Ahde Vefa Zamanı

Çar, 22/02/2017 - 13:59

İmamların da (a.s) en temel görevleri İlahi ahkâmı tatbik edip, uygulamak değil miydi? Öyleyse her İslam ümmetinde eğer bir önder ve veli yoksa o ümmette zamanla İslam yok olur gider...

Ahde Vefa Zamanı

Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla...

Kafirler, dinin temelini ortadan kaldırmak için, Peygamber’in (s.a.a) ölümünü bekliyorlardı. Ama Kevser ve Gadir hakikatleri, onları bu hedeflerinden alıkoydu, aynı şekilde Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin ve imametinin düşmanı kimseler de, on dokuz Ramazan tarihli olayı tertiplediler ki Ali b. Ebi Talib’in (a.s) vefatıyla kendi sorunlarını halletmiş olsunlar. Onlar, velayet gökyüzünde her yıldızın batışıyla birlikte başka bir yıldızın doğduğunu ve parladığını bilemiyorlardı. Nitekim İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bizler, gökteki yıldızlar gibiyiz. Bir yıldız görünmez olduğunda başka bir yıldız doğar. Aziz İmam’ın (ra) çizgisinin hiç kopmadığı otuz yıllık zaman sürecinde gerçekleştirdiği atılımlar dünyanın gözleri önünde pür dikkat izlenmekte, bir çok mazlum milletlerin gönüllerinde sevinç, mutluluklar ve teselliler yaratmaktadır. Kimsenin şüphesi olmasın ki bu İslam inkılabı evrensel ilahi adalet devletinin kurucusu olacak İmam Mehdi (af) zuhurunun gerçekleştirmesindeki temelleri atmış, zemini de çok kısa zaman zarfında hazırlayacaktır. Tüm uluslararası güçlerin habis emellerini boşa çıkararak yutmak istedikleri bu lokma boğazlarına düğümlenmiş, onları nefessiz bırakmıştır.

Dünya istikbarının bütün çabasını İran İslam inkılabına darbeler indirmeye yoğunlaştırdığı bir zamanda, Türkiye içinde bir takım çevreler ve sözde aydınlar kalemlerinden sızan zehirlerle saldırıya geçmişlerdir..Bunların çoğu kendilerini Türkiye’de Ehlibeyt mensubu Hatta Lideri konumunda görüyorlar, halbuki Velayetin görev vermediği bu kişiler kendilerini bu göreve atamış sözde İslamcılardır..Bunun yanında Türk İslamcıları olarakta adlandırdığımız bazı kesimler ise içlerindeki kini kusarak Emevist yanlısı olduklarını ve süfyani saltanatın birer parçası konumuda haraket ettiklerini bir yandan da itiraf etmiş bulunuyorlar…Bu ülkede her dönem de saltanata sırtını dayayan bu İslamcı kesimler Kürt sorununda Kürt düşmanı Ermeni sorununda Ermeni düşmanı ve Bugün Velayeti fakih sorununda da İnkılab düşmanlığı yapmışlarıdır…Bu bir Emevist akımının devamıdır, gücünü saltanattan aldıkları içinde naraları yüksek çıkmıştır ama her dönemde onları susturacak bir Ali şeriatı çıkmamıştır oysaki ülkemizde bunca Inkılap sevdalısı varken sadece sessizce Vahdet deyip ses çıkarmamış İmamların (as) yalnız bırakıldıkları gibi Kendi önderlerini yalnız bırakmış zulme destekçi olmuşlardır..

İmam Ali’ye (a.s) İmam Hasan’a (a.s) ve İmam Hüseyin’e karşı ihanet çemberi kurup yalnız bırakanlar bugünde aynı ihaneti Rehber Hamaney’e yapmaktalar. Aşura meydanı, vefa ehlinin hikayeleri ile doluydu. Aşura gecesi, Hz. Hüseyin (a.s) ashabını topladı, Allah’a hamd ü sena ettikten sonra onlara hitaben şöyle buyurdu: “…Şimdi gecedir ve karanlığı sizi çevrelemiştir. Siz de gecenin karanlığından yararlanıp gidin ve beni bu orduyla beraber yalnız bırakın! Çünkü bunlar benden başkasını istemiyorlar.” Hz. Hüseyin’in (a.s) kardeşleri, oğulları, Abdullah ve Cafer’in oğulları; "neden seni yalnız bırakıp gidelim” dediler, “yoksa senden sonra yaşamak için mi? Allah o günü bize göstermesin! Evet Kardeşlerim! O dönemde yapılan ihanetler ve döneklikler bu zamanda da yapılıyor...Kalemlerini ve kişiliklerini az bir pahaya satan küfe’nin vefasızlarını, döneklerini bu zamanda da görmekte ve şahit olmaktayız.. Velayet-i Fakih hattı imamet hattıdır. Velayet-i Fakih sadakat hattıdır. Velayet-i Fakih hattı zamanın Ali’sine bağlılık hattıdır. Velayet-i Fakih hattı müstekbirlere ve yerli işbirlikçilerine sağlam bir kale ve direniş hattıdır.

İmam Humeyni (ra) şöyle buyuruyor; Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve İmamlar (a.s) bizleri bir başımıza bırakmadılar. İmam Humeyni’nin (r.a) bu konudaki görüşü şu şekildedir; Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve İmamlar (a.s) bizleri bir başımıza bırakmadılar. İslam Peygamberinin (s.a.a) buyurduğu gibi, Ali (as) Müslümanların halifesidir ve onun Velayet hakkı vardır. Ondan sonra oğlu İmam Hasan (a.s), daha sonra da İmam Hüseyin (a.s) bu şekilde 12 İmam tekmil olmalıdır. Şöyle buyurmuşlardır; İmam Zaman’ın (a.f) kayıp olduğu dönemde Veliyy-i Fakih’e yönelin. Bu mesele bilim-teknoloji ve bilgisayar çağında ortaya çıkmadı, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve İmamlar (a.s) döneminde de matrah olunan bir meseleydi. Mesela küçük gaybet döneminde İmam Zaman’a (a.f) şöyle bir soru yöneltilmişti; Ortaya çıkacak sorun ve meseleler için kime müracaat etmeliyiz? O da bunun üzerine; Benim dört naibime müracaat edebilirsiniz buyurmuştur.

Değerli İslam Peygamberi (s.a.a) ve diğer İmamlar mesela İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur; “Müslüman halkların Masum İmam’a (a.s) erişme imkânı yoksa, Velayet-i Fakih’e yönelmeleri gerekmektedir çünkü o yetki sahibidir.” İmam Humeyni’nin (r.a) İslam Hükümeti kitabından.. Emir-ül Mü’minin (a.s) derki; “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur; “Allah’ım benim halifelerimi koru!” şöyle dediler; “Peki, sizin halifeleriniz kimlerdir?” Resul-i Ekrem de şöyle yanıtladı; “Benim yardımcılarım, halkı bilgilendiren, benden sonra İlahi buyrukları halka öğreten hadis ravilerdir.” İmam Humeyni (r.a) şöyle der; “Bu hadis, Peygamberin (s.a.a) halife ve yardımcıları konusunda son derece açık ve yeterlidir.” İmam (r.a) başka bir yerde de Allah Resulü’nün (s.a.a) yardımcılarını iki kısım olarak açıklar ve şöyle der; “Bunlardan ilki Masum İmamlardır ve bir diğeri de, raviyan-i hadis olarak adlandırılan hadis nakilcileridir ve onlar da İmamların (a.s) halifeleridir.” Yani Peygamberden (s.a.a) sonra onun yardımcıları hadisleri nakleden ve Resul’ün sünnetine harfiyen uyanlardır. İmam Humeyni (r.a) başka bir yerde de, hadis ravisinden kastın, hadisi söyleyen ve nakleden olmadığını vurgular ve anlatılmak istenenin o hadisin sıhhat ve güvenilirliğini tanıyan kimse olduğunu söyler.

Peki, “Allah’ım benim halifelerimi koru!” denildiği zaman anlatılmak istenen nedir? Bu yine aynı Peygamber Efendimizin “Şüphesiz Ali (a.s) benim halifemdir!” demesi gibidir ve zaten bu durumda da artık Hz Ali’nin Veliyy-i Emr-i Müslimin olarak bilinmesi için zerre kadar şüphe kalmaz. İmam Humeyni’nin değindiği bir başka rivayet ise, İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) nakledilmekte ve şöyle buyurmaktadır; “Fakihler, Peygamberin eminleridirler ama bir şartla, maddiyatçı olmamalıdırlar. Derken Allah Resulü’ne, peki bu bahsedilen maddiyatçı ya da dünyacı olmak ne demektir diye sorulduğunda şöyle buyurdular; sultana yakın olmasıdır.” Aslında bir sonraki aşamada “Fakihler peygamberlerin eminleridirler” cümlesinin ne manaya geldiğini incelemek lazım ama kısaca şöyle diyebiliriz; Allah Resulüne (s.a.a) emanet edilen her şey artık Veliyy-i Fakih’e emanet edilmiştir. Artık onun tek hedefi İlahi emir ve buyrukları koruyup, tatbik etmek olmalıdır. Her şeyde, yalnızca belli başlı değerlerde değil, her şey ama her şeyde zaten İslam’da emin olmak da bu manadadır ve bu mana da bizleri Velayet’e ulaştırır. İmam (r.a) Emin’in anlamı hakkında şöyle der; “Emin” yani Veliyy-i Fakih’in tüm İlahi buyrukları en ufak bir eksiklik ve sapma olmadan tatbik edip, uygulamasıdır.” Zaten İmamların da (a.s) en temel görevleri İlahi ahkâmı tatbik edip, uygulamak değil miydi? Öyleyse her İslam ümmetinde eğer bir önder ve veli yoksa o ümmette zamanla İslam yok olur gider. İslamın Kana ihtiyaç duyduğu bir zamanda Velayeti Fakih Kan alma merkezidir,ve tam bir teslimiyetle yönelen saf duru gönüllere hayat sunmaktadır…..

Selam ve esenlik Tüm inananların üzerine olsun…..

 

Murat Avci



Yeni yorum ekle