Koronanın öğrettikleri

Pa, 19/04/2020 - 23:10

Korona, insanların enaniyetinin uzun yıllar boyunca çeşitli kültürler ve sınırlar oluşturduğunu ve insanı sahte bir üstünlük taslamaya sevkettiğini bize anımsattı.

Welayet News - Bütün çaba ve telaşını görkemli bilimsel gelişmelere yöneltip diğer gezegenlere erişmeyi düşünen, Ay ve Mars’a sayahat turunun hayalini kuran, hatta yeryüzünün artı nüfusunu taşımak için diğer gezegenlerde bir yaşam alanı inşa etmeyi bile düşünen ve keza biyolojik olmayan yapay insan peşinde olan 21. Yüzyıl insanının böyle aciz ve çaresiz olacağını belki de kimse düşünmüyordu.

Gerçek şu ki, insan o kadar böbürlenip mağrur olmuştu ki, kendini ve Rabbini unutmuştu, ilahileşmek yerine, ilahlık taslıyordu. Sözün ustası Sadi’nin, “insanoğlu öyle bir yere erişir ki Allah’tan başkasını görmez” şeklindeki deyişi, tersinden bir yoruma bürünmüştü ve yaratılıştaki kabiliyetlerin sayesinde ürettiği araçlarla buluş ve keşiften çok yaratma iddiasındaydı. Böyle şartlarda insanın (kendisine gelmesi için) kesinlikle bir fiskeye ihtiyacı vardı. Allah’ın, insan elinde araçlaşmış bulunan bu tabiat üzerinden insana vurduğu bir fiske gerekiyordu. Yaratılışın, insanın da ötesinde bütün varlıkları yaratan bir sahibi bulunduğunu, yaratılışta ne varsa hepsinin muhterem olduğunu ve kainatın yasalarına saygı gösterilmesi gerektiğini küçücük ve görünmez bir varlık üzerinden insana hatırlatmalıydı.

Korona, insanın ilahi yaratılışın azameti karşısında öğrenmesi gereken büyük derslerin olduğunu, tüm bu aşamalar boyunca yaratıcıyı unutmaması gerektiğini; ilahi inayet ve lutfun bir an bile varlık alemi üzerinden kalkması halinde insanın tüm kibir ve böbürlenmesine rağmen aciz ve çaresiz bir varlıktan başka bir şey olmadağını ve dolaysıyla, ‘hayırlısı ne ise onu versin’ diye sürekli Allah’a dua etmemiz gerektiğini bize öğretti.

Korona, insanların enaniyetinin uzun yıllar boyunca çeşitli kültürler ve sınırlar oluşturduğunu ve insanı sahte bir üstünlük taslamaya sevkettiğini; oysa bütün insanların ortak bir kaderi paylaştığını, uluslararası iletişimin gelişmesiyle birlikte yaşamlarının birbiriyle düğümlendiğini; o yüzden, insanın “kendi benini” unutup “insani bize” ulaşırsa, ötekini kendinden sayıp yaşamını ötekinin sağlığına bağlı bilirse ve bu dertlerin bütün insanların çabasıyla iltiyam bulacak ortak dertler olduğunu anlarsa ancak güçleneceğini bize anımsattı.

Şu anki ilerlemelerin, yaygın olan tasavvurun aksine,  tek başına güvenliğin sağlayıcısı olmadığını, tehdidin sadece tehdit sandığımızla sınırlı kalmadığını, bilakis koronavirüs, çevre kirliliği vs. gibi insanların toplumsal güvenliğini tehdit edebilecek başka şeylerin de olabileceğini; bu nedenle, günümüzün insanı sulta kurma ve galibiyeti düşünmek yerine, insanın özbenliğini ve insan neslinin mevcudiyetini düşünerek ve bütün insanların ortak bir kadere sahip olduğunun idraki ile tüm insanların güvenliğini ve esenliğini gaye edinmesi gerektiğini anladık.

Büyük şair Hafız’ın, “Denektaşı ortaya gelirse hoş olur / Hile hurdası olanın yüzü kara olur” beytinde dediği gibi, korona sayesinde Amerika’nın dünyanın birinci sıradaki ülkesi olmadığını, ona üstünlük sağlayan şeyin başkaların büyütmesi ve kendisine olan aşırı özgüvenden ibaret olduğunu, koronavirüs karşısında diğerleri ne kadar kırılgan ise Amerika’nın da bir o kadar ve belki daha fazla kırılgan olduğunu görmüş olduk.

Koronavirüs bir yarışma veya kültürel ürünler sergisi olmaksızın dünyada bir kültürel çatışma alanı açtı. Bazı ülkelerin ve genel olarak birinci dünya ülkelerinin sanıldığı kadar da kültürlü olmadıklarını, sadece iyi ülkelermiş gibi göründüklerini, zor ve krizli şartlarda milletlerin kadim geçmişi ve tarihlerinin kendisini kültürel davranışlarda dışa vurduğunu ve bu açıdan dünya eğer yeniden birinci, ikinci ve üçüncü ülkeler şeklinde sınıflandırılacak olunursa, birçok ülke ve milletin konumunun değişeceğini gösterdi. Özellikle de davranış ve kültür alanında, dekorasyon ve propagandayla kültürel bir seviye ve konum oluşturmanın mümkün olmadığını fark ettik. Evet, ıtır kendisi güzel kokandır attarın dediği değil.

Korona, her ülkenin sağlık personelinin çeşitli alanlardaki ünlülerden çok daha değerli olduklarını ve insan türünün kendi değerlerini yeni bir bakışla ele alıp bu hususta sil baştan bir planlamaya gitmesi gerektiğini bize öğretti.

Anladık ki yeryüzünün bize ihtiyacı yoktur, aksine canı ve sağlığı yeryüzünün selametine bağlı olanlar bizleriz. Dolaysıyla tabiatı tahrip etmekten el çekmeli ve coğunlukla ilahi peygamberlerce teşri edilen kainatın yasalarına saygı duymalıyız. Zira yeryüzü insana ve onun varlığına ihtiyaç duymaksızın kendini hızla yeniden inşa etmekte olduğuna tanık oluyoruz.  

Ekonomik olarak ise birçok şeyin değerinin talebe bağlı olduğunu ve kendi başına bir değer ifade etmediğini öğrendik. Nitekim son günlerde, bazı pahalı ürünlere olan talep eksikliği nedeniyle bu ürünler düşük değerli bir ürün haline geldi. Bu ise Allah’ın vergisi olan nimetleri sömürü ve sulta kurmanın aracı yapmak yerine, doğru yolda ve insana, tabiata hizmet etmek için kullanılması gerektiğini göstermiş oldu.

Karantina, birçok davranışın tarz ve biçiminin değişetirilebilineceğini, ötekiler olmadan yaşamın kendi güzelliğini yetireceğini ve bu nedenle, kişisel imkalara ve yiyecek, giyecek gibi temel ihtiyaçlara sahip olmanın tek başına bizi mutlu edemeyeceğini bize anımsatmış oldu. Dolaysıyla anladık ki, dünyanın her yerinde yollardan geçen herkese saygı ve sevgi gözüyle bakmalıyız, kendimizi ötekilerle anlamlandırmalıyız ve buna benzer daha nice dersler ki düşünen insanın öğrenmesi gerek. Diğer bir deyişle, gözleri yıkamalı, başka türlü görmeli.

Çeviri: Mehmet Gönül     

Welayet News             



Yeni yorum ekle