Hüseyn’imiz bu günleri görüyordu

Wed, 26/07/2023 - 18:57

 

Welayet News  - Bu günler yine aşuradır, yine Kerbela’dır. Haramiler yine Hüseyin bin Ali’nin (a.s) yarenlerine karşı saf tutmuşlar ancak, o hüzünlü gün gibi mazlum imamımız artık yalnız değildir. 

1- O gün, çok uzak günlerden biriydi –Milattan iki bin yıl önce –Nemrudiler dini merasimlerinden sonra şehire dönmüşlerdi...Tuhaf bir olay yaşanmıştı. Putlarını kırılmış ve yere yığılmış halde bulmuşlardı... “İlahlarımıza bunu yapan kimdir?!”...Ona buna sorup soruşturdular...Bazı kimseler dediler: “Putların aleyhinde kötü konuşan bir gencin olduğunu duyduk; adı İbrahim”... “Onu halkın huzuruna getirin de şahitlik yapsın...İbrahim’i çağırdılar ve ona: “Tanrılarımıza bunu yapan sen misin?” diye sordular. O da cevaben dedi ki: “Bunu yapan büyük puttur (İbrahim büyük putu kırmamış ve baltayı onun boynuna asmıştı). Eğer konuşabiliyorsa ona sorun!...Oradaki insanlardan bir gurup kendine gelip düşünmeye daldılar...Tanrılarının elinden bir şey gelmediğini biliyorlardı...Mezopotamya'nın o günkü zalim kıralı Nemrut, İbrahim’in ortaya koyduğu delil karşısında aciz duruma düşmüş ve ne yapacağını bilemiyordu. Diğer yandan ise, kendisine tabi olan insanların bir kısmının İbrahim'e ve onun tevhit dinine iman ettiklerini görüyordu. Nihayet çareyi İbrahim’i ateşe atıp yakmakta gördü!...

“Harrakuhu ve va-nsuru alihetekum...Onu yakın ve böylece tanrılarınıza yardım edin”... Bugün, insanların aziz İslam'a yönelik yaygın ve hızlı eğilimi karşısında kendilerini çaresiz ve aciz hisseden Batı'nın müstekbir Nemrudileri de Kuran'ı yakarak aynı yönteme başvuruyorlar...Merhamet sahibi Yüce Allah areteşe buyurdu: “Ya Naru kuni berden ve selamen ala İbrahim...Ey ateş! İbrahim için serin, zararsız ve esenlik ol.” Allah nasıl buyurdu ise öyle oldu.

2- Mazlum ve şehit imamımızın mübarek başını Şam’ın yeşil sarayına götürdükleri o gece, hayali zaferinden sermest olup İslam’ın defterinin dürüldüğünü sanan Yezit, elindeki sopayla Şehit İmam’ın mübarek dudaklarına vuruyor ve gerçek amacını açıkça şöyle dile getiriyordu: “Leibet haşimu bil-mulki fela haberun cae vela vahyun nezele!...Haşimoğulları mülk/egemenlik ile oynadılar (mesele bundan ibaret). Yoksa, ne bir haber gelmişti ne de bir vahiy inmişti. Ebu Süfyan’ın evlatları olarak bizler, hakimiyetin hanedanımıza geri dönmesi için Bedir’de, Uhut’ta ve Hanin’de Muhammed (s.a.a) ile savaştık. İslam’ı maslahat icabı kabul ettik. İslam’ın ilk yıllarında öldürülen atalarım keşke şimdi hayatta olsalardı ve elden verdikleri hakimiyetin yeniden kendi hanedanlarına geri döndüğünü görselerdi!”... Ve o sırada Şeytan sevinçten kendi kabına sığmıyordu!

3- Kaç yıl önce Keyhan gazetesinin bir yazısında şunları yazmıştım: “O hüzünlü günün öğle vaktinin ardından mazlum imamımız başını Allah yolunda vermeden birkaç saat önce, “Hel min nasirin/ Bir yardımcı yok mu?” diye haykırıyordu. Bu durum karşısında Şeytan şaşıp kalmıştı; Allah Resulü’nün evladına ne oluyor? Kimi yardıma çağırıyor? Bu yanda yarenlerinin kana bulanmış bedenleri yerde iken, diğer yanda düşmanları onun kanını dökmek için kılıçlarını çekmiş halde ayakta duruyorlar!

Öyleyse Hüseyin kime hitap ediyor? Bu sıcak ve kavurucu çölde hangi lebeyyik’i gözlüyor? Şeytan Mina çölünde İsmail'in kurban edilme macerasının “Fedeynahu bi zibhin azim” mesajı ile sonuçlandığını görmüştü. Burada ise, İsmailler kanlar içinde yerde yatmıştı ve “zibhi azim”den haber yoktu. Burada, Kerbela’da “İnnallahe şae en yerake katila..Allah seni öldürülmüş olarak görmek istiyor” ifadesi söz konusuydu. Şeytan’ın kafası iyice karışmıştı. Hüseyin’in bu dünya hayatında bir saattan bazla bir ömrü kalmamıştı ama yine de “Bana yardım edecek bir yardımcı yok mu?” diye sesleniyordu. Hz. Zehra’nın evladı (s.a) kiminle konuşuyor? Kimleri yardıma çağırıyor? Burada ki kimse yok!...Şeytan ( ve de haramiler), Kerbela’nın bütün beldelerin genişliğinde bir belde, Aşura’nın da bütün günlerin uzunluğunda bir gün olduğunu bilmiyordu...Kerbela’nın yolun başlangıcı ve Aşura’nın maceranın bidayeti olduğunu bilmiyordu...Hüseyn’imiz ise, “Humeyni asrı”nın yolda olduğunu biliyordu. Onun Aşura gününde yükselen “Hel min nasırin” nidası, zamanın kulağında yankılanıp “Humeyni asrı”nda, o gün Kerbela’ya yetişmemiş olan Kerbelailerin kulağına değiyor.

Hüseyn’imiz başka bir Aşura’nın yolda olduğunu ve bunun bu sefer İran Kerbelasında tekrarlanacağını biliyordu. O hüzünlü günün ikindi vaktinde İmam Hüseyin (a.s), Humeyni asrının Aşurailerini yardıma çağırıyordu...”

4- Bu günler, yine Aşura’dır; bütün günlerin genişliğinde olan Aşura’dır, her ne kadar o günün Aşurası sadece yarım gündü. Bir kez daha Kerbela’dır; bütün beldelerin genişliğinde olan Kerbela’dır, her ne kadar o günün Kerbelası küçük bir kara parçasıydı. Yine haramiler, Hüseyin bin Ali'nin (a.s) bugünkü yarenlerinin karşısında dikilmişler, ancak o hüzünlü gündeki gibi artık mazlum imamımız yalnız değildir. Bugünkü Aşura'da mazlum ve şehit imamımızın bugünkü yarenleri artık Yezid'in, Şimr'in, İbn Ziyad'ın, Ömer Saad'ın, Hermele'nin ve bezerlerinin istedikleri haltı yemelerine izin vermeyeceklerdir. Bugünkü Aşura’mız kırk yıla aşkındır sürüyor ve onun her günü yeni bir zafere eşlik etmiş ve yeni bir mevzi fethedilmiştir...

5- Amerikalı ünlü sosyolog Immanuel Wallerstein endişe ve kaygıyla şöyle diyor: “İstikrarlı bir dünya düzeni kurmamızın önündeki temel engel, İmam Humeyni'nin velayet-i fakih doktrinidir...Tüm teoriler zaman geçtikçe solup eskiyor ve tarihe karışıyor, ancak [İmam] Humeyni'nin velayet-i fakih teorisi her geçen gün daha da canlı ve görünür hale geliyor ve birçok Müslümanın ilgisini çekiyor.”

Ünlü İngiliz sosyolog Anthony Giddens de asrımızın köklü değişimleri hakkında şöyle diyor: “Geçmişte sosyolojinin üç entelektüel devi sayılan Marx, Durkheim ve Max Weber, ufak bir görüş ayrılığı ile yaptıkları değerlendirmede dünyanın genel gidişatının dinin marjinalleşmesi ve sekülerizmin öne plana çıkması yönünde ilerlediğini söylemişlerdi. Ancak 1979'dan itibaren ve İran'da İslam İnkılabı'nın ortaya çıkmasıyla birlikte bu tezden farklı ve tersi bir sürece ve dünyanın genel sürecinin hızla dindarlaşmaya doğru ilerlediğine tanık olduk.”

ABD Temsilciler Meclisi eski başkanı Newt Gingrich, Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyadaki liderliğinden dem vuran kimi senatörlerin açıklamalarına tepki göstererek, İran'daki İslam Devrimi'ne ve İmam Humeyni ile İmam Hamanei'nin zekice yürüttükleri liderliğine değinip şöyle diyor alaylı bir dille: “Birleşik Amerika; 12 yaşındaki kızların hamile kaldığı, 15 yaşındaki kızların birbirini öldürdüğü, 17 yaşındaki kızların AIDS'e yakalandığı, 18 yaşındakilerin okuma yazma bilmeden diploma aldığı bir ülke olarak nasıl dünyaya liderlik ettiğini iddia ediyor?”

İşte bu yüzden, Amerika Birleşik Devletleri Bağımsızlık Bildirgesi'nin baş yazarı Thomas Jefferson hayatta olsaydı utancından yerin dibine girerdi ve Jean-Jacques Rousseau, ‘Sosyal Sözleşmeler’ adlı ünlü kitabını utancından yakardı. Biden, Trump, Macron, Schultz, Charles gibi berduş ve serserileri saymıyorum bile!

6- Son iki asırdır, özellikle de İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra, emperyalist güçler durmadan aldatma suruna üfürerek, "Biz İslama karşı değiliz" diyorlardı ve sadece İslami İran’da sahneye çıkan İslam yorumuna karşı olduklarını ısrarla belirtiyorlardı. Şimdi ise, İslam'ın hızla yayılması ve Müslüman milletlerin geniş bir yelpazede öz Muhammedi İslam'a eğilim göstermesiyle birlikte, aldatma maskesini çıkardılar ve Kuran'ı yakarak gösterdiler ki; evvela, İslam'ın özüne düşmandırlar; saniyen, İslam İnkılabı'nın İslam’a dair yorumunu küresel sulta düzenini bozan bir yorum olarak görüyorlar. Fakat ateşin İbrahim’i yakmayacağını ve Kuran’ı saha dışına itmeyeceğini  bilmiyorlar veya bilmek istemiyorlar.

 

 

Welayet News 



Add new comment