Korona Batılı dünya düzenini nasıl sarsıyor?

Ct, 04/04/2020 - 14:12

Çoğu kimse büyük korona krizini küresel düzende bir takım değişikliklerin başlangıç noktası veya en azından çok etkili amillerinden biri olarak görüyor ama asıl mesele, bu değişikliklerin ne tür özelliklerinin olabileceğinde yatıyor.

Welayet News - Siyaset ve medya uzmanı Hamid Rıza Mukaddemfer, “Korona Batılı dünya düzenini nasıl sarsıyor?” başlıklı yazısında, koronavirüsün dünya üzerindeki olası etkilerini ele aldı.

Mukaddemfer’in konuya ilişkin yazısının metnini ilginize sunuyoruz.

1. Büyük savaşlar, hakeza derin krizler tarih boyunca güçlerin biçimlenmesinde, daha doğru bir deyişle küresel düzenin değişiminde büyük değişikliklerin menşei olmuştur. Birinci ve ikinci dünya savaşları bugün dünyada şahit olduğumuz belirli münasebetleri ortaya çıkardı. Küresel başlıklar altında dünya savaşının galip güçlerini tahkim etmekle görevli birçok kurum ve kuruluş bu dönemin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Büyük krizler de bir dizi büyük değişikliklerle sonuçlandı. 20. Yüzyılda yaşanan iki büyük ekonomik kriz, farklı iki siyasi-iktisadi akımı dünyanın önemli bir bölümünde on yıllarca hakim kıldı; 1930’lar ve 1940’lardaki kriz, Keynesci ekonomiyi öne çıkarırken daha sonra 1970’ler ve 1980’lerde Keynesci ekonomi marjinalleşince neoliberaller güçlendi ve bu meselenin izini 2008-2009’un büyük ekonomik krizine kadar sürdürmek te mümkündür.

Kendi payına göre dünyada genel denklemleri etkilemiş olan çeşitli gelişmeler bu listeye eklenebilir; dünyayı bir süreliğine iki kutuplu durumdan çıkarıp tek kutuplu hale getiren Sovyetlerin çöküşü ve hakeza, Araplara karşı ardarda gelen galibiyetlerinin ardından Siyonist rejimi ilk kez rüsva edip Batı Asya dengelerini değiştiren 33 günlük savaş gibi. Batı Asya, İran’da İslam devriminin zaferiyle birlikte zaten –dünyanın bu bölgesinin münasebetlerindeki derin altüst oluşlara ilaveten –uluslararası düzen ve tarih sürecinde şiddetli sarsıntılar meydana getirmişti. Amerika’nın bölgedeki Aynül-Esed üssüne yönelik yapılan açık saldırı –ki ikinci dünya savaşından sonra Amerika’ya karşı bir ülkenin ilk saldırısı sayılıyor- bu meselenin bazı yönlerden kendini dışa vurmasıdır.  

2. 125 nanometre büyüklüğe sahip olan koronavirüsü dünyayı öyle bir duruma sokmuş ki, neredeyse dünyada makro düzeyde bir değişim için gerekli tüm konuları ve krizleri aynı anda tecrübe ediyor! Dört dörtlük küresel bir savaştır bu; zira dünyanın 205 ülkesinden 201 ülkesi şu anda bu virüsle mücadele halindedir ve tarih hiçbir zaman böyle bir küresel savaşı tecrübe etmiş değildir. İkinci dünya savaşı dünyanın 30’a aşkın ülkesini ancak doğrudan kendisiyle meşkul etmişti ve bu açıdan, koronayla süren küresel savaş tamamen eşsiz bir olaydır. Koronavirüs, sağlık meselesi dışında, hangi düşünce ve ideolojinden olursa olsun, liberal ekonomiden neoliberaline, sosyalistine, ve diğerlerine kadar dünyanın bütün ekonomilerini de tehlikeli bir yöne doğru sürüklemiş durumda. Korona, bütün dünyaya istenmeyen göreceli bir ticari amborgo ve ablukayı (blackade) da dayatmış bulunuyor; öyle ki dünyanın neredeyse bütün ülkeleri koronavirüsün bulaşmasını önlemek için diğer ülkelerle olan kara, hava ve deniz sınırlarını dikkate değer bir süreye kadar kapatmış veya oldukça kısıtlamıştır. Bu virüs, sosyal ve kültürel açıdan da dünyada dikkate şayan gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır. Sonraki paragraflarda bu hususa daha ayrıntılı şekilde değinilmiştir.

125 nanometre büyüklüğe sahip olan koronavirüsü dünyayı öyle bir duruma sokmuş ki, neredeyse dünyada makro düzeyde bir değişim için gerekli tüm konuları ve krizleri aynı anda tecrübe ediyor! Dört dörtlük küresel bir savaştır bu; zira dünyanın 205 ülkesinden 201 ülkesi şu anda bu virüsle mücadele halindedir ve tarih hiçbir zaman böyle bir küresel savaşı tecrübe etmiş değildir.

Herhalükarda, öyle bir durumdayız ki, BM Genel Sekreteri Sayın Guterres de, dünyanın, en azından BM’nin kuruluşundan beri, böylesine derin ve kapsamlı bir krizle karşılaşmadığını açıklıyor ve dünyanın pek çok düşünürü küresel düzenlemelerde bazı büyük değişikliklerin ciddi ihtimalinden söz ediyor.

3. Dünya düzeninde büyük değişikliklerin varsayılmasıyla birlikte öne çıkan temel soru şudur: Bu değişim ne şekilde olacak? Bu satırların sahibinin öngörüsüne göre, gücün Batı’dan doğuya geçiş süreci –ki geçmişte de bu süreçten söz ediliyordu –büyük ölçüde ivme kazanacaktır ama bir farkla; bu kez Batı’da gücün gerilemesi, daha önce Joseph Nye gibi kimselerin öngördüğü şeyin aksine, Batı medeniyetinin korunmasıyla birlikte olmayacak, Batı dünyası medeniyetsel konumunu da tehlikede görecektir. Her ne kadar Doğu’nun da bazı yönlerden Batı’yı kültürel olarak  taklit etmesi nedeniyle kendi medeniyetini kurma imkanını büyük ölçüde yetirdiğini ve gücünün madi ve askeri konularla sınırlı kalacağını söyleme noktasında sayın Joseph Nye ile hemfikir olunabilinir ancak, bu görüşbirliği, Batı’nın İslam medeniyetinden ibaret olan en önemli rakibinin şekillenmesine yol açacaktır ve yeri geldiğinde bunun detaylıca ele alınması gerekir. Peki, Batılı düzen neden çöküşe doğru gidecek?

Bu satırların sahibinin öngörüsüne göre, gücün Batı’dan doğuya geçiş süreci –ki geçmişte de bu süreçten söz ediliyordu –büyük ölçüde ivme kazanacaktır ama bir farkla; bu kez Batı’da gücün gerilemesi, daha önce Joseph Nye gibi kimselerin öngördüğü şeyin aksine, Batı medeniyetinin korunmasıyla birlikte olmayacak.

a) Bilimin ve özerk insanın sarsılması: Modern bilim Batı medeniyetinin en büyük dayanak noktasıdır. Ve esasen, sanıldığının aksine, Batı metafiziği özerk insanı (hümanizmi) esas alarak Batı’nın bilimsel ve teknolojik ilerlemlerinin temelini attı, ancak gerçek şu ki, Batı metafiziği Batılı fiziğin ve ondan hasıl olunan acül ve yersiz çıkarımların mahsülüdür. Galileo’nun ve daha sonra Newton’un fizikteki bulgularıyla birlikte Batı insanı, Allah’ı da dünya dengelerinden rahatlıkla silebileceğini düşündü. Bu insan, bilimsel olarak birçok ilerleme kaydetti ve çok gururlandı; öyle ki tarihin sonunu bile ilam etti. Ama 125 nano-mikron koronası, evrenin, modern insanın  düşündüğünden çok daha karmaşık olduğunu kendisine hatırlattı.

Bu söylediklerim asla bilimsel ilerlemelerin kadrini bilmemek demek değildir; aksine, bu bilimsel terakkiler çok değerlidir ve gerçek bilimle çatışan kimse, aslında evrene hakim olan sebep sonuç ilkesine dayalı düzenlemelerle de çatışmaya kalkışmıştır. Söylediklerim sadece bu değerli bilimsel ilerlemelerden cahilce yapılan metafizksel çıkarımlara yöneliktir.

Galileo’nun ve daha sonra Newton’un fizikteki bulgularıyla birlikte Batı insanı, Allah’ı da dünya dengelerinden rahatlıkla silebileceğini düşündü. Bilimsel olarak birçok ilerleme kaydetti ve çok gururlandı; öyle ki tarihin sonunu bile ilam etti. Ama 125 nano-mikron koronası, evrenin, modern insanın  düşündüğünden çok daha karmaşık olduğunu kendisine hatırlattı.

Aynı bilim veba gibi pek çok hastalığı dizginleyebilmiş olsa da bu günün Batı insanı kendisine şunu suyor; modern ve özerk insan Allah’ın yerini alacaktıysa o zaman nasıl oluyor da Batı’nın en büyük maddi gücü sayılan ABD kabinesi bile mecburiyetten ellerini açıp Allah’tan yardım diliyor? Bilim ve modern insan korona krizine de galip gelecek, dolaysıyla bilimin konumu sadece sabitleşmiş olmayacak, belki ondan hasıl olan metafizik ve Allah’ın yeryüzünden silinmesi de ivme kazanacaktır, denilebilir ama bu boş bir sözden ibarettir, zira korona kontrol edilse bile –ki inşallah edilecektir – insanlığın gelecekte korona gibi beklenmeyen krizlere dönük korkusu asla dinmeyecektir ve büyük gelişmeleri ortaya çıkaracak olan da budur.

Son 500 yılda (Galileo ve Newton’dan sonra) belki de ilk kezdir dünyada yaşanan böylesine muazzam bir metafizik gelişme, ekonomik, sosyal, kültürel vs. alanlarda büyük değişimlere yol açabilir.

b) Ekonominin sarsılması: Koronavirüs sadece ülkelerin ekonomisini değil, çeşitli ekonomik kurumları, ekonomik akımları da son derece sorunlu hale getirecektir. Uluslararası para kurunlarının krizlerin patlak verdiği zamanlarda dünya milletleri için belli bir işlevlerinin gerçekte olmadığına bakılmaksızın, Batılı büyük ülkelerde yaşanan ekonomik sarsıntı dünyadaki karizmalarını çizecek ve öncekinden daha sorunlu hale getirecektir. GSYİH’nın büyük bir payı ile dünyanın en büyük ve en güçlü maddi ekonomisi olarak Amerika, bugün öyle bir pozisyona gelemiş ki, New York Times gazetesi ünlü köşe yazarı Thomas Friedman’in deyişiyle, büyük bir seçimin eşiğine gelmiş durumda; ya ağır bir karantina ile ve sağlık alanında geniş kapsamlı sıkı tedbirler alarak ekonomisinin iflas etmesine müsaade edecek veya ekonomiyi koruyacak ve birçok insanın korona yüzünden ölmesine göz yumacak! Mesele bu kadar basit, Batı’nın en güçlü ekonomisi böyle bir durumda.

Amerika’da yapılan bazı modellemeler, süreç böyle devam ederse en az 100 ila 200 bin kişinin korona yüzünden hayatını kaybedebileceğini gösteriyor!

Amerika bugün öyle bir pozisyona gelemiş ki, New York Times gazetesi ünlü köşe yazarı Thomas Friedman’in deyişiyle, büyük bir seçimin eşiğine gelmiş durumda; ya ağır bir karantina ile ve sağlık alanında geniş kapsamlı sıkı tedbirler alarak ekonomisinin iflas etmesine müsaade edecek veya ekonomiyi koruyacak ve birçok insanın korona yüzünden ölmesine göz yumacak!

Diğer Batılı ülkelerde de ekonomi aynı durumda ve hepsi görülmemiş bir kriz yaşıyor, öyle ki krizin en kaba dışa vurumu şu şekilde kendini gösteriyor; her biri diğerine gönderilen maskeleri çalıyor; Çekya İtalya’nın maskelerini çalıyor, Polonya Norveç’inkini....

c) Kültür ve toplum otoritesinde ve genel olarak Batılı kalkınma kavramında yaşanan sarsıntı

Koronadan kaynaklı ekonomik kriz kendini bütün dünyaya hissettiyor ve dünyayı etkiliyor olsa da ancak bu virüs nedeniyle Batı’da patlak veren kültürel ve toplumsal kriz çok daha derin ve daha manidardır. Yaşanan yağmalamalar, kavgalar ve gıda maddelerinden, hijyen, temizlik vs. gibi malzemelerden boşalan raflar...bu hikayenin sadece bir bölümünü teşkil ediyor; Amerika’da yaşayan modern insan koronanın büyük tehlikesi karşısında mantıklı düşüneceğine, toplumsal bir sinerji yoluyla bu krizin geride bırakılması için çabalayacağına, olası bir kıtlığın patlak vermesi halinde kendi komşusunu öldürerek hayatta kalayım diye silah satın alıp evde depoladığında (!) mesele daha da derinleşiyor.

Batı’nın dikkate değer sayıdaki kimi ülkelerinde de, “Daha genç yaştakileri korumak için yaşlı erkek ve kadınları koronayla yalnız başına bırakmak zorunda kalacağız!” diye açıklama yapılıyor.

Yıllarca dünyanın en mutlu ulusları olarak herkese tanıtılan, daha doğru bir ifadeyle, Batılı olmayan insanların gözüne sokulan Danimarka, Norveç, Avusturya gibi ülkelerin halklarının kriz esnasında bencillikleri ve kavgaları üzerinden kendi gerçeğini nasıl da göz önüne sedikleri sosyal medyada yayınlamış görüntülerden anlaşıyor.

Tüm bunlar, ahlaki açıdan Batılı insanla ilgili oluşmuş olan önceki tasavvurun çöküşünü veya en azından itibarsızlaşıp sarsılmasının göstergesi oluyor. Bu örneklerin gerisinde yatan daha da önemli bir gerçeklik var ki o da, Batı’daki karikatürümsü ve dengesiz kalkınmadır. Askeri, teknolojik güç vs. olarak dünyada ilk sözü söylediğini iddia eden Amerika, en önemli ihtiyaç olan ve Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, bir ulusun ihtiyaçlarının ilk tabakasını teşkil eden sağlık meselesine gelince, bu ülke yetkililerinin deyişiyle, ikinci ve üçüncü ülkelerin sıralamasına düşüyor; öyle ki Amerika’daki bazı düşünürler, politikacılar Amerika’nın bu açıdan bir üçüncü dünya ülkesi olduğunu söylüyor. Avrupa’nın Fransa, İtalya gibi birçok ülkesinde de durum bu minval üzeredir ve bütün bunlar, insanın insan olması bakımından Batılı kalkınma modeline kuşkuyla bakmasına neden oluyor.

Amerika’da yaşayan modern insan koronanın büyük tehlikesi karşısında mantıklı düşüneceğine, toplumsal bir sinerji yoluyla bu krizin geride bırakılması için çabalayacağına, olası bir kıtlığın patlak vermesi halinde kendi komşusunu öldürerek hayatta kalayım diye silah satın alıp evde depoladığında (!) mesele daha da derinleşiyor.

Oysa Batı son on yıllarda kendi kalkınmasına ait özelliklerin propagandasını yaparak kültürel, toplumsal, coğrafi ve tarihi alanlarda diğer milletlerden ağır tavizler koparıp yağmaladı. Batılılar ve Batıcılar bunu, “Kalkınma tamıtamına Batı’da yaşanmış olan şeyden ibarettir. Bu kalkınmaya varmaksa Batılı kalkınmanın yörüngesine girmekle ancak mümkündür. Bu ise, her milletin kendi kaderini, kültürünü, hatta coğrafyasını belirleme özgürlü gibi kimliksel özelliklerinden el çekmesini gerektirir” diyerek yapıyorlardı.

Batı usulü kalkınmanın ciddi ve derin sarsıtılar geçirmesi gelecekte önemli gelişmelerin başlangıcı olabilir.

d) Batılı yönetim otoritesinin sarsılması:

Korona krizi her ne kadar bütün dünyayı kapsayan büyük bir krizdir ve sadece Batı ile bağlantılı değildir ama en azından Batılı olmayan insanın Batılı yöneticilerden şimdiye kadar gördükleri, perişanlık, karmaşa ve bazı analistlerin deyişiyle, soytarılıktan başka bir şey değildir. Onların sembolü olarak Trump, ilk günlerde bu krizle alay ediyordu, tokalaşmamak ve sosyal mesafe kuralına uymak da dahil bütün tıbbi tavsiyeleri bilerek görmezden geliyordu. Bu krizin gerçekliğiyle karşılaşınca da, “Amerikalılar çok acıklı haftalar görecek ve muhtemelen kaç yüz bin kişi ölecektir” demekten başka bir çare bulamadı. Batılı ülkelerde de yönetimin vaziyeti bundan farklı değil.

Kriz Avrupa’da bazı milletlerin tek Avrupa ve Avrupa Birliği ilkesine ilişkin ciddi kuşkular duyacak bir düzeye kadar gelmiş durumda. Ve Batı’daki kimi analistler, Avrupa Birliği’nin çadırdaması ve oluşan çatlağın derinleşmesinin korona sonrası dönemin ciddi ihtimallerinden biri olabileceğini söylemekte.

4. Kimileri çıkıp, eğer Batı koronayı kontrol ederse, aşısını bulursa veya bazıların tahmin ettiği gibi eğer bu virüs, arkasında Amerika’nın yer aldığı biyolojik bir savaşın ürünü olursa korona sonrası dünyada Batı’nın konumu daha da güçlenecektir, diyebilir. Fakat bu iddia, pek isabetli bir iddia değildir; zira yazının üçüncü bölümünün “a” bendinde de söylendiği üzere, Batı koronayı dizginlese bile Batı’nın bilimle ilgili yorumundaki çizik ve kusur yerinde bakidir ve bu mevzu aynı şekilde büyük değişimleri yaratabilir.

Bu arada, birinci durumda da (koronavirüsün Batı tarafından dizginlenmesi) ikinci durumda da (koronavirüsün biyolojik oluşunun kanıtlanması) Batı’nın manevi ihtişamı ya çökecek ya da çok şiddetli şekilde etkilenecektir ve bunun da medeniyetsel sonuçları olacaktır. Başta Arnold Toynbee olmak üzere medeniyet tarihi araştırmacılarının da dediği gibi, manevi sermaye ve ihtişam her medeniyetin temelidir. Batılı insanın, ahlaki vaziyetin Batı’da ne şekilde olduğunu gördüğü bir zamanda, hele de böyle öldürücü bir virüsü insanlığa darbe vurmak için üretmişse (!) sözünü ettiğimiz sarsıntı daha da şiddetlenecektir.

5. Kimisi de çıkıp şunu söyleyebilir; tüm söylediklerini kabul ettik diyelim, bunun İran için ne tür bir faydası olacak; kendisi de koronayla pençeleşen, bu krizin içinde olan ve doğal olarak ekonomisi de zarar görecek olan İran’a bir faydası olacak mı?

Evvela; bu paragraflardan maksat, ilk etapta, korona sonrasında İran’ın ne durumda olacağını incelemek değildir. Böyle bir mevzunun irdelenmesi başka bir fırsatı ve ayrı ayrı verileri gerektirir. Asıl mesele, kural olarak Batı’nın şu anki yarım yamalak düzeninde meydana gelecek olan yıkıcı sarsıntıdır. Saniyen; tüm bunlara karşın, çeşitli nedenlerle İran’ın  -Allah’ın izniyle eğer sıradışı bir olay yaşanmazsa ve bu krizin ciddi acılarına rağmen, ki bu acıların en önemlisi bazı vatandaşların yürek yakan ölümüdür-  bu gününkinden daha iyi bir duruma gelebileceği açıktır, zira ilk etapta İran’ın ekonomisi diğer ülkelere oranla daha az etkilenecektir. Ekonominin koronalı dönemdeki en önemli özelliği, uluslararası ilişkilerin sınırlandırılması, hakeza dünyada petrol fiyatının ilginç ve büyük düşüşüdür. Böyle bir durum dünya ülkelerinin kahir ekseriyeti için yeni bir durumdur ama İran yıllardır bu durumla pençeleşiyor ve Amerika’yla müttefikleri tarafından boykot ediliyor.

Petrol fiyatı açısından bakarsak, İran’a petrol ambargosu uygulandığına göre, İran başkalarına nistbetle daha az zarar görecektir. Dolasıyla, içerde uygun bir yönetme gerçekleşirse, İran için de pek çok zorluklar yaşanacaktır ama dünyanın çoğu ülkesine kıyasla daha az etkilenebilir, çünkü korona öncesinde, ABD’nin terörist rejimi gibi tehlikeli ve öldürücü bir virüs, en azından, koronanın neden olduğu kısıtlamaların bir bölümünü İran’a armağan etmişti!

Kültürel, ideoloji, toplumsal meselerler ve kalkınma konusu olarak ta evvela korona şunu gösterdi; bilim övgüye layıktır ve ondan ciddi olarak yararlanmalıdır ve bunda kuşku yoktur ama bilimin önemsenmemesi ve taşlanması ne kadar cahilce ise özerk insanın Batı biliminden metafiziksel çıkarımları da o kadar cahilcedir!

Kültürel olarak ise, ortaya çıktı ki, mesela Amerika’da modern insan silah depolarken, İran-İslam insanı dünyada eşsiz bir fedakarlıkla, malıyla ve canıyla kendi vatandaşlarının yardımına koşuyor. Yine kalkınma açısından da ayan oldu ki, büyük ilerleme kaydetmek için İran’ın önünde uzun bir yol olsa da ancak gerek kültürel, ahlaki ve içtimai olarak gerekse altyapısal olarak –ki sağlık sektörü bu sektörlerin en önemlisidir – kalkınması en azından dünydaki bazı karikatürümsü (değişik sektörlerde dengeyi tutturamayan) kalkınma modellerinden daha dengelidir. 

Çev: Mehmet Gönül

Welayet News 



Yeni yorum ekle