İmam Hamenei ve Gadir Hum

Cu, 07/07/2023 - 14:35

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei Gadir-i Hum olayının İslam tarihinin kaderini belirleyen çok önemli bir olay olduğunu belirterek, bu olayı Şia’ya ve diğer İslam fırkalarına ait boyutu olmak üzere iki boyutta değerlendirdi.

Welayet News  - İmam Hamanei’nin konuşmasının tam metni şöyle:

 “Gadir-i Hum İslam tarihinin kaderini belirleyen çok önemli bir olaydır.

Bu olaya iki açıdan ve iki boyuttan bakılabilir.

Birincisi Şia'ya ait boyutu, diğeri ise İslam fırkalarını da ilgilendiren boyutu.

Bu olayın ikinci boyutu şunun için önemlidir; Gadir Hum olayını hatırlama ve anma sadece Şiilere ait bir olay olmadığı duygusu ve inancının bütün Müslümanlarda oluşması gerekir.

Ben kısaca bu iki boyuta değineceğim. İkinci boyut hakkında konuyu biraz daha açacağım.

Birinci boyut arz ettiğim gibi Şiilere aittir. Bu olayda ( Gadir Hum) İmam Ali (as) Peygamber (s.a a) tarafından hilafete mensup/tayin edildi.

Aynı gün aynı yerde bazıları Resulullah’tan (s.a.a) sordular, “Ya Resulullah bu ilan senin tarafından mı, yoksa Allah tarafından mıdır?“

Resulullah (s.a.a) buyurdular: "Minellah ve Resulihi", “Allah ve Resulü tarafındandır“.

Yani hem ilahi emirdir, hem de benim tarafımdandır.

Bu olay bu açıdan Şiiler için büyük bir önem taşır; Şii inancına göre Hz. Ali'nin (as) bilafasl/ara verilmeksizin(peygamberden hemen sonra) peygamberin halifesi olduğuna dair sunulan bütün delillerin en güçlüsü budur, bu olaya dayanmaktadır.

Elbette bu olayın istinbat ve istidlalı hakkında ilk günden günümüze kadar tarih boyunca sayısız kitaplar yazılmıştır. Benim, hakkında binlerce kalemin yazdığı, binlerce dilin beyan ettiği bu olayın ispatı için ekleyecek  bir şeyim yoktur.

Ama ikinci boyutun önemi birinci boyuttan daha az değildir.

Şii-Sünni arasında ortak bir nokta olan bu boyut üzerinde daha fazla durmak istiyorum.

Olayı, dinleyenlerin akıllarında kalacak şekilde kısaca arz edeyim.

Olay şöyle gelişmiştir; Resulullah (s.a.a) hicretin 10. yılında Hacca müşerref oluyorlar. Medine ve Arap yarımadasının diğer bölgelerindeki Müslümanlar peygamberle beraber bu hacc ziyaretine katılmışlardır. Siyasi, askeri, ahlaki, itikadi alanda İslami öğretileri bizatihi Resulullah'tan (s.a.a) öğrenmek istiyorlardı.

Resulullah'tan (s.a.a) iki konuşma nakledilmiştir; biri Mina'da diğeri “Eyyami teşrik“ (Arefe gününden Kurban‘ın son gününe kadar olan günlere denir) günlerinin sonunda yapmıştır. Zannedersem bu iki konuşma bir konuşmadır.

 

Bu konuşmalarda Peygamber(s.a.a) Müslümanların özen göstermeleri gereken bütün konuları açıklamışlardır. Bu konular genelde de siyasi konulardı.

İnsan şimdi, günümüzde siyasetin hacdan ayrı olduğunu ve haccın sadece ibadetten ibaret olduğunu İslam alemine empoze eden kimselerin İslam tarihinden ve Resulullah'ın (s.a.a) siretinden ne kadar uzak olduklarını daha iyi anlıyor.

Bu konuşmalarda peygamberin buyurduklarını Şii ve Sünni kitapları aktarmışlardır.

Bunlar genelde siyasi konulardır. Resulullah (s.a.a), kâfirler ve müşriklere karşı cihadı, Kelime-yi Tevhid‘in bütün dünyada herkese yayılana kadar müşrik ve kâfirlere karşı cihadın devam edeceğini,  İslami vahdeti ve Müslümanların iç savaştan kaçınmalarını beyan etmiş ve Müslümanların birliğine vurgu yapmıştır.

Cahiliye zamanının değerleri hakkında açıkça buyurmuşlardır ki, bunların İslam açısından hiçbir değeri yoktur. Bunların hepsi benim ayaklarımın altındadır.

Resulullah (s.a.a) İslam dünyasının siyasi ve toplumsal meselelerini bu konuşmalarında beyan etmişlerdir.

Bu konuşmalarda tekrar SAKALEYN hadisini beyan buyurmuşlardır; “ben sizin aranızdan ayrılacağım sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabı ve itretim“. Daha sonra iki işaret parmağını yan yana koyarak "aynı bu iki parmağım gibi birbirinden farkı yoktur“, işaret ve orta parmağını yan yana getirip “bu iki parmağım gibi değiller“ buyurdular.

Yani bu iki emanetin birbirinden farkı yoktur, birbirine tercih edilemez.

Hacc amelleri bittikten sonra Medine'ye doğru yola koyuldular. Yolda diğer bölgelerden gelenlerin Medine'den gelenlerden yollarının ayrıldığı üç yolda “Gadir-i Hum“ denilen yerde Resulullah (s.a.a) durdu.

Şahid olanlar naklediyorlar; “hava o kadar sıcaktı ki eti yere koysan pişerdi“. Böyle bir sıcak havada Resulullah (s.a.a) halk yavaş yavaş toplansın diye bekliyor.

Herkesin toplandığını görünce Velayet konusunu gündeme getirip herkesin göreceği bir şekilde Hz. Ali’nin (a.s) elini kaldırıp “Men kuntu Mevlahu fehaza Aliyyun Mevlah…Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır…..“ hadisini buyurarak velayeti ilan ediyor.

Benim nazarımda olan boyut, İslam dünyası, İslami fırkaları ilgilendiren boyutudur. O da şudur; farz edelim ki, Resulullah (s.a.a) Hz. Ali‘yi kendisinden sonra bilafasl/aralıksız halife tayin etmek istemiyordu- gerçi kesinlikle bu cümle peygamberin ağzından çıkmıştır, ilan etmiştir- farz edelim ki etmemiştir.

 

En azından bu beyanında, Müslümanlar ile İmam Ali (a.s) ve İtreti arasında güçlü bir bağ oluşmasını ve bu irtibat ve muhabbetin sağlamlaşmasını istediğini ve vurguladığını söyleyebiliriz.

Resulullah‘ın (s.a.a) İTRETİ‘ni Kur'an'ın yanına koymasının, Mina'daki konuşmasında SAKALEYN hadisini buyurmasının ve Gadir Hum hadisinde bu bağı vurgulamasının hikmeti şudur;

Birincisi,

Müslümanlara kâmil insan örneğini göstermek, gelecek nesillere İslam'ın kabul ettiği insan-ı kâmil modelini sunuyor. İnsan-ı kâmilin kimsenin tereddüt edemeyeceği somut örneğini tanıtıyor.

İslami eğitimine bu yönde olmasını öğretiyor. İtretin ( Ehlibeytin) ilimleri, amelleri, takvaları, dürüstlükleri, Allah‘a ubudiyetleri, İslami meselelere hâkimiyetleri, fedakârlık ve cesaretleri İslami değerlerin yaşaması için fedakârlıkları ve cesaretleri İslam’ın kâmil insan örneğini sunuyor.

İkincisi;

İtreti Kur'an'ın yanına koyup Müslümanlarla itret arasındaki bağın gerekliliğini ilan etmesi, hakikatte, Resulullah (s.a.a) Kur'an'ın tahrif edilmesi, manasının çarptırılması karşısında ne yapılması gerektiğini beyan etmiştir. Kendi menfaat ve çıkarları için İslami mefhumlari/kavramları tahrif eden “zer ve zor“( servet ve güç) sistemlerine karşı vazifenin ne olduğunu, Kur’an‘ın adını lekeleyen, Müslümanları delâlete sürükleyen, İslami anlamalarından mahrum bırakan sitemlere karşı ne yapmaları gerektiğini buyuruyor.

Halkı aydınlatması gereken ilmi merkez ve hakikatlerin ne olduğunu beyan edecek, gerçek marifet ve İslami mefhumların/anlamların ne olduğunu açıklayacak, insanları delaletten kurtaracak ve halkın sözünü dinleyeceği mihver, kutb, merci ve eksen İTRET‘tir.

İşte bugün İslam dünyasının tam da muhtaç olduğu şey budur.

Bugün İslam dünyası peygamberin Ehlibeyti tarafından beyan edilen İslami maariften/öğretilerden yararlanmalıdır. İster İmam Ali’nin (a.s) hilafetini bilfasl kabul etsinler veya etmesinler.

Elbette Şiiler, bu hadisten istifade edilen hak inancını yani bilafasl halife olduğuna inanıyor ona bağlıdır.

 

Buna inanmayan Ehli Sünnet kardeşler, Peygamberin Ehlibeyti ve Emirelmümin ile fikri, aklı, itikadi, ameli ve atifi bağlarını koparmamalıdırlar.

Gadir Hum meselesinin bu ikinci boyutu, Hz. Ali’nin (a.s) ve Peygamberin İTRETİ ile Müslümanların her birisinin arasında bir bağın oluşması içindir.

Bu açıdan bakınca Gadir Hum olayı bütün Müslümanlara aittir. Ehlisünnet kardeşlerimiz de bugünü bayram olarak kutlamalıdırlar. Hakikaten büyük bir bayramdır. Neden?

Çünkü İslam‘ın gerçek tefsiri, İslam‘ın bekası, ilahi armağanlara ulaşmak için İslami yolun devam ettirilmesi, Ehlibeyt‘in ve İTRET‘in Müslümanların, mütefekkirlerin, alimlerin, fakihlerin yanında gerekli itibar ve değere sahip olması gerekir.

Hatırlıyorum, Ayetullah Burucerdi SAKALEYN hadisi üzerinde çok duruyor ve buyuruyorlardı ki, “günümüzde İslam dünyasında Şii-Sünni amelinin ölçüsü SAKALEYN hadisidir.

Benim görüşüme göre Gadir hadisi de aynı özelliğe sahiptir.

Bizim inancımıza göre “Gadir hadisi“ İmam Ali’nin (a.s) Peygamberin bilafasl halifesi olduğuna kanıttır.  Ehli Sünnet kardeşlerimiz bu hadisten böyle bir istidlal/kanıt çıkarmıyorlarsa, en azında İmam Ali (a.s) ile İslam ümmeti arasında özel bir bağın oluşması gerektiğinin vurguladığını kabul ederler.



Yeni yorum ekle