Tahran, İran-Amerika çatışmasını Dünya-Amerika çatışmasına nasıl dönüştürdü?

Sa, 22/09/2020 - 14:15

Lübnanlı analist Hasan Şakir, Amerika’nın tetik mekanizmasına ilişkin girişimine tepki gösterdi. Şakir, Amerika’nın Donald Trump yönetimi sayesinde asi bir ülke haline gelip uluslararası arenada yanlızlaştığını ve giderek haydut bir ülkeye dönüştüğünü vurguladı.

Welayet News - Lübnanlı yazar ve siyasi analist Hasan Şakir, Nükleer Anlaşmanın (bercam) bir üyesi olmadığı halde ve uluslararası muhalefetlere rağmen Amerika'nın tetik mekanizmasını kullanarak İran’a karşı uluslararası yaptırımları geri getirme konusundaki çabalarına dair görüşlerini Tasni Habere açıkladı.

Tasnim: Avrupalılar, uluslararası kanunların Amerika tarafından tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi suretiyle ihlal edilmesine ve dolayısıyla da İran'a karşı yaptırımların geri getirilmesine muhalif olduklarını iddia ediyor. Gerçekte ise onların muhalefeti sadece sözde ve bir iddia olarak kalmakta ve İran’a yönelik yaptırımlar hala sürüyor. Yaptırımların geri getirilmesi için tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? İran, Avrupalıların bu rolü ile yetinmeli mi yoksa kendi haklarını garantilemek için uygun kararlar mı almalı?

Hasan Şakir: Kesinlike şu mesele tamamen netleşmiştir; ABD tetik mekanizması konusunda kendini çıkmaza sokmuştur. Zira tetik mekanizmasının aktifleşmesi için ABD’in Nükleer Anlaşmanın bir üyesi olması gerekir. Ama bu ülke 2018 yılının Mayıs ayında anlaşmadan ayrıldı. Bu yüzden, 2231 sayılı karar uyarınca, tetik mekanizmasının aktifleşmesi için çeşitli süreçler ve protokollar bulunuyor. Tetik mekanizmasının faal hale gelmesi için kesinlikle bu anlaşmanın bir parçası olmak gerekir. Oysa Trump yönetimi 2018’in Mayıs ayında Nükleer Anlaşmadan ayrıldı ve Amerika anlaşma dışındaki bir ülke haline geldi. Uluslararası hukuki kanunlara göre, Amerika'nın tetik mekanizmasını aktifleştirme yönünde Güvenlik Konseyi’den bir talepte bulunma hakkı yoktur. Hukuki ve yasal mesele dışında, hem Güvenlik Konseyi Başkanı hem Amerika’nın Avrupa ülkeleri gibi müttefikleri ve hem de Çin ve Rusya gibi ülkeler de dahil olmak üzere tüm üyeler ve dünya ülkeleri Amerika’ya karşı çıktı ve bu ülkenin böyle talepte bulunamayacağını vurguladılar.

Avrupalı ülkelerin İran’a yönelik yaptırımlar konusunda Amerika’ya işbirliği yapmaması ve hatta bu ülkelerin ABD’nin Nükleer Anlaşmadan ayrılması karşılığında İran’a tazminat vermekle yükümlü olmasıyla ilgili olarak ta şunu söylemem gerekiyor; İran, Avrupalıların çaresizliğini ve güçsüzlüğünü gayet iyi biliyor ama İran için stratejik bir hedefi de vardır. İran’ın Nükleer Anlaşmaya bağlılığını sürdürmesinin nedeni, uluslararası ve küresel boyutta Amerika’ya darbe vurmak istiyor olmasıdır. Daha açık bir deyişle, Amerika Donald Trump yönetiminin marifeti ile süper güç bir ülkeden uluslararası bakımından yalnızlaşmış asi bir ülke haline geldi ve giderek haydut bir ülkeye dönüşüyor.

Pompeo’nun İran gemilerini teftiş etmek istiyoruz diyerek tehdit etmesi ve Beyaz Saray’da şu anki asi yönetimin kaçınılmaz düşüşünü gösteren diğer girişimlerle birlikte bu konu daha da netlik kazanıyor.

Dolayısıyla bu yorum çerçevesinde, İranlı taraf belli bir dirayetle İran-Amerika çatışmasını Amerika'nın uluslararası yapıyla çatışmasına dönüştürdü. Amerika bugün tüm dünyayı tehdit ediyor ve anlaşmazlıkları çözme mekanizmasına uyulmaması halinde herkesi cezalandıracağını söylüyor.

Tasnim: Söyledikleriniz çerçevesinde, uluslararası ilişkiler açısından gelecekteki gelişmelerle ilgili öngörünüz nedir? İran’a karşı bu Amerikan diktatörlüğünden sonra dünya nereye doğru gidiyor?

Hasan Şakir: ABD başkanlık seçimlerine bir aydan biraz fazla bir süre kaldı. Hassas bir dönemde bulunuyoruz. Trump’ın bu zaman diliminde medyatik açıdan çok ses getirecek bir kazanım elde etme peşinde olduğunu düşünüyorum. Bir şekilde İran’ı baskı altına almış gibi bir algı oluşturmak istiyor. Ancak İran, Cumhurbaşkanı Ruhani ve bu ülkenin tüm yetkililerinin dilinden, kendi gemilerinin yolunun kapatılmasına izin vermeyeceğiz diyerek Amerika'yı tehdit etti. Hukuki çatışma, bir Amerika-Uluslararası çatışması olacaktır. Çünkü böyle bir durumda Çin ve Rusya’nın silahları da bu çatışmaya dahil olacaktır.

Amerika bir şekilde Çin ve Rus silahlarının satımına darbe vurma peşinde ve İran, Amerika’nın gemilerin yolu kapatma tehdidine de iyi tepki vermektedir.

Dolayısıyla, Amerika başkanlık seçimleri yapılana kadar kritik bir zaman diliminde olacağız. Demokratlar iş başına gelirse Nükleer Anlaşmaya dönmeleri mümkündür. Ama eğer Trump iktidarda kalırsa, bu çatışmanın tüm boyutlarda yaşanmasının muhtemel olduğunu düşünüyorum. Burada bir konuya değinmek istiyorum. Bana göre, Amerika dün üçüncü stratejik hasını yaptı. Amerika ilk stratejik hatasını 2018’de Donald Trump yönetiminin Nükleer Anlaşma’dan ayrılmasıyla yaptı. Zira (Trump), İran’ın doğrudan ve hızla tepki vereceğini ve Amerika’nın anlaşmadan ayrılmasına karşılık misliyle mukabelede bulunarak kendisinin de anlaşmadan ayrılacağını düşünüyordu. Amerika’nın tasavvuru, anlaşmadan ayrılarak İran için bir tuzak kurduğu yönündeydi. Ama zamanla, Amerika ve tam olarak Trump yönetimi için asıl mutakabil tuzağı kuranın İran olduğu ortaya çıktı ve Nükleer Anlaşmaya bağlılığını sürdürerek, bu anlaşmayı 5+1 ülkeleriyle imzaladığını ve iki bir anlaşma olmadığını vurgulayarak Amerika’nın planlarını boşa çıkardı.

İran, 2231 sayılı kararname çerçevesinde anlaşma metnindeki taahhütlerinin muhatabının Güvenlik Konseyi olduğunu ve bu konseyin söz konusu kararnameyi onaylayarak Ortak Eylem Planı’nı resmen tanıdığını açıklayarak, Amerika'nın ilk stratejik hasının gerçekleşmesine neden oldu ve İran’ı yalnızlaştırmada başarısız olması bir yana, kendisi yalnızlaştı.      

Amerika ikinci stratejik hatasını, Ortak Eylem Planı’nı (Bercam) meşrulaştıran 2231 sayılı kararnameyi ihlal etmeye kalkışınca yaptı.

ABD, İran’ın serbest silah alımı ve satımı ile ilgili yürürlükteki kısıtlamalardan kurtulmasından endişe ediyor. Amerika bu boşluktan çıkıp İran’a yönelik silah yaptırımlarının kaldırılmasına karşı çıktığını, hatta bu yaptırımların uzatılmasından yana olduğunu duyurmak istiyordu.

Washington, İran’a karşı daha yoğun yaptırımların uygulanıp bu ülkenin silahlanmasına ve de bölgedeki müttefiklerini sılahlandırmasına engel olmasını ve keza her türlü silahı almasının önüne geçilmesini istiyordu.

Amerika’nın diğer hedefi, İran’ın kendilerinden silah alımını yapması için bu ülkeye dönük yaptırımların sonlanmasını bekleyen Çin ve Rusya’ya yönelikti. Kesinlikle Çin ve Rus silahları Amerikan silahlarının rakibidir ve ABD’nin aksine, bu iki ülkenin silah satışı hiçbir şart koşulmadan yapılmaktadır. Oysa Amerika bölge ülkelerine silahlarını satmak için müttefiklerine bazı şartlar getirdiğine şahit olmaktayız.

Böylece Amerika bu girişimiyle İran’a darbe vurarak, bir yandan siyonist rejimi korumak isterken diğer yandan da Rus ve Çin silahlarının pazarını sarsmak istiyor.

Amerika üçüncü stratejik hatasını ise, tetik mekanizmasını aktifleştireceğini açıkladığında yaptı. Bu mekanizma, İran'a karşı yaptırımları Birleşmiş Milletler yoluyla geri getirmesini öngörüyor. Ama kendi girişimlerinin şeraretine yakalandı. Zira Amerika daha önce Nükleer Anlaşmadan ayrılmıştı ve yasal olarak Güvenlik Konseyi’nden böyle bir talepte bulunamaz.

Ayrıca, İran da bu hususta dirayetli bir adın attı ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörünü konuk edip yeni bir işbirliği sayfasını açarak ve bu kurumla olumlu ve iyi ilişkiler geliştirmek istediğini vurgulayarak, Amerika'nın planını bozdu.

Böylece Amerika bu ilişkide ringin köşesine girdi. Güvenlik Konseyi de kendi dönem başkanı kanalı ile ABD için tetik mekanizmasını aktifleştirecek hiçbir yasal yolun olmadığını ancak açıklayabildi . Dolayısıyla, özellikle Rusya’nın giderek küresel bir aktör olarak geri dönüşünden beri Çin’le birlikte Birleşmiş Milletler'in kurumlarını ve daha özel şekilde ise Güvenlik Konseyi’ni korumak istediğini düşünüyorum.

Rusya ve sonraki aşamada ise Çin, Güvenlik Konseyi’nin ABD’nin elinde bir oyuncağa ve kendi yörüngesine girmeye hazır olmayan ülkeleri cezalandırma behanesine dönüşmesini istemiyor. Keza Rusya’yı veya Çin’i kuşatma aracı olmasını da istemiyor. O yüzden, Amerika’nın 2231 sayılı kararnameyi bozma çabası gibi –ki Rusya ve Çin, Güvenlik Konseyi’nin  Amerika’nın taleplerini dayatma yönlü çabaları karşısında güçlü bir şekilde durdu -  bu meselenin de burada tekrarlanacağına inanıyorum.

Bugün, Amerika’nın Güvenlik Konseyi’nin kararlarını tahrip edip bozma yönündeki girişimleri karşısında Rusya'nın güçlü bir şekilde durduğuna tanık oluyoruz. Bugün Amerika üç tane zor seçenekle karşı karşıya gelmiş durumda: Ya tamamen ayan ve beyan olan yenilgiyi kabul etmeli; ya bütün dünyaya yaptırım uygulayıp cezalandırmalı; ki bu mümkün gözükmüyor, zira bu, Trump yönetiminin kendini bir İran-Amerikan çatışmasında bulmak yerine, İran’ın dirayeti ve müttefikleri Rusya ve Çin’in icratı neticesinde kendi bir Amerika-Dünya çatışması içinde bulacağı anlamına gelecektir; ya da Nükleer Anlaşmaya geri dönmelidir. İran Cumhurbaşkanı dünkü açıklamasında, Amerika özür dileyip anlaşmaya dönerse ve İran'a karşı yaptırımları kaldırırsa her şey hakkında görüşülebilineceğini açıkça ifade etmişti. 

Welayet News 

Tags: 


Yeni yorum ekle