıklarını gizlemekten başka bir işlevi olmayan Amerikan diplomatik çabalarıydı.
Sonunda New York’tan bir ateşkes açıklamak yerine Seyyid Nasrullah suikastını duyurdular.
Siyasi bir kaynak, “Bu kez İsrail, kendi medyası üzerinden Lübnan’ı ve direnişi yine kandırmaya çalışıyor. Suikastla yetinecekmiş gibi davranıp gerilimi tırmandırmayacağını ima ediyor. Aynı oyun tekrarlanıyor. Fiilen savaş yoluna girmiş durumdayız.” diyor.
Daha önce olduğu gibi sorun, İsrail'in ve Amerikalı destekçilerinin ne söylediğiyle sınırlı değil. İsrail’in Lübnan’daki müttefikleri, yine her zamanki gibi, direnişe yönelik saldırıların kapsamını genişletiyor; kapasite yeniden inşası fikrini alaya alıyor ve İsrail’e duydukları “hayranlığı” göstermekten çekinmiyorlar.
Bu süreçte onların sözcüleri, Hizbullah’ın tasfiye edilmesi hâlinde İsrail’in Lübnan’a büyük ölçekli bir operasyon yapmaya hazır olduğunu açıkça dile getiriyor.
Lübnan devleti de pek farklı bir görüntü sunmuyor. Aracı ülkelerle temaslar sürdürülürken, yetkililerimiz bütün dikkatini İsrail’in suikast dalgasını yalnızca parti liderleri ve güney banliyöleriyle sınırlayıp bırakmayacağına; yoksa Beyrut’un da aralarında olduğu başka bölgelere yaymayı mı planladığına yöneltmiş durumda.
Bu süreçte İsrail’i açıkça isim vererek kınayan tek yetkili Cumhurbaşkanı Josef Aun oldu.
Aun, “İsrail’in Beyrut’un güney banliyölerini hedef alması ve saldırının bağımsızlık yıldönümüne denk gelmesi, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını durdurma çağrılarını hiçe saydığının; uluslararası kararları ve bölgede istikrar için gösterilen tüm çabaları görmezden geldiğinin yeni bir kanıtıdır” dedi.
Başbakan Nevaf Selam ise, istikrarın tek yolunun 1701 sayılı BM Kararı’nın tam uygulanması olduğunu vurguladı.
“Lübnanlıları korumak ve ülkeyi tehlikeli rotalara girmekten alıkoymak bu aşamada hükümetin önceliğidir” dedi ve ekledi:
“Herhangi bir tırmanışı önlemek ve İsrail saldırılarını durdurmak için kardeş ve dost ülkelerle tüm siyasi-diplomatik yolları kullanmayı sürdüreceğiz. Topraklarımızdan çekilmelerini ve esirlerimizin iadesini talep edeceğiz.”
Bu sırada, İsrail tırmanışından kurtulmanın yolu olarak “silahların teslim edilmesi” nakaratı tekrarlanıyor.
ABD ve İsrail yanlısı siyasi aktörlerin tamamı aynı söylemi paylaşıyor.
Suudi ve Batılı medya kuruluşları ise Hizbullah’ın yanıt vermeyeceğini iddia etmeyi adeta görev biliyor.
Hizbullah’ın tutumu ise Yürütme Konseyi Başkanı Şeyh Ali Damuş’un açıklamasıyla netlik kazandı. Damuş, Tabatabai ve arkadaşlarının cenazesinde şöyle dedi:
“İsrailliler, partinin askeri yetkilisi Tabatabai suikastına verilebilecek muhtemel bir yanıttan endişe duyuyor. Endişelenmeye devam etsinler; çünkü direnişe ve Lübnan’a büyük suçlar işlediler.”
Lübnan Başbakanı’nın, “Düşman ateşkese uymadığı sürece hiçbir öneriyle ilgilenmiyoruz” sözleri de aynı doğrultuda yankı buldu.
Selam, “Bugüne kadar verdiğimiz tüm tavizlerin hiçbir sonuç doğurmadığını gördük. Devletin görevi vatandaşlarını ve egemenliğini korumaktır. Hükümet bunun için gerekli planları geliştirmeli ve dışarıdan gelen baskıları reddetmelidir.” dedi.
Lübnan, yoğun bir diplomatik haftaya hazırlanırken, Lübnanlı ve Amerikalı yetkililer arasındaki iletişimin sekteye uğradığı ortaya çıktı.
Fransa, Suudi Arabistan’la iş birliği içinde Paris’te yapılacak bir toplantı için Amerikalılarla koordinasyon sağlanmasından söz ediyor.
Ancak sahadaki gerçeklik şu: Düşman, Hizbullah’ın Lübnan çapında zorla silahsızlandırılmasından başka herhangi bir çözümle ilgilenmiyor.
İsrail liderleri ise tehditlerini artırıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar dün, “Hizbullah silahsızlanmıyor, tam tersine silahlanıyor” dedi.
Netanyahu’ya yakın gazeteci Amit de kurum içi kaynaklarına dayanarak, “Amerikalı yetkililer İsrail’i Hizbullah’a azami askeri baskı uygulamaya çağırıyor” bilgisini paylaştı.
Hizbullah, Pazar günü büyük cihatçı komutan Heysem Ali Tabatabai ile dört yoldaşı Şehit Kasım Hüseyin Bercevi, Mustafa Esad Barou, Rıfat Ahmed Hüseyin ve İbrahim Ali Hüseyin için yas tuttu.
Dün Gubeyri’de, direniş destekçilerinin yoğun katılımıyla beş şehit için cenaze töreni düzenlendi.
Tabutları taşıyan askeri grup, İsrail ve ABD karşıtı sloganlar eşliğinde Şehitler Mezarlığı’na yürüdü. “Amerika’ya Ölüm” ve “İsrail’e Ölüm” sloganları sokakları doldurdu.

Yeni yorum ekle