İmam Zeynel Abidin'in (a.s) Kutlu Doğumu

Pa, 26/02/2023 - 08:51

Kur'an ve Ehl-i Beyt Mektebi ve Welayet News ailesi olarak İmam Zeynel Abidin'in (a.s) dünyaya teşrifleri münasebetiyle tüm insanlığa, mustazaflara ve özellikle de müminlere tebriklerimizi arz ederiz.

Welayet News  - İmam Ali b. Hüseyin (a.s), Ehl-i Beyt İmamları'nın (a.s) dördüncüsüdür. Dedesi; Emirü'l-Müminin, Resulullah'ın vasisi, ilk Müslüman, risaletine ilk inanan, sahih bir hadiste belirtildiği gibi, Resulullah'ın (s.a.a) yanında, Harun'un (a.s) Musa'nın (a.s) yanındaki derecesine eş bir dereceye sahip olan Ali b. Ebu Talib'dir.  

Babaannesi; Resulullah'ın (s.a.a) kızı, ciğerparesi ve babasının nitelemesiyle cihan kadınlarının efendisi Hz. Fatıma Zehra'dır.

* Babası İmam Hüseyin (a.s) ise, cennet gençlerinin iki efendisinden biridir. Resulullah'ın (s.a.a) torunu ve gülüdür. Ki Resulullah (s.a.a) onun hakkında: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim." buyurmuştur. İslâm'ı ve Müslümanları savunurken Kerbelâ'da şehit düşmüştür.

* On İki İmam'dan (a.s) biridir. Buharî ve Müslim gibi kaynaklarda da belirtildiği gibi, Resulullah (s.a.a) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Benden sonra on iki halife gelecektir ve hepsi de Kureyş'ten olacaktır."

* İmam Ali b. Hüseyin (a.s), Hicret'ten sonra otuz sekiz senesinde doğmuştur. Bundan bir veya iki yıl önce doğduğu da söylenmiştir.

* Yaklaşık olarak elli yedi yıl yaşamıştır. Ömrünün iki veya dört yılını, dedesi İmam Ali'nin (a.s) kucağında geçirdi. Sonra Resulullah'ın (s.a.a) torunları olan amcası İmam Ha-san (a.s) ve babası İmam Hüseyin'in (a.s) medresesinde yetişti. Berrak nebevî pınardan ve tertemiz Ehl-i Beyt kaynağından beslendi.

* İlim alanında bir imam ve bir ışık gibi parladı. Şer'î hüküm ve ilimlerin başvuru mercii konumunu üstlendi. Ve-ra, ibadet ve takvada en yüce örnekti. Bütün Müslümanlar, onun ilmini, doğruluğunu ve üstünlüğünü kabul ederler. Bilinçli Müslümanlar; liderliğini, fıkhını ve merciliğini benimsemişlerdir.

* Bütün Müslümanlar, bu İmam'a (a.s) karşı eşsiz bir il-gi duyuyor, derin bir duygusallıkla ona bağlanıyorlardı; ona karşı ruh köklerinden gelen bir sempati besliyorlardı. Onun halk içindeki tabanı, İslâm âleminin her tarafına yayılmıştı. Bunu, Emevi halifesi Hişam b. Abdulmelik'in hacda olduğu sırada, hacıların İmam'a (a.s) karşı ilginç saygılarından da anlamak mümkündür.

* Değişik akımlara ve mezheplere mensup ümmetin, İmam Zeynelabidin'e (a.s) duyduğu bu güven, sırf fıkhî ve manevî boyutla sınırlı değildi. Bilakis ümmet, bir merci ve lider olarak ona inanıyordu; hayatın her türlü problemi ve sorunu karşısında çözüm getirici misyonuna güveniyordu. Tertemiz ecdadının bir devamı olarak bu hususta yetkinliği, ümmet arasında tartışılmazdı.

Nitekim Halife Abdulmelik b. Mervan, Roma Kralı'nın, kendisini, Müslümanları alçaltmakla tehdit etmesi karşısında, Roma devletinin para biriminin Müslümanlar arasında kullanılması noktasında baş gösteren problemin çözümü için İmam'a (a.s) başvurma gereğini duymuştu.

İlâhî takdir, İmam Zeynelabidin'in (a.s), babasının (a.s) şehit edilmesinden sonra liderlik ve manevî önderlik sorumluluğunu üstlenmesini öngörmüştü. İmam bu misyonunu, Hicret'in birinci yüz yılın ikinci yarısı boyunca sürdürdü. Ümmetin geçtiği en hassas süreçlerden biriydi bu dönem. İlk fetih dalgasının gerçekleşmesini takip eden bir dönemdi. Manevî gücüyle, askerî coşkusuyla ve akidevî dinamizmiyle doludizgin süren bir süreçti bu. Şahların ve Sezarların tahtları yıkılmış, değişik halklar ve geniş ülkeler yeni dinin çağrısına uymuştu. Yarım yüz yıl gibi kısa bir süre içinde Müslümanlar, mamur dünyanın büyük bir kısmının önderi hâline gelmişlerdi.

* Bu İmam'ın (a.s) yaşadığı dönemde Müslümanların önünde iki büyük tehlike belirmişti:

Birinci Tehlike: Değişik kültürlerle karşı karşıya kalma tehlikesi.

Bu, ümmeti, yozlaşmaya, asimile olmaya ve orijinalliğini yitirmeye doğru götürüyordu. Bunun için Müslümanların düşünsel orijinalliklerini, Kitap ve Sünnet'ten kaynaklanan ayırıcı şer'î kimliklerini pekiştirecek ilmî bir çalışma kaçınılmazdı. Daha da önemlisi, İslâmî kişiliği sağlamlaştırmak, bir zorunluluk hâline gelmişti. Bunun yolu da içtihat kurumunun temellerini atmaktı.

İmam Ali b. Hüseyin'in (a.s) yaptığı tam da buydu. Resulullah'ın (s.a.a) mescidinde bir araştırma ve ders halkası oluşturdu. İnsanlara İslâmî bilginin değişik kısımlarını anlattı. Tefsir, hadis, fıkıh, eğitim ve irfana dair prensipleri açıkladı. Böylece ders halkasına katılanlara tertemiz ecdadının maneviyatını akıtıyordu.

Bu eğitim halkasından, önemli sayıda Müslüman fakih mezun oldu. Bu mübarek halka, sonraki İslâmî fıkıh ekolleri için bir start noktası işlevini görmüştü; yaşayan fıkıh hareke-tinin esasını oluşturmuştu.

İkinci Tehlike: Refah dalgasından kaynaklanıyordu. İnsanlar, dünya hayatının zevklerine dalmış, bu sınırlı hayatın süslerine aşırı derecede bağlanmışlardı. Buna bağlı olarak ahlâkî değerler çürüyor, yozlaşma baş gösteriyordu.

İmam Zeynelabidin (a.s), bu büyük tehlikeye karşı, dua temeline dayalı bir mücadele başlattı. İslâmî kişiliği yozlaştıran, onu derinden sarsan, Müslümanı misyonunu yerine getirmekten alıkoyan bu tehlikeye karşı dua silahını kuşanmıştı. Bu bakımdan "Sahife-i Seccadiye", büyük sosyal bir hareketin en somut ifadesidir.

Kuşkusuz bu, aynı zamanda eşsiz bir rabbanî mirastır da. Üzerinden onca zaman geçmesine rağmen, ilâhî bağışın bir kaynağı, hidayet meşalesi, ahlâk ve arınma mektebi işlevini görmektedir. İnsanlık hâlâ bu, Muhammedî-Alevî mirasa muhtaçtır. Şeytan insanı azdırdıkça ve dünya onu aldattıkça, bu ihtiyacı gittikçe artmaktadır.

"Hidayet Önderleri" kitabından alıntıdır.

 

 - Sahih-i Müslim, 7/121

 - İsbatu'l-Hudat, 2/320, Hadis no: 116

 - İhtiyar-u Marifeti'r-Rical, s.129–132; el-Cahiz Fi'l-Beyan ve't-Tebyin, 1/286; el-Eğani 14/75, 19/40; İbn Hallikan, Vafeyatu'l-Ayan, 2/ 338

 - bk. Dirasat ve Buhus, Amulî, 1/127–137

 - Şehid Seyyid Muhammed Bâkır Sadr'ın "Sahifetu's-Seccadiye"ye yazdığı mukaddime



Yeni yorum ekle