İlahi Şahsiyet

Çar, 22/02/2017 - 15:38

İlahi Şahsiyet

Biliniz ki bugün dünya ve insanlık tarihi büyük bir dönüm noktasındadır….

Her toplumun kendi şahsiyetini belirleyeceği bir geleneksel kutsalı vardır, toplumlar bu yönleri ile kendilerini diğer kavim ve ırklara tanıtırlar..

Arap toplumu kadının varlığından rahatsız bir ırktır, bunu biz cahiliye döneminde diri diri gömülen kız çocuklarından anlayabiliriz, zamanla yerini taassuba ve kişilik bozukluğuna bırakmıştır..

İlahi mesajın gelişi ile şahsiyet kazanan kadın en çokta bu kesim tarafından sindirilmemiş ve bir çok sorunun temelinde bu tedavi edilemez hastalık haline gelmiştir..

Fatıma(a.s) yapılan suikast bu taassubun eseridir çünkü ağır gelmiştir bu topluma şahsiyet ve üstünlük netice olarakta bir çok sebeb olmasına rağmen bilinç altında yatan bu bilinç böylesi bir amele sürüklemiştir o günkü insanları…

Bugün görüyoruz ki bu ırkçılık illeti en çok Yahudilik inancında mevcuttur fakat bu hastalık İslam‘ın içine de girmiş ve hazin sonuçlar doğurmaktadır…

Türkçülük illeti ile hareket eden milliyetçi kesim Kürt halkına suikast girişimindedir, varlıklarını bir türlü insani fıtrat ile kabul edememekte ilk fırsatta saldırmaktadır… Bu arada söylememiz gereken bir konuda kendi eksik yanlarını eziklik hissini bu şekilde saldırarak yok etmek peşindedirler… Ağır gelmektedir güzel ameller ve sonuçlar bu ağırlık kin nefret ile birleştiğinde insani değerleri ayak altına alarak İlahi fıtrata savaş açmaktadır.

Yahudileşmenin bir göstergesi olan bu ırkçılık ve kavmiyetçilik illeti gün be gün artmakta ve bütün toplumlarda hissedilir bir hale gelmektedir. Yani insanlık Yahudileşme tayammülü karşısında diz çökmüş ve kendilerini adeta bu anlamsız ve gayesiz nesneye teslim etmişlerdir.

Kürtleri Yahudilere teslim eden sözde aydınlarla Türkleri de bu akıma teslim eden aydınların arasında hiçbir fark yoktur aynı hedefe hizmet etmektedirler. Bu Yahudileşmenin bir tayammülü planı ve projesidir…

Türkiye Cumhuriyeti de bu oyunun baş rolünü almış maşasıdır, insanları beyin olarak medyaya teslim etmiş ve cehalet tokmağı ile dövmektedir…

Bilindiği üzere :

Muaviye Şam’da, Hazreti Ali ise Küfe’de hükmeder, aralarında anlaşmazlık vardır, savaş çıkmak üzeredir. Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Küfe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar; Bu dişi deve benimdir der. Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. İtiraz eder, dinletemez. Sorun Muaviye’ye kadar yansır.  Hadise büyür.  Ahali olaydan haberdar olur. Halk bir meydanda toplanır. Muaviye, Bu dişi deve benimdir diyen Şamlı`ya sorar; Bu dişi deve kimindir? Benimdir! Muaviye de onaylar, Evet, bu dişi deve Şamlı`nındır!Sonra halka sorar; Bu dişi deve kimindir? Hep bir ağızdan cevap verirler; Bu dişi deve Şamlı`nındır! Küfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye çağırır; Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al! ”Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın. …Evet batıdan aldığı emirle İslam Cumhuriyeti‘ne olan kinini her defasınnda belli etmekte aslında geçmişte olan bu hastalık tekrar kendi içinde lüks etmektedir. Bu aslında şahsiyet ve ağır gelen bir üstünlükten kaynaklanıyor İlahi vaadin verdiği bir şahsiyet ile savaştır, bu ağır gelen kendi içinde kendini yiyen bir yara gibi…

Otuz yılı aşkın bir ambargonun ürününü görüyoruz tüm düşmanlar başarısız ve eli boş bir şekilde yeni oyunlar peşindedirler, hezimete uğrayacaklarını bilmeden veya bilerek…

Sonuç olarak da deriz ki :

Batının tüm entrikaları yüce şahsiyetler karşısında diz çökmüştür ve bu oyunlar birer birer yok olup gitmektedir. İnsanlık artık kendi kaderini vahy ve ilahi kudret ile belirlemektedir, bunun en bariz örneği Halkların amansız mücadelesidir. Direniş ekseni artık insanlık mücadelesi vermektedir, bu doğrultuda taasublarını bir kenara iterek meşru zeminlerde içtimai ve siyasi olarak hareket etmektedirler. Tarihin kanlı sayfaları özellikle genç kitlelere bir yol bir nizam haline dönüşmektedir..

Artık bu sancağı basiretli insanların taşıyacağı bir döneme girmiş bulunuyoruz ve bu güne kadar İslam Cumhuriyeti‘nin dalgalandırdığı, tüm çabalara rağmen söndürülmeyen bir nur haline gelen bu sancak muhtelif ülkelerde de boy göstermeye başlamıştır…

Murat Avci



Yeni yorum ekle