Bilinmeyen Cephe: Hizbullah, Savaşa Hazır Olduğunu İlan Ediyor
“Hizbullah, direnişin ve operasyonlarının tüm yönlerine ilişkin belirsizlik politikasını ve bilinen ‘bilinmeyene doğru ilerleme’ stratejisini sürdürüyor. Direniş liderliği, artık sadece düşmana değil, ilgili iç ve dış taraflara da ilk uyarısını yapmış durumda.”
Welayet News - El-Ahbar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim el-Emin, İsrail ve ABD’nin, Lübnan İslami Direnişi - Hizbullah’a karşı istihbarat ve askeri baskı politikaları ile Hizbullah’ın bu tehditlere karşı tutumu ve bölgedeki ateşkesin geleceğini değerlendirdiği yazısında, yabancı diplomatlar ve medya mensuplarının Lübnan’da artan faaliyetlerinin gerilimin göstergesi olduğunu; istihbarat ve bilgi toplama amaçlı hareket ettiklerini vurguluyor. Hizbullah liderliğinin ateşkesin sınırları ve direnişin kararlılığı konusunda net duruş sergilediğine ve olası saldırılara karşı hazır olduklarını gösterdiğine dikkat çeken el-Emin, Hizbullah’ın, hem iç hem de dış taraflara saldırganlığın sınırlarının zorlandığına dair net uyarılarda bulunduğunun altını çiziyor.
İşgalci güçlerin Lübnan’a ilişkin sızıntılar bağlamında, geçen hafta 27 Kasım’da ilan edilen ateşkesten bu yana ilk kez, Tel Aviv’deki askeri ve güvenlik birimlerinin “Hizbullah’ın saldırılara karşılık vermesini beklediği” yönünde ifadeler yer aldı.
Bu açıklama İsrail medyasında öne çıkmasa da, konuyu araştıranlar, İsrail istihbarat servislerinin özellikle Amerikalılar ve Lübnan’daki diğer müttefiklere, Tel Aviv’in elindeki bilginin Hizbullah’ın askeri yapısını yeniden inşa etme, yeteneklerini harekete geçirme ve tahkim edilmiş tesislerde üretim faaliyetleri yürütme konusunda yoğun faaliyetlerle sınırlı olmadığını ilettiğini, ayrıca partinin askeri eylemlerle yanıt verme olasılığını da değerlendirdiğini gösteren veriler içerdiğini, fakat herhangi bir ek açıklama yapmadığını net biçimde tespit etti.
Lübnan’da yabancı diplomatlar, güvenlik görevlileri ve medya temsilcilerinin artan faaliyetleri genellikle bir şeylerin ters gittiğinin işaretidir.
Dikkatli gözlemciler, soruşturmalarındaki ortak noktayı fark edebilir; belirli yabancı kuruluşlarla yakın bağları olanlar, asıl amacın Hizbullah’ın durumunu ve niyetlerini tespit etmek olduğunu kolaylıkla anlayabilir. Bu nedenle doğrudan bilgi arayışına girerler.
İlginç bir şekilde, bu kişilerden bazıları, meselelerin artık eskisi kadar açık ve net olmadığını, partinin durumu hakkında kapsamlı ve doğru bilgiye sahip tarafları ya da kişileri tespit etmenin artık mümkün olmadığını kabul etmektedir.
Bu bağlamda birkaç noktaya dikkat çekmek gerekir:
İlk olarak, Amerikan tarafı, Lübnan’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma misyonunda yeni bir aşamaya geçmesi için bu yıl sonuna kadar bir son tarih belirlemekte ısrar ediyor.
Geçtiğimiz hafta Amerikalılar, partinin mali kaynaklarını “kurutma” ile ilgili yeni görevler eklediler ve yakın zamanda Beyrut’u ziyaret eden ABD Hazine Bakanlığı heyetinden bir üye, bu konuda “yıl sonundan önce” pratik adımlar atılması gerektiğini vurguladı.
İkincisi, Amerikalılarla eşgüdüm halinde pratik bir girişim ortaya koymayı amaçlayan Mısır tarafının da yıl sonundan önce ciddi bir ilerleme kaydetme ihtimalinden söz edildi.
Ancak konunun, Gazze anlaşmasına dayalı Amerikan ivmesine ve Amerikan yönetiminin önümüzdeki yıl yapılacak ara seçimlere odaklanması nedeniyle, gelecek yılın başında çoğu dosyadan fiilen çekilme niyetine bağlandığı ortaya çıktı.
Üçüncüsü, işgalci güç içindeki uzmanlar, Lübnan’a karşı harekete geçmek için “sınırlı bir fırsat penceresi” olduğuna işaret ederek dolaylı biçimde iki etkili faktörü vurguladılar: Birincisi ABD’deki iç seçimler, ikincisi ise İsrail varlığının kendi içindeki seçimler.
İsrail’in, ordusundaki mevcut teyakkuz halinden yararlanarak büyük bir operasyon gerçekleştirebileceği, çünkü herhangi bir gecikmenin, meseleyi daha karmaşık hale getirecek iç ve dış koşullara yol açabileceği ifade edildi.
Dördüncüsü, son iki hafta içinde yabancı medya heyetleri, bazı ziyaretçilerinin ifadelerine göre “önümüzdeki dönemde karşılaşılabilecek farklı durumlarla başa çıkmak için keşif çalışmaları yapmak” üzere Lübnan’ı ziyaret etti.
Avrupalı bir gazeteci, İsrail’in mevcut hareket tarzını sürdüreceğini, Papa’nın gelecek ay başında Lübnan’a yapacağı ziyaretten önce büyük çaplı bir operasyona girişmeyeceğini, ancak yıl sonunda daha fazla hareket özgürlüğüne sahip olabileceğini öne sürdü.
Bu gözlemler bilimsel olmayan ve belirsiz bir sonuca varıyor; yani düşmanın niyetlerini değerlendirmek için bunlara güvenilemez. İsrail’in hem içeride hem de uluslararası alanda huzursuz olduğu doğru.
Trump yönetiminin Gazze’deki anlaşmayı korumak için baskı uyguladığı ve bir Suriye-İsrail güvenlik anlaşması imzalamaya çalıştığı, üstelik bu gelişmelerin İsrail’in çıkarına olmadığını çok iyi bildiği halde, bunun ABD’nin İsrail’de savaşın dizginlerini elinde tuttuğu anlamına gelmediği de açıktır.
Deneyimlerimiz gösteriyor ki, düşman liderleri, özellikle Benyamin Netanyahu’yu çevreleyenler, ABD de dahil olmak üzere herhangi bir dış tarafın gündemiyle uyuşmayan eylemlerde bulunmaktan çekinmemektedir. Dolayısıyla savaşa girme kararında zamanlama belirleyici bir faktör değildir.
Bu noktada yeni olan, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım’ın önceki gün yaptığı konuşmada aynen şu ifadeleri kullanmasıdır:
“Ateşkes anlaşması sadece Litani Nehri’nin güneyiyle sınırlıdır (...) ve yerleşim yerlerinin güvenliğinde herhangi bir sorun yoktur. Güney, hükümetin, halkın ve direnişin sorumluluğundadır. Orada dökülecek herhangi bir kan, Amerika ve İsrail yüzünden tüm Lübnan’ı etkileyecektir. (…) Anlaşmanın yerine başka bir anlaşma gelmeyecek ve başka bir anlaşma İsrail düşmanını aklamayacaktır. Bu saldırganlığın, ölüm ve yıkımla devam etmesi mümkün değil. Her şeyin bir sınırı var. Daha fazla bir şey söylemeyeceğim. İlgililer, tahammül edilemez ve bu şekilde devam edemeyecek meselelere dikkat etmelidir. (…) Biz yaşayan bir halkız. Savaş bize ağır yaralar açtı, ama biz hayattayız, cesuruz ve dirençliyiz.”
Ayrıca Şeyh Kasım, Parti'nin tutumunu açıklarken, “Bu konu hakkında daha fazla konuşmayacağım” dedi.
Bu, Hizbullah’ın direnişin ve operasyonlarının tüm yönlerine ilişkin belirsizlik politikasını ve bilinen “bilinmeyene doğru ilerleme” stratejisini yansıtıyor. Bu yaklaşım, savaş sırasında ortaya çıkan sızmalara mantıklı bir yanıt olduğu gibi, Lübnan’da Parti'yi hedef alan küresel istihbarat faaliyetleri göz önüne alındığında ihtiyati bir tedbir görevi de görüyor.
Bu faaliyet, insan ve teknik kaynaklar bakımından sadece İsrail düşman örgütlerinin çabalarıyla sınırlı kalmayıp, ABD’nin doğrudan önderlik ettiği, ülkenin çeşitli tesisleri ve hayati kuruluşlarının her yönüyle ABD güvenlik örgütleri tarafından denetlenmesi ve ayrıca Lübnan’da direnişe karşı Avrupalı ve Arap partilerin yürüttüğü casusluk faaliyetleriyle daha geniş bir kapsama yayılmaktadır.
Batılı istihbarat ajanlarının artık hassas noktalarda yoğun biçimde konuşlandırıldığı biliniyor. Hatta İsrailli düşman bile Lübnan’daki insani operasyonlarında daha cesur hale geldi ve nüfuzunun birçok hayati tesise yayıldığı görülüyor.
Suriye kökenli bir Ukraynalı tarafından yönetilen ve yakın zamanda ortaya çıkarılan casusluk ağıyla ilgili soruşturmalar, ajanlardan birinin Beyrut Havalimanı’ndaki VIP salonunun yanındaki açık otoparka arabasını park etmesinin istendiğini ve İsrailli yetkilisinin kendisine bu alana erişim sağlayan özel bir kart verileceğini söylediğini ortaya koydu.
Bu durum iki olasılığı akla getiriyor: Ya İsrail’in böyle bir karta doğrudan erişimi sağlayacak nüfuzu var ya da Beyrut Havalimanı’nda böyle bir nüfuza sahip Batılı kuruluşlardan kolaylık gördüğünden emin.
Ancak en önemli nokta hâlâ ortada: “Öldürme ve yıkımla dolu bu devam eden saldırı devam edemez; her şeyin bir sınırı var.” Hizbullah’ın artık sadece düşmana değil, ilgili iç ve dış taraflara da ilk uyarısını yaptığı söylenebilir. Bu, direnişin günlük İsrail saldırganlığına karşılık askeri harekât başlatmaya yeterli bir hazır olma durumuna ulaştığını veya yaklaştığını gösteriyor.
Buna göre, bugünden itibaren sadece işgalci güçlerin sızdırdığı bilgilere değil, uluslararası, bölgesel ya da Arap elçileri ve arabulucuları tarafından yayınlanacak her şeye odaklanılmalıdır.
Lübnan’daki direniş, Şeyh Kasım’ın direnişin kimseye savaş açma niyetinde olmadığını açıkça belirtmesine rağmen, durumun böyle kalmasına izin vermeyeceğini vurguladı.
Ayrıca, ateşkes anlaşmasının kuzeydeki yerleşimler için dolaylı olarak güvenlik sağladığını ve direnişin, dünya İsrail’i yükümlülüklerini yerine getirmeye zorladığı takdirde anlaşmaya uymaya hazır olduğunu gösterdiğini belirtti.
Ancak düşman anlaşmaya bağlı değilmiş gibi davranmaya devam ederse, bu durum doğası, türü, zamanlaması ve hedefleri kimsenin tahmin edemeyeceği gelişmelere kapı açacaktır.(YDH)

Yeni yorum ekle