Kasım Süleymani’nin şahadetinden 100 gün sonra Batı Asya

Çar, 15/04/2020 - 21:14

Süleymani Koalisyonu Batı Asya’da asrımızın en büyük terörist grubunu yokedebildi. Şehit Süleymani, Afganistan’dan Suriye’ye kadar çalışma yürütüyordu ama Kudüs Ordusu’nun sadece bir komutana dayalı olmaması gerektiğinin de farkındaydı. 

Welayet News - Uluslararası arenada birbiriyle uzlaşıp anlaşarak koalisyon kalıbında işbirliği yapanlar, devletlerdir. Ama Serdar Süleymani bu gidişatı değiştirdi ve direnişin eksen olmasıyla Batı Asya’da koalisyon kurma işini başlattı. Süleymani Koalisyonu Batı Asya’da asrımızın en büyük terör grubunu yokedebildi. Eğer onun zekası olmasaydı Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin hiçbir zaman Suriye’ye askeri müdahalede bulunmaya hazır olmazdı ve eğer onun dirayeti olmasaydı Irak’ta Şii milisler aralarındaki bazı ihtilafların da etkisiyle DAİŞ ile başa çıkamazlardı.  O, Afganistan’dan Suriye’ye kadar çalışma yürütüyordu ama bu çapta bir göreve sahip Kudüs Ordusu’nun sadece bir komutana dayalı olmaması gerektiğinin de farkındaydı. 

Bu temelden hareketle de, ileri görüşlü her komutan gibi, Kudüs Gücü’de görev paylaşımını gündeme getirmişti. Şahadetinin üzerinden 100 güne aşkın bir süre geçti, bu eşsiz komutanın kaybedilmesine rağmen, ne Kudüs Gücü’nün memuriyetlerinde ne de Suriye, Irak, Afganistan, Yemen vs...alanlardaki başarılarında bir değişiklik meydana geldi. Şimdi, Süleymani’den 100 gün sonra Batı Asya’da durum ne şekildedir, ona bakmak gerek. Bu raporda bu konunun incelenmesine çalışılmıştır. 

Afganistan ve Amerikan uçağına füzeli saldırı 

Amerikalı yetkililer yıllardır Afganistan’dan çıkma planından söz ediyor, ancak Afganistan’da Amerikalıların bu ülkeden asla çıkma eğiliminde olmayacak kadar bahane bulunuyor. ABD’nin şu anki Başkanı Donald Trump, Afganistan’dan çekilme dosyasını daha ciddi bir şekilde yürürlüğe koydu ve bu çerçevede Afgan asıllı Zalmay Halilzad’ı Taliban ile görüşmelerin sorumlusu olarak belirledi. Birkaç tur müzakereden sonra, nihayet Eylül 2019’da Taliban ve Amerika anlaşmayı imzalamanın eşiğine gelmişlerdi, ancak Taliban’ın Camp David’de anlaşmanın imzalanmasına karşı çıkması, anlaşmanın Trump tarafından kökten lağvedilmesine neden oldu. Peki nasıl oldu da kaç ay sonra Amerika Taliban’la tekrar anlaşma masasına oturdu? Bu gelişme Amerika’nın Irak’ta füzelerle hedef alınmasıyla ilişkisiz değildir. İran’ın Aynül-Esed üssüne yönelik saldırısından sadece üç hafta sonra Taliban ilk kez, 2020 Ocak ayında görülmemiş bir girişimde bulunarak bir Amerikan askeri uçağı ile bir helikopterini hedef aldı. Bu girişim Amerika için güç dengesinin değiştiğini gösteren bir mesaj içeriyordu. Taliban bu adımıyla Amerikan üsleri ve uçaklarının füzelerin hedefi haline geldiğini ortaya koydu. Bu girişimden sadece dört hafta sonra ABD yönetimi, 29 Şubat 2020’de Doha’da Taliban’la barış anlaşması imzalayarak gelecek 14 ay içinde Afganistan’ı terketmeyi kabul etti. 

Amerika, Taliban’la anlaşmaya ilaveten, siyasi arenada ise kendi yörüngesindeki Eşref Gani hükümetini korumak istiyordu. Kendisiyle Amerika’nın işbirliği yapması ve seçimlere hilenin karıştılması Eşref Gani’nin Afganistan Cumhurbaşkanı olarak ilam edilmesiyle sonuçlandı. Bu gelişme Amerika’ya, Afganistan denkleminde İran’ı atlama imkanı sunuyordu ancak İran kendi araçlarını kullanarak bu ülkede denetleme kurumlarını kurdu. Abdullah Abdullah’ın yeniden kendi tutumlarında ısrar etmesi, cihatçı grupların ülkenin batı ve kuzey eyaletlerindeki etkisinin yeniden belirginleşmesi Tahran’ın kendi müdüriyetiyle, Taliban’ı geleneksek olarak etkisindeki bölgelerde izole etme kabiliyetlerini bir nevi ihya edip takviye etmede başarılı olduğunu gösterdi. Mike Pompeo, Kabil ziyaretinin ardından maceranın iki tarafını barıştırmak istediyse de başarılı olamadı. Şimdi ise Gani ve Abdullah’ın vardığı anlaşmaya göre, Abdullah Afganistan’ın güvenlik yetkililerini, elçilerini ve kabinenin yarısını seçecek ve yüksek oyla seçimleri kazandığı eyaletlerin valilerini belirleyecek. Eski cihatçılar ülkenin geniş bir alanını elinde tutacak ve Kabil’deki merkezi yönetimde de önemli bir payları olacaktır. Bu ise, Taliban’ın İran’ın güvenlik sınırlarına yaklaşmasını önleyebilecek bir gelişmedir. 

Yemen; Suudilere karşı üstün konum    
   
Yemenliler için geri çekilmenin pek bir anlamı yoktur. Savaş meydanında denklemleri öylesine değiştirdiler ki, kimse böyle olacağını düşünmüyordu bile. Buna rağmen, Suudi Koalisyonu ve Batılıların algısı, General Süleymani’nin şahadetinden sonra Yemen’in de Suudilerin lehine manidar değişimlere uğrayacağı şeklindeydi. Fakat Suriye’de olduğu gibi Yemen’de de direniş ekseni daha agresif bir stratejiye büründü. Yemenliler el-Cuf gibi önemli bir eyaleti temizleyerek Arap Koalisyonu’nun buradan Sana’ya yönelttikleri beş yıllık tehditlere son verdi. Bu eyaletin Suudi Arabistan’la geniş bir sınırı bulunuyor ve bu ise, Suudilerin Yemen’le olan sınarlarına daha fazla güç konuşlandırma ihtiyacı duyması demektir. Ensarullah’ın birkaç gün önceki operasyonunda mütecaviz Arap Koalisyonuna bağlı güçlerden 80 kişi öldürüldü. Bu eyaletin ele geçirilmesiyle birlikte Suudi Arabistan, Yemen dosyasıyla ilgili kendi siyasi varlığını sürdürecek olasa bile, gerçekte sahadaki dengelerden dışlanmış olacak. Elbette sahadaki dengelerden dışlanması Suudilerin siyasi dengelerde etkileme gücünü önemli ölçüde azaltacaktır. O yüzden, rezil olmadan Yemen’den çıkmak için bir yol arıyorlar. 

Suriye; direnişin sıklet merkezi 

General Süleymani’nin şahadetinden sonra Suriye, bölgesel ve uluslararası aktörler için en önemli coğrafyaydı. Amerika, Türkiye ve DAİŞ teröristleri için Suriye cephesinde bir zafer, bir dominoya dönüşüp Süleymani’nin son on yıl içinde Batı Asya’da zerre zerre topaldığı ne varsa hepsini bir çırpıda ateşe atabilirdi. Suriye’de yaşanacak her olay bölgenin kaderini belirleyebilirdi. Bu neden de Türkiye ve Amerika’ya bağlı Suriye’deki, hatta Irak’taki terörist unsurlar hareketliliklerini genişlettiler ve önceki anlaşmaları ayak altına aldılar. Bu saldırılarla parelel olarak, direniş ekseni de güçlerini hızla toparlayarak teröristlere karşı operasyona başladı. Suriye Ordusu ilk adımda Haleb’in güney batısını ve stratejik öneme sahip Hantuman köyünü teröristlerden temizledi. Ama bu, operasyonun son noktası değildi ve Suriye ordusu 2015’ten beri Türkiye’ye bağlı teröristlerin işgalindeki İdlip’te temizlik operasyonu başlatarak, teröristlerin İdlip’teki en büyük kalelerinden sayılan Maret en-Numan ve Sarakib’i temizleyebildi. Suriye ordusunun başlattığı operasyon o denli şiddetli ve hızlıydı ki, teröristlere bağlı Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) isimli merkez, yayımladığı  bir raporda Suriye ordusunun üç gün içinde 58 kasaba ve köyün kontrolünü ele geçirdiğini açıkladı. 

Türkiye’ye bağlı teröristlerin İdlip’te yenilmesi, Türkiye’nin bu unsurları kurtarmak için Suriye’de resmen askeri müdahele başlatmasına neden oldu. Uzun bir süreden beri etkinliğini yetirerek etkin bir aktör olmaktan çıkan Amerika da Suriye petrolünü yağmalamak için bazen Ruslarla görüşüyor bazen de Türkiye ile. Bu şartlar bir bütün olarak, direniş ekseninin Serdar’ın şahadeti üzerinden geçen bu 100 gün içinde, değil sadece pasif davranmadığını, pratik sahada kimi başarıları da kaydettiğini göstermektedir. 

Amerika karşısında güçlü Irak 

General Süleymani’ye yönelik suikast operasyonu Irak’ta icra edildiğinden dolayı bu ülkede Amerika’ya karşı durulması İran ve Irak’taki halk direnişi için özel bir öneme haizdi. Bu 100 gün içinde Irak’ta neler oldu? İlk tepki Irak’ta Amerikalılara verildi. Irak parlamentosu Amerikalıların cinayetinden 72 saattan daha kısa bir süre sonra yabancı askerlerin Irak’tan çıkma kararını –ki Amerikan güçlerin Irak’tan çıkarılması anlamına geliyor –onayladı. Üç gün sonra, 8 Ocak 2020 Çarşamba şafağında İran görülmemiş bir girişimde bulunarak, Amerika’nın Ayn’ül Esad’taki üssünü füze yağmuruna tuttu. Bu operasyonda ölü sayısıyla ilgili Amerikalıların uyguladığı sıkı sansöre rağmen, askerlerinden 100 aşkın kişinin beyin travması geçirdiğini itiraf ettiler. Direniş ekseni, İran’ın operasyonundan sonra ve Irak Başbakanı’nın da teyit ettiği parlamento kararına dayanarak Amerikalıların Irak’tan çıkmalarını istedi ve aksi halde askeri yanıtla karşılaşacaklarını vurgulayarak onları tehdit etti. 

Geçen bir ay içinde Irak’ta iki taraf arasındaki çatışma düzeyi daha yükseldi. 11 Mart 2020 Çarşamba günü, adı bilinmiyen bir grup koalisyon güçlerine ait Taci üssünü 18 roketle hedef aldı. Amerika da iki Amerikalı ve bir İngiliz askerinin ölmesine misilleme olarak Cuma sabahı Haşdi Şabi’ye bağlı üsleri savaş uçaklarıyla bombalayarak hedef aldı. Bir gün sonra adı bilinmeyen aynı grup –ki kısa bir süre sonra Usbet’ül Sairin adıyla mevcudiyetini duyuracaktı – Irak’ta kimin daha güçlü konumda olduğunun netleşmesi için Amerikan üssünü bu kez 30 roketle hedef aldı. Direnişin roketli operasyonu ve Irak topraklarının terkedilmesi için verdikleri iltimatomun ardından Amerikan güçleri geri çekilmek zorunda kaldılar. Amerika direniş şehitlerinin şahadetinden önce Irak’ta elinde tuttuğu 15’e yakın üsten şimdi sadece üçünü elinde bulunduruyor ve diğerlerini direniş güçleriyle Irak hükümetinin siyasi ve askeri baskıları neticesinde terketmiştir. Son üç üsteki varlığı ise hala kırılgan olup ağır baskı altındadır. 

Siyasi olarak ta Amerika’ya bağlı biri olan ez-Zurfi, başbakan olamadı. Buna karşın, İranlı yetkililerin Irak ziyareti ve Şii grupları birbirine yakınlaştırma çabaları neticesinde başkanlık görevi için el-Kazımi belirlendi. O, Amerika’ya bağlı sayılmıyor ve Iraklı Şii gruplar tarafından seçilmiştir. Amerikan askeri yetkilileriyle analistlerden birçoğu bu ülkenin direniş komutanlarına yönelik terör saldırısının Irak’ta Amerika çıkarları için bir tehlike olduğunu söylerken, boşuna söylemiyorlardı. Amerika Irak’ta ringin köşesine düşmüş ve kuşatılmıştır.               

farhikhtegandaily
Çev.: Mehmet Gönül - Welayet News



Yeni yorum ekle