Yolun Sonu

Per, 10/05/2018 - 12:42

ABD Başkanı Donald Trump İran ile yapılan nükleer anlaşmayı iptal etti. ABD devleti tek bir güçten oluşmuyor farklı güç odakları var.. CIA ve Pentagon farklı bir görüşü paylaşırken Beyaz Saray ise farklı bir görüşte olabiliyor. Kısacası emperyal devletler bile tek ses değil ve farklı güç odaklarının birleşmesinden oluşuyor.

İran, 1979 İslam inkılabı ile tarih sahnesine çıkan yeni bir devlet. Her ülke ve toplumda olduğu gibi geçmiş olmadan gelecek de olmaz. İran da bir imparatorluk bakiyesi ve Ortadoğu bölgesindeki Arap, Türk ve Acemlerden oluşan üç büyük halk ve devletten birisi. İslam cumhuriyeti yeni de olsa İran’ın halk, devlet ve medeniyet olarak uzun bir geçmişi ve birikimi var. Köklü devlet siyaseti ve bölgedeki diplomatik nüfusu ile tanınan İran, ABD’nin ekonomik ambargolarına teslim olmadığı gibi son nükleer anlaşma işinden de kazançlı çıkacağını umuyorum. İslam’ın Asr-ı Saadet döneminde nasıl müşrikler ile yapılan Hudeybiye Antlaşması Müslümanların faydasına sonuç verdi ise İran’ın nükleer antlaşması da bugün aynı şekilde Müslümanların faydasına olacaktır inşallah.

İşgalci Siyonist İsrail bu antlaşmadan rahatsız olduğunu her defasında dile getiriyordu. O günkü şartlarda İran’ı dizginlemek isteyen ABD ve Batı dünyası antlaşmayı bir zafer olarak görüyordu. İran İslam Cumhuriyetinde de farklı görüşler var. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani başkanlığındaki hükümet nükleer müzakerelerin devamını ve yapılan antlaşmayı büyük bir zafer ve yapılması gereken bir mecburiyet olarak görürken, anayasal olarak ülkedeki en üst merci olan Velayet-i Fakih Seyyid Ali Hamanei ise bu müzakerelerin vakit kaybı olduğunu belirtiyordu. Onun görüşüne göre ABD ve Batı dünyası hiçbir zaman sözünde durmamış ve güvenilmezdi. Zaman bu görüşün doğru olduğunu ortaya çıkardı ve ABD Başkanı Trump, yapılan bu antlaşmayı daha üzerinden üç yıl geçmeden bozdu. Tarih bize gösteriyor ki, Müslümanlar verdikleri sözlerinde durur ve Allah’tan yardım dileyerek sabrederlerse her zaman galip olacaklardır. Hudeybiye örneğinde olduğu gibi, ABD ve Batı dünyasının önde gelen devletleri ile yapılan bu antlaşma da günümüz dünyasında Müslümanların bir başarısı, İran’ın zaferi ve ABD ile beraber emperyalist güçlerin yenilgisi olacaktır. İslam inkılabını doğduğu gün darbe, müdahale ve fitnelerle yıkmak isteyen ABD bunu başaramayınca devreye uşaklık rolünü üstlenen maşa Saddam Hüseyin’i çıkardı. Irak’ı İran’a saldırtan ABD, iki ülke arasında süren savaş nedeniyle yıllarca bölgeye silah sattı ve kendi siyasetini bölge ülkelerine uygulattı. Bu zorlu imtihandan da başarı ile çıkan İran, ABD’nin ekonomik ve siyasi ambargoları ile kırk yıldır mücadele ediyor. İran, komşuları Afganistan ve Irak’ta oluşturulan işgal ile Irak ve Suriye’de ortaya çıkarılan tekfirci terör ve IŞİD belası ile savaşmak, mücadele etmek, Siyonist işgalci İsrail ve tekfirci Suudi rejimine karşı da Filistin, Lübnan ve Yemen’deki direniş kuvvetlerine yardımcı olarak destek vermek zorunda kaldı.

Lübnan’da bir kale gibi duran direniş kuvveti Hizbullah’tan korkan İsrail, yaptığı hileler ve kurduğu tuzaklarda başarılı olamayınca istemediği bir savaşa ve sona doğru yaklaşıyor. Bu son savaşta başarılı olmak isteyen Siyonist güçler Hizbullah’a yapılan İran yardım ve desteğinin kesilmesi için önce Lübnan’daki Suriye askeri gücünün ülkeden çıkarılmasını sağladı sonra da, Refik Hariri suikastı ile önce ülkeyi karıştırıp iç savaş çıkarmak istedi. Bunu başaramayan İsrail, IŞİD vb. tekfirci terör gruplarına destek vererek Arap Baharı görüntüsü altında, Suriye’yi bir iç savaş ile dış güçlerin vekaletler savaşına mecbur bıraktı. Fakat Siyonist güçler, ABD, Batı dünyasının emperyal güçleri ve onların yerli işbirlikçi devletleri bu tuzak ve savaştan da umduklarını bulamadı. Suriye devleti halkın desteği ve Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın emperyalizme karşı dik duruşu ile verdiği mücadele sayesinde şeytanın tüm oyunlarını bozdu. Irak ve Suriye’den hergün yeni bir zafer haberi gelmekte, vekaletler savaşının piyonu tekfirci güçler ve IŞİD bölgede hergün yeni bir cephe kaybetmekte. Halep zaferinden sonra Suriye ordusu, Doğu Guta, Duma ve Yermük’te de emperyal dış güçlerin desteğini alan tekfirci militanlara karşı yeni zaferler elde etti.

Kısacası, ABD-İsrail ve Batı dünyası yeni doğan İslam inkılabı ve devletini ortadan kaldırmaya çalışsa da bunda başarılı olamadı ve olması da mümkün gözükmüyor. İslam inkılabının çökertilmesi, bölgedeki etkinliğinin kırılması ve yok edilmesi ABD ve İsrail’in ortak hedefi. Nükleer teknolojiye sahip İran’ın sınırlandırılması için bir yandan ekonomik yaptırımlar uygulanırken, diğer yandan ülkeyi zayıflatmak ve kontrol altına almak için de iç siyasetteki yaralar kaşınmakta ve muhalif güçler kışkırtılmaktadır. Fakat şeytan ne yaparsa yapsın Allah’ın vaadi gerçekleşiyor ve müstekbirler istemese de mustazaflar ilahi adalet için iktidara gelecek. Lübnan’da Seyyid Hasan Nasrallah önderliğindeki Hizbullah’ın seçim zaferi, Suriye’de tekfirci teröre vurulan darbeler bunu gösteriyor.

Yemen’i insafsız ve hukuksuz bir şekilde zalimce bombalayan Siyonizmin taşeronu Suudi rejiminin de sonunun yakın olduğu gözüküyor. Bazen şer gibi gözüken işlerden hayırlı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. ABD’nin önce kabul ederek, hatta İran’ı zorlayarak imzaladığı ve şimdi ise ABD Başkanı Trump’ın eli ile bozduğu nükleer antlaşma da şeytani güçler istemese de belki farklı hayırlı işlerin oluşmasına vesile olacaktır.

 

Murat Nazlı



Yeni yorum ekle