Amerikalıların ömrü şu anda direniş cephesinin kuşatmasındaki Siyonist rejime bağlıdır

Ct, 17/04/2021 - 10:46

Siyonist rejim sadece bir “tehdit” değildir ve İslam İnkılabı’nın düşmanları ve dostları bu gerçeğe ve onun sonuçlarına vakıf olmalı.

Welayet NewsŞehit Kasım Süleymani, “Her tehdidin kalbinde bir fırsat vardır, tehditlerin kalbinde olan fırsat fırsatların kendisinde yoktur” demişti. Uzun bir süredir bu söz üzerinde düşünüyorum. Bu söz, ülkenin, bölge ve dünyanın ahvalinden habersiz, sıradan bir insanın sözü değil; gençliğinden beri ovada, dağda ve sahrada düşmanla savaşmış, 40 yıl eli tetikte olmuş, Kutsal Savunma’dan sonra çizmesini çıkarmamış ve bir solukta, durmadan sürekli İran milletinin zaferi için, ülkenin güvenliğini sağlamak için mücadele etmiş bir kimsenin sözüdür.

Amerika, İran milletinin bir numaralı düşmanı ve bundan hiç kuşkumuz yok. Amerika’nın Siyonist rejim ile ilişkisi ve Washington’ın Tel Aviv ile stratejik ilişkileri de bellidir. Yani misal olarak eğer bir gün Amerika ile savaşacak olursak Tahran’dan Washington’ı, New York’u vurmamıza gerek yok. Amerikalıların ömrü şu anda direniş cephesinin kuşatmasındaki Siyonist rejime bağlıdır. Siyonist rejim uzun bir zamandır güvenliğini sağlamak için etrafına baştan başa duvar çekmiştir.

Siyonist rejim uzun zamandır Patriot füzesavar sisteminin onu Hizbullah ve Hamas’ın uzun menzilli ve yakın menzilli füzelerinden koruyabileceğini düşünüyordu. Ancak Patriot füzelerinin bir yanılsama olduğunu ve işgal altındaki toprakların sakinleri için asla güvenlik sağlayamacağını tecrübe ile öğrenmiş bulunuyor.

Halihazırda Gazze, Lübnan ve Suriye sınırlarında ciddi olarak tehdit altında olan Siyonist rejim, kendi gücünü 33 günlük savaşta ve Gazze ile girdiği 8 günlük, 22 günlük ve 52 günlük savaşlarda test etmiş bulunmaktadır.

İran milleti açısından, Kutsal Savunma dönemi ile Irak ve Suriye'de İŞİD canileri ile mücadele döneminin kahramanları ve şühedanın mantığı açısından Siyonist rejim, karasal cüssesi ve cismine bakıldığında dünyanın askeri stratejistlerinin deyimiyle “tek bombalık” bir ülkedir.   

Dünyanın askeri stratejistlerinin literatüründe “tek bombalık” terimi, bir bombayla iç münasebetleri çöken ve dağılan ülke için kullanılan bir terimdir. Siyonist rejimin hayatı, çirkefliğini sürdürmesi halinde, İran'ın füze şehirlerinden birkaç füze şarjörünün sıkılması kadardır. Siyonist rejimin ömrü, tüm askeri palavralarına rağmen Devrim Muhafızlarına bağlı hava kuvvetlerinin kitlesel bir İHA saldırısı kadardır. Ki böyle bir durumda Hayfa’nın, Tel Aviv’in ve diğer Siyonist yerleşim birimlerinin hava sahası İHA'lar ile dolar ve kimse sağ kalmaz. Amerikalı ve Siyonist stratejistlerin IŞİD'li teröristlerin yıkılışı sırasında Irak ve Suriye şehirlerinin haline bir göz atması yeterlidir, ona göre bunun bir iddia olmadığını bilsinler!  

Bu askeri gücün dışında en az 2 milyon İranlı genç, cani ve terörist Siyonistleri yeryüzünden silmek için bir gün bir emirin çıkacağını dört gözle bekliyorlar. İŞİD ile savaşta kendi kabiliyetlerinin bir kısmını gösteren İslam dünyasındaki Hizbullahi gençlerin hazırlığı da ayrı bir konu.

Ben bilmiyorum diplomasimiz nerede hata yapmış ki, Siyonist rejim bir “şımarık çocuk” gibi ortaya çıkıp içerde suikast yapma veya nükleer tesislerde sabotaj düzelenme cüretini kendinde görüyor ve casusları fırsat bulduklarında her yere gizlice göz dikebiliyor ve bu şımarıklık, deniz maceracılığına girecek noktaya kadar sürebiliyor!

Natanz olayına tepki gösteren Dışişleri Bakanımız, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e yazdığı mektupta, Siyonist rejimin Natanz’da yaptığı sabotajın nükleer terör ve savaş suçu olduğunu söyledi. Soru şu: Bu savaş suçu karşısında ne yapmalı?

Viyana müzakerelerinden ayrılması ve Siyonist rejimin cezalandırılması hükümetin bu savaş suçuna yönelik en doğal tepkisi olmalıdır. Avrupa Birliği, üç ülkenin yani İngiltere, Almanya ve Fransa’nın temsilcileri  Viyana’da yaptırımların kaldırılması için müzakere ederken, İranlı 8 isme ve 3 kuruma insan haklarının ihlali bahanesiyle yaptırım uyguladı.

Belli değil, Viyana müzakereleri yaptırımların kaldırılması için mi yoksa yaptırımların artırılması için mi? Sonra da Viyana müzakerelerinin yapıcı olduğunu değerler!

Kamuoyunun, özellikle inkılapçı gençlerin hissettiği şey şudur: Hükümet, dünya teröristlerinin “babası” olarak Amerika karşısındaki diplomatik üslubunu biraz değiştirmelidir. Devrim Muhafızları, Amerika'nın Hac Kasım Süleymani’yi şehit ederek işlediği şeraretine karşı Aynul Esad üssünü hedef aldı ve yıkıcı bir yanıt verdi. Ondan önce de birkaç bin fit yükseklikte gelişmiş Amerikan İHA'sını hedef alarak düşmana sert bir mesaj gönderdi. Bu sefer “oğul”u hedef alarak küresel istikbarın şeraretine, ülke içindeki ve dışındaki maceracılığına son noktayı koymalıdırlar. Bu yaklaşım, caydırıcılığın en doğru yoludur.

Siyonist rejim sadece bir “tehdit” değildir ve İslam İnkılabı’nın düşmanları ve dostları bu gerçeğe ve onun sonuçlarına vakıf olmalı. Bu rejim ilk İHA ve füze tokadığını yediğinde herkes Kudüs işgalcilcisi rejimin Amerika’nın bölgedeki ve dünyadaki nahif hegemonyasının gövdesine son darbeyi indirmek için bir “fırsat” olduğunu itiraf edecektir.

Bir grup aptal –eğer hain demesek – bazı basın organlarında ve sosyal medyada oturmuş ve “Ne zaman İran ve Amerika yaptırımların kaldırılmasına yaklaşmak istediklerinde İsrail buna müdahale ediyor. Bu bir tuzaktır ve biz bu tuzağa düşmemeliyiz! İsrail Bercam’a muhaliftir ve Batılı tarafın kendi taahhütlerini yerine getirmesine mani oluyor” diyorlar. Gerçekten bu analiz ve bakışın her yerinden belahet ve ahmaklık yağıyor.

Batı Asya'nın son yüzyıllık tarihi ve Amerika ile Avrupa’nın İslam ülkelerini bölüp parçalamaya dönük yaklaşım tarzı, Siyonist rejimin Amerikalılar ve İngilizlerin istedikleri zaman devlet ve milletlerin ayağını ısırabilmeleri için “eğitilmiş iti” olduğunu gösteriyor.

“İti” vurmadığımız sürece “itin sahibi” hesaplama hatalarını anlayamaz. Bu bakımdan Siyonist rejim bir tehdit değil, bir fırsattır. Amerika’nın tehdidini bertaraf etmek için işgalci rejimi vurma fırsatından gafil kalmamalıyız.

Bu doğru bakış temelinde, şehit edilen nükleer bilim adamlarımızın, büyük nükleer bilimci Şehit Fahrizade’nin ve nükleer tesislerdeki sabotajın intikamı ciddi olarak gündeme getirilmelidir. Daha da önemlisi, Viyana görüşmeleri Amerika, üç Avrupa ülkesi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) hata yaptıklarını açıklayana kadar ertelenmelidir. Bu vadide bir şey çıkarsa sadece “eylemimiz”den çıkar, “sözümüz”den değil!!

İran, Batı Asya ve dünyada barış, huzur, istikrar ve güvenliği sağlamanın ve savaşın gölgesini ortadan kaldırmanın tek olası ve pratik yolu budur.

Muhammed Kazım Ambarluyi - mashreghnews

Çev.: Mehmet Gönül  - Welayet News 



Yeni yorum ekle