Direnişin gündeminde iki devletli çözüm değil, tüm Filistin'in kurtarılması var

Cu, 12/01/2024 - 10:42

İran’ın Tasnim Haber Ajansı, Cumhurbaşkanı Yardımcılarından Büyükelçi Dr. Hasan Kazemi Kumi ile Aksa Tufanı savaşının seyri ve geleceği konusunda bir söyleşi yaptı.

Welayet News  - Daha önce İran’ın Irak ve Afganistan büyükelçiliğini de yapan Dr. Hasan Kazımi Kumi, İsrail rejiminin Aksa Tufanı sonrasında saldırı pozisyonundan savunma pozisyona geçtiğini; direnişin ise artık iki devletli çözümle değil tüm Filistin'in kurtarılmasıyla ilgilendiğini söyledi.

Tasnim: Eğer ileriye doğru bakıp Gazze savaşından sonraki geleceği konuşmak istersek sizce İsrail toplumu, nasıl bir atmosferle karşı karşıya kalacak? Hangi değişikliklerle yüzleşecek?

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vaat edilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussilet Suresi - 30. Ayet) 

İstikamet, tevhidin delilidir ve bugün Gazze bir bütün olarak direniş istikametindedir. Ben ilk cümlede şunu söylemek isterim: Aksa Tufanı operasyonu; Kudüs’ün işgalcisi olan bu kof rejimi, durumunu geliştirmek için saldırı pozisyonundan varlığını sürdürebilmek için savunma pozisyonuna döndürdü.

Bu bir değerlendirmedir. Amerika’nın o güvenlik imparatorluğu efsanesi bu tufanda yıkıldı. Peki tam olarak yıkılan nedir? Bugün rejimin kara kuvvetlerinin kalkıp Han Yunus’a ve Beytüllahim’e gidip, bu yıkıntılarda operasyon yaparken burada kurulan pusuda bir defada 60 askerini kaybetmesi hiçbir askeri mantıkla bağdaşmaz. 

Bu rejimin hedefinde Nil’den ve Fırat’a kadar olan bir coğrafya vardı. Bugünse o bombalanmış yıkıntıların üzerinde yedek ordu kuvvetleri var. Bu, İsrail’in varlığını korumak içindir. 

Operasyondan bugüne 75 gün geçmiş olmasına rağmen rejim, bugün hâlâ Gazze harabelerinden çıkabilmiş değil. Bugün Gazze topraklarının yaklaşık %30’u işgalci rejimin kara kuvveti güçlerinin kontrolündedir. 

Bunu %50 veya %60 da yapabilir ancak orada kalamaz. Kızıl Ordu, Afganistan’ı işgal etti ama orada kalamadı. Bu rejim de işgal ettiği bu sınırlı bölgede kalamayacak. Bugün Direniş için artık zaman kavramının bir önemi yok. 

İşgalci İsrail rejiminin ordusu bunun iki hafta süreceğini tahmin etmişti. Politikacılar ise üstün bir caydırıcı güce ulaşana kadar ordunun savaşabilmesi gerektiğini söylüyor. Ancak askerler ve komutanların kendileri böyle düşünmüyor. Gönderdikleri askerler yedek askerlerdir.

İsrail, yaklaşık 400 bin yedek askere sahiptir. Askere çağrıldığında 150 bin asker gelmiştir. Bu yedek askerler işlerinden ayrılıp orduya katıldıklarında onlardan boşalan yerlerin başka iş gücüyle doldurulması gerekiyor ve İsrail bugün bu konuda sorun yaşıyor. 

İsrail, hedeflerinden hiçbirine ulaşamadı. Bu amaçlardan biri Hamas’ın yok edilmesiydi. Bugün Hamas’ın direniş kapasitesi sağlam ve ayaktadır. Gazze halkı topraklarını terk edip gidecek diye bekliyorlardı ancak kaldılar. 

Ateşkes görüşmeleri nedeniyle bu çok önemliydi. Kuzeyden güneye gitmiş olan halk hemen kuzeye geri döndü. Bugün halk, direniş ve Hamas arasında bir birlik görüyorsunuz. Şaka değil, 8 bin çocuğun 6 bin kadın şehit ediliyor; ama hiç kimse Hamas’a baskı yapıp buna sen sebep oldun demiyor. 

Bu rejim sadece Gazze’nin değil, bugün bütün dünyanın iğrendiği, nefret ettiği bir rejim haline geldi. Filistinli annenin gözlerinin önünde çocuğu şehit oluyor, erkeğin gözlerinin önünde eşi şehit oluyor ve hâlâ Hamas’a yardım ediyorlar. 

Bu öyle bir durumdur ki uluslararası toplum ve o insan hakları savunucuları onların şu an 48 saatte sadece bir defa yemek yiyebildiklerini ve bunun dışında yemeklerinin olmadığını görüyor. 

Suyun durumu kritik, bulaşıcı hastalıklar artıyor. Uluslararası toplum bunları görüyor ve susuyor. Protestolar başlamış olmasına rağmen böyle. 

Ordunun bundan daha ileriye gitmeye gücü yok. Dediğim gibi bu toprağın sadece %30’u ele geçirilmiş ve bu %60’ kadar da çıkabilir ama orada kalamazlar. Gazze halkı da kendi yerinde kaldı. 

Bugün sağcı, solcu ve radikal taraflar arasında, politikacılar arasında ve yine orduyla politikacılar arasında bir çatışma var. 

Görüyorsunuz İsraillilerden üçü bizzat ordu tarafından öldürüldü. Netanyahu'ya yönelik protesto başladı ve bitmek bilmiyor. Bugün Batı Şeria'da direniş yükseliştedir. Dolayısıyla mesele artık Hamas için bir zamanlama meselesi değil. 

Bir adım ötesine değerlendirme yapmak istiyorum. Ordunun durumundan bahsettim. Bugün Siyonist örgüt içinde zorluklar giderek artıyor. Netanyahu, Likud Partisi içinden çıkmış olmasına rağmen parti şu an bu durumu düzeltebilmek için Netanyahu’yu görevden nasıl alabileceğinin yollarını arıyor.

Direniş, bugün bölgede bir bütün olarak rol oynuyor. Irak'ta Amerikan güçlerine karşı yetmişin üzerinde operasyon gerçekleştirildi. Bu meşru bir direniştir. Neden? Çünkü Amerika destekliyor, katliamları veto eden Amerika'dır. 

Amerika’da örneğin Siyonist rejimi destekleme politikasıyla ilgili yapılan son anketlere göre Amerikalıların sadece %30’u Biden'ın bu politikasını destekliyor. Şimdi halkın %50’si buna karşı ve bu milyonluk protestoları Londra'da, Amerika'nın çeşitli şehirlerinde görüyorsunuz. 

Aksa Tufanı operasyonundan bu yana bölgenin direnişi gelişmeler alanındaki kendi konumunu, oyunculuğunu, etkisini gösteriyor. 26 Mart 2015’te saldırıya uğrayan ve iki haftaya kadar işlerini bitireceğiz dedikleri Yemen’nin bugün gidip işgalci İsrail’in Kızıldeniz’deki gemilerini kontrol edebileceğine inanabilir miydiniz? 

Her ne kadar Amerikalılar uluslararası suların güvenliğinin Ensarullah tarafından tehdit edildiği söyleyerek şamata çıkarıyor ve şantaj yapıyorsa da yalan söylüyor. Tehdit, Kudüs'ü işgal eden rejimi destekleyen gemilere yöneliktir. 

Ensarullah’ın sloganı çok açık: Gazze kuşatması kaldırılmalı, insani yardımların içeriye girişine izin verilmeli, bu kuşatma kaldırılıncaya kadar Kızıldeniz'de rejime hizmet eden gemilere yönelik bu operasyonlar devam edecek. Gazze’ye abluka kaldırılınca Bab el-Mendeb yolu da açılacak. 

Bu, Aksa Tufanı operasyonunun dikkat çekici ilk sonuçlarından biridir. Aksa Tufanı askeri bir savaş değil, (rejimin yaptığı) insanlığa karşı bir saldırıdır. Enerji santrallerine, okullara ve (ev, apartman vb.) konut tesislerine saldırmak askeri bir çatışma değildir. 

Rejim niçin halkı öldürüyor? Çünkü Hamas'a karşı bir ayaklanma yaratmak istiyor. Ama milletle direniş ve Hamas arasında bir birlik olduğunu görüyorsunuz. 

Tasnim: Çelişkiler, rejimin kendi içinde arttı. 

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Kendisi bunu yaşıyor. Kelimenin tam anlamıyla tersine göç başlamış durumda. Dünya kamuoyu, o adalet ve özgürlük isteyen yürekler bugün Gazze'nin acısını paylaşıyor ve İsrail rejimini suçluyorlar. 

Bu, istikbâr ve Siyonizm cephesinin elindeki medya imparatorluğu atmosferinde kendi başına şaşırtıcı bir olgudur. Aksa Tufanı operasyonu olayının sınırlı bir coğrafyada yaşanan bir çatışma ve anlaşmazlık meselesi olmadığını belirtmek isterim. Bu çatışmanın iki tarafı vardır: Zahirde hak ve batıl cephesi; ama hakikatte Siyonizm’in istikbâr sistemi ile Direniş Ekseni arasındadır. Bugün Ensarullah artık Yemen coğrafyasında bağımsızlık ve milli onuru için savaşmıyor, Direniş Cephesi’ne yardım ediyor. 

Tasnim: Bölgesel bir aktör haline geldi.

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Amerikalılar Ensarullah’ı terör listesinden çıkardı. Bakın bugün rejimle güvenlik anlaşması yapan her ülkenin direnişin saldırılarına maruz kalacağını ve bu anlaşmanın uygulanamayacağını açıklıyorlar. 

Bakınız, Aksa Tufanı operasyonu aslında direnişin bir güç gösterisiydi. Direniş şu ana kadar gücünün ne kadarını gösterdi? Gerçek gücüne dair henüz bir şey göstermedi. Hizbullah henüz kendi gücünü göstermedi, Yemenliler ve Iraklılar da aynı şekilde. 

Birkaç gece önce Afganistan’ın yaşlı mücahit liderlerden biriyle bir toplantım vardı. Yanımda coşkulu bir şekilde yemin ederek: “Kazımi Kumi Bey! Ben, binlerce genç ve mümin Afgan mücahit gücünün sancaktarı olup orada şehit olmaya hazırım.” dedi. 

Amerikan işgal döneminin acısını görüp yaşamış ve Sovyet Kızıl Ordusu'yla savaşmış biri El-Aksa diyor. O halde konu El-Aksa'dır. Bugün hak ve batıl cephelerinin çatışmasında bir tarafta Siyonist rejim ve istikbâr cephesi, diğer tarafta ise Direniş Cephesi bulunuyor. 

Gözüken şey direnişin gücüdür ve bunun bir diğer özelliği Filistin direnişinin kendi içinde bir bütünlük oluşturmasıdır. Bugün konu Hamas'la, İslami Cihat’la sınırlı değil. İsrail’le uzlaşmacılık çizgisi artık iptal edildi, bu çizgi artık öldü. 

Diğer bir etkiyse rejimin gerici rejimlerle ilişkilerinin iyileşmesi ve normalleşmesiydi. Şimdi kim cesaret edip de bu konuda konuşabilir? Şu halde direnişin ortaya çıkışı ve kendini göstermesi işin bir tarafıdır ve henüz gücünün çok önemli bir kısmını göstermedi. 

Rejimin kendi içinde sorunları var: sosyal zorluklar, askeri zorluklar, ekonomik zorluklar. Bugün insan haklarını desteklediğini iddia eden Amerikalıların ikiyüzlü ve samimiyetsiz bir politikası var. İnsan haklarını destekleme konusunda yalan söylüyorlar. Bebek katilerine destek veriyorlar. Rezil olmamak için bu şekilde konuşuyorlar. 

Genel bir değerlendirme olarak şunu söylemek gerekir: Rejim, Aksa Tufanı operasyonu öncesindeki konuma asla geri dönemeyecek. Aksa Tufanı operasyonu Devrim Lideri’nin de öngördüğü çerçevede rejimin yıkılışını ve yok oluşunu hızlandırdı. Bu kendini şimdi gösteriyor. 

Dediğim gibi, bir zamanlar bu rejim askeri bir savaşta gelip on bin direniş erini şehit ediyordu. Bugün gerçekten direnişin gücüne bir darbe vurulmuş değil. Bunun bir saha analizi olarak söylemek gerekir. 

Rejim, daha çok sivil halkı hedef aldı, hastaneleri hedef aldı. Sonuç olarak sahaya baktığınızda hiçbir hedefine ulaşamadı. Şu anki var olan bu atmosferle, Likud Partisi’nin rejim içindeki siyasi ortamda artık bir şansı olmayacak. 

Bakınız şimdi, Avrupalılar artık rejimin iki devletli çözümü kabul etmesi gerektiğini söylüyorlar. Daha düne kadar bunu söylemiyorlardı. Bugün direnişin gündeminde artık iki devletli çözüm yok, tüm Filistin'in kurtarılması var. Bunlar, Aksa Tufanı operasyonundan sonra ortaya çıkan gerçekten önemli konulardır.

Tasnim: Şu anda yayımlanmakta olan haberlere göre rejimin ordu komutanları, ‘hedefli nokta vuruşlarına yönelmemiz gerekiyor, bu kara harekatını sonlandıralım’ diyorlar. Halbuki aslında bu tam olarak Netanyahu'nun yürüttüğü stratejinin tersi. 

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Neden bu neticeye vardılar? Güvenlik imparatorluğu efsanesi yıkıldı diyorum. Siz hangi askeri alanda gerilla gücüne karşı klasik askeri gücü kullanırsınız? 

Utanç verici veya küçük düşürücü olay şudur: Bu kadar iddialı olan bu rejimin geniş çaplı bir operasyonda gerilla gücüne karşı koyabilecek kapasitesi ve hazırlığı yok. Neye güveniyor? Güvendiği füze operasyonlarıdır. Nitekim siz de şimdi bunu söylediniz. 

Politikacılar ise olaya başka bir açıdan bakıyor ve diyor ki eğer askeri bir başarıya sahip olursam siyasi bir sonuç da elde edebilirim. Onlar bunu diyor. 

Bakınız, Hamas bugün ateşkesin kalıcı olması gerektiğini söylüyor. Eğer böyle olursa esirlerin takası anlam kazanır. Bu ne anlama geliyor? Hamas eğer endişe verici bir durumdaysa bunu söylememesi gerekiyor. Tam tersine bu, sahada üstün bir konumda olduğu anlamına geliyor. 

Netanyahu ile ordu arasında bir ihtilaf söz konusu ise ordu, olaya profesyonel açıdan bakıyor. Bu yıkıntıların ortasındaki herhangi bir açıklıktan kendilerine güçlü bir şekilde ateş edilebileceğini görüyor. 

Tasnim: Sayın Doktor, Netanyahu’nun 2015 seçimlerinde seçim sloganı olarak: “Ben bir güvenlik adamıyım, bu rejimin güvenliğini sağlayan benim” diyordu. Şimdi bu rejimin askerleri ile Netanyahu arasında yaşananlardan sonra muhtemelen önümüzdeki günlerde yeni bir strateji geliştirip ‘‘Hayır! Benim rejimin güvenliğini sağlayabilmem için bu savaşı sürdürmem gerekiyor.’’ derse…

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Hayır önümüzdeki günlerde değil ki. Ordunun üç Yahudi esiri öldürmesinden sonra halka yaptığı açıklamada aynen bunu söyledi. İnsanların hayatını korumak, güvenliğini sağlamak için Gazze’deki savaşı sürdürmeliyiz dedi. Siyonist ordu ise “Ben mutlaka nokta vuruşu füze operasyonları yapmalıyım.” diyor. Öyle değil mi? 

Tasnim: Evet, doğrudur

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Bugün Tel Aviv’i hedef alan füzeler nereden ateşleniyor? Gazze’nin kuzeyinden. Bu tam olarak rejimin işgali altında olan yerdir ve füzeler oradan Netanyahu’ya ateşleniyor. 

Demek ki ne Netanyahu’nun stratejisi ne de ordunun stratejisi işe yarıyor. Siyonist varlığın ateşkes dışında hiçbir yolu yok. Askeri operasyonların yıpratma savaşına dönüşmesi de rejimin yararına değil. 

Savaşta daima en çok dikkat edilen şey zamandır. Bu sebeple de operasyonun başlangıç zamanı şudur, bitiş zamanı da şudur diye belirtilir. İsrailliler iki hafta demişlerdi, 75 gün oldu. Sonuç olarak ordunun taktikleri ve harekât stratejisi de Netanyahu’nun sürecin askeri yöntemlerle devam edilmesi gerektiğine dair sözleri de işe yaramıyor. Siyonist rejimin kalıcı ateşkes için mutlaka kurban vermesi gerekiyor. Kurban verdikten sonra da savaştan sonraki koşullar yerli yerinde kalacaktır. 

Tasnim: Bu ateşkesin gerçekleşmesi, direnişin zaferinin başlangıcı mı olacak demek istiyorsunuz? 

Dr. Hasan Kazemi Kumi: Tabi ki, bu şartlarda bile direniş kazanmıştır. Hamas yenilmedi, bugün gücü yerli yerinde ve Hamas daha fazla destek kazandı. Direniş, Batı Şeria’da canlandı. Bölgenin direnişi bugün Filistin'e destek verme açısından bir meşruiyete sahiptir. Bölgedeki direnişi kim ayıplıyor? Herkes takdir edip alkışlıyor. Sonuç olarak şu anda bile direniş kazanmıştır. Ancak ateşkes kalıcı hale gelirse o vakit rejimin bu hamleleri neden yaptığı daha iyi anlaşılacak. Bakınız bugün kimse Filistinlilerin bunu başlattığını ve bu yapılanların Filistinlilerin eylemlerine bir tepki olduğunu söylemiyor. İnsanlar rejimin yetmiş beş yıldır bu saldırıları gerçekleştirdiğini ve bunun Aksa Tufanı operasyonu ile bir bağlantısı olmadığını söylüyor. 

Tasnim: Sayın Doktor, bölgedeki savaş sonrası dengeleri nasıl görüyorsunuz? 

Dr. Hasan Kazımi Kumi: Bölgeye ilişkin kararlar almada bölgenin etkili aktörlerinden biri Direniş Ekseni olacaktır. 

Direniş denildiği zaman, Direniş artık sadece halk hareketleri değil. Direniş devletleri de var. Bugün Irak'taki tüm çoğulcu şartlara rağmen bu, direniş devletinin bir parçasıdır; Suriye, direniş devletinin parçasıdır; Lübnan İslami Direnişi, bu eksenin parçasıdır; Ensarullah bu eksenin parçasıdır. Afganistan'ın potansiyelleri de aynı şekildedir. Potansiyelleri açısından…

Direniş Ekseni, bölgenin gelecekteki kaderinde kesinlikle rol sahibi olacaktır. Güvenlik Konseyi'nde her ne karar verilirse burada o karar uygulanacak diye bir şey yok. Filistin içinde, Filistinlilerin sorunlarına ve çıkarlarına daha fazla riayet edilecektir. 

Filistin konusunda İran İslam Cumhuriyeti'nin 10 yılı aşkın süredir Filistin krizinden çıkış için oluşturmaya çalıştığı zemin ve izlediği yol geçerli olacaktır. İslâm İnkılâbı Rehberi, 10 yıl önce "Filistin halkının talepleri ne, Filistin halkı ne istiyor?" demişti. Bunlar için yavaş yavaş zemin oluşuyor. Bu kolay bir iş midir? Hayır, ama yapılabilir. 

Bakınız, eğer bölgeye gerçekçi bir şekilde bakarsak birkaç etken görürüz. İstikrarsızlığa her şeyden çok neden olan iki temel faktör var. Şu iki şey her şeyden çok daha fazla istikrarsızlığa, kargaşaya, kaosa, hükümet darbelerine, teröre, savaşa, vekâlet savaşına sebep oluyor. Bu iki etkenden birincisi, Kudüs işgalcisi Siyonist rejimin varlığıdır. İkincisi ise Amerika'nın yasa dışı müdahaleleridir. Aksa Tufanı operasyonundan sonra bunların ikisi de zayıfladı. 

O halde saha, hak cephesi olan Direniş cephesi için daha güçlü olacaktır. Bu, bölgede şunun müjdecisidir. Şartlara bağlı olarak beş yıl sonra mı gerçekleşir on yıl sonra mı gerçekleşir bilmiyorum; ama bu iki faktör ne kadar zayıflarsa bölge; o kadar istikrar, güvenlik, refah, birlik beraberlik, kalkınma ve imar yönünde gidecektir.

 Bölge ülkelerin kendi aralarında çok esaslı ihtilafları yok. Bölünmeyi yaratan bu sömürgeci ve istikbâr güçlerdir. Suudi Arabistan üzerindeki baskı biraz azaldığında İran'a doğru nasıl ilerlediklerini görüyorsunuz, bunlar kendini gösteriyor. Zayıfladığı ölçüde; bölgedeki ülkeler, hükümetler biraz özgür olduklarını hissetseler bu bölgesel yakınlaşma güçlenecektir.

Sunucu: Son soru olarak Gazze'nin savaş sonrası yönetimine ilişkin çeşitli planlar sürekli gündeme getiriliyor: Fransa ve Suudi Arabistan’ın Hamas liderlerini Cezayir'e taşıma planı, Amerikalıların planı veya İsrail'in sağ kanadının zorunlu göç planı. Sizce savaştan sonra meydana gelebilecek en olası senaryo nedir? 

Dr. Hasan Kazemi Kumi: Hamas ve direniş, Hamas ve dişrenişin Filistin’deki gücü daha da sağlamlaştıracaktır. Bu ithal planlar, bir dönem bu bölgenin sömürgecileri olmalarına rağmen Fransa ve diğerlerinin hâlâ bölgemizin özünü, kültürünü, sosyal, siyasal ve kültürel atmosferini bilmediklerini, tanıyamadıklarını gösteriyor. 

Bugün direniş daha güçlü, daha popüler ve daha etkili hale gelmişken Hamas komutanlarının sınır dışı edilmesi meselesi kabul edilebilir mi? Başka bir ülkeye gitsinler daha sonra bunlar, onları orada tek tek suikastla öldürsünler öyle mi? 

Güvenilebilecek en yüksek plan direnişçi Filistin halkının istekleridir ve bu da gerçekleşecektir. 

“Biz ise, istiyoruz ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.’’ (Kasas Suresi 5. Ayet) 

Bu sözler Allah’ın gerçek vaadidir. Ve sözümüz artık burada noktalanıyor, vesselamu aleykum. 

Tasnim: Çok teşekkür ederiz.(YDH)



Yeni yorum ekle